1. Giriş
Adalet, hukuk düzeninin temel amacı ve toplumun en önemli ortak değeridir. Ancak adaletin nasıl sağlanacağı, tarih boyunca farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Uzun yıllar boyunca hâkim olan anlayış, “cezalandırıcı adalet” olarak adlandırılan, suç işleyen kişiye ceza verilmesini esas alan sistemdir. Bu sistemde amaç, suç işleyen bireyi cezalandırarak kamu düzenini yeniden sağlamaktır.
Zamanla bu anlayışın bazı yönlerden eksik kaldığı görülmüştür. Özellikle mağdurun yaşadığı zararın tam olarak giderilmemesi, failin topluma yeniden kazandırılamaması ve cezaların suç işlemeyi her zaman önleyememesi gibi nedenler, yeni bir adalet yaklaşımını gündeme getirmiştir. Bu noktada “onarıcı adalet” anlayışı doğmuştur.
Onarıcı adalet, suçu yalnızca kanuna aykırı bir fiil olarak değil, insanlar arasında bozulan bir ilişki ve güven kaybı olarak görür. Bu nedenle amacı, cezalandırmadan çok, zararın giderilmesi, tarafların sorumluluk alması ve toplumsal barışın yeniden sağlanmasıdır. Günümüzde birçok hukuk sistemi, bu iki yaklaşımı birbirini tamamlayan unsurlar olarak kabul etmektedir.
2. Cezalandırıcı Adalet Anlayışı
Cezalandırıcı adalet, modern devletle birlikte gelişen ve bugün hâlen birçok hukuk sisteminin temelini oluşturan klasik bir adalet anlayışıdır. Bu sistemde suç, devlete karşı işlenmiş bir fiil olarak kabul edilir. Yani suçun mağduru birey değil, kamu düzenidir. Devlet, bu düzeni yeniden sağlamak için failin cezalandırılmasını sağlar. Bu anlayışın temel amacı caydırıcılık ve kamu düzeninin korunmasıdır. Ceza, hem suçlunun eyleminin karşılığı olarak görülür hem de toplumdaki diğer bireylerin benzer davranışlardan kaçınmasını sağlamayı amaçlar. Bu sistemde fail ve mağdur arasında doğrudan bir ilişki kurulmaz; sürecin merkezinde devlet yer alır.
Cezalandırıcı adaletin bir diğer özelliği, geçmişe odaklı olmasıdır. Suç işlendikten sonra, geçmişteki fiile karşılık bir yaptırım uygulanır. Böylece adalet, çoğu zaman intikam veya karşılık verme anlayışına yaklaşır. Bu sistemin güçlü yönü, toplumsal düzeni sağlaması ve devlet otoritesini korumasıdır. Ancak mağdurun sürece aktif olarak katılamaması, failin yalnızca cezayla sınırlı bir sorumluluk üstlenmesi ve suçun toplumsal yönünün göz ardı edilmesi gibi nedenlerle eleştirilmektedir.
3. Onarıcı Adalet Anlayışı
Onarıcı adalet, cezalandırıcı sistemin eksik kaldığı alanlarda ortaya çıkan daha insancıl ve katılımcı bir yaklaşımdır. Bu anlayışta suç, yalnızca yasa ihlali olarak değil, insanlar arasında oluşan bir zarar ilişkisi olarak görülür. Bu nedenle adaletin amacı, cezalandırmak değil, taraflar arasındaki dengeyi yeniden kurmak ve bozulan ilişkileri onarmaktır.
Onarıcı adaletin merkezinde mağdur, fail ve toplum yer alır.
- Mağdur, yaşadığı zararın fark edilmesini ve giderilmesini ister. Bu sistemde pasif değil, aktif bir katılımcıdır.
- Fail, davranışının sonuçlarını anlamak, sorumluluk almak ve mağdurun zararını gidermekle yükümlüdür.
- Toplum ise taraflar arasındaki güvenin yeniden tesis edilmesinde destekleyici bir rol üstlenir.
Onarıcı adalet, cezalandırıcı sistemden farklı olarak geleceğe dönük bir bakış açısına sahiptir. Amaç, geçmişteki suçu cezalandırmak değil, benzer hataların tekrarlanmasını önlemektir. Uzlaştırma, arabuluculuk, mağdur–fail görüşmeleri ve toplum hizmeti gibi araçlarla uygulanabilir.
Türk hukukunda bu anlayışın en somut örneği, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde düzenlenen uzlaştırma kurumudur. Belirli suçlarda tarafların uzlaşarak çözüm bulması, mağdurun zararının giderilmesi ve failin sorumluluk üstlenmesiyle gerçekleşir. Böylece adalet, yalnızca mahkeme kararlarıyla değil, taraflar arasında kurulan diyalog yoluyla da tesis edilir.
4. Cezalandırıcı ve Onarıcı Adalet Arasındaki Farklar
Cezalandırıcı ve onarıcı adalet, adaletin sağlanış biçiminde farklı anlayışları temsil eder. Cezalandırıcı adaletin amacı suçun karşılığını vermek, kamu düzenini korumak ve caydırıcılığı sağlamaktır. Onarıcı adaletin amacı ise mağdurun zararını gidermek, failin sorumluluk almasını sağlamak ve toplumsal barışı yeniden tesis etmektir. Cezalandırıcı sistemde suç, devlete karşı işlenen bir eylem olarak kabul edilir. Devlet yargılama sürecini yürütür, fail ceza alır, mağdur çoğu zaman sürece pasif biçimde katılır. Onarıcı adalet ise suçu kişiler arası bir zarar olarak değerlendirir; mağdur, fail ve toplum sürecin aktif unsurlarıdır.
Cezalandırıcı adalet geçmişe yöneliktir; “ne yaptı?” sorusuna odaklanır. Onarıcı adalet ise geleceğe yönelir ve “nasıl onarabilir?” sorusunu sorar. Cezalandırıcı sistemde adalet, cezayla sağlanır; onarıcı sistemde ise telafi, empati ve uzlaşmayla sağlanır.
Bu iki yaklaşım aslında birbirine zıt değil, birbirini tamamlayan sistemlerdir. Cezalandırıcı adalet toplumsal düzeni korurken, onarıcı adalet bireysel ve toplumsal barışı güçlendirir. Hukuk düzeni, bu iki yaklaşımın dengeli biçimde uygulanmasıyla gerçek anlamda adalet duygusunu tesis edebilir.
5. Sonuç ve Değerlendirme
Adalet, yalnızca cezalandırma yoluyla değil, onarma yoluyla da sağlanabilir. Cezalandırıcı adalet, toplumun düzenini ve devlet otoritesini korur; onarıcı adalet ise bireyler arasındaki güveni ve toplumsal barışı yeniden kurar. Günümüzde birçok hukuk sistemi, bu iki anlayışı birlikte uygulamaya yönelmektedir. Türk hukukunda uzlaştırma, arabuluculuk ve mağdur haklarına ilişkin düzenlemeler, onarıcı adaletin önem kazandığını göstermektedir. Bu gelişme, adaletin yalnızca yargı kararlarıyla değil, insan ilişkilerinde de yeniden inşa edilebileceğini ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, cezalandırıcı adalet geçmişe bakar ve hesap sorar; onarıcı adalet ise geleceğe yönelir ve barışı yeniden inşa eder. Gerçek adalet, her iki anlayışın dengeli biçimde bir arada uygulanmasıyla, yani hem hukukun gücüyle hem de insan vicdanının sesiyle gerçekleşir.