Bu yazımızda, son günlerde pek çok habere konu olan, özellikle inşaat işçilerine imzalatılan COVID-19 içerikli taahhütnamelerin hukuki geçerliliği ve bunların sonuçlarına değineceğiz.
BBC NEWS Türkçede yer alan habere göre [1] İstanbul’da bir inşaat firması işçilerine, iş yerinde olası bir COVID-19 bulaşması vakasından dolayı olabilecek tüm zararlardan işçinin sorumlu olduğunu içeren bir taahhütname imzalattı. Bu taahhütnamenin içeriği ise, “ COVID-19’a ilişkin olarak
a) Bağışıklık sistemi hastalığı, diyabet, kalp ve akciğer hastalığı gibi kronik hastalığım ve bağışıklık sistemi zafiyetimin olmadığı;
b) İşverenin tüm tedbirleri aldığını;
c) Virüsle ilgili bilgilendirmenin yapıldığını, vardiyalı yemek ve sosyal mesafe uygulamasının yapıldığını, kamp alanında ek hacim tesis edildiğini, şantiyede ateş ölçümü yapıldığını, her noktada dezenfektan olduğunu ve işçilere yeteri kadar maske temin edildiğini;
Kullanmakta olduğum;
Kamp alanı/odalar ve yıkanma yerini kendi istek ve irademle kullandığımı, kampta kalmak istediğimi, bu dönem içinde işverenlikçe ülkemizin içinde bulunduğu bu olağanüstü duruma ilişkin alınan tedbirlere harfiyen riayet edeceğimi, işverenlikçe belirtilen kurallara uymamamdan veya sair şartlardan dolayı işyerinde bulunduğum dönem içinde kendime olası BİR KORONAVİRÜS BULAŞMASI VAKASINDAN DOLAYI OLABİLECEK TÜM ZARARLARDAN DOLAYI TAMAMEN KENDİMİN SORUMLU OLDUĞUNU,
Yukarıda arz ve izah edilen neden ve gerekçeler ile işverenliğe herhangi bir cezai, idari, yasal ve hukuki sorumluluk yükletilemeyeceğini, bu konularda hangi nam altında olursa olsun işverenliğe karşı hiçbir talep ve iddiada bulunamayacağımı ve işverenin söz konusu kampta kalmamdan ve bu virüs ile hastalanmamdan dolayı doğacak zararlardan herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını/bulunmayacağını gayrikabili rücu olarak kabul beyan ve taahhüt ederim. ” ifadelerini taşımaktadır.
İşçi ve işveren arasındaki ilişkide işverenin, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesine göre iş yerinde, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmakla yükümlüdür.
Diğer yandan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güveliği Kanunu da işverene bir takım yükümlülükler getirmiştir. İşveren tarafından bu yükümlülüklerin yerine getirildiğinin ispatı işçilere imzalatılan bu taahhütname ile mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla işverenin bu veya benzeri bir taahhütname ile sorumluluktan kurtulması mümkün değildir. İşveren, anılan kanunlar uyarınca gerekli tüm tedbirleri aldığını ve buna rağmen hastalığın bulaştığını veya hastalık ile yapılan iş arasında bir illiyet bağının bulunmadığını ispat etmesi gerekmektedir. Sonuç olarak taahhütnamenin hukuken hiçbir geçerliliği olmadığı gibi işçi açısından da bir bağlayıcılığa sahip değildir.
Konuya işçiler açısından baktığımızda, işçilerin böyle bir taahhütnameyi imzalama zorunluluğu bulunmamaktadır. İşveren, böyle bir taahhütname imzalamadığı için işçinin, iş sözleşmesini haklı nedenle feshedemez. İşverenin, iş akdine haklı nedenle son verebilmesinin şartları 4857 sayılı kanunun 25. maddesinde sayılmıştır. Bu koşulların varlığı halinde tazminatsız olarak işçinin, iş akdine son verebilir. Söz konusu taahhütnamenin imzalanmaması kanun maddesinde yer alan haklı fesih sebepleri arasında yer almadığından, işçinin bu ve benzeri taahhütnameleri imzalamaması dolayısıyla iş akdine tazminatsız olarak son verilemez. İşçinin, işine son verilmesi durumunda şartların bulunması halinde işe iade davası da açılabilir.
- İşçiye, COVID-19 bulaşmasının iş kazası niteliğinde olup olmadığı hususuna gelecek olursak. Yargıtay vermiş olduğu bir kararda, şoförün yurtdışına yaptığı bir sefer sırasında H1N1 virüsü kaptığı ve bu virüs sebebiyle hayatını kaybetmesi iş kazası olarak kabul edilmiştir. Bu karar COVID-19 bulaşmalarının iş kazası sayılabilmesinde emsal niteliğinde bir karardır. Burada dikkat edilmesi gereken husus illiyet bağı ve işverenin aldığı önlemlerdir. COVID-19’un, 5510 sayılı kanunun 13. maddesinde sayılan durumlarda bulaşması halinde, iş kazası sayılacaktır.
İşveren veya iş güvenliği konusunda usulüne uygun bir şekilde yetkilendirdiği kişiler gerekli iş güvenliği önlemlerini almadığı takdirde, meydana gelen iş kazalardan dolayı cezai sorumlulukları gündeme gelecektir. Bu cezai sorumluluklar somut olaya göre değişim gösterse de işveren veya iş güvenliği konusunda usulüne uygun bir şekilde yetkilendirdiği kişiler iş kazası sonucunda, taksirle öldürme, olası kastla öldürme veya taksirle yaralama, olası kastla yaralama gibi suçlardan yargılanabilirler. Suçun manevi unsuru, bu suçların oluşmasında belirleyici bir faktördür. Olası kastta, öngörme koşulu gerçekleşmesine rağmen neticeyi “olursa olsun” şeklinde düşünerek hareket edilmesidir. Bilinçli taksir, neticenin öngörülmesine rağmen bunu istememesidir. Bilinçsiz taksir ise, öngörülebilir bir neticeyi öngörmeyerek dikkat ve özen yükümlüğüne aykırı davranılmasıdır.
İşverenin bu şekilde bir taahhütname imzalatması, oluşacak bir kazayı öngördüğüne dair çok kuvvetli bir delildir. İşveren, bu tehlikeyi öngördüğünü açıkça belli etmiştir. Bu sebeple oluşan suçlarda bilinçsiz taksir olarak değerlendirilmesi çok güç olacaktır. Bilinçli taksir ile yargılanma ihtimali yüksektir. Hatta somut olayın özelliklerine göre işveren olası kast ile öldürme veya yaralama suçlarıyla yargılanabilecektir. Yargıtay kararında[3] olası kastı, “Failin suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam etmesi ve fiilin olası sonuçlarını kabullenmesi halinde ise, diğer bi ifadeyle hareketinin belli bir neticeyi meydana getirebileceğini öngören failin, söz konusu hareketi yapmaktan kaçınmaması, "olursa olsun" demesi halinde muhtemel ya da olası kasttan bahsedilir.” bu şekilde tanımlamıştır. Bu tanım doğrultusunda işverenin, yeterli önlemleri almaması ve taahhütname ile neticeyi öngörmesi olası kastın varlığını doğuracaktır.
------------------------------
[1] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-52142243
[2] Yargıtay 21 HD 2018/5018 E. 2019/2931 K. 15.4.2019 Tarihli kararı (kazanci.com.tr.)
[3] Yargıtay 12 CD 2012/21104 E. 2013/25712 K. 14.11.2013 Tarihli kararı (kazanci.com.tr)