CEZALARIN İNFAZINDA MAHSUP UYGULAMASI

Abone Ol

Mahsup[1] sözlük anlamı ile, “Hesap edilmiş, hesaba geçirilmiş” şeklinde kullanılmaktadır.[2]

Mahsup, hüküm kesinleşmeden önce kişi hakkında gerçekleşen özgürlüğü sınırlayan haller nedeniyle geçirilen sürelerin verilecek olan cezadan indirilmesi işlemi olarak tanımlanabilir.

“Mahsup” kavramı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. Maddesinde düzenlenmiştir.

Hapis cezasından mahsup

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. Maddesinin birinci fıkrasına göre, hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilmesi gerekmektedir.

Adli para cezasından mahsup (bir gün 100 TL sayılır)

Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, şayet adli para cezasına hükmedilmiş ise, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirilmelidir. (TCK md. 63. 2.cümle)

Yasal düzenleme ile getirilen esaslar

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. Maddesinde; mahkûmun suç nedeni ile şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran örneğin gözaltına alma, yakalama, tutuklama gibi hâller nedeni ile geçirilen sürelerin hükmedilecek cezadan indirilmesi esası kabul edilmiştir.

Kanun koyucu, böylece teknik anlamda tutukluluk sayılmamakla beraber şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran tedbirlerin tümünün de tutukluluk gibi mahkûmiyet süresine mahsup edilmesini amaçlayarak, madde metninde “hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller” ibaresini kullanmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. Maddesinde, “hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen” ibaresi yer aldığından hükümlünün mahkûm edildiği suçtan başka bir fiilden dolayı yargılama nedeniyle hürriyetinin sınırlanmış olması hâlinde de mahsubun hangi koşul ile yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Yasa koyucu, adli para cezasına hükmedilmesi durumunda, mahsubun bir gün karşılığı yüz Türk Lirası sayılmak suretiyle yapılacağını ifade etmektedir.

Mahsup kavramının hukuki niteliği

Mahsup, kavramının hukuki niteliği ile ilgili öğretide çok sayıda görüş bulunmaktadır.[3]

Tüm bu görüşlere rağmen, mahsup kavramının maddi ceza hukukundan ziyade infaz hukuku ile ilgili bir kavram olduğunu söyleyebiliriz. Zira, mahsup cezaların infazı aşamasında ele alınabilmektedir. Ayrıca cezaların infaz edilebilmesi için, yakalama, gözaltı ve tutuklulukta geçen sürelerin mevcut cezadan düşülmesi gerekmektedir. Bu açıdan mahsup infaz aşamasında belki de öncelikle dikkat edilen konular arasında yer almaktadır.

Mahsup şartları oluştuğu takdirde uygulanması zorunludur. Yargılanan ve daha önce özgürlüğü kısıtlanmış kişilerin bir cezaya mahkûm edilmesi halinde, özgürlüğü kısıtlı olarak geçirdikleri sürelerin cezadan düşülmesi bir hak talebi olarak karşımıza çıkabilmektedir. Özünde mahsup kişi için bir haktır.

Mahsubun koşulları

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63.maddesinde hüküm altına alına mahsubun uygulanabilmesi için gerekli olan koşullar şunlardır:

1) Kişinin özgürlüğü kısıtlanmış olmalı,

2) Kişinin özgürlüğünün kısıtlanmasına neden olan suçtan veya başkaca bir suçtan mahkûm edilmeli,

3) Kişinin özgürlüğü kısıtlanmış şekilde geçirdiği sürelerin kişi hakkında verilecek mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden önce gerçekleşmeli.

Bu üç koşul bir arada bulunmalıdır. Bu koşulların hepsi varsa, mahsup kararı verilmelidir.

Mahsuba Konu Olabilecek Özgürlüğü Kısıtlayan Haller

Kişinin özgürlüğünü kısıtlayan hallerin varlığı halinde mahsup işlemi yapılabilecektir. Mahsuba konu olan haller şunlardır:

1) Yakalama,[4]

2) Gözaltına Alma,

3) Tutuklama,

4) Gözlem Altına Alma.[5]

Uygulamada genellikle, gözaltı ve tutuklulukta geçen sürelerin mahsubu işlemleri ile sıklıkla karşılaşılmaktadır.

Adli kontrol ve mahsup ilişkisi

5271 sayılı CMK’nin 109. Maddesinin 6. Fıkrasına göre, Adlî kontrol altında geçen süre, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemeyecektir. Ancak bu kural, 109. maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde belirtilen Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek gibi hallerde uygulanmayacaktır.

Yabancı ülkede gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen süre

5237 sayılı TCK’nin “Cezadan mahsup” 16. Maddesinde, nerede işlenmiş olursa olsun bir suçtan dolayı, yabancı ülkede gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen süre, aynı suçtan dolayı Türkiye'de verilecek cezadan mahsup edileceği hüküm altına alınmıştır.

Yasal düzenlemede, suç nerede işlenmiş olursa olsun, yabancı ülkede gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen sürelerin aynı suçtan dolayı Türkiye’de yapılacak yargılama sonunda verilecek cezadan indirilmesi öngörülmüştür.

Kanun koyucu bu düzenleme ile adalet esaslarına uyulmasını temin etmeyi amaçlamıştır.

Böylece, hükmolunan cezadan TCK'nın 16. maddesi uyarınca yabancı ülkede ve TCK'nın 63. maddesi uyarınca ülkemizde gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen sürelerin mahsup edilmesi gerektiği yargılama ve infaz sürecinde gözetilmesi gerektiği ifade edilebilir.

Örneğin; Yunanistan mahkemeleri tarafından verilen cezanın tamamının mahsubuna karar verilmesi, ülkemizde gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta geçen sürelerin mahsup edilmesi hususunda ise bir karar verilmemesi hukuka aykırı olacaktır.[6]

YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay’a göre, mahsup işlemi yapılırken sadece özgürlüğün kısıtlanmasında geçen sürenin mahsubuna karar verilmeli, sonuç cezadan sürenin indirilmesine hükmedilmemelidir.

Örneğin; Sanık hakkında, kasten basit yaralama suçundan 5237 sayılı TCK'nin 86/2, 86/3-a maddeleri uyarınca verilen 9 ay hapis cezasından sanığın gözaltında geçirdiği bir günlük sürenin TCK'nin 63. maddesi uyarınca mahsubuna karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken gözaltı süresinin sonuç cezadan indirilmesi suretiyle eksik ceza tayini hukuka aykırı olacaktır.[7]

Uygulamada, bazen kişinin kesinleşen mahkûmiyeti ilgili hapis cezasından, kesinleşme tarihinden sonra başka suç sebebiyle tutuklu kaldığı sürenin indirilip indirilmeyeceği hususu tartışmalara neden olabilmektedir.

Yargıtay’a göre özgürlüğü kısıtlayan hallerde geçen sürenin mahkumiyetten mahsup edilebilmesi için, örneğin tutukluluk veya benzeri özgürlüğü kısıtlayıcı uygulamalar nedeniyle geçen sürenin mahsup yapılacak suça konu mahkumiyete ait olması gerekmemektedir.[8]

Örneğin, sanığın tutuklu kaldığı suçtan dolayı verilecek hükmün kesinleşmesinden önce, işlemiş olduğu diğer bir suç sebebiyle de tutuklu kalınan süre varsa bu sürenin de mahsubu imkân dâhilindedir.

Burada önemli olan, mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesidir.

Burada tutuklu kalınan veya başka bir özgürlüğü kısıtlayıcı uygulamanın tabi olduğu suçtan verilen kararın kesinleşme tarihinden önce bir başka suç veya suçların işlenmesi yeterlidir.

Örneğin; tutuklu kalınan suçun beraat veya mahkûmiyetle sonuçlanmasının bir önemi yoktur.[9]

Tutuklama, yakalama veya gözaltında kalınan suç sebebiyle verilen hükmün kesinleşmesi

Yargıtay, 5237 Sayılı TCK’nin 63. maddesinde, hükmün kesinleşmesinden önce gerçekleşen ve kişisel özgürlüğün sınırlanması sonucunu doğuran bütün haller sebebiyle geçirilmiş sürelerin hükmolunan hapis cezasından indirileceğinin öngörüldüğünü ve yasal düzenlemede belirtilen kesinleşmenin, tutuklu kalınan suç sebebiyle verilen hükmün kesinleşmesi olduğunu ifade etmektedir.[10]

Örneğin; hükümlünün 07.05.2006 tarihinde işlemiş olduğu suç sebebiyle A. 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 01.05.2007 tarihli ve 2006/123 esas, 2007/107 Sayılı karar ile 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı, söz konusu kararın 28.4.2009 tarihinde temyizde onama üzerine kesinleştiği, müteakiben, 14.12.2009 tarihinde işlediği başka bir suç sebebiyle A… 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2009/147 esas sayılı dosyasında yargılamasının devam ettiği, anılan dosyanın henüz kesinleşmemiş olduğu, bu dosya kapsamında 14.12.2009 ile 25.6.2010 tutuklulukta kaldığı sürelerin infazına başlanılan 4 yıl 2 ay hapse ilişkin cezasından mahsubunu talep ettiği olayda, hükümlünün işlediği 2. suçun tarihinin mahkûmiyetine ilişkin A. 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararının kesinleşme tarihinden sonra olduğundan bahisle reddine karar verilmesinde isabet olmayacaktır.[11]

Burada önemli olan husus şudur: kesinleşmenin, tutuklu kalınan suç sebebiyle verilen hükmün kesinleşmesi olduğudur.

Başka bir söylemle; mahsup işleminde önemli olan, mahsup yapılacak mahkûmiyetin ilişkin olduğu suçun, tutuklu kaldığı suçtan dolayı verilecek hükmün kesinleşmesinden önce işlenmiş olmasıdır.

Tutuklu kalınan suçtan dolayı beraat veya mahkûmiyet hükmü verilmesi sonuca etkili olmayacaktır.[12]

Bu yüzden 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 63. maddesindeki, "...hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen bütün haller sebebiyle geçirilmiş süreler hükmolunan hapis cezasından indirilir." şeklindeki hükmü dar yorumlamamak gerekir.

Tutuklulukta Geçen Sürenin İnfaz Edilen Cezadan Mahsup Edilmesi İlkesi

Gerek 765 sayılı TCK'nin 40. Maddesi ve gerekse 5237 sayılı TCK'nın 63. Maddesinde belirtildiği üzere; hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından mahsup edilebilecektir.[13]

765 sayılı TCK'nın aksine, 5237 sayılı TCK'da içtima hükümlerine yer verilmemişse de 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 99. maddesinde, bir kişi hakkında birden çok kesinleşmiş hükümlerin 107. maddesinin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı isteneceği kuralı getirilmiştir.

Bir suçtan dolayı tutuklu kalınan sürenin başka bir suçtan indirilmesi içtima kurallarının zorunlu bir sonucu olarak bir suça ait tutukluluk süresi başka bir suçun cezasından indirilebilecektir.[14]

Mahsup kurumunu düzenleyen bu maddelerde, infazı gereken ceza mahkûmiyetinin kesinleşmesinden önce gerçekleşen kişisel özgürlüğü sınırlayan durumların mahsubu öngörülmüş olup başkaca bir koşul aranmamıştır.

Özgürlüğü kısıtlayan halin (örneğin tutukluluğun) gerçekleştiği suçun görülmekte olan bir davaya ait olmasının mahsup yapılabilmesine engel olduğuna dair bir hüküm de bulunmamaktadır.

Kesinleşmiş ceza mahkûmiyetlerinin tutuklama kararlarına göre öncelikle infaz edilmesi gerektiğinden kuşku yoktur.[15]

Bu nedenle sonuçlanmamış başka bir davadan ötürü tutuklu kalınan sürenin diğer koşulları varsa mahkûm olunan ceza süresinden mutlak surette indirilmesi cezaların toplanması kuralının zorunlu bir sonucudur.

Özellikle vurgulamak gerekir ki devam eden bir davaya ilişkin tutuklu kalınan sürenin kesinleşmiş ceza mahkûmiyetinden indirilmesi takdire bağlı değildir, tam aksine bir zorunluluktur.

Başka bir söylemle, ceza mahkûmiyeti infaz edilen bir hükümlünün başka bir davadan dolayı ister beraatla, isterse henüz içtima edilemez şekilde mahkûmiyetle sonuçlanmış olsun ya da görülmekte olan bir davaya ait bulunsun diğer koşulları varsa mutlaka mahsup yapılması gerekli ve zorunludur.

Bu uygulamanın hükümlü yararına olduğu açıktır. Çünkü devam eden bir davadaki tutukluluğu kesinleşmiş başka cezasından indirilmesi, görülmekteki davadan beraat etmesi durumunda tutuklu kaldığı süre diğer cezasından mahsup edildiğinden bir hak kaybı söz konusu olmayacaktır.[16]

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 63. maddesinde hüküm altına alınan mahsup işleminin yapılabilmesi için tutuklu kalınan suçtan verilen kararın kesinleşme tarihinden önce bir başka suç veya suçların işlenmesi yeterlidir.

Bu nedenle ayrıca tutuklu kalınan suçun beraatle veya mahkûmiyetle sonuçlanması mahsup işlemi için önemli değildir.

Ayrıca, mahkûmiyetle sonuçlanan kararın henüz kesinleşmemiş olması, örneğin yasa yolunda olduğu hallerde (Yargıtay incelemesi), ilgili merciin kararı sonucunda beraat etme ihtimali de hukuken mümkündür.

Bu şekildeki bir halde, infazı halen devam eden mahkûm için telafisi imkânsız sonuçlar doğabileceği izahtan varestedir.

Örneğin; hükümlünün K… 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/447 esas 2011/784 karar sayılı dosyası ile K… 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/846 esas 2011/280 karar sayılı dosyalarında gözetim altında ve tutuklulukta kaldığı sürelerin kesinleşme tarihi 01.01.2012 olan K…. 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.01.2008 gün ve 2007/1037 esas 2008/21 karar sayılı ilamından mahsubuna karar verilmesi gerekecektir.[17]

Beraat edilen suçtan tutuklu (yakalama, gözaltı) kalınan süre

Yargıtay, beraat eden bir kişinin beraat ettiği suçtan dolayı tutuklu kaldığı sürenin beraat kararından önce, beraat kararı kesinleşmeden önce işlemiş olduğu diğer suç için verilen ceza süresinden mahsubunun gerektiğini kararlarında ifade etmektedir.[18]

Yargıtay’a göre, tutuklu kalınan suçtan beraat etmiş olma esas alınmışsa da, bunun nedeni, beraatin zorunlu bir koşul olarak kabul edilmesi değil, sadece karara konu, uyuşmazlığın beraat hükmüne ilişkin olmasıdır.

Bu yüzden, mahsup işleminde önemli olan, mahsup yapılacak mahkûmiyetin ilişkin olduğu suçun, sanığın tutuklu kaldığı suçtan dolayı verilecek hükmün kesinleşmesinden önce işlenmiş olmasıdır. Tutuklu kalınan suçtan dolayı beraat ya da mahkûmiyet hükmü verilmesi sonuca etkili olmayacaktır.[19]

Örneğin; hükümlünün, mahsubu istenilen tutuklu kaldığı suça ilişkin hükmün henüz kesinleşmemiş olması karşısında, kesinleşme tarihinden önce işlenmiş bir suçtan mahkûmiyetin infazının söz konusu olması nedeni ile talep edildiği şekilde mahsup işlemi yapılabilmesi mümkün olacaktır.[20]

İnfaz kanunu hükümlerine göre cezaların toplanması gerektiği haller

Örneğin; İ… 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.09.2007 tarihli ve 2003/348 esas, 2007/290 karar sayılı hükmü ile verilen hapis cezası, Yargıtay’ın 17.09.2008 tarihli ve 2008/6374 esas, 2008/13270 karar sayılı onama kararıyla ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.06.2007 tarihli ve 2006/243 esas, 2007/310 karar sayılı hükmü ile verilen hapis cezası ise yine Yargıtay’ın aynı dairesinin 16.12.2008 tarihli 2008/13657 esas, 2008/18538 karar sayılı onama kararıyla kesinleştiği olayda;

Bu hükümler yönünden de infaz işlemlerinin başlatılması ve infazı devam etmekte olan hapis cezası ile henüz kesinleşen söz konusu hapis cezalarının, koşullu salıverilme tarihinin hesaplanması yönünden, ilgili infaz kanunu hükümlerine göre toplanması gerektiğinden ve gelinen aşamada talep edildiği şekilde mahsup işlemi yapılmasının olanaklı olmadığı gözetilmelidir.[21]

Uyarlama yargılaması ve daha az ceza verilmesi gereken haller

Şartla salıverildikten sonra bihakkın tahliye sürelerinin dolması için Cumhuriyet Başsavcılığında bekleyen infaz dosyaları ile ilgili sonradan yürürlüğe giren yasa ile ilgili yapılan uyarlama sonucunda önceki cezadan daha az bir cezaya hükmolunması halinde fiilen ceza infaz kurumunda geçirilmesi gereken sürenin de azaldığı ileri sürülerek geçmişte ceza infaz kurumunda fazla kalınan sürenin daha sonra yeni bir suç işlenmesi nedeniyle şartla salıverme kararı kaldırılarak kalan sürenin aynen infazı kararlarının yerine getirilmelerinde mahsup edilmesi veya başka bir suçtan verilen cezadan mahsup edilmesi mümkün değildir.[22]

Yasal değişiklikle suçun ortadan kaldırılması veya cezadan indirime gidilmesi geçmişte gerçekleştirilen ceza infazını haksız tutuklama durumuna getirmez.[23]

Örneğin; 4616 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanarak şartla salıverilen hükümlünün, hak ederek tahliye süresi dolmadan hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlemesi üzerine şartla salıverme kararı geri alınan hükümlünün, aynen infaz edilecek cezasından şartla salıverme kararından önce 4616 sayılı Kanun uyarınca yapılan indirim nedeniyle ceza infaz kurumunda fazladan yattığı süre mahsup edilemeyecektir.

Bunun tam tersi bir uygulama mahsup mantığına aykırı olacaktır. Burada kişilerin Devletten alacaklı olduğu hissi ile ikinci suç işlemesine sebep olacağından, bu durumun hükümlü için kazanılmış hak olarak kabul edilemeyeceği, cezaevinde önceden infaz edilen sürenin sonradan işlenen suçun infazından mahsup edilemeyeceği kabul edilmelidir.[24]

Örneğin; Hükümlünün tutuklu kaldığı ve mahsup edilmesini istediği H… Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/61 esas, 2002/54 karar sayılı kararının 07.10.2002 tarihinde kesinleştiği, E… Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/65 esas, 2003/42 sayılı kararının ise 11.04.2003 tarihinde kesinleştiği, hâlen infaz edilmekte olan E… Asliye Ceza Mahkemesinin 14.07.2009 tarih ve 2009/3 esas, 2009/414 sayılı kararına konu suç tarihinin ise 20.08.2005 olduğu, bu hâliyle tutuklu kalınan ve mahsup edilmesi istenen kararların kesinleşmesinden sonra işlenmiş bir suç bulunduğu, mahsup koşulların oluşmadığı gözetilmelidir.[25]

Örneğin; Hükümlünün tutuklu kaldığı ve mahsup edilmesini istediği B… Ağır Ceza Mahkemesinin 19.02.2009 tarih ve 2008/162 esas, 2009/36 karar sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararının 27.02.2009 tarihinde kesinleştiği ve kesinleşmesinin üzerinden mahsup kararı verilen tarih itibariyle henüz 5 yıllık denetim süresinin dolmamış olduğu, suç tarihinin ise 12.08.2004 olduğu, hâlen infaz edilmekte olan E… Asliye Ceza Mahkemesinin 14.07.2009 tarihli ve 2009/3 esas, 2009/414 sayılı kararına konu suç tarihinin ise 20.08.2005 olduğu, bu hâliyle tutuklu kalınan ve mahsup edilmesi istenen kararın kesinleşmesinden önce işlenmiş bir suç bulunduğu ve tutuklu kalınan suçun beraatla veya mahkûmiyetle sonuçlanmasının mahsup işlemi için önemli olmadığı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sonuçlanan kararın henüz denetim süresinin dolmamış olması nedeniyle 5 yıllık denetim süresinin sonunda beraat etme ihtimali hukuken mümkün bulunduğundan infazı halen devam eden mahkum için telafisi imkansız sonuçlar doğabileceğinden, mahsup isteminin koşulları oluştuğu takdirde yapılması gerekmekle mahsup koşulların oluştuğu gözetilmeli ve mahsup işlemleri yapılmalıdır.[26]

Mahsup edilmesi istenen kararın kesinleşmesinden önce işlenmiş bir suçun bulunması hali

Örneğin; hükümlünün tutuklu kaldığı ve mahsup edilmesini istediği A… 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.09.2013 tarihli ve 2009/1051 esas, 2013/462 sayılı beraat kararının 01.11.2013 tarihinde kesinleştiği, infaz edilen A… 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.11.2003 tarihli ve 2003/177 esas, 2003/407 sayılı kararına konu mahkeme ilamının suç tarihinin ise mahsup talep edilen beraat kararının kesinleşme tarihinden önceki bir tarih olan 06.04.2003 olduğu ve bu hâliyle tutuklu kalınan ve mahsup edilmesi istenen kararın kesinleşmesinden önce işlenmiş bir suçun bulunduğu ve mahsup koşullarının oluştuğu gözetilerek mahsup işlemi yapılmalıdır.[27]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

------------------------------

[1] sıfat, eskimiş, Arapça masūb

[2] http://sozluk.gov.tr/, ET: 16.02.2019.

[3] Bu konudaki görüşler için bkz.; Hasan Dursun, Türk Ceza Hukukunda Mahsup Kurumu, http://dergipark.gov.tr/ download/article-file/229913, ET: 16.02.2019.

[4] Kişinin yakalanma anından başlamak üzere serbest bırakılmasına kadar geçen sürenin mahsup edilebilmesi mümkündür.

[5] Öğretide gözlem altına alınması nedeniyle geçirilen sürelerin mahsuba konu edileceği yönünde görüşler bulunmaktadır. Ayrıntılı açıklamalar için bkz.; Centel Nur /Zafer Hamide /Çakmut Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 8.Bası, Eylül 2014, İstanbul. s. 577; Çolak Haluk / Taşkın Mustafa, Açıklamalı, Karşılaştırmalı, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Kanunu, Ankara 2005. s. 239. Kunter Nurullah / Yenisey Feridun / Nuhoğlu Ayşe, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 15.Baskı, İstanbul, 2006. s. 859.

[6] Y.9.CD, E. 2014/47, K. 2014/4747, KT. 17.04.2014: “…Kanuna aykırı olup hükmün bu nedenle BOZULMASINA, bu hususun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, mahsuba dair bölüm hükümden çıkarılarak, yerine "TCK'nın 16. maddesi uyarınca yabancı ülkede gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen sürelerin ve TCK'nın 63. maddesi uyarınca ülkemizde gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta geçen sürelerin cezadan mahsubuna" cümlesinin karara eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 03.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

[7] Y.3.CD, E. 2014/36164, K. 2015/11233, KT. 30.03.2015: “ Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca istem gibi bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden 1412 sayılı CMUK'un 322. maddesi gereğince, hüküm fıkrasının 5237 sayılı TCK'nin 63. maddesinin uygulanmasına ilişkin (3) numaralı bendinin karar metninden çıkarılarak yerine "sanığın gözaltında geçirdiği (1) günlük sürenin TCK'nin 63. maddesi gereği cezasından mahsubuna'' ibaresi eklenmek sureti ile hükmün düzeltilerek onanmasına, 30.03.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi…”

[8] YCGK’nun 31.01.2006 tarihli 2006/4-8 Sayılı kararı.

[9] YCGK’nun 31.01.2006 tarihli 2006/4-8 Sayılı kararı.

[10] Y.10.CD, E. 2011/13092 K. 2011/31642 T. 20.07.2011.

[11] Y.10.CD, E. 2011/13092 K. 2011/31642 T. 20.07.2011: “KARAR : Hükümlü B. T. hakkında A…11. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 1.5.2007 tarihinde 2006/123 esas ve 2007/107 karar sayı ile 5237 Sayılı T.C.K.nın 188/3, 62 ve 52. maddeleri uyarınca verilen 4 yıl 2 ay hapis ve 1000.-YTL adli para cezasına ilişkin mahkumiyet hükmünün kesinleştiği, hükümlünün infaz aşamasında, A… 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2010/93 esasında kayıtlı ve yargılaması devam eden başka davayla ilgili suçtan tutuklu kaldığı sürenin, infaz edilmekte olan hapis cezasından mahsubunu talep etmesi üzerine, A… 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 10.11.2010 tarihinde 2010/1059 değişik iş sayı ile A… 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2010/93 esasında kayıtlı davaya konu olan suçun tarihinin, infaz edilmekte olan hükümün kesinleşme tarihinden sonra olduğu gerekçesiyle, mahsup talebinin reddine karar verildiği, bu karara itiraz edilmesi üzerine A… 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 6.12.2010 tarihinde 2010/452 değişik iş sayı ile ve aynı gerekçeyle itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.”

[12] Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 20.7.2007 tarihli ve 2007/11007 esas, 2007/9670 Sayılı ilamı.

[13] Y.10.CD, E: 2008/12333, K: 2008/18725, KT: 17.12.2008.

[14] 765 sayılı TCK'nın 40. maddesi ile benzer düzenlemeyi içeren 5237 sayılı Yasanın 63. maddesi bağlamında, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.03.1940 gün 05/68 sayılı kararında da aynı ilkeler belirtilmiştir.

[15] YCGK'nın 2006/1-4 esas 2006/7 sayılı kararı.

[16] Y.15.CD, E. 2012/21103, K. 2013/1014, T. 23.01.2013.

[17] Y.15.CD, E. 2012/21103, K. 2013/1014, T. 23.01.2013: “…Dolandırıcılık suçundan sanık M.'ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 157/1. maddesi gereğince 1 yıl hapis ve 200,00 Türk lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına, aynı Kanunun 58. maddesine göre sanığın hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına dair K… 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.01.2008 tarihli ve 2007/1037 esas, 2008/21 sayılı kararının infazı sırasında sanık tarafından yapılan mahsup talebinin reddine ilişkin aynı Mahkemenin 22.05.2012 tarihli ve 2007/1037 esas, 2008/21 sayılı kararına yönelik itirazın keza reddine dair K… 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.06.2012 tarihli ve 2012/468 değişik iş sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 27.11.2012 gün ve 2012/17206/66925 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.12.2012 gün ve 2012/299816 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu… Ceza Mahkemesinin 25.01.2008 tarihli ve 2007/1037 esas, 2008/21 sayılı ilâmından mahsubuna karar verilmesinin gerekmesi karşısında, itirazın kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK. nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur…”

[18] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Ceza Genel Kurulunun 06.03.1940 tarihli ve 5/68 sayılı kararı.

[19] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Ceza Genel Kurulu’nun 06.03.1940 tarihli ve 5/68 sayılı kararı.

[20] Y.10.CD, E: 2008/12333, K: 2008/18725, KT: 17.12.2008.

[21] Y.10.CD, E: 2008/12333, K: 2008/18725, KT: 17.12.2008.

[22] Y.18.CD, E. 2015/30987, K. 2016/108, KT. 11.01.2016.

[23] Y.18.CD, E. 2015/30987, K. 2016/108, KT. 11.01.2016.

[24] Y.18.CD, E. 2015/30987, K. 2016/108, KT. 11.01.2016.

[25] Y.18.CD, E. 2015/30987, K. 2016/108, KT. 11.01.2016.

[26] Y.18.CD, E. 2015/30987, K. 2016/108, KT. 11.01.2016: “….Resmi belgede sahtecilik ve göçmen kaçakçılığı yapma suçlarından sanık ...'un, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 204/1, 79/1-b. 35, 62 ve 52/2. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis, 2 yıl 1 ay hapis ve 12.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Erciş Asliye Ceza Mahkemesinin 14/07/2009 tarih ve 2009/3 esas, 2009/414 sayılı kararının infazı sırasında hükümlünün mahsup talebinin kabulüne, H. Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/61 esas, 2002/54 sayılı karar dosyasında gözaltında ve tutuklulukta geçirilen 20/08/2002 tarihli süre ve 21/08/2002-27/09/2002 tarihleri arasındaki süreler ile Erciş Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/65 esas, 2003/42 sayılı karar dosyasında gözaltında ve tutuklulukta geçirilen 27/03/2002-27/05/2002 tarihleri arasındaki sürelerin hâlen infaz edilmekte olan ve Erciş 1. Asliye "Ceza Mahkemesinin 2014/233 değişik iş sayılı içtima kararı ile verilen 3 yıl 9 ay hapis cezasından mahsubuna ilişkin Erciş 1. Asliye C'eza Mahkemesinin 22/07/2014 tarih ve 2009/3 esas, 2009/414 sayılı ek kararını müteakip, hükümlünün mahsup talebinin kabulüne, Bitlis Ağır Ceza Mahkemesinin 19/02/2009 tarih ve 2008/162 esas, 2009/36 sayılı karar dosyasında gözaltında ve tutuklulukta geçirilen 12/08/2004-13/08/2004 ile 13/08/2004-21/10/2004 tarihleri arasındaki sürelerin hâlen infaz edilmekte olan ve Erciş 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/233 değişik iş sayılı içtima kararı ile verilen 3 yıl 9 ay hapis cezasından mahsubuna ilişkin Erciş 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/08/2014 tarih ve 2009/3 esas, 2009/414 sayılı ek kararının Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04/03/2015 gün ve 71567 sayılı istem yazısıyla, Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi…”

[27] Y.1.CD, E. 2017/3387, K. 2018/1087, KT. 12.03.2018: “….Kasten öldürmek suçundan Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/11/2003 tarihli ve 2003/177 esas, 2003/407 sayılı kararı ile 3 yıl 4 ay ağır hapis cezasına hükümlü ...’ın, bu cezasını infaz ederek 23/05/2006 tarihinde şartla tahliye edilmesini müteakip, bihakkın tahliye tarihi dolmadan 26/11/2006 tarihinde işlediği kasıtlı suçtan dolayı şartla tahliyesinin geri alınmasına, ikinci suçun işlendiği tarih ile bihakkın tahliye tarihi olan 20/05/2008 tarihleri arasındaki 541 günlük sürenin aynen infazına dair Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/06/2016 tarihli ve 2003/177 esas, 2003/407 sayılı ek kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/07/2016 tarihli ve 2016/642 değişik iş sayılı kararını müteakip düzenlenen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 06/09/2016 tarihli ve 2016/1-8100 sayılı müddetnamesi üzerine infaz olunan 541 günlük hapis cezasından hükümlünün Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/1051 esas sayılı dosyasında tutuklulukta geçirdiği sürelerin, halen infazı devam etmekte olan bu cezasından mahsup edilmesi talebinin reddine dair Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/10/2016 tarihli ve 2003/177 esas, 2003/407 sayılı ek kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 02/11/2016 tarihli ve 2016/927 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;…”