CMK m.286 Değişikliği Sonrasında Bağlantılı Suçun Kesinliği ve İnfazı

Abone Ol

Temyiz yasağı kaldırılan bir suçla birlikte aynı dava dosyasında görülen ve örgüt adına, yani örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği kabul edilip, Ceza Muhakemesi Kanunu m.286/3’de gösterilen temyiz yasağı kapsamında kalan suç; temyiz yasağı kaldırılan, bu nedenle temyiz incelemesine konu olan suçla birlikte, “bağlantılı suç” niteliğinden bahisle temyiz denetimine tabi tutulabilmelidir.

“Bağlantılı suç”, esas itibariyle CMK m.8’de gösterilen “bağlantı” kavramından daha dardır. CMK m.286/3 kapsamında bağlantılı suç; her iki suçun sanığının aynı kişi olmasının da ötesinde, suçlar arasında yakın irtibatı gerektirmektedir.

Örgüt kapsamında işlenen faaliyet suçlarında veya bir sanık tarafından işlenip de “bağlantı” nedeniyle aynı dava dosyasında görülen fiiller bakımından temyiz yasağının kapsamı değerlendirilmelidir. Bağlantı kavramı CMK m.8’de düzenlenmiş olup, bir kişinin birden fazla suçtan sanık olması veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunması durumunda, ayrıca suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini ortadan kaldırma veya değiştirme fiillerinde gündeme geleceği, bu nedenle de bu davaların aynı mahkemede görüleceği ifade edilmiştir. Aynı sanığın bir dosyada birbirinden bağımsız suçlardan yargılanmasının mümkün olduğu durumda, temyiz yasağının ortadan kalkacağına dair kabulün CMK m.286’nın lafzına ve ruhuna aykırı olacağı ileri sürülebilir. Somut olayın özelliklerine ve her dava dosyasının durumuna göre, davası birlikte görülen suçlar arasında bağlantıya bakılmalı, örneğin TCK m.314’de düzenlenen silahlı örgüt suçu kapsamında yer alan veya CMK m.286/3’de sayılıp da, aynı dava dosyasında görülen diğer suçlar arasında sebep ve sonuç ilişkisinin kurulabildiği vaziyette, temyiz yasağı istisnasının sadece CMK m.286/3’de sayılan suçlarla ilgili değil, diğer suçlarla ilgili de kabulü isabetli olacaktır.

Örneğin; üyesi olmadığı örgüt adına suç işlediği gerekçesiyle verilen mahkumiyet kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurulduğunda, mahkumiyet kararının kesinleşmesi ortadan kalkacaktır. Örgüt adına işlendiği iddia edilen suçlar yönünden verilen mahkumiyet kararının da doğal olarak temyize gittiği, Yargıtay’ın bağlantılı bu suç yönüyle de temyiz incelemesi yapacağı tartışmasızdır. Bu kabul, CMK m.286’da yapılan yasal değişikliğe uygundur. Çünkü sanık, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay’ın bir kül halinde incelediği mahkumiyet kararını bozması durumunda telafisi imkansız mağduriyete uğrayabilecektir.

İnfaz yönünden ise; Yargıtay’ın TCK m.220/6’dan verilen mahkumiyet kararını bozduğunda, kesinleştiği kabul edilen suçun infazının 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu m.107/4’e göre infaz edilmesi mümkün olmayacaktır. Örgüt yönünden yapılacak nitelikli infaz sanığı mağdur edecektir. Bu nedenle, her iki mahkumiyet kararı yönüyle infaz durdurulmalı ve Yargıtay’ın vereceği karara göre hareket edilmelidir.

Ek olarak; henüz kesinleşmemiş örgüt adına suç işlendiği iddiasıyla verilen mahkumiyet kararı esas alınarak, suçun bir örgütün faaliyeti kapsamında işlendiğinin kabulü, “suçsuzluk/masumiyet karinesi” ile “sadece kesinleşmiş hükümlerin infaz edilebileceği” ilkelerine aykırıdır. Çünkü ortada, Ceza İnfaz Kanunu m.107/4’ün tatbikine elverişli ve kesinleşmiş bir örgüt suçuna ilişkin mahkumiyet kararı yoktur. Bu durumda, Ceza İnfaz Kanunu m.107/4’e göre düzenlenecek bir müddetname açıkça hukuka aykırı olacaktır. Bir an için yapılacak temyiz incelemesinde örgüt adına suç işlemeye dair mahkumiyet kararı kesinleşirse, ancak o zaman varsa eksik infaz, tamamlanması için yeni müddetname düzenlenir. Örgüt suçlarından verilen cezaların infazına ilişkin kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olmadıkça, infazın örgüte yönelik nitelikli koşullu salıverilme oranından hesaplanması doğru değildir.

Kanun koyucunun CMK m.286’da yaptığı bir değişiklik sonrasında, temyiz yasağı kaldırılan suçlarla bağlantılı olup, temyiz yasağı kapsamına giren suçların kesinleşmesi ve infazı ile ilgili tereddütler gündeme gelmiştir. Kesinleşme ve infazla ilgili bu tereddütlerin, nev’i şahsına münhasır CMK m.286 değişikliğinin sanık ve hükümlü lehine yorumlanıp tatbiki ile aşılması gerekir. Nitekim 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Mahkumiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlıklı 98. maddesi, infazda tereddütlerin ortaya çıkması halinde, kararı veren mahkemeden bu tereddütlerin giderilmesi istenir.

İnfaz Kanunu m.98/1’e göre, “Mahkumiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir”.

İnfazda oluşan tereddüde ilişkin inceleme, sanık veya müdafii ile infaz savcısının talebi üzerine gündeme gelebilir. Kanun koyucu, infaza ilişkin tereddüdün giderilmesi konusunda kararı veren mahkemeye re’sen inceleme yapma yetkisi tanımamıştır. Ancak bizce kamu düzeninden olan infaz; bu konuda yaşanan tereddütlerin giderilmesi hususunda tespit ettiği aykırılığı gidermesi için, mahkemeye re’sen incele yapıp karar verme yetkisi tanımaktadır. İnfazda yaşanan tereddüdün giderilmesi yetkisi, kararı veren mahkemeye ait olup, infaz hakimliğine bırakılmamıştır. Esasen infazla ilgili yaşanan tereddütlerin giderilmesinde münhasıran infaz hakimliği yetkili kılınmalıdır. İnfaz konusunda uzman olması gereken infaz hakimliğinin görev ve yetkileri, yapılacak yasal değişiklikle genişletilmelidir.

Kanun koyucu bazı suçlar yönünden kararların “kesin hüküm” özelliğini kaldırmış ve bu kararlara karşı temyiz kanun yolunu açmıştır. Temyiz kanun yoluna başvurulmakla, örneğin TCK m.220/6 yönünden verilen karar ve bu karara bağlı TCK m.58/9 uyarınca nitelikli infaz uygulaması, bu karar sanık aleyhine kesin hüküm niteliği kazanıncaya kadar tatbik kabiliyetini yitirmiştir. CMK m.286’da yapılan değişiklik ile yargılamanın yenilenmesinin esastan kabulü suretiyle başlayan yeni süreçte hükmün iptal edilinceye kadar kesin niteliğini kaybetmediğine dair kabul birbirinden farklıdır. Çünkü CMK m.311 ve devamında düzenlenen yargılamanın yenilenmesinde hüküm varlığını koruyup, hatta infazı bile durdurulmadığı veya ertelenmediği sürece “kesin hüküm” etkisi devam ettiği halde; CMK m.286’da yapılan değişiklikle ortaya çıkan durum bir infaz durdurma ve erteleme olmayıp, tutuklama tedbiri şartların varlığı yönünden incelemeye tabi tutulmalıdır ki, 7188 sayılı Kanunun 31. maddesi ile CMK’ya eklenen geçici 5. maddenin 1. fıkrasının (f) bendinde getirilen usul de bu şekilde tanımlanmıştır.

Sonuç olarak; CMK m.286’da yapılan değişiklik ile yargılamanın yenilenmesinin kabulü halinde başlayan süreçleri birbirinden ayırmak gerekir. 7188 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle infaz durdurma veya erteleme gündeme gelmemiş, net bir şekilde kesinleşmiş mahkumiyet kararlarının “kesin olma” özellikleri ortadan kaldırılmıştır. Bu halde kesinlik özelliği ortadan kalkan bir kararda yazılı olan TCK m.58/9 ile örgüt suçuna bağlı nitelikli infazın tatbiki de mümkün değildir. Gerek bu yönden ve gerekse “bağlantılı suç” kavramına bağlı olarak temyiz merciinin yapacağı inceleme sonuçlarının beklenmesi elzemdir.

Hükümlü hakkında verilip de temyiz yasağı kapsamına giren suça ilişkin mahkeme ilamının, CMK m.286’da yapılan değişiklikle temyiz yasağı kaldırılan suç yönünden yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay tarafından bir karar verilinceye ve bu suça ilişkin hüküm kesinleşinceye kadar infazın durdurulması zorunludur. Bu zorunluluk; hem temyiz yasağı kapsamına giren suç için verilen cezaya uygulanacak 3/4'lük koşullu salıverilme hesabının, bunu mümkün kılan suça karşı temyiz başvurusu yapılmasından ve hem de “bağlantılı suç” kavramı gereğince, her iki suçun temyiz mercii olan Yargıtay’ca incelenme ihtimalinden kaynaklanmaktadır. Kaldı ki, cezanın infazına nitelik kazandıran suçun kesinleşmediği durumda 3/4'lük infaz oranında ısrar edilmesi, kesinleşmemiş bir mahkumiyet hükmünün kesinleşmiş mahkumiyet hükmüne etkisini gündeme getireceği gibi, Yargıtay tarafından verilecek bir bozma kararı ile de ciddi bir mağduriyetin ortaya çıkmasına yol açacaktır.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)