14 Mart 2015 tarihli Yeni Akit Gazetesi’nin manşeti "Charlie’nin Hakimleri" diye çıktı. Bir de toplu fotoğraflarımızı koymuşlar yazının altına. Hem de benim Facebook hesabımdan aşırarak. Kimler yok ki fotoğrafta; Yargıçlar Sendikası Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Yarsav Başkanı Murat Arslan, Sendika’nın şimdiki başkanı Mustafa Karadağ, verdiği karar ve beyanları nedeniyle sık sık yargılanan Yargıç Sevgi Övüç…
Sözümona haberin üst başlığında, "Din ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere adaleti sağlamakla yükümlü bazı hâkimlerin, küstah Fransız dergisi Charlie Hebdo’nun Peygamberimize hakaret içerikli karikatürlerini yayınladığı için İslam dünyasının büyük tepkisini toplayan Cumhuriyet Gazetesi’ne destek vermek için gazete binasının önüne gittikleri ortaya çıktı" yazıyor.
Yazının devamında, destek İçin Cumhuriyet’e gelen yargıçların isimleri ve çalıştıkları mahkemeler sıralanmış. Tıpkı Gümüşhane Baro Başkanı’na yaptıkları gibi. Ve tıpkı Danıştay yargıçlarına yaptıkları gibi. (İkinci gün, fotoğrafları etiketleyip birinci sayfada yine hedef yaptılar.)
Yazının devamında, destek İçin Cumhuriyet’e gelen yargıçların isimleri ve çalıştıkları mahkemeler sıralanmış. Tıpkı Gümüşhane Baro Başkanı’na yaptıkları gibi. Ve tıpkı Danıştay yargıçlarına yaptıkları gibi. (İkinci gün, fotoğrafları etiketleyip birinci sayfada yine hedef yaptılar.)
Hedef gösterme bu kadarıyla bitti derken, gazetenin yazarlarından Ali Karahasanoğlu’nun yazısını haber verdiler arkadaşlar. Onun yazısının başlığı da "Hakim.. Savcı.. Dine Hakaret.. Balık.. Rakı.. Meze.. Meyhane"
Yazının içeriğini okuyunca, başlığa bir de "Ermeni" yazacakmış da, bunu da yazısının içinde vurgulamayı uygun bulmuş olduğunu anlıyorsunuz.
Yazının içeriğini okuyunca, başlığa bir de "Ermeni" yazacakmış da, bunu da yazısının içinde vurgulamayı uygun bulmuş olduğunu anlıyorsunuz.
Yoldan geçerken, açık olan perdeden gördüğü bir evin hallerini, davul zurna eşliğinde ahaliye gammazlayan bir dedikoducu edasıyla yapılan bu gazetecilik başarısı! Özel yaşama saldırmanın tipik bir örneği gibi.
Cumhuriyet Gazetesi’ne destek ziyaretimizi özellikle kamuoyu önünde yaptık ki; Cumhuriyet’in iki yazarının yaptığının dine hakaret değil, ifade, basın özgürlüğü ve yaşam hakkına saygı olduğunun altını bizler de çizelim. Peki, özel yaşamdan sayılan, iki dostum ile Çiçek Bar’da yemek yerken çekilen bir fotoğraftan hareketle, bu fotoğraf iznim dışımda kişisel Facebook hesabımdan alınarak, arkadaşlarımı da ifşa edip hedef göstermenin hangi ahlakla bağdaştığını bana izah edebilir misiniz?
Cumhuriyet Gazetesi’ne destek ziyaretimizi özellikle kamuoyu önünde yaptık ki; Cumhuriyet’in iki yazarının yaptığının dine hakaret değil, ifade, basın özgürlüğü ve yaşam hakkına saygı olduğunun altını bizler de çizelim. Peki, özel yaşamdan sayılan, iki dostum ile Çiçek Bar’da yemek yerken çekilen bir fotoğraftan hareketle, bu fotoğraf iznim dışımda kişisel Facebook hesabımdan alınarak, arkadaşlarımı da ifşa edip hedef göstermenin hangi ahlakla bağdaştığını bana izah edebilir misiniz?
Yazarın o kadar zoruna gitmiş ki bir yargıcın, hem de İstanbul’un iki büyük adliyesinden birinde yargıçlık yapan (bina büyük olunca adaleti de büyük sanıyor demek ki) birinin İsmail Saymaz ve soyadı Kasparyan olan başka bir arkadaşla birlikte olması, üstelik meyhaneler sokağında oturması (Halbuki Sinema sevenler Derneği-Çiçek Bar'daydık) köşe yazısının tamamını benim özel fotğrafıma ayırıyor. Halbuki kıskanmasa, gelip masamıza otursa, onunla da mezemizi paylaşabilirdik. Hem de 'mezeci' diye dedikodusunu da yapmazdık onun yaptığı gibi.
Yazar, Kasparyan’ı çok merak etmiş olacak ki; ısrarla "Peki A…
Kasparyan kim ola ki acaba?
Kasparyan kim ola ki acaba?
Onu tanıyamadım işte..
Bilgisi olan varsa, aktarır inşallah!
Her ne ise..
Bize ne A…’ten. Bize ne Kasparyan’dan.. (İsim, tarafımdan kısaltıldı. N.H.K)
Biz işimize bakalım.
Bize ne bir hakimin.. Meyhaneler sokağı diye bilinen bir mekanda.. Kasparyan’la rakı masasında oturmasından..." demiş.
Bence de siz işinize bakın Karahasanoğlu. Size ne yargıçların kiminle oturduğundan, ne içtiğinden.
Biz cumhuriyetin yargıçlarıyız. İnsanlarla ilişki geliştirirken varlıklı olup olmadıklarına, iktidarların karşısında olup olmadıklarına, dinlerine, milliyetlerine… bakmayız. Bizim için aslolan insandır. Dindarı da, dinsizi de, birdir bizim için. Yeter ki; insanlığın düşmanı olmasın.
Yaşam hakkını, basın ve ifade özgürlüğünü, işkenceye uğramama hakkını… savunmaya devam edeceğiz. Şiddete uğrayan kadın da, sizin ‘öteki’ gördüğünüz mezhep, din, milliyet…mensupları da, doğal değer olmaktan çıkartılan dereler de, dünyayı birlikte paylaştığımız hayvan dostlarımız da korumamız altındadır.
İleride birgün, sizin arkanızı yasladığınız muktedirler dara düşerlerse, onlara intikam hukuku uygulanmasına da karşı çıkacağız. Tıpkı, son yedi sekiz yılda hukuku paspas yapanlara şimdi hukuk uygulansın dediğimiz gibi. Hrant’ın da, madencinin de, yaşam hakkı ihlal edilen Charlie Hebdo çalışanlarının da, Cumhuriyet yazarlarının da hep yanında olacağız.
Çünkü bizler, cumhuriyetin yargıçlarıyız. Ulusumuz adına karar veririz. Halktan, haktan yanayız.
Ha unutmadan: 'Siz önce Sn. Başbakan Şanzelize Caddesi’nde neden yürüdü? Onu araştırın' deme kolaycılığına kaçmak istemedim.
Nuh Hüseyin KÖSE
Nuh Hüseyin KÖSE