ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASI

Abone Ol

I. AİLE HUKUKU’NA GENEL GİRİŞ

1. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu Işığında Düzenlemelere Genel Bakış

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. Kitabı Aile Hukuku’nu düzenlemektedir. Aile Hukuku Kitabının Evlilik Hukuku Kısmı ve TMK madde 118 ile devamı hükümlerinde; nişanlanma, nişanlılığın hükümleri ve nişanın bozulmasının sonuçları ile hediyelerin geri verilmesi konuları ele alınmaktadır. Sonrasında ise; evlenme ehliyeti, evlenme engelleri ve evliliğe dair hükümler yer almaktadır. Batıl olan evlenmelerin devamında, İkinci Bölüm’de Boşanma başlığı altında, boşanma, özel ve genel boşanma sebepleri ile sonuçlarına yer verilmektedir.

2. Boşanma Hukuku Üzerine Açıklamalarımız

Bilindiği üzere; boşanma evlilik birliğini hukuken sona erdiren bir hukuki sonuçtur. Kesinleşen boşanma hükmü ile taraflar arasındaki evlilik, resmi olarak ve mahkeme kararıyla sonlanmış bulunmaktadır. Bir evliliğin sona ermesinin sonuçları ise, sadece boşanmadan ibaret değildir. Boşanmanın sonuçları sadece eşler bakımından değil, eşlerin yanı sıra çocuklar bakımından da doğmaktadır. Zira boşanmanın evliliği sona erdirmesi sonucu kadar, diğer feri nitelikteki sonuçları da önem arz etmektedir. Boşanma davasında boşanma talebiyle birlikte görülen, aynı dava dosyasında talep edilebilen ve karara bağlanan diğer konular; çocukların velayeti, velayet kendisine verilmeyen eş bakımından çocukla kişisel ilişki kurulması, talep var ise nafaka ve tazminat konularıdır. Belirtmiş olduğumuz üzere; boşanma ile artık boşanma davasının taraflarının eş sıfatları kalmamakta ve kadın önceki kızlık soyismine yeniden dönmektedir. Artık eski eşler, evli medeni halinden, bekar medeni haline geçmiş olmaktadır. Çocuklar bakımından en önemli hukuki sonuçlar ise, çocukların velayeti ile çocuklarla kişisel ilişki kurulmasıdır.

Gerek devam eden evlilik birliği gerekse eşlerin boşanmaları, çocukları yakından ilgilendirmekte ve doğrudan etkilemektedir. Zira evlilikte yaşanan sorunlardan ve geçimsizlikten ötürü eşler kadar aynı evi ve anne-babalarıyla aynı ortamı paylaşan çocuklar da etkilenmektedir. Yine devam eden boşanma davası ve süreci ile boşanma kararı kesinleştikten sonraki dönemler, tüm bu süreçlerde yaşanan fiili ve hukuki olaylar, çocukları en başta ruhsal olarak etkilemekte, bunun dışında hukuk aleminde çocuklar bakımından da çok önemli hukuki sonuçlar doğmaktadır. Bu sonuçlardan nafaka, maddi sonuçlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak en önemli sonuç, elbette çocuğun boşanma kararının kesinleşmesiyle kimin yanında kalacağı ve çocuğun velayetinin kime verileceği ile kendisine velayet hakkı verilmeyen eş (ana ya da baba) ile çocuğun görüşüp- görüşemeyeceği, görüşeceklerse, görüşmelerinin nasıl, ne zaman, ne şekilde sağlanacağı ve tüm bu konular ile soruları içerir nitelikte, ana ve baba ile çocuk arasında kişisel ilişki tesisi konularıdır. Zira boşanma davası devam ederken (talep halinde) çocukların geçici velayetleri ve boşanma kararının kesinleşmesi ile çocukların velayet hakları, velayetin ana ve babanın her ikisinden de alınmasını gerektirir bir delil yok ise, ana ya da babadan birinin velayetine verilmekte ve aynı kararla, velayet hakkı kendisine bırakılmayan ebeveyn ile çocuk arasındaki kişisel ilişki tesisi düzenlenmektedir. Ortak velayet konusundaysa, yasal düzenlemelerde net bir açıklama ve aksi yönde yasak hali mevcut değildir.

II.  ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASI

1. Genel Giriş

Çocuklar kişisel ilişki kurulması iki ayrı başlık altında ele alınarak incelenmesi gereken bir hukuki durumdur. Zira çocukla kişisel ilişki kurulması, TMK’nda iki farklı şekilde düzenleme alanı bulmuştur. Birinci halde, çocuk ile velayet hakkı kendisinde bırakılmayan ana ve/veya baba arasında kurulan kişisel ilişki tesisidir. Yine buna şahsi münasebet tesisi de denilmektedir. İkinci halde, 3. kişilerle çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasıdır. Her iki hukuki konu, farklı maddelerde düzenlenmekle, yazımız içeriğinde her iki konunun detaylarına yer verilmektedir.

2. Ana ve Baba ile Çocuk Arasında Kişisel İlişki Kurulması

TMK madde 182'de “Çocuklar Bakımından Ana ve Babanın Hakları” başlığı altında “Hakimin Takdir Yetkisi” kapsamında önemli hususlara yer verildiği görülmektedir. Bu kapsamda mahkeme, boşanma veya ayrılığa karar verirken; olanak bulundukça, ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise, vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenleyecektir. Yine mahkeme, kararında kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayetin değiştirilebileceğini ihtar edecektir. Bu kapsamda, mahkemece çocuğun/çocukların velayetleri bakımından karar verilirken, aynı kararda çocuk ile velayet hakkı kendisine verilmeyen eş arasında, velayet hakkı ana ve babaya verilmeyecek ise, bu halde çocuk ile ana ve baba arasında olan kişisel ilişkisi kurulması ve ayrıntılarını düzenlenmek zorundadır. Zira boşanma hükmü ile birlikte çocuğun velayeti eşlerden birine verilmiş olsa dahi diğer tarafın çocukla görüşme, çocukla zaman geçirme ve şahsi münasebet kurma hakkı vardır ve bu hak, zorunluluk olmadığı müddetçe, ebeveynlerden alınamayacaktır. Yine mahkeme, ana ve/veya baba ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulması konusunu düzenlerken; olanak bulundukça, ana ve babayı dinlemek, çocuk vesayet altında ise vasiyi ve vesayet makamının düşüncesini almak durumundadır. Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eş ile çocuk arasındaki kişisel ilişkinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulacak olup; bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerini gücü oranında katılmak zorunda olacaktır. Madde metninde yer alan ve çocuğun giderlerini konu alan maddi harcama ve giderler, yasal düzenlemelerde iştirak nafakası olarak yerini almaktadır. Bu kapsamda iştirak nafakası, çocuğun velayeti kendisine bırakılmayan eş tarafından çocuk için ödenmesi gereken ve çocuk yararına hükmedilen nafaka çeşidi olup; kararın kesinleşmesiyle iştirak nafakası olarak devam etmek üzere ve dava müddetince tedbir nafakası talep edilmesi de mümkündür.

3. Ana ve Baba ile Çocuk Arasında Kişisel İlişki Kurulmasının Yasal Düzenlemelerdeki Yeri

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun Soybağı Hukuku’na ilişkin bölümünde, “Çocuk ile Kişisel İlişki” başlığı altındaki alt başlıkta ana ve baba ile çocuk arasındaki kişisel ilişki olarak ayrı bir madde halinde düzenlenmektedir. Burada çocukla kişisel ilişki kurulması konuları, iki farklı açıdan ele alınmakta ve. TMK m. 323’te çocuğun ana ve baba ile kişisel ilişkisini düzenlemektedir. Bu kapsamda ana ve babadan her biri, velayeti altında bulunmayan veya velayeti kendisine bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir. Yasal düzenlemeden de açıkça anlaşıldığı üzere; ana ve babadan velayeti kendisine bırakılmayan ebeveyn, çocuk ile mahkemece uygun görülen tarih ve saatler arasında şahsi münasebet tesisi kurulmasını isteyebilecektir.

Kişisel ilişki tesisinde, çocuk ile ana ve/veya babanın görüşme zaman dilimleri belirlenecek olup; bu belirleme yapılırken, çocuğun yatılı kalıp kalmayacağı, bir ayın hangi günlerinde ve/veya hafta sonlarında hangi gün ve saatler arasında görüşme sağlanacağı, çocuğun okula devam ettiği süre zarflarında, tatil dönemlerinde ve sömestr ile yaz tatillerinde geçireceği zaman dilimlerinde görüştürülüp görüştürülmeyeceği ve görüşme olacaksa hangi zaman aralıklarında bu görüşmelerin yapılacağı kararda yer alacaktır. Burada şahsi münasebet tesisi ile görüşme zaman aralıkları ve sıklığı belirlenirken önemli olan, çocuğun üstün yararıdır. Bu sebeple her şeyden önce çocuğun üstün yararının dikkate alınması gerekmektedir.

4. Kişisel İlişki Kurulması Talebinin Niteliği

Kişisel ilişki kurulması bakımından değerlendirme yapıldığında; çocukla kişisel ilişki kurulmasını isteme, bir haktır. Bu hak, ana ve babanın, çocukla görüşme ve çocukla iletişimini, kişisel münasebetini devam ettirme hakkı olduğu gibi çocuğun da ana ve babayla görüşme, ana ve babayla olan bağlılığını devam ettirme hakkıdır. Bu doğrultuda eşlerin boşanmalarından bahisle, çocuğun ana ya da babadan herhangi biri ile yaşam boyu görüşmemesi ya da görüştürülmemesi ve sadece velayet hakkı kendisine verilen ebeveyni ile hayatını devam ettirmesi, diğer ebeveynden sürekli olarak kopması ya da koparılması, söz konusu değildir. Her ne kadar eşlerin evlilikten ve karı-koca olmaktan kaynaklı eş sıfatları sona ermiş ise de; ana ve baba sıfatlar devam etmektedir. Bu kapsamda ana ve babanın, çocuklarla iletişimleri ve ilişkileri, boşanma hükmü sonrasında da devam edecektir. Burada ana ve babanın çocuklarıyla görüşme, onlarla zaman geçirme ve kişisel ilişki kurulmasını isteme, devamı bakımından kişisel ilişkide değişiklik yapılmasını isteme hakları vardır. Benzer şekilde çocuğun da, ana ve babasıyla görüşme ve görüştürülme hakkı ile ebeveynlerinin her biri ile zaman geçirme ve onlarla paylaşımda bulunma hakkı vardır. Çocuğun velayeti, kendisine bırakılan eş ile doğaldır ki, bu paylaşım devam edecektir. Ancak velayet hakkı kendisine verilmeyen eş bakımından, belirtilen iletişim ve paylaşım ile sevgi bağı, çocukla kişisel ilişki tesisi yoluyla sağlanacaktır.

Kişisel ilişki kurulması, bir hak ise de; bu hak, sınırsız bir hak değildir. Öncelikle ana ve babadan her biri, velayeti altında bulunmayan ya da velayeti kendisine bırakılmayan çocuk ile mahkeme hükmünde yazılı olan kişisel ilişki kurulmasına yönelik zaman dilimlerine dikkat etmek ve bu sürelere uymak zorundadır. Mahkeme kararına uyulmasının zorunluluğu söz konusu olup; aksi halde, bu durum, suç teşkil etmekte ve karşı tarafın şikayet etme/ihbarda bulunma hakkı doğmaktadır. Bu hususa cezai yaptırım başlığı altında ayrıca değinilecektir.

Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür. Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba, bu haklarını TMK madde 324/1’de öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilecek veya kendilerinden alınabilecektir. Velayetin kendisine bırakıldığı ana veya baba, kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerini yerine getirmezse, çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayet değiştirilebilecektir. Bu husus kişisel ilişki kurulmasına dair kararda taraflara ihtar edilir. Çocuğun velayeti kendisine bırakılan ana ya da babanın, çocuğu diğer tarafa göstermekten sürekli olarak, mazeretsiz şekilde, kasten ve bilinçli olarak imtina etmesi bu duruma örnek gösterebilir.

Kişisel ilişki kurulması yönündeki hak, ana ve babanın şahsına özgü, kişilik haklarındandır ancak bu hak, bütünüyle dokunulmaz nitelikte bir hak değildir. TMK m. 324/2’de yer alan şartların oluşması halinde, kişisel ilişki hakkı kendilerinden geri alınabilir yahut kişisel ilişki süre ve zaman dilimleri bakımında değiştirilebilir. Örneğin yatılı kalma yönünde kısıtlamalara gidilebilir veya sürelerin kısaltılması konusunda içerikte değişiklikler ya da zaman bakımından farklılıklar yapılabilir.

5. İlgili Uluslararası Sözleşmeler ve Çocuğun Üstün Yararı

Çocuğun velayetinin eşlerden birine verilmesi ve çocuk ile diğer ebeveyn arasında şahsi münasebet tesisi sürecinde, tüm bu konularda karar verilmeden önce, çocuğun dinlenmesi gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu özelinde bakıldığında, çocuğun velayet konusunda dinlenmesi zorunluluğu yönünde herhangi bir düzenlemenin mevcut olmadığı görülmektedir. Ancak ve bilindiği üzere; Türk Hukuk Sisteminde, mevzuat kapsamında sayılan ve bağlayıcı niteliği bulunan düzenlemeler, sadece yasadan ibaret değildir. Mevzuat olarak sayabileceğimiz, en başta anayasal düzenlemeler olmak kaydıyla, devamında temel hak ve hürriyetlere ilişkin uluslararası sözleşmeler, sonrasında kanunlar ile temel hak ve hürriyetlere ilişkin olmayan uluslararası sözleşmeler, sırasıyla yönetmelik, tebliğ, yönerge şeklinde devam ettiği görülmektedir.

Normlar hiyerarşisi dikkate alındığında, yargı organlarınca Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin de dikkate alınmasının zorunluluk arz ettiği görülmektedir. Bu kapsamda Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme önem arz etmektedir. İşbu sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nca 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilmiştir. Sözleşmenin ön sözüyle, Uluslararası İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde Birleşmiş Milletlerin, çocukların özel ilgi ve yardıma hakkı olduğunu ilan ettiği anımsanmış, özellikle çocukların gelişmeleri ve esenlikleri için doğal ortamı oluşturan ailenin toplum içinde kendisinden beklenen sorumlulukları tam olarak yerine getirebilmesi için gerekli koruma ve yardımı görmesinin zorunluluğuna inanıldığı, çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının içindeki bir aile ortamında yetişmesinin gerekliliği kabul edilerek çocuğun toplumda bireysel bir yaşantı sürdürebilmesi için özellikle barış, değerbilirlik, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmesinin ve çocuğa özel bir ilgi gösterme gerekliliğinin tanınmasına değinilmiş, ve Çocuk Hakları Bildirisi’nde de yer aldığı üzere, çocuğun bedensel ve zihinsel olarak tam erginliğe ulaşmamış olması nedeniyle doğum öncesinde ve doğum sonrasında özel güvence ve koruma gereksiniminin bulunduğu belirtilmiştir. Sözleşmenin 3. maddesinde; taraf devletlerin, çocuğun ana-babasının vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve ödevlerinin de göz önünde tutularak esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamanın üstlenileceği, bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemlerin alınacağı belirtilmiştir. Sözleşmenin 5. maddesinde, taraf devletlerce, çocuğa tanınan haklar doğrultusunda çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi ile uyumlu olarak, çocuğa yol gösterme ve onu yönlendirme konusunda ana-babanın ve çocuktan sorumlu diğer kişilerin sorumluluklarına, haklarına ve ödevlerine saygı gösterileceği belirtilmiştir. Devamı maddelerde, çocuğun temel yaşama hakkı olduğu gibi çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabanın gösterileceği belirtilmekle; genel olarak, çocuğun sağlığı, bakımı, yetiştirilmesi ve geliştirilmesi gibi önemli konularda gerekli tedbirlerin alınması, çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi, çocuğa sağlıklı bir ortam ve gelecek hazırlanması zorunluluğuna vurgu yapılmıştır. Sözleşmenin 7. maddesinde, çocukların mümkün olduğu ölçüde ana ve babasını bilme ve onlar tarafından bakılma hakkına sahip olduğu açıkça yer almaktadır. Buradan da anlaşıldığı üzere, çocuğun ana ve babasını bilme, kimliğini bilme, kökenini öğrenme hakkı vardır. Bu hak, çocuğun en temel haklarındadır.

Sözleşmenin 9. maddesinin 3. fıkrasında, taraf devletlerce, ana-babasından veya bunlardan birinden ayrılmasına karar verilen çocuğun, kendi yüksek yararına aykırı olmadıkça, ana-babanın ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve doğrudan görüşme hakkına saygı gösterileceği belirtilmiştir. Sözleşme metinden de anlaşıldığı üzere; çocukların, ana-babasıyla ve eğer ki çocuklar, her ikisinden de ayrıysa, ebeveynlerin her biriyle doğrudan görüşme, onları görme, onlarla düzenli bir şekilde kişisel ilişki kurma hakkı vardır ve devletler de bu hakkı kabul etmek durumundadır. Sözleşmede, çocuğun ana babasıyla kişisel ilişki kurma ve onlarla doğrudan görüşme haklarına, sözleşmede belirtilen haklarına taraf devletlerce saygı gösterilmesi gerekliliğine işaret edilmiştir. Sözleşmenin 10. maddesinde, ana-babası ayrı devletlerde oturan bir çocuğun, olağanüstü durumlar haricinde hem ana hem de babası ile düzenli biçimde kişisel ilişkiler kurma ve doğrudan görüşme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

Sözleşmenin 12. maddesinde, çocuğun görüşlerinin önem arz ettiği durumlara değinmiştir. Söz konusu düzenleme içeriğinde, taraf devletlerce, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun, kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkının, bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özenin gösterilmesi suretiyle tanınacağı ve çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatının ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacağı ve 13. maddesinde de çocuğun, düşüncesini özgürce açıklama hakkına sahip olduğu, bu hakkın sadece başkasının haklarına ve itibarına saygı, milli güvenliğin, kamu düzeninin, kamu sağlığı ve ahlakın korunması nedenleriyle ve kanun tarafından öngörülmek ve gerekli olmak kaydıyla yapılan sınırlamalara konu olabileceği belirtilmiştir.

Sözleşmenin 14. maddesinde, taraf devletlerce çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yine çok önemli bir maddedir ki; 18. maddede, her şeyden önce çocuğun yüksek yararının göz önünde tutularak hareket edileceği; çocuğun yetiştirilmesi ve gelişiminin sağlanmasında çocuğun yüksek yararının ön planda tutulduğu; sorumluluğun ilk önce ana-babaya ya da durum gerektiriyorsa, yasal vasilere düşeceği belirtilmiştir.

Açıklanan tüm hususlar ortaya koymaktadır ki; çocuğun, sağlıklı bir aile ortamında yaşama hakkı vardır. Bu hak, çocuğun en temel hakkıdır. Çocuğun gelişimi ve yetenekleri doğrultusunda ilerleme kaydedilmesi önem arz etmektedir. Çocuğa özel ilgi ve önemin gösterilmesiyle çocuğun mümkün olduğunca kendisi hakkında verilecek olan kararda ya da kendisini etkileyen mevcut veya etkileyecek olan henüz verilmemiş bir kararda, görüşlerinin dikkate alınması ve çocuğun yüksek yararının ön planda tutulması önem ve zorunluluk arz etmektedir. Tüm açıklamalarımızdan anlaşılacağı üzere; çocukların velayet hakkı ile ana-baba ve çocuk arasında şahsi ilişki tesisi bakımından, dava aşamasında ve sürecinde, çocuğun görüşlerinin öğrenilmesiyle çocukların dinlenmesi gerekli ve dava dosyası ile adaletin tecellisi yönünden yararlıdır.

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi dikkate alındığında; sözleşmenin 3. maddesi, çocukların haklarının kullanılmasını geliştirmek için usule ilişkin tedbirler başlıklı 2. bölümünde ve çocuğun usule ilişkin hakları kapsamında, yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğa, bir adli mercii önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda yararlanmayı bizzat da talep edebileceği ilgili tüm bilgileri almak, kendisine danışılmak ve kendi görüşünü ifade etmek, görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirmek haklarının verileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda çocukların, kendilerini ilgilendiren davalarda bilgilendirilme ve dava sırasında görüşünü ifade etme hakları vardır. Söz konusu haklar, yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğa, bir adli merci önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda, ilgili tüm bilgileri alabilme, kendisine danışılması ve kendi görüşünü ifade etme ile görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür karar sonuçlarından bilgilendirmek yönündeki haklardan yararlanmayı bizzat dahi talep edebileceği şeklinde olup; çocuğun önemsenmesi esas alınmıştır.

Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’nin 24. maddesinde, “Çocukların Hakları” başlığı altında, çocukların kendi refahları için gerekli olan koruma ve ihtimamdan yararlanma hakkına sahip olduğu, görüşlerini serbestçe ifade edebilecekleri, bu görüşlerin kendi yaşları ve olgunluk düzeylerine uygun olarak kendilerini ilgilendiren konularda dikkate alınacağı ve çocuklarla ilgili yapılan tüm işlemlerde çocuğun çıkarlarının en iyi şekilde korunmasına öncelik verilmesi gerekliliği ile konumuzla da doğrudan bağlantı bir düzenleme olan m. 24/3 gereğince, her çocuğun bunun kendi çıkarlarına aykırı olması haricinde anne ve babasının her ikisi ile düzenli olarak kişisel ilişki ve doğrudan temas sürdürme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

Karar sürecinde ve karar verilmeden önce, çocuğun yüksek yararına uygun karar alınması için çocuğun bilgilendirilmesi ve gerekli bütün bilgiyi edindiğinden emin olunması, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışılması, çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade edilmesi ve sonuçta çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Buradan da açıkça anlaşıldığı üzere; çocuğun, kendisi hakkında verilecek olan bir karar yönünden, öncelikle bilgilendirilmesi, verilen bilginin çocuk tarafından kavranıp kavranmadığının üzerinde durulması ve çocuğun görüşlerini ifade edebilmesi ile fikrini söyleyebilme ve düşüncesini açıklayabilme haklarının kendisine tanınması, sonuç olarak da çocuğun açıklamalarına, ifadelerine, seçimleri ile beyanlarına önem atfedilmesi gerekmektedir. Çocuğun görüşlerinin hiçbir sebep olmadan dikkate alınmaması; çocuğa danışılmasının ve çocuğa söz hakkı verilmesinin anlam ifade etmediği, bu durumun çocuk tarafından da bu şekilde anlaşılması ve algılanması, hatta çocuğun görüşlerine önem verilmediği anlamlarına gelecektir ki; tüm bu durumlar, hem çocuk bakımından psikolojik tahribatlara, üzüntülere ve güven eksikliklerine neden olabilecek hem de çocuğun duygularına, düşüncelerine, kaygılarına, korkularına, isteklerine ve beklentilere yanıt veril(e)memiş ve sonuç itibariyle, yargılama sonunda verilecek olan kararla çocuk, memnun ve mutlu edilememiş olacaktır.  

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2017/3629 Esas, 2017/9265 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi : Aile Mahkemesi

Dava Türü : Boşanma

“…Ortak çocuk ..... 12.02.2003 doğumlu olup, 23.05.2016 tarihinde kesinleşen boşanma ilamı ile velayeti babaya verilmiş ve anne ile kişisel ilişki kurulmuştur. Davacı baba yatılı şekilde kişisel ilişki tesis edilmesini temyiz etmiştir. Dosyada mevcut Bakırköy Prof. Dr...... Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan 29.03.2012 tarihli raporda annede bipolar affektif bozukluk olduğu belirtilmiş ve boşanma ve ferilerine yönelik dosyada anneye yasal danışman atanmıştır. Mahkemece alınan 29.01.2016 tarihli bilirkişi raporunda “davalı annenin şahsi ilişki konusundaki motivasyonu, mevcut yaşam koşulları ile sağlık durumu hakkında yeterli bilgi edinilememiş olması sebebiyle anne ile çocuk arasında ilk aşamada yatılı olmayan ve tarafların müşterek olarak uygun göreceği bir yetişkinin eşliğinde şahsi ilişki kurulmasının, anne ve çocuğun yalnız olarak görüşmesinin daha sonraki dönemlerde değerlendirilmesinin uygun olacağı” yönünde kanaat bildirilmiştir. Mahkemece, kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde yatılı olmayacak şekilde, 1 yıl bitiminde ise yatılı olmayı da kapsayacak şekilde kademeli kişisel tesis ilişki edilmiştir.

Kişisel ilişki düzenlemesinde esas olan çocuğun üstün yararı olup ana ve babalarıyla düzenli şekilde ve gözetim olmaksızın kişisel ilişki kurma ve sürdürme hakları mevcuttur. Ancak çocuğun gözetim olmaksızın ana veya babasından birisiyle kişisel ilişki kurması ve sürdürmesi onun yüksek yararına değil ise ana veya babasıyla gözetim altında, yatılı olmadan dahi kişisel ilişki kurma imkanı öngörülebilir. Bu sebeple, mahkemece, üç kişilik uzman heyetinden rapor alınmak ve idrak çağındaki çocuğun bizzat dinlenerek, görüşü alınıp ve diğer deliller de göz önüne alınmak suretiyle, infazda tereddüt oluşturmayacak ve çocuğun üstün yararını tehlikeye düşürmeyecek ve amaca da uygun şekilde kişisel ilişki tesisi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,…oybirliğiyle karar verildi. 12.09.2017 (Salı)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/9767 Esas, 2015/11313 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi :Aile Mahkemesi

Dava Türü : Velayetin Değiştirilmesi

…Kuşkusuz velayetin düzenlenmesinde, çocukların üstün yararı, ana ve babanın isteklerinden önce gelir. Velayet düzenlemesi yapılırken göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun "üstün yararı" (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme md. 3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi md. 1) dır. Çocuğun üstün yararı belirlenirken onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları, ahlaki değer yaşamları, sosyal konumları gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Mahkemece, velayetin düzenlenmesine esas olmak üzere herhangi bir uzman incelemesi yaptırılmamıştır. Öyleyse, mahkemece yapılacak iş; mahkeme nezdindeki aile mahkemesi uzman veya uzmanlarından çocuğun velayetine esas teşkil etmek üzere rapor alınması, tüm deliller birlikte değerlendirilerek, çocuğun üstün yararının velayetin ebeveynlerden hangisine bırakılmasında olduğunun saptanması ve hasıl olacak sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Açıklanan hususların üzerinde durulmaksızın eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,…02.06.2015(Pzt.)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/11108 Esas, 2016/12572 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi : Aile Mahkemesi

Dava Türü : Çocukla Kişisel İlişkinin Yeniden Düzenlenmesi

…Davacı anne, davalı babanın psikiyatrik rahatsızlığı bulunduğunu, kendisine ve çevresine zarar verdiğini, çocuğa da zarar verebileceğini iddia ederek, boşanma kararı ile birlikte velayeti kendisine bırakılan ortak çocuk 02.01.2008 doğumlu... ile davalı baba arasında büyükbaba refakatinde kurulan kişisel ilişkinin değiştirilerek, uzman ve polis refakatinde baba ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasını talep etmiş, mahkemece; "babanın hastalığının kısmen iyileşmesi ile kişisel ilişkiye dair düzenlemenin temyizden feragat edilerek kesinleştiği" gerekçesiyle kişisel ilişkinin üçüncü kişi refakatinde yapılmasına dair kısmın hükümden çıkartılması suretiyle baba ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Velayet ve kişisel ilişki düzenlenirken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun "üstün yararı" (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme md.3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1; TMK m. 339/1. 34.3/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b) dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken: onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları; boşanmadaki kusurları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Kişisel ilişki düzenlemesi kamu düzenine ilişkin olup, re'sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir. Tarafların davayı kabulü de tek başına hukuki sonuç doğurmaz.

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklan Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür.

Davalıya bipolar bozukluk tanısı konulduğun.... Ruh Sağlığı Hastanesi tarafından düzenlenen belgelerden anlaşılmaktadır. Mahkemece baba ile ortak çocuk arasında kurulan kişisel ilişkinin, gözetim altında gerçekleştirilmesinin çocuğun üstün yararına olup olmadığına ilişkin bir araştırma yapılmamıştır. Bu sebeple. Mahkemece 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi gereğince Aile Mahkemesi bünyesinde bulunan psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlardan inceleme ve rapor istenip; temyiz incelemesi tarihi itibariyle idrak çağında bulunan çocuğun kişisel ilişki konusundaki görüşü de bizzat alınarak ve toplanan diğer delillerle hep birlikle değerlendirilerek, kişisel ilişki konusunda bir karar verilmesi gerekirken; bu hususta eksik incelemeyle hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,…28.06.2016 ( Salı )

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2022/4222 Esas, 2022/6217 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi .... Hukuk Dairesi

Dava Türü : Karşılıklı Boşanma

…Velâyet ve kişisel ilişki düzenlenirken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun "Üstün yararı" (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m.3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1; TMK m. 339/1. 34.3/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b) dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken; onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları; boşanmadaki kusurları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür

Karşılıklı açılan boşanma davalarında ilk derece mahkemesince kadının davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuk 2011 doğumlu Tuanna Nur’un velayetinin anneye verilmesine, baba ile çocuk arasında yatılı olacak şekilde kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiştir. Bu karar hakkında taraflarca istinaf kanun yolu inceleme talebinde bulunulmuş, bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir. Hüküm davacı karşı davalı anne tarafından kişisel ilişki yönünden temyiz edilmiştir.

Dosyada velâyet ve kişisel ilişki konusunda 11.02.2019 tarihli ilk raporda anne ve çocukla görüşülmüş, çocuğun babası hakkında konuşmayı reddettiği bu konuda sorulan sorulara yanıt vermediği, ek raporda baba ile yapılan görüşme neticesinde; babanın tutarsız ifadeleri olduğu doğal olmayan bir tutum sergilediği, tarafların birbiri hakkında ihmal istismar iddiaları nedeniyle velayete ve kişisel ilişkiye uygunluk açısından psikiyatrik değerlendirme ile rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Davalı erkek hakkında 24.09.2020 tarihli Sağlık Bakanlığı İstanbul Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden alınan heyet raporunda ise; davalının halen vesayeti gerektirecek nitelikte akıl hastalığı ya da zayıflığının saptanmadığı, kişisel ilişki kurulması konusunda çocuğun çocuk psikiyatrisi tarafından dava dosyası ile birlikte ayrıntılı değerlendirilmesi neticesinde karar verilmesinin uygun olacağı belirtilmiştir.

Her ne kadar yargılama sırasında velayete ilişkin birden çok kez sosyal inceleme raporu alınmış ise de; bu rapor içeriklerinden de anlaşılacağı üzere çocuk hakkında baba ile kurulacak kişisel ilişkinin çocuğun üstün yararına uygun olup olmayacağı hususunda çocuk psikiyatrisi tarafından inceleme ve değerlendirme yapılmamış olup raporların yeterli olmadığı görülmektedir. O halde, tarafların birbiri hakkındaki iddiaları da dikkate alınarak baba ile çocuk arasında kişisel ilişkinin çocuğun üstün yararına uygun olup olmayacağı, kişisel ilişkinin yatılı kurulup kurulamayacağı hususlarında çocuk psikiyatrisi tarafından geniş kapsamlı inceleme yaptırılarak rapor alınması, ortak çocuğun kendisi ile kurulacak kişisel ilişki hakkında beyanı da alınmak sureti ile sonucuna göre karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle temyiz edilen bölge adliye mahkemesi hukuk dairesinin kararının kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA,…23.06.2022 (Prş.)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2021/3849 Esas, 2021/4974 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

…2-Kişisel ilişki düzenlenirken çocuğun yüksek yararı, yaşı ve anne ve babalık duygusunun tatmini ve infaz edilebilir nitelikte olması hususları birlikte değerlendirilerek çocuğun kişisel gelişimine en uygun düzenleme tercih edilmelidir.

Çocuk ile ana ve babası, düzenli kişisel ilişki elde etme ve bu ilişkiyi sürdürme hakkına sahiptir. Ana ve babası ayrı olan çocuğun ebeveynleriyle düzenli kişisel ilişki kurması ve bu ilişkiyi sürdürmesi çocuk için bir hak olduğu gibi, ana ve baba için de haktır. Kişisel ilişki sadece çocuğun yüksek yararı gerektirdiği takdirde kısıtlanabilir veya kaldırılabilir.

Dosya incelendiğinde, 09.08.2018 tarihli üçlü heyet raporunda çocuğun babasına karşı olumsuz tutum geliştirdiği ve alışana kadar çocukla baba arasında yatısız kişisel ilişki kurulması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca idrak çağındaki ortak çocuk mahkemede “babasını hiç görmek istemediğini, ondan korktuğunu” beyan etmiştir. Buna göre baba ile çocuk arasında daha kısa süreli ve yatısız olarak kişisel ilişki kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ: Temyiz edilen bölge adliye mahkemesi kararının yukarıda 2. bentte gösterilen sebeplerle BOZULMASINA,…16.06.2021 (Çar.)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2020/812 Esas, 2020/1921 Karar Sayılı Kararı :  

Mahkemesi : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi

Dava Türü : Çocukla Kişisel İlişki Kurulması

…Davacı anneanne tarafından davalı dedeye karşı açılan çocukla kişisel ilişki kurulması davasına çocuğun hükümlü olan annesi de davacı anneanne yanında müdahil olmuş ve ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; davanın kabulü ile çocuk ile anneanne ve annesi arasında kişisel ilişki tesisine karar verilmiştir. Hükme karşı davalı dede tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesi davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davalının istinaf dilekçesinde çocuk ile davacı anneanne ve müdahil anne arasında arasında tesis edilen kişisel ilişki yönünden istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmasına karşın bölge adliye mahkemesinin istinaf incelemesi sadece anne ile çocuk arasında tesis edilen kişisel ilişki yönünden yapılmış; çocuk ile anneanne arasında tesis edilen kişisel ilişkiye yönelik istinaf talebi incelenmemiştir. Çocuk ile anneanne arasında kurulan kişisel ilişkiye yönelik istinaf talebinin incelenmemiş olması doğru görülmemiş ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.

Kişisel ilişki düzenlenirken göz önünde bulundurulması gereken temel ilke, “Çocuğun üstün yararı"dır (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m.3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1; TMK m. 339/1, 343/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m.4/b). Çocuğun üstün yararı belirlenirken onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Kişisel ilişki düzenlemesi kamu düzenine ilişkin olup, re'sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir. Tarafların davayı kabulü de tek başına hukuki sonuç doğurmaz.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür.

Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden kişisel ilişki konusunda uzman raporları alındığı ancak 04/04/2008 doğumlu idrak çağındaki çocuğun mahkeme huzurunda dinlenilmediği anlaşılmıştır. Bu itibarla idrak çağındaki çocuğun kişisel ilişki konusundaki görüşünün alınması ve tüm delillerle birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, bu hususta eksik incelemeyle hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda gösterilen sebeplerle bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA,…05.03.2020 (Prş.)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2019/5808 Esas, 2019/11366 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi

Dava Türü : Çocukla Kişisel İlişkinin Kaldırılması-Velayetin Değiştirilmesi

…Davacı-davalı anne tarafından açılan kişisel ilişkinin kaldırılması ve davalı-davacının açtığı birleşen velayetin kaldırılması davasının yapılan yargılaması sonunda; ilk derece mahkemesince annenin davasının kabulü ile ortak çocuk ...ile davalı-davacı baba arasındaki kişisel ilişkinin kaldırılmasına ve davalı-davacı babanın velayetin kaldırılması davasının reddine karar verilmiştir. Hükme karşı davalı-davacı baba tarafından her iki dava yönünden istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesi, velayetin kaldırılması davasının reddine dair başvurunun esastan reddine ve kişisel ilişkinin kaldırılmasına yönelik başvurunun kabulüne karar vererek ilk derece mahkemesi hükmünün kişisel ilişki yönünden kaldırılmasına ve davalı-davacı baba ile ortak çocuk arasında her ayın 1. Cumartesi günü sabah saat 09:00 ile akşam saat 17:00 ve dini bayramların 3. günü sabah saat 09:00 ile akşam saat 17:00 arasında kişisel ilişki kurulmasına hükmetmiştir. Bölge adliye mahkemesi hükmü kişisel ilişki yönünden davacı-davalı anne tarafından temyiz edilmiştir.

Kişisel ilişki düzenlenirken göz önünde bulundurulması gereken temel ilke, “Çocuğun üstün yararı"dır(Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m.3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m.l; TMK m. 339/1, 343/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m.4/b). Çocuğun üstün yararı belirlenirken onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Yine, Türk Medeni Kanunu'nun 324. maddesinin ikinci fıkrasında; "Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir." hükmü yer almaktadır.

Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, davalı-davacı babanın ortak çocuğu kişisel ilişkinin kurulduğu tarihte aldığı, 31/07/2016 tarihinde anneye teslim etmesi gerekirken teslim etmeyerek sakladığı ve 05/09/2016 tarihli jandarma teslim tutanağına göre çocuğun davalı-davacı babaya ait hurdalık alan çevresindeki kurumuş dere yatağında bulunarak anneye teslim edildiği anlaşılmıştır. Davacı-davalı tanıkları çocuğun bulunduğunda çok pis olduğunu, vücudunun pire ısırıkları ile dolu olduğunu, saçlarının keçeleşmiş olduğunu, korkmuş olduğunu ve bu nedenle tedavi gördüğünü belirtmişlerdir. Sağlık Bilimleri Üniversitesi...Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi raporunda çocuğa "Travma sonrası stres" tanısı konmuştur. İlk derece mahkemesince alınan 05/09/2017 tarihli uzman raporunda hastane raporuna göre, çocuğun yaşayacağı yeni bir travmanın çocuk açısından olumsuz olacağı belirtilerek bu aşamada kişisel ilişkinin durdurulmasının uygun olacağı, çocuğun iyileşmesi halinde aşamalı, sınırlı ve güven duyulan kişi eşliğinde kişisel ilişkinin değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Jandarma teslim tutanağı, tanık ifadeleri, hastane raporu ve uzman raporu uyarınca, çocuğun huzurunun davalı-davacı baba ile kişisel ilişki nedeniyle ciddi olarak tehlikeye girdiği ve çocuk ile baba arasında kişisel ilişki kurulmasının çocuğun üstün yararına uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, çocuk ile baba arasındaki kişisel ilişki kurulması doğru görülmemiş ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda gösterilen sebeplerle bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA,…13.11.2019 (Çrş.)

6. Kişisel İlişki Kurulması Sürecinde Önem Arz Eden Konular

Velayet hakkı bakımından, boşanmaya karar verilmesi halinde çocuğun velayeti yönünde de hakim tarafından karar verilecektir. Ancak çocuğun velayeti kendisine verilmeyen eş bakımından velayet hakkı, boşanma hükmünün kesinleşmesi ile birlikte sona erecektir. Dava müddetince tedbiren geçici velayete karar verilmiş ise bu halde, bu hak kendisine çocuğun geçici velayeti kendisine bırakılan eş tarafından kullanılacaktır. Fakat bu demek değildir ki, diğer eş çocukla hiçbir şekilde görüşemeyecek, çocuğu hiçbir şekilde gezdiremeyecek, çocuğun ihtiyaçları ile ilgilenemeyecek, çocukla zaman geçiremeyecek. Çocuğu gezdirme, yedirme, içirme, birlikte zaman geçirme gibi haklar, velayet hakkı kendisine bırakılmayan eşin de hakkıdır. Bu hak, velayetten kaynaklanan bir hak olmayıp anne ve baba olmaktan kaynaklıdır. Bu sebeple yasal düzenlemede ana ve babadan her birinin çocukla kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı olduğu belirtilmiştir. Bu hak, tarafların ana ve baba olmalarına bağlanan bir hak ve bir sonuçtur. Kişisel ilişki kurulması talebinde bulunmak, ana ve babanın en doğal hakkıdır. Taraflar boşanma davası öncesi ya da dava devam ederken bu hususta anlaşamayabilirler. Bu sebeple çocukla şahsi münasebet tesisine ilişkin hükümlerin mahkeme kararında yer alması, boşanma sonrası çıkacak olan husumetlinin önüne geçmekte ve çocukla kişisel ilişki tesisi, resmiyete kavuşmaktadır.  Bu halde talep hakkı sonrası, mahkeme hükmü ile birlikte çocuğu doğrudan görme hakkı söz konusu olmaktadır. TMK madde 182/3’te kişisel ilişkinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararlarının esas tutacağı belirtilmekle gerek velayet gerekse kişisel ilişki tesisinde çocuğun üstün menfaatlerinin dikkate alınması gerektiği hukukumuzda kabul görmüş bulunmaktadır. Benzer şekilde kişisel ilişki yönünde düzenlemeler yapılırken, çocuğun sağlık ve eğitim durumu, okula gidip-gitmeme durumu, gidiyorsa okul saatleri, hafta sonları kurslara gidip-gitmeme durumu, çocuğun yaşı, aktivitelere katılım sağlayıp-sağlamadığı, ebeveynin çalışma durumu ve saatleri, ana/baba ile çocuğun aynı şehirde olup-olmamaları ya da farklı ülkede yaşayıp-yaşamamaları gibi birçok husus dikkate alınmak durumundadır.

7. Kişisel İlişki Kurulmasında Çocuk ile Zaman Geçirmeye Elverişlilik

Çocukların velayetleri ve çocukla kişisel ilişki tesisi bakımından düzenleme yapılırken, çocukla velayet hakkı kendisine bırakılmayan ana ya da baba arasındaki kişisel ilişkinin, çocuk ile ilgili ebeveynlerin birbirleriyle zaman geçirmeye elverişli olacak ve çocuk yatılı kalacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Yine kişisel ilişki zaman dilimlerinin gerek ayın belirli hafta sonları gerekse sömestr ve yaz tatilleri ile dini bayramlardaki tatil günleri kararda yer alacak şekilde, belirlenmesi gereklidir. Halihazırda günümüzde çocuklar bakımından yarıyıl dönemlerinde bulunan ara tatillerin de dikkate alınması ile bu günler yönünden de kişisel ilişki kurulmasının istenmesi ve talep ile düzenlenmesi önem arz etmektedir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/17004 Esas, 2016/8361 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi :Aile Mahkemesi

Dava Türü : Boşanma

…2-Tarafların müşterek çocukları ile anne arasında kurulan kişisel ilişki annelik duygularını tatmine elverişli değildir. Çocukla, ana veya baba arasında düzenli kişisel ilişki kurulması ve bu ilişkinin sürdürülmesi çocuk için bir hak olduğu gibi, düzenli kişisel ilişki elde etme ve sürdürme ana veya baba için de bir haktır. Kişisel ilişki tesisinden beklenen amaç, çocukla ebeveynleri arasında aile bağlarını geliştirmek ve bu suretle çocuğun sağlıklı gelişimini sağlamaktır. Bu bakımdan kişisel ilişki tesis edilirken çocuğun bedeni, fikri ve ruhsal gelişimi esas alınarak, amacı gerçekleştirici bir düzenleme yapılmalıdır. Bu da çocuğun menfaatine aykırı düşmedikçe ve geçerli bir sebep olmadıkça çocukla diğer taraf arasında yatılı olarak kişisel ilişki kurulmasını gerektirir. Bu bakımdan, velayeti babada bulunan çocuklarla anne arasında kişisel ilişki tesis edilirken, çocukların anne yanında, ayın belirli hafta sonları yarıyıl, yaz tatilleri ve dini bayramlarda yatılı kalacak şekilde kişisel ilişki kurulması yönünde bir düzenleme yapılması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA,…

8. Velayetin Kaldırılması Kararının Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkını Engellememesi

Eşlerin boşanmaları halinde velayet hakkı kendisine bırakılmayan eş ve velayetin kaldırılması sebeplerinden birinin mevcut olması ve çocuğun vesayet altına alınmasıyla bir vasinin gözetimine bırakılması durumunda velayet hakkı kendilerinden alınan eşler ile çocuk(lar) arasında kişisel ilişki kurulması ve bunu talep hakkı; velayetin eşe bırakılmamasından ya da eşlerden kaldırılmasından etkilenmeyecek, kişisel ilişki kurulmasını engellemeyecek ve velayetin kaldırılması olgusu, çocukla kişisel ilişki kurma hakkını ortadan kaldırmayacaktır. TMK m. 323 hükmü de, açıklamalarımızı doğrulamakta ve ana ve babadan her birinin, velayeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahip olduğunu belirtmektedir. Madde metninden anlaşıldığı üzere; velayetin, ana ve babanın her ikisine de bırakılmaması durumunda dahi, kişisel ilişki kurulması yönündeki talep hakkı açıkça korunmaktadır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2011/2727 Esas, 2012/204 Karar Sayılı Kararı :

- Boşanma

- Kişisel İlişki Kurma Hakkı

- Velayetin Kaldırılması

…2- Velayet hakkının kaldırılması, ana ve babanın çocukları ile kişisel ilişki kurma hakkını da ortadan kaldırmaz. Ana-babasından veya bunlardan birinden ayrılmasına karar verilen çocuğun, kendi yüksek yararına aykırı olmadıkça ana-babanın ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve sürdürme hakkı, çocuğun temel haklarındandır (Çocuk Hakları Sözleşmesi md. 93). Bu tür kişisel ilişki çocuğun sadece yüksek yararları gerektirdiği takdirde veya ana ve babanın bu haklarını amacına aykırı kullanmaları halinde kısıtlanabilir veya engellenebilir (Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi md. 42). Dosyada annenin çocuklarıyla kişisel ilişki kurma hakkını amacına aykırı kullanacağına veya kişisel ilişkinin çocuğun yüksek yararlarına aykırı düşeceğine ilişkin bir delil bulunmadığına göre, velayet hakkı kendisinden alınan davacı ile çocukları arasında uygun sürelerle kişisel ilişki tesisi gerekirken, bu hususun gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

S o n u ç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple (BOZULMASINA), bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple (ONANMASINA)…

Çocukların velayetleri ve çocukla kişisel ilişki tesisi bakımından düzenleme yapılırken, çocukla velayet hakkı kendisine bırakılmayan ana ya da baba arasındaki kişisel ilişkinin, çocuk ile ilgili ebeveynlerin birbirleriyle zaman geçirmeye elverişli olacak ve çocuk yatılı kalacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Yine kişisel ilişki zaman dilimlerinin gerek ayın belirli hafta sonları gerekse sömestr ve yaz tatilleri ile dini bayramlardaki tatil günleri kararda yer alacak şekilde, belirlenmesi gereklidir. Halihazırda günümüzde çocuklar bakımından yarıyıl dönemlerinde bulunan ara tatillerin de dikkate alınması ile bu günler yönünden de kişisel ilişki kurulmasının istenmesi ve talep ile düzenlenmesi önem arz etmektedir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/17004 Esas, 2016/8361 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi :Aile Mahkemesi

Dava Türü : Boşanma

…2-Tarafların müşterek çocukları ile anne arasında kurulan kişisel ilişki annelik duygularını tatmine elverişli değildir. Çocukla, ana veya baba arasında düzenli kişisel ilişki kurulması ve bu ilişkinin sürdürülmesi çocuk için bir hak olduğu gibi, düzenli kişisel ilişki elde etme ve sürdürme ana veya baba için de bir haktır. Kişisel ilişki tesisinden beklenen amaç, çocukla ebeveynleri arasında aile bağlarını geliştirmek ve bu suretle çocuğun sağlıklı gelişimini sağlamaktır. Bu bakımdan kişisel ilişki tesis edilirken çocuğun bedeni, fikri ve ruhsal gelişimi esas alınarak, amacı gerçekleştirici bir düzenleme yapılmalıdır. Bu da çocuğun menfaatine aykırı düşmedikçe ve geçerli bir sebep olmadıkça çocukla diğer taraf arasında yatılı olarak kişisel ilişki kurulmasını gerektirir. Bu bakımdan, velayeti babada bulunan çocuklarla anne arasında kişisel ilişki tesis edilirken, çocukların anne yanında, ayın belirli hafta sonları yarıyıl, yaz tatilleri ve dini bayramlarda yatılı kalacak şekilde kişisel ilişki kurulması yönünde bir düzenleme yapılması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA,…

9. Kişisel İlişki Kurulması Bakımından Görüşme Süreleri ve Zaman Dilimleri

Kişisel ilişkinin, çocuğun, kendisine bırakılmayan ana ve/veya babası ile zaman geçirebileceği süre ve zamansal oran dikkate alınarak düzenlenmesi zorunluluk arz etmektedir. Zira burada orantısız bir kişisel ilişki tesisi olmamalıdır. Çocuğun ana ya da babasından veya her ikisinden kopuk yaşam sürmesi, ebeveynlerinden uzun süre ayrılmasına ve bu durumdan çocuğun olumsuz etkilenmesine neden olacaktır. Kişisel ilişki kurulması yönünde karar verilirken, çocuğun huzuru, beden ve ruh sağlığı yönünden de değerlendirme yapılması ve çocuğun, ilgili ebeveynle de zaman geçirebileceği zamanın düşünülmesi gerekmektedir. Önem arz eden bir durum veya tehlikelilik hali, aşırı bir ilgisizlik ya da diğer önemli sebepler bulunmadığı müddetçe, kişisel ilişki tesisinin ve devamlılığının sağlanması, ebeveynler kadar çocuk için de bir hak olmasından ötürü, çocuk ile ilgili ebeveynler arasında zaman geçirmeye elverişli şekilde, aksi halde ve önemli ya da özel bir durum halinde gerekçesiyle birlikte olaya en uygun düşen ve çocuğa zararı dokunmayacak şekilde sağlıklı düzenlemelerin yapılması gereklidir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2021/5305 Esas, 2021/7713 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi :Aile Mahkemesi

Dava Türü : Karşılıklı Boşanma

…2-Mahkemece tarafların karşılıklı boşanma davalarının yapılan yargılaması sonucunda; taraflarının karşılıklı davalarının kabulü ile boşanmalarına, ortak çocuğun velâyetinin davacı-davalı anneye verilmesine, ortak çocukla baba arasında yatısız olarak kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiştir.

Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını Türk Medeni Kanunu’nun 324. maddesinin (1.) fıkrasında gösterilen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir (TMK m. 324/2). Tarafların ortak çocuğu 2010 doğumludur. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, mahkemece alınan uzman raporunda davalı-davacı babanın kızı ile kişisel ilişki kurması hususunda bir engel görülmediği, çocuğun içinde bulunduğu yaş ve gelişim dönemi ile babadan uzun süreli ayrılmasının çocuk üzerinde yaratabileceği olumsuz etkiler dikkate alınarak kişisel ilişkinin düzenlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca kendisine kişisel ilişki hakkı tanınan davalı-davacı babanın, bu hakkını amacına aykırı olarak kullandığını kabule yeterli delil mevcut olmadığı gibi, kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzurunun ciddi olarak tehlikede olduğuna ilişkin bir delil de bulunmamaktadır. Çocuk ile ana ve babası, düzenli kişisel ilişki elde etme ve bu ilişkiyi sürdürme hakkına sahiptir. Ana ve babası ayrı olan çocuğun ebeveynleriyle düzenli kişisel ilişki kurması ve bu ilişkiyi sürdürmesi çocuk için bir hak olduğu gibi, ana ve baba için de haktır. Kişisel ilişki sadece çocuğun yüksek yararı gerektirdiği takdirde kısıtlanabilir veya kaldırılabilir. O halde, davalı-davacı baba ile ortak çocuk arasında kişisel ilişkinin daha uzun süreli ve yatılı olacak şekilde düzenlenmesine karar verilecek yerde, kişisel ilişkinin sınırlandırılarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA,…25.10.2021 (Pzt.)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/24577 Esas, 2016/9562 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi :Aile Mahkemesi

Vasi : ...

Dava Türü : Kişisel İlişki-Velayet

…2-Davalı baba ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasının, çocuğun sağlığını, ahlaki ve bedensel gelişimini tehlikeye düşüreceğine ilişkin bir delil de bulunmadığına göre, müşterek çocuk ile davalı baba arasında uygun sürelerle kişisel ilişki kurulması gerekirken, yasal olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA,…10.05.2016(Salı)

10. Kişisel İlişki Kurulması Tarihindeki Koşullarda Değişiklik Olması Halinde Yeniden Düzenleme Yapılması Talep Edilebilir

Çocukla kişisel ilişki düzenlenmesi yönündeki karar, üst yargı yolları tüketildikten sonra ve kararın kesinleşmesiyle birlikte karar, her ne kadar teknik anlamda kesin karar mahiyetinde olsa da; burada değişen durum ve koşullara, çocuğun yaşına, eğitimine, sağlık durumuna, çocuğun devam eden ve değişen ihtiyaçlarına göre ve çocuk ile ebeveynlerinin istekleriyle beklentileri de dikkate alınarak kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi her zaman istenebilecektir. Zira burada önem arz eden husus, çocuğun üstün yararı ile ana ve baba ile çocuk arasında sevgi bağı ile iletişimin kopmamasıdır. Bu sebeple kişisel ilişki hususları düzenlenirken, gelecek yıllarda yaşanacak olaylar bilin(e)mediğinden, durum ve koşulların değişmesi halinde, görüşme zamanlarının ve sıklığı ile sair detaylarının yeniden değerlendirilmesi ve yeni koşullara göre uyarlanması gerekmekte ve tarafların beklentileriyle ihtiyaçlarına uygun zaman dilimleri belirlenmelidir. Anne şefkatine, anne sevgisine ve bakımına yoğun ihtiyaç ile anne sütüne ihtiyaç dönemleri, çocuğun okula başlaması ve sağlık durumları dikkate alınarak kişisel ilişkinin süresi artırılmalı veya azaltılmalı, görüşme sıklığı değiştirilmelidir. Talep halinde, görüşmelerin zaman dilimleri değiştirilerek farklı bir düzenleme yapılmalı ve mahkemece değişen durum ve koşullara göre kişisel ilişki zaman dilimi ile dönemleri duruma göre yeniden belirlenmelidir. Bu hususa ilişkin olarak önemli bir Yargıtay kararına yer verilecek olup; öncesinde açıklamalarımıza şu örneğin verilmesi yerindedir: Velayet kendisine bırakılmamış ancak çocukla her ayın 1. ve 3. hafta sonları cumartesi ve pazar günleri, saat 09.00 ile 17.00 arasında görüşme hakkı olan ancak yakın zamanda çalışma hayatında önemli değişiklik olan baba, kendisinin mühendis olması ve çalışmış olduğu firmanın yurt dışından önemli bir iş alması ile, inşaat mühendisleri arasında yurt dışına gönderilerek 3 yıl müddetle de başka ülkede yaşayacak ve sadece her yılın haziran ile temmuz ayları arası müddette ve 2 ay boyunca ülkemizde kalabilecek olması karşısında; çocukla arasında devam eden şahsi münasebet tesisi bakımından karar metni, artık babanın çalışma hayatına ve boş zaman dilimleri ile ülkemizde bulunduğu zaman dilimlerine uygun düşmemektedir. Burada babanın çocukla arasında kurulu kişisel ilişki kararında, değişiklik yapılması zorunluluk arz etmektedir. Zira bu örnekte baba, yıl boyunca ülkemizde olmayacağını ve çocukla hafta sonları zaman geçiremeyeceğini, yazları iki ay boyunca ülkede kalacağını, bu sebeple çocuğun kendisinde üç yıl boyunca her yaz tatilinde yatılı kalacak şekilde ve daha uzun zaman dilimlerinde kalması için yeni bir düzenleme yapılmasını istemesi, baba ve çocuk yönünden değerlendirmeyle haklı ve yerinde bir taleptir. Yine farklı bir örnekte, çocuk 5 yaşını doldurana kadar babayla çocuk arasında yatılı olmaksızın kişisel ilişki kurulmuş ise de; çocuğun anne sütünden çok öncesinde kesilmesi ve çocuğun, kişisel ilişki tesisi tarihinden bu yana 5 yaş büyümesi, bebeklikten çıkıp çocukluk döneminde olması karşısında; babanın, çocuğun kendisinde yatılı olarak kalabilmesini talep etmesinin mümkün olduğunu düşünmekteyiz. Ancak aşağıda yer verilen karardaki gibi en baştan yıl yıl değerlendirme yapılması doğru olmayacak olup; koşulların değişmesi halinde, talepte bulunulması yerinde olacaktır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/19656 Esas, 2018/7246 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi :Aile Mahkemesi

Dava Türü : Karşılıklı Boşanma

…2-Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı kadın yararına hükmolunan yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

3-Velayeti davalı-davacı anneye bırakılan ortak çocuk ... 15.10.2015 doğumludur. Mahkemece ortak çocuk ile davacı-davalı baba arasında kademeli bir kişisel ilişki düzenlemesi yapılmıştır. Değişen koşullara göre, çocuğun yaşı, eğitim ve sağlık durumları gözetilerek kişisel ilişkinin yeniden düzenlemesi ileriki yıllarda her zaman istenebilir. Kişisel ilişki kurulmasına yönelik hüküm kurulurken; gelecek yıllardaki koşullar önceden bilinemeyeceğinden, şimdiden ortak çocuk ile davacı-davalı baba arasında kademeli bir şekilde kişisel ilişki düzenlenmiş olması isabetsiz olduğu gibi, çocuğun yaşı ve anne bakımına ihtiyacı gözetildiğinde çocuk üç yaşını tamamladıktan sonra her yıl 1 Temmuz ile 1 Ağustos tarihleri arasında yatılı kişisel ilişki kurulması da çocuğun bedeni ve fikri gelişimine engel olacak niteliktedir. Açıklanan sebeplerle hükmün kişisel ilişkiye ilişkin bölümü doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA,…04.06.2018 (Pzt.)

11. Kardeşler Bakımından Açıklamalarımız

11.1. Kardeşlerin Birbirleriyle Görüşme Hakları

Çocukların velayetleri farklı eşlere verilmekle, bir kısım çocuklar annede, bir kısım çocuklar babada kalacak ise; bu halde, kardeşlerin birbirleriyle görüşme hakları elbette vardır.

Farklı şehirlerde oturan anne ve babalar bakımından, bazı kardeşlerin velayet hakkının anneye, bazı kardeşlerin velayet hakkının babaya verilmesi durumunda, kararda ebeveynlerin kendileriyle kişisel ilişki kurulması yönünde hüküm bulunan çocuklarıyla görüşmeleri düzenlenmekle birlikte; bu halde, annenin, babanın velayetinde olan çocuklarla görüşmesi yönündeki kişisel ilişki tesisinde ve babanın, annenin velayetinde olan çocuklarla görüşmesi yönündeki kişisel ilişki tesisinde, kardeşlerin de birbirlerini görmelerine olanak sağlayıcı nitelikte düzenlemelerin yapılması zorunluluk arz etmektir. Bu yönde düzenleme yapılırken, kardeşlerin birbirlerini görmeleri, birbirleriyle görüşebilmeleri ve kardeşlik bağlarının devamının sağlanması yönünde önemli konulara ve ayrıntılara dikkat edilmesi gerekmektedir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2013/7053 Esas, 2013/19433 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi :Erzurum Aile Mahkemesi

Tarihi:08.11.2012           

Numarası: Esas No:2011/493, Karar No:2012/941

…2-Mahkemece, müşterek çocuklardan Serkan, Erkan ve Gökhan'ın velayetleri davalı (baba)'ya; 1.11.2010 doğumlu Mertcan'ın velayeti ise davacı (anne)'ye bırakılmış; velayetleri babaya bırakılan çocuklarla anne arasında, velayeti anneye bırakılan çocukla da davalı (baba) arasında; “aynı şehirde oturmaları hali” için, aynı günlerde ve aynı saatler arasında kişisel ilişki tesis edilmiş; velayeti anneye bırakılan çocukla davalı baba arasında ayrıca “farklı şehirde oturmaları hali” için de ilave bir kişisel ilişki düzenlemesi yapılmıştır. Davacı annenin, velayetine bırakılan çocuğuyla birlikte Erzurum'da, davalı (baba)’nın ise velayetlerine bırakılan çocuklarıyla birlikte Ankara'da oturdukları anlaşılmaktadır. Çocuklardan bir kısmının velayetinin babaya, diğerinin ise anneye bırakılması halinde, velayet kendisine bırakılmayan eşle, diğeri arasında kişisel ilişki düzenlenirken, kardeşlerin birbirlerini görmelerine olanak sağlayıcı şekilde düzenleme yapılması, kardeşlik ilişkilerin gelişmesi ve aile bağları bakımından menfaatlerine uygun düşer. Ayrıca, taraflar mevcut duruma göre ayrı şehirlerde yaşıyor olmakla birlikte, günümüzdeki ulaşım olanaklarındaki kolaylık gözetildiğinde, kişisel ilişkiye dair düzenleme yapılırken, taraflar bu hususun dikkat alınmasını açıkça talep etmemişlerse, “ayrı şehir, aynı şehir ayırıma” gidilmesinin de önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, kardeşlerin birbirlerini görecekleri şekilde ve aynı şehir ayrı şehir ayırıma gidilmeksizin uygun sürelerle kişisel ilişki tesis gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin yukarıda (l.) bentte gösterilen sebeple.ONANMASINA,…08.07.2013

11.2. Kardeşlerin Birbirlerinden Ayrılmamaları İlkesi

Kanun, çocuğun velayeti hakkında karar verilirken, hakime geniş bir takdir yetkisi tanımıştır. Bu takdir yetkisinin doğal sonucu olarak, hakim, çocuğun yüksek yarar ve menfaatini dikkate almalı ve çocuğun menfaatlerini en iyi şekilde kollayacak yönde bir kanı ve karara varmalıdır. Benzer şekilde çocuğun diğer ebeveyn ile kişisel ilişkisinin kurulmasında ya da velayet hakkı kendilerinden alınan anne ve baba bakımından kişisel ilişki tesisinde, çocuğun yüksek yararı ve çocuğun menfaati dikkate alınmak durumundadır. Aynı husus, üçüncü kişiler bakımından da geçerlilik arz etmektedir. Burada TMK’da doğrudan çocuğun dinlenmesi yönünde bir hüküm olmamakla birlikte gerek uluslararası sözleşmeler gerek Yargıtay kararları ve içtihatlar ile doktrindeki görüşler dikkate alındığında; çocukların bizzat dinlenmesinde çok büyük yarar olduğunun belirtildiği görülmektedir. Yine anne ve babanın birden fazla çocuğunun olması durumunda, bazılarının velayeti ebeveynlerden birine diğerlerinin diğer ebeveyne bırakılabilmesi hukuken mümkün olmakla birlikte ciddi anlamda bir gereklilik ve zaruret olmadığı müddetçe çocukların birbirlerinden ve kardeşlerin diğer kardeşlerden ayrılmaması gerekmektedir. Zira kardeşlerin bir arada ve birbirleriyle aynı koşullarda, aynı ortamda, aynı sosyal çevrede, aynı disiplinle ve aynı terbiye altında büyümeleri ile yetişmeleri; çocukların birbirleriyle kardeşlik ve aile ilişkilerinin devamını sağlayacak olup, bu halde kardeşlerin yaşam alanlarında, hayat standartlarında ve sosyo-ekonomik durumlarında önemli ölçüde bir farklılık ile kopukluk meydana gelmeyecektir. Bu kapsamda çocukların velayetinin aynı ebeveyne verilmesi durumunda, çocukların birbirleriyle görüşmeleri, çocuklar aynı çatı altında yaşadıkları için süreklilik arz etmektedir. Fakat çocukların velayet haklarının farklı ebeveynlere verilmesi durumunda, kardeşler arasında birbirlerini görecek ve iletişimin devamın sağlayacak nitelikte düzenlenmeler yapılmasıyla çocukla ana-baba arasındaki şahsi münasebet kurulmalıdır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2013/19058 Esas, 2014/1221 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi : İstanbul Anadolu 10. Aile Mahkemesi

Tarihi :7.6.2013

Numarası :Esas No:2012/766, Karar No:2013/458

“…2) Tarafların müşterek çocuklarından Mehmet 2002, Umut Buse ise 2008 doğumludur. Dosya içeriğinden müşterek çocuk Mehmet ’in babası ile, Umut Buse'nin ise annenin yanında kaldığı anlaşılmaktadır.

Kuşkusuz velayetin düzenlenmesinde, çocukların üstün yararı, ana ve babanın isteklerinden önce gelir. Çocuklardan Mehmet Şahin 2002 doğumlu olduğuna göre idrak çağındadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri; iç hukuk tarafından çocuğun idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda çocuğa adli merci önünde kendilerini ilgilendiren davalarda kendi görüşünü ifade etmesine müsaade edilmesini ve yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde, ifade ettiği görüşe gereken önemin verilmesi gerekliğini öngörmektedir. Mahkemece bu çocuğa görüşünü ifade etmesi olanağı tanınmadığı gibi, velayetin düzenlenmesine esas olmak üzere herhangi bir uzman incelemesi de yaptırılmamıştır. Diğer yandan, velayet düzenlenirken haklı sebepler bulunmadıkça kardeşlerin birbirlerinden ayrılmaması gerektiği de dikkate alınmalıdır. Öyleyse, mahkemece yapılacak iş; çocuklardan Mehmet 'in olası sonuçları hakkında bilgilendirilerek velayeti ile ilgili tercihinin sorulması ve mahkeme nezdindeki aile mahkemesi uzman veya uzmanlardan çocukların velayetine esas teşkil etmek üzere rapor alınması, tüm deliller birlikte değerlendirilerek, çocukların üstün yararının velayetlerinin ebeveynlerden hangisine bırakılmasında olduğunun saptanması ve düzenleme yapılırken kardeşlerin birbirinden ayrılmaması ilkesi de gözetilerek hasıl olacak sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Açıklanan hususların üzerinde durulmaksızın eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarda 1.bentte gösterilen sebeple 0NANMASINA,…22.01.2014 (Çar.)

III.  3. KİŞİLERLE ÇOCUK ARASINDA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASI

1. Üçüncü Kişiler Yönünden Kişisel İlişki

1.1. Konu Hakkında Açıklamalar

Yazımızın başlarında, çocuk ile kişisel ilişki kurulması yönünden ikili bir ayrıma gidilmesi gerektiğini belirtmiştik. Bu ayrımlardan birincisi, ana-baba ve çocuk arasındaki kişisel ilişki tesisi olup; burada TMK m. 323 hükmü uygulanma alanı bulacaktır. Bu kapsamda ana ve baba, velayet hakkı kendilerine verilmediği hallerde, çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteyebileceklerdir. Bu açıklama, yazımızın ilk bölümünde belirtmiş olduğumuz ve ebeveynler bakımından geçerli olan şahsi münasebet tesisidir. Çocukla kişisel ilişki kurulması yönündeki bir diğer hüküm, TMK m. 325 hükmü olup; söz konusu düzenleme, üçüncü kişilerle ve özellikle hısımlarla çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasına ilişkindir. Yasal düzenleme gereğince; olağanüstü hallerin mevcut olması durumunda ve çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde, çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı, anne ve baba (ebeveynler) dışındaki diğer kişilere, özellikle hısımlarına da tanınabilmektedir. Yine ana ve baba için öngörülen sınırlamalar, üçüncü kişiler için kıyas yoluyla uygulanacaktır. 2. fıkra hükmü ile TMK m. 324’e gönderme yapılmakla; ilgili maddede, ana ve babadan her birinin, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu hüküm uyarınca, çocuğun ana-babası tarafından, çocukla kişisel ilişki kurulması yönünde mahkeme hükmü olan diğer kişinin bu hakkını engellemekten kaçınılması ve mahkeme kararına uygun davranış sergilenmesi gerekmektedir. Düzenlemenin devamına göre ise; kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya çocukla arasında şahsi münasebet tesis edilen kişi, bu haklarını, birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanır veya çocuk ile ciddi olarak ilgilenmez yahut diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilecek ya da kendilerinden alınabilecektir. Velayet hakkı kendisine bırakılan kişi(ler)ce, kişisel ilişki düzenlemesinin gerekleri yerine getirilmezse, çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydı ve kararda ihtar edilmesi suretiyle velayet değişikliği yoluna gidilebilecektir.

TMK m. 325 bakımından önem arz eden husus; burada çocukla kişisel ilişki kurulması yönünde talepte bulunan kişi, eşler dışındaki üçüncü kişilerdir. Uygulamada işbu madde hükmü uyarınca genellikle üstsoy hısımların kişisel ilişki talebinde bulundukları görülmektedir. Özellikle anneanne, babaanne ve dede (usul) olmak üzere hala ve teyze (gibi, 3. derece hısımlar) ile reşit olan kardeşler (2. derece hısımlar) veya arada hısımlık olmasa dahi kişisel ilişki tesisine uygun düşecek bir durum söz konusu olup olağanüstü hallerin mevcut olması durumunda, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde, bu kişilerle çocuk arasında şahsi ilişki tesisi kurulabilecektir. Bu kapsamda mahkemenin belirlemiş olduğu tarih ve saatler ile zaman diliminde 3. kişi ve çocuk görüşme hakkına sahip olacaktır. Yasada çocukla 3. kişi arasında kişisel ilişki kurulması için hısımlık derecesi yönünden bir sınırlama söz konusu değildir. Hatta 3. kişinin hısım olması dahi şart değildir. Koruyucu aile sıfatı sona ermiş olan 3. kişi, çocuğu evlat edinilen biyolojik anne ve biyolojik baba ile evlilik dışı doğan çocuğun biyolojik babası bu kapsamda yer almaktadır.

1.2. Konu Hakkında Emsal Kararlar

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2014/1875 Esas, 2014/9499 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi :Kocaeli 3. Aile Mahkemesi

Tarihi :26.11.2013

Numarası :Esas No: 2013/215 Karar No:2013/851

…Davacı, çocukların babaannesi olup, çocuklarla arasında üst soy kan hısımlığı mevcuttur. Çocukların babası 30.06.2012 tarihinde ölmüştür. Davacı, Kocaeli’nde, davalı anne ise çocuklarıyla birlikte Bursa’da kendi ailesinin yanında yaşamaktadırlar. Mahkemece, "davacının torunları ile üç ayda bir (Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında, bu ayların birinci günü), saat 10.00 ila 17.00 arasında çocukların yaşadığı şehirde yanına almak suretiyle kişisel ilişki tesisine" karar verilmiştir. Çocuklardan Berat 08.02.2006 , Esat ise 27.03.2010 doğumludur. Çocuklarla hısımları arasındaki kişisel ilişkinin amacı, akrabalık bağlarını korumak ve geliştirmektir. Davacının Kocaeli’nde, çocuklarla annelerinin ise Bursa’da ikamet ettikleri gözetildiğinde, tesis edilen kişisel ilişki yeterli görülmediği gibi, kişisel ilişkinin çocukların yaşadığı şehirde tesisi de bundan beklenen amaca aykırıdır. Kendisine kişisel ilişki hakkı tanınan kişinin, kişisel ilişki süresince çocukları yanına ve kendi yaşadığı şehre götürme hakkı vardır. O halde, torunlarıyla davacı arasında, ayrıca dini bayramlarda ve yaz tatillerinde çocukların babaannelerinin yanında en az bir gece yatılı kalacak şekilde uygun sürelerle kişisel ilişki tesisi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,…21.04.2014 (Pzt.)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/12060 Esas, 2015/14471 Karar Sayılı Kararı

Mahkemesi :Aile Mahkemesi

Dava Türü : Torunla Kişisel İlişki Tesisi

Hollanda vatandaşı olan davacılar, oğulları ile davalının evlilik dışı ilişkisinden dünyaya gelen ve babası ile soybağı 06.06.2007 tarihinde "tanıma" yoluyla kurulmuş olan torunları 30.04.2005 doğumlu ... ile kişisel ilişki tesisine karar verilmesini istemişlerdir. Mahkemece; dava, tarafların delilleri toplanmadan ön inceleme duruşmasında reddedilmiştir. Mahkeme, gerekçe olarak "babaya tanınan kişisel ilişki günlerinde davacıların torunlarını görme imkanının mevcut olduğunu, ayrıca davacıların torunlarını kişisel ilişki günlerinde Hollanda'ya götürme taleplerinin de yerinde görülmediğini" göstermiştir.

Davacılar, çocuğun büyükbabası ve babaannesidir. Çocuk, Türk vatandaşı olan davalının velayeti altındadır. Türk Medeni Kanun’un 325'nci maddesi, olağanüstü haller mevcutsa çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocukla kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkının diğer kişilere, özellikle hısımlarına da tanınabileceğini öngörmektedir. Buna göre, çocuğun hısımlarının ve diğer kişilerin kişisel ilişki kurulmasını isteme hakları, çocuğun ana ve babasının haklarından bağımsızdır. Türkiye, 15 Temmuz 2003 tarihinde Strazburg'da imzalanan "Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesine" (R.G 17.11.2011 tarih ve 28115 sayı) taraf olmuş, bu sözleşme Bakanlar Kurulu'nun 16.07.2012 tarihli 2012/3489 sayılı kararıyla 01.05.2012 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Anayasa'nın 90/5'nci maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Şu halde bu sözleşme davada uygulanabilecek pozitif hukuk niteliğindedir. Anılan Sözleşme hükümleri, çocuğun yüksek yararına bağlı olarak, çocukla ana ve babası dışındaki aile bağları bulunan şahıslar arasında kişisel ilişki kurulabileceğini kabul etmiştir. Hatta, sözleşme, "ana ve babası ayrı devletlerde oturan çocukla" sınır ötesi kişisel ilişki tesis edilebileceğini de öngörmüştür. Mahkeme, "davacıların, babaya tanınan kişisel ilişki sürelerinde torunlarını görebileceklerini" belirtmektedir. Oysa, herhangi bir delil toplanmamış, bu sonuca hangi delillerle ulaştığını göstermemiştir. Davacılar ile çocuğun babasının aynı ülkede ve birlikte yaşayıp yaşamadıkları da belli değildir. Kaldı ki, böyle olsa bile, davacıların torunlarını görme hakkı, babanın istek ve arzusuna da bağlı tutulamaz. O halde tarafların gösterdikleri delillerin toplanması, gerektiği taktirde davacılar ile kişisel ilişkinin çocuğun menfaatine uygun düşüp düşmediğinin uzman incelemesi ile belirlenmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak neticesine göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,…02.07.2015(Prş.)

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/533 Esas, 2016/331 Karar Sayılı Kararı :

…Taraflar arasındaki “ evlat edinilen çocukla davacı anne arasında kişisel ilişki kurulması ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; .... Aile Mahkemesince istemin reddin edair verilen 22.12.2011 tarih ve 2010/154 E. - 2011/1707 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay ...Hukuk Dairesinin 25.09.2012 gün ve 2012/2698 E. - 2012/22458 K. sayılı ilamı ile;

(...Davacı, davalılar tarafından birlikte evlat edinilen küçüğün öz annesidir. Evlat edinme; evlatlıkla evlat edinenler arasında soybağı ilişkisi kurar (TMK. m. 282/3) ise de, evlatlığın kendi ailesiyle arasındaki soybağı ilişkisi evlat edinme ile ortadan kalkmaz (TMK. m. 314/5). Ana ve babasından veya bunlardan birinden ayrılmasına karar verilmiş olan çocuğun, kendi yüksek yararına aykırı olmadıkça ana-babanın ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve bunu sürdürmesi, çocuk için bir hak (Çocuk Hakları Sözleşmesi m. 9/3) olduğu kadar, çocuklarıyla düzenli şekilde kişisel ilişki elde etmek ve bu ilişkiyi sürdürmek ana ve baba için de bir haktır. Bu tür kişisel ilişki, çocuğun sadece yüksek yararı gerektirdiği takdirde kısıtlanabilir veya engellenebilir. (Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi m. 4/1-2) Küçüğün bir başka aile tarafından evlat edinilmiş olması, gerçek ana ve babanın çocuklarıyla kişisel ilişkisini keser ise de gerçek ailesi ile aralarındaki soybağının bir gereği olarak bu hakkı ilanihaye ortadan kaldırmaz. Koşullarının varlığı halinde ve küçüğün menfaatine uygun düştüğü ölçüde hakim kararıyla bu ilişki yeniden tesis edilebilir. Türk Medeni Kanunu’nun 325. maddesinde yer alan düzenleme buna imkan vermektedir. Bu hüküm, olağanüstü hallerin varlığı halinde çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkının diğer kişilere; özellikle çocuğun hısımlarına da tanınabileceğini öngörmektedir. Davacı, davalılarca birlikte evlat edinilen 21.12.2002 doğumlu küçük ...'in öz annesidir. Aralarında birinci derecede "kan hısımlığı" (TMK. m. 17/2) ilişkisi vardır. Mahkemenin talebiyle uzmanlarca düzenlenen sosyal inceleme raporunda; çocuğun gerçek annesini bildiği, annesiyle ilişkisinin koparılmasının küçük üzerinde olumsuz etki doğuracağı, kişisel ilişki kurulmasının gelişimine katkı sağlayacağı bildirilmiştir. Dosyada, küçüğün öz annesiyle kişisel ilişkisinin, onun yüksek yararına aykırı düşeceğine ilişkin ciddi sebep ve olgu bulunmamaktadır. Davacı, çocuğunun davalılarca evlat edinildiğini, küçük de annesini bildiğine göre, davacı bakımından artık evlatlıkla ilgili kayıtların gizliliğinden de söz edilemez. O halde, isteğin kabulü ile davacı ile davalıların evlatlığı küçük .... arasında uygun sürelerle kişisel ilişki tesisi gerekirken; davanın reddi doğru bulunmamıştır....)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

…S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,…

1.3. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı

Yeri gelmişken, Yargıtay’ın 1959/12 Esas, 1959/29 Karar sayılı, 18.11.1959 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararına da yer verilmesi zorunluluk arz etmektedir. Zira karardan da anlaşıldığı üzere, büyük anne ve büyük baba ile torun arasındaki kişisel ilişki, sadece büyük anne ve büyük babaların değil, torunların da hakkıdır. Zira büyük anne ve büyük babaların torunlarını bilme, görme ve onlarla zaman geçirme, torun sevgisini yaşama ve torunlarını sevme hakkı olduğu gibi torunların da büyük anne ve büyük babalarını bilme, onlarla görüşme, zaman geçirme ve onlara sevgi besleme hakkı vardır. Anne ve babanın da bu hakkı kısıtlamaması gerekmekte olup; aksi hal somut duruma göre hakkın kötüye kullanımı teşkil edebilecektir.

“Velâyet hakkını haiz ana veya baba çocuğun müstakbel maddi menfaatlerini göz önünde tutarak büyük ana ve büyük baba ile örf ve teamülün icabı nisbetinde şahsi münasebeti devam ettirmek mecburiyetindedirler. Bu hal çocuğun manevi ve ahlâki inkişafı bakımından zaruridir. Ana ve baba bu yoldaki vazifelerini ihmal ettikleri takdirde Medeni Kanun 272 maddesi uyarınca hâkim şahsi münasebetin idamesi için gerekli tedbirleri alacaktır. Haklı bir sebep olmaksızın çocuğun büyük ana ve büyük babalarıyla şahsi münasebetini kesmek velâyet yetkisinin suistimalini teşkil eder. Bunu kanun himaye etmez. Ancak, büyük ana ve büyük babanın şahsi durumları bakımından torunları ile şahsi münasebetin devamı torunları için zararlı olacağı veya torunların maddi ve manevi menfaatlerini ihlâl edeceği isbat olunursa münasebet tesisi reddedilebilir.”

2. Kişisel İlişkinin Talep Edilmesi Sonrası Süreç

Çocuk ile kişisel ilişki kurulması talep edildiği durumlarda, yapılan yargılama sonucunda mahkeme tarafından karar verilmesiyle ya da bu hususta düzenleme yapılmasıyla kişisel ilişki tesisi mümkün hale gelecektir. Henüz daha çocukla kişisel ilişkiye yönelik bir düzenleme yokken; kişisel ilişki, ancak velayet hakkına sahip veya çocuk kendisine bırakılmış kişinin rızası ile kurulabilecektir. Söz konusu kişinin rızasının bulunmaması durumunda, çocuk ile kişisel ilişkiye yönelik bir düzenleme yapılıncaya kadar, velayet hakkı sahibi ya da çocuğun kendisine bırakıldığı kişinin rızası hilafına, kişisel ilişki kurulması mümkün olmayacaktır. Buna ilişkin yasal düzenleme, TMK m. 326/3 hükmünde yer almaktadır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2020/5668 Esas, 2020/6786 Karar Sayılı Kararı :

Mahkemesi : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 38. Hukuk Dairesi

Dava Türü : Çocukla Kişisel İlişki Kurulması

2-Davacı tarafından torunu ile kişisel ilişki kurulması talebi ile açılan dava ilk derece mahkemesince kısmen kabul edilmiş, babaanne ile torun arasında yatılı olmayacak şekilde kişisel ilişki tesis edilmiş, hüküm hakkında taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince davacının davasının kabulü ile, davacı ile 12/06/2013 doğumlu torunu ... arasında her ayın 3. hafta sonu Cumartesi günü saat 9:00'dan Pazar günü saat 16:00'a kadar, dini bayramların 2. günü saat saat 9:00’dan 3. günü saat 17:00'a kadar, her yıl Ağustos ayının 1. günü saat 9:00’dan 8.günü saat 18:00'a kadar yatılı olacak şekilde kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiş, karar davalı anne tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya kapsamından kişisel ilişki kurulması talep edilen çocuk ...’ın anne ve babası arasında boşanma davasının devam ettiği ve çocuğun velayeti hakkında henüz bir karar verilmediği, babanın yurt dışında yaşadığı ve çocuk ile babanın kişisel ilişki kurmadığı, babaannenin 12.06.2013 doğumlu torunu ile kişisel ilişki kurmak istediği anlaşılmaktadır.

Türk Medeni Kanunu'nun 325. maddesinde "Olağanüstü haller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle hısımlarına da tanınabilir" denilmektedir. Ortada davacıya kişisel ilişki hakkı tanınmasını gerekli ve haklı kılan olağanüstü bir durum bulunmamaktadır. O halde davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamış bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple 07.07.2020 tarihli ek kararın KALDIRILMASINA,…22.12.2020 (Salı)”

IV.  ORTAK HÜKÜMLER

1. Kişisel İlişki Bakımından Yetki Konusu

Kişisel ilişki kurulmasıyla ilgili bütün düzenlemelerde çocuğun oturduğu yer mahkemesinin de yetkili olacağı, TMK m. 326’da belirtilmiştir. Madde metninde yer alan de bağlacı dikkate alındığında, buradaki yetkinin kesin yetki olmadığı ve işbu yetki kuralının genel yetkiyi kaldırmadığı anlaşılmaktadır. Genel yetki kuralı, HMK m. 6 uyarınca belirlenecek olup; genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olacaktır. Yine maddenin 2. fıkrasında, boşanma ve evlilik birliğinin korunmasına ilişkin yetki kurallarının saklı tutulduğu görülmektedir.

2. Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlam ve Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesi

04.08.2022 tarih ve 31913 sayılı Resmi Gazete ile yayımlanan, Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlam ve Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesine Dair Yönetmelik’te, çocuk teslimi bakımından önemli hususlara yer verilmiştir. Yönetmenin 4. maddesinde, çocuk için, daha erken yaşta ergin olma durumu hariç on sekiz yaşını doldurmamış kişiyi; çocuk teslimi için, velayete ilişkin verilen ilam veya tedbir kararına istinaden süreklilik arz etmeyen, çocuğun yükümlüden alınarak hak sahibine verilmesi sürecini; hak sahibi için, çocuk teslimi işlemlerinde velayet kendisine verilen kişiyi, kişisel ilişki kurulması işlemlerinde ise velayeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocukla arasında kişisel ilişki kurulan kişiyi; kişisel ilişki için, ilam veya tedbir kararına istinaden velayeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan anne ve babanın ya da diğer kişilerin çocukla sınırlı bir süre görüşmesi veya birlikte kalması sürecini; teslim mekanı için, çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam ve tedbir kararlarının yerine getirildiği çocuk dostu olarak düzenlenen ortamları; yükümlü için, çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararı gereğince çocuğu teslim etmesi gereken kişiyi ifade ettiği belirtilmiştir.

Yönetmeliğin 5. maddesinde; çocuğun, anne ve babası ile anne ve babanın da çocukla düzenli şekilde görüşme hakkına sahip olduğu belirtilmekle; m. 5/2’de, olağanüstü hallerin bulunması durumunda çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde mahkeme tarafından anne ve babası dışında bulunan kişilerle çocuk arasında kişisel ilişki kurulabileceği düzenlenmiştir.

Kişisel ilişki, sadece çocuğun üstün yararının gerektirmesi halinde mahkeme tarafından kısıtlanabilecek veya engellenebilecektir. Hak sahibi ile kişisel ilişkinin doğrudan yürütülmesinin çocuğun üstün yararına aykırı olması nedeniyle mahkeme tarafından bu hususta karar verilmiş olması halinde, üçüncü kişi veya uzman gözetimi altında çocukla kişisel ilişki kurulabilecektir. Yine yönetmelik kapsamında çocuk teslimi ve çocukla ilişki, öncelikle taraflar arasında gönüllülüğe dayalı olarak yerine getirilecektir. Bu süreçte zorunlu haller dışında iş ve işlemler, taraflar yüz yüze getirilmeden gerçekleştirilecektir. Çocukla kişisel ilişki tesisi sürecinde, çocuğun sağlık ve esenliği gözetilecek ve çocuğun örselenmesini engelleyecek tedbirler alınacaktır.

Yine yönetmelikte ayrımcılık yasağı ve ayrımcılık yapılamaması ile onur ve kırıcı söz ve davranışlarda bulunulamaması, çocuğun yaş ve gelişim düzeyine uygun davranılması, yazılı veya sözlü iletişimde teknik tabirlerden ziyade yalın ve açık bir dil kullanılacağı, meslek etiğine ve tarafsızlığa  gölge düşürecek tutum ve davranışlarda bulunulamayacağı, kişisel verilerin ve bilgilerin gizli tutulacağı ve mevzuattan kaynaklı zorunlu haller dışında paylaşılmayacağı, iş ve işlemlerin kamu kurum ve kuruluşları ile müdürlük arasında etkin işbirliğiyle yürütülmesinin sağlanacağı ilke ve kuralları yer almaktadır.

Yönetmeliğin 6. maddesine göre; çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilam ve tedbir kararlarını yerine getirilmesinde, çocuğun üstün yararı esas alınmak zorundadır. Bu kapsamda üstün yarar esas alınırken; çocuğun yaşının, gelişim düzeyinin ve duygu durumunun gözetilmesi, örselenmesine neden olabilecek eylemlerin önlenmesi; çocuğa, görüşlerini serbestçe ifade etme hakkı ile kendisini ilgilendiren konularda görüş oluşturma ve bu görüşleri serbestçe ifade etme hakkı tanınması ve bu haklara riayet edilmesi gereklidir. Hak sahibi ya da yükümlü hakkında, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetinin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca gizlilik kararı ya da başka bir tedbire karar verilmesi halinde, çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulması işlemleri söz konusu kararlar dikkate alınarak yerine getirilecektir. İlam ve tedbir kararlarının gereklerinin yerine getirmesi konusunda yönetmelikte çok ayrıntılı hükümler bulunmakta olup; çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararları rıza ile yerine getirilmediği takdirde, hak sahibi, ilam veya tedbir kararının yerine getirilmesi ve yönetmelikteki hizmet ve desteklerden yararlanabilmek için ilgili müdürlüğe başvurabilecektir.

3. Cezai Hükümler

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 234. maddesinde çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçu düzenlenmiş olup; söz konusu maddede, velayet yetkisi elinden alınmış olan ana veya babanın ya da üçüncü derece dahil kan hısmının, on altı yaşını bitirmemiş bir çocuğu veli, vasi veya bakım ve gözetimi altında bulunan kimsenin yanından cebir veya tehdit kullanmaksızın kaçırması veya alıkoyması halinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunacağı; fiilin, cebir veya tehdit kullanılarak işlenmiş olması ya da çocuğun henüz on iki yaşını bitirmemiş olması halinde, cezanın bir katı oranında artırılacağı; kanuni temsilcisinin bilgisi veya rızası dışında evi terk eden çocuğu, rızasıyla da olsa, ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmeksizin yanında tutan kişinin, şikayet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı belirtilmiştir. 1. ve 2. fıkralarda yer alan fiillerin re’sen soruşturulduğu, 3. fıkradaki fiilin ise takibinin şikayete bağlı olduğu görülmektedir.