Giriş
Adil yargılanma hakkı, hukukun üstünlüğü ilkesinin keskin bir sonucu ve temel taşlarından biridir. Bu ilkenin uygulanması, özellikle ceza yargılamasında, hakimin delillerle doğrudan teması, bunun bir getirisi olarak da tanıkların ve güvenilirliklerinin bizzat hakim tarafından gözlemlenmesiyle mümkündür. Ancak, ülkemizdeki ceza muhakemesi uygulamalarında, hakim değişiklikleri ve uzun yargılama süreçleri gibi nedenlerle bu ilkenin hayata geçirilmesi ve uygulanmasında sorunlar yaşanmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin bu bağlamda verdiği 15/02/2024 tarihli karar, yargılama süreçlerinde yapılması gereken iyileştirmeler ve alınması gereken önlemler açısından rehber niteliğindedir.
Ceza yargılamasının adil, hızlı ve etkin bir şekilde yürütülmesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin korunması ve bireylerin temel haklarının güvence altına alınması açısından büyük önem taşır. Bu bağlamda, Ceza Muhakemesi Kanunu ile belirlenen usul kuralları, yargılamanın tüm taraflar açısından, adil bir şekilde yapılmasını sağlamayı amaçlar. Özellikle doğrudan doğruyalık, yüz yüzelik ve doğal hakim ilkeleri, delillerin değerlendirilmesinde ve yargılamanın sonucunda hakimin maddi gerçekten uzaklaşmadan, etkili bir vicdani kanaat oluşturmasında hayati bir rol oynar.
Ancak, uygulamada bu ilkelerin hayata geçirilmesinde ciddi zorluklar yaşandığı gözlemlenmektedir. Hakim değişiklikleri, uzun yargılama süreçleri, delillerin doğrudan tartışılmadan hüküm verilmesi ve tanıkların dinlenme süreçlerinde yaşanan aksaklıklar, adil yargılanma hakkını zedeleyebilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin 15/02/2024 tarihli kararı, bu sorunların giderilmesine yönelik önemli bir rehber sunmakta, ceza muhakemesinde yapılması gereken düzenlemeler hakkında yol gösterici nitelik taşımaktadır.
Bu makalede, 15.02.2024 T., 2020/23093 Başvuru Numaralı Anayasa Mahkemesi kararının ceza muhakemesi sürecinde doğrudanlık ve yüz yüzelik ilkelerine vurgu yaptığı noktalar ve bu kararın hukuki boyutu detaylandırılacaktır.
Ceza Muhakemesinde Doğrudanlık ve Yüz Yüzelik İlkelerinin Yargılama Sistemindeki Vazgeçilmezliği
Ceza muhakemesinin en temel taşlarından biri olan doğrudanlık ve yüz yüzelik ilkeleri, adil yargılanma hakkının hem biçimsel hem de materyal anlamda tecellisini sağlamak için vazgeçilmez niteliktedir. Bu ilkeler, yargılamayı yürüten hakimin, delilleri bizzat değerlendirmesi ve tarafların iddialarını, savunmalarını doğrudan gözlemleyerek karar vermesini zorunlu kılar. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217. maddesi, delilin mahkeme huzurunda tartışılması ve vicdani kanaate dayalı hüküm verilmesini emrederek doğrudanlık ilkesine yasal bir temel kazandırmıştır. Ayrıca, CMK 188. maddesi, hüküm verecek hâkimin, duruşmalara katılarak delilleri değerlendirmesi gerektiğini düzenlemek suretiyle, yüz yüzelik ilkesinin adil yargılama hakkı bakımından taşıdığı önemi pekiştirmektedir.
Bu ilkeler, yargılama sürecinde yalnızca taraflar arasında dengeyi sağlamayı değil, aynı zamanda hükmün meşruiyetini güçlendiren, güvenli bir mekanizma oluşturmayı amaçlamaktadır. Ancak uygulamada karşılaşılan yapısal ve pratik aksaklıklar, bu ilkelerin ihlaline yol açmakta ve adil yargılanma hakkını zedelemektedir. Özellikle tanık beyanlarına dayalı davalarda, hâkimin delilleri doğrudan gözlemlemeden karar vermesi, adaleti tesis etme amacına açıkça aykırıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin Adil Yargılanma Hakkına İlişkin Yol Gösterici Kararı
Anayasa Mahkemesi, ceza yargılamasında doğrudanlık ve yüz yüzelik ilkelerinin ihlal edildiği gerekçesiyle yapılan bireysel başvuruya ilişkin kararında, bu ilkelerin ihlal edilmesinin adil yargılanma hakkını ne ölçüde etkilediğine işaret etmektedir. Anayasa Mahkemesi kararında, tanık beyanlarına dayalı olarak hüküm kurulan bir ceza davasında, hüküm veren hâkimin tanıkları dinlemediği ve delillerin mahkeme huzurunda tartışılmadığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda Mahkeme, bu durumun Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve doğrudanlık ilkesine aykırı olduğunu belirterek ihlal kararı vermiştir. Mahkeme, bu tür durumların sadece şekli bir eksiklik değil, aynı zamanda maddi anlamda adaletin gerçekleşmesini engelleyen bir usul hatası olduğunu vurgulamaktadır.
Ceza muhakemesinin temel ilkeleri olan doğrudanlık ve yüz yüzelik, yalnızca adil yargılama hakkını güvence altına almakla kalmaz, aynı zamanda hukukun üstünlüğünü ve yargıya olan güveni tesis eden unsurlar olarak karşımıza çıkar. Anayasa Mahkemesi’nin bu ilkelere ilişkin kararları, ceza yargılamasında karşılaşılan sorunların giderilmesi ve adil bir yargı sisteminin oluşturulması açısından yol gösterici niteliktedir. Yargı organlarının bu kararların ışığında hareket etmesi, hukuki süreçlerin etkinliğini artırmanın yanı sıra, vatandaşların yargıya olan inancını da güçlendirecektir.
Hakim Değişikliklerinin Yargılama Sürecine Etkisi
Türkiye yargı sisteminde sıklıkla karşılaşılan hakim değişiklikleri, yargılama sürecinde doğrudanlık ilkesine aykırı sonuçlar doğurmakta ve kararların adalet duygusunu zedelemesine neden olmaktadır. Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından yapılan görev değişiklikleri, hakimin dosyanın bütününe vakıf olmadan karar vermesine yol açmakta ve bu durum, delillerin mahkeme huzurunda tartışılmasını engellemektedir.
Hakim değişiklikleri, özellikle tanık ifadelerine dayalı davalarda, beyanların doğruluğunun ve tutarlılığının değerlendirilememesi gibi ciddi sorunlara yol açmaktadır. Bu tür davalarda, delilin niteliği gereği hakimin tarafları ve tanıkları doğrudan gözlemlemesini, söz konusu delillerin mahkeme huzurunda tartışılarak hüküm verilmesi gerektiği ilkesinin uygulanabilirliğini sadece kağıt üstünde tutmakta ve ilkenin amacını gerçekleştirmeyi engellemektedir. Bu nedenle, hakim değişikliklerinin mümkün olduğunca asgari düzeye indirilmesi ve zorunlu hallerde yeni hakimin duruşmaları tekrar ederek delilleri yeniden değerlendirmesi sağlanmalıdır.
Ceza Muhakemesi Kanunu m. 188, 190 ve 217 Kapsamında Anayasa Mahkemesi Kararının Değerlendirilmesi ve Hakimlere Yol Göstericiliği
Anayasa Mahkemesi, somut bir başvuruda, sanığın mahkumiyetine esas olan tanık beyanlarının yargılamadaki rolünü ve mahkemede gözlemlerini değerlendiren hakimler arasında meydana gelen değişikliklerin, adil yargılanma hakkı açısından oluşturduğu sorunları incelemiştir. Karar, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) madde 188, 190 ve 217’nin ihlali bağlamında önemli ilkeler ortaya koymuş ve hakimler için yargılama süreçlerinde dikkat edilmesi gereken hususlara işaret etmiştir.
CMK m. 188: Hakimlerin Yargılamaya Kesintisiz Katılımı ve Doğrudan Doğruyalık İlkesi
Hakim Değişikliği ve Doğrudan Doğruyalık
CMK m. 188, bir ceza yargılamasında, duruşmaya katılan hakimlerin hüküm kurma aşamasında da bulunmalarını zorunlu kılar. Ancak somut olayda, mahkumiyet kararını veren heyet, tanıkların dinlendiği celselere katılmamıştır. Bu durum, doğrudan doğruyalık ilkesini ihlal etmiştir. Doğrudan doğruyalık, delillerin hakim tarafından doğrudan gözlemlenmesini ve bu gözlemlerle bir kanaate varılmasını gerektirir. Tanıkların beyanlarının yalnızca yazılı tutanaklardan değerlendirilmesi, hakimlerin tanıkların güvenilirliklerini gözlemleme fırsatını ortadan kaldırmıştır.
Doğrudan doğruyalık ilkesi hakimin olayı aydınlattığı ileri sürülen delillerle doğrudan temasa geçmesi, araya herhangi bir aracı katmaksızın deliller hakkında bilgi sahibi olması anlamına gelir. Bu değerlendirme tanık delili bakımından ziyadesiyle geçerlidir. Çünkü bir tanığın anlatımı sırasındaki tavırları (reaksiyonları) ve inanılırlığı konusunda mahkeme tarafından yapılan gözlemler maddi gerçeğin anlaşılabilmesi için önemlidir. Anılan ilke, adil (hakkaniyete uygun) bir ceza yargılaması için sanığın suçluluğu hakkında karar verecek olan hâkimin ilgili kişileri dinleyerek güvenilir delil elde etmesini gerekli kılar.
Yargılamanın Hakkaniyeti ve Telafi Edici Tedbirler
Hakim değişikliklerinin yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediği, telafi edici güvencelerin sağlanıp sağlanmadığına bağlıdır. Somut olayda, hakim değişiklikleri nedeniyle tanıkların yeniden dinlenmesi veya değerlendirmelerin telafi edilmesi gerekliliği göz ardı edilmiştir. Telafi edici tedbirlerin alınmaması, CMK m. 188’in ihlali olarak değerlendirilebilir. Hakimler, yargılamanın her aşamasına katılmakla yükümlüdür ve bu yükümlülük, yargılamanın hakkaniyetini sağlamanın bir yoludur.
Ceza Muhakemesi Kanunu’muzda yapılan düzenlemeler, doğal hakim ilkesinin uygulanmasını ve bu ilkeye uygun yargılama yapılmasını sağlayacak nitelikte düzenlemeleri içermektedir. CMK’nın 190. maddesi, duruşmalara ara verilmeden yargılamanın başlanıp bitirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Ayrıca, CMK’nın 188. maddesinde hüküm verecek hakimin, delillerin tartışıldığı ve tanıkların dinlendiği duruşmalara katılarak edindiği kanaatle karar vermesini sağlayacak düzenlemeler bulunmaktadır. Bu düzenlemelerde, mazeret durumunda yedek üyenin duruşmaya katılabileceği dahi öngörülerek yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi hedeflenmiştir. CMK’nın 217. maddesi ise delilin hakim huzurunda tartışılması ve vicdani kanaate dayalı hüküm verilmesi gerektiğini düzenleyerek, doğrudanlık ilkesinin önemini bir kez daha vurgulamaktadır.
Ancak uygulamada, bu düzenlemeler maalesef tam anlamıyla hayata geçirilememektedir. Duruşmalar genellikle uzun yıllara yayılmakta ve yargılama sürecinde görev değişiklikleri nedeniyle davanın başında bulunan hakim ile hüküm veren hakimin farklı olması oldukça sık karşılaşılan bir durumdur. Bu sorunların temel nedenlerinden biri, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun sık sık yaptığı görev ve yetki değişiklikleridir. Hakimlerin tayinlerinin çıkması ya da aynı adliye içerisinde yetkilerinin değiştirilmesi, yargılamanın doğrudan doğruya olması ilkesine ve delile dokunanın hüküm vermesi prensibine aykırı sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle ceza yargılamasında, tanık deliline dayalı değerlendirmelerde bu durumun yol açtığı adaletsizlikler, doğal hakim ilkesinin ihlaline neden olmaktadır.
CMK m. 190, duruşmalara ara verilmesinin yalnızca zorunlu durumlarla sınırlı olması gerektiğini ve ara verilen her durumda yargılamanın etkili bir şekilde devam etmesi gerektiğini belirtir. CMK m. 190 uyarınca, duruşmanın kesintisiz ilerlemesi esastır ve ara vermenin yalnızca zorunlu nedenlerle yapılması gereklidir. Fakat günümüzde duruşmalar son derece uzayabilmekte ve yargılama yıllarca sürebilmektedir. Bu durum yargılamanın sürecine ve bu süreç sonunda verilen hükme zarar vermektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin bu konularda verdiği kararlar ise ceza yargılaması için son derece yol gösterici niteliktedir. Genel Kurul tarafından alınan ve gerekçesi detaylı olarak açıklanan bu kararlar, hem yerel mahkemeler hem de istinaf mahkemeleri için rehber olmalıdır. Ayrıca HSK’nın atama ve yer değişikliği süreçlerinde, hakimlerin ellerindeki dosyaların durumu göz önünde bulundurularak hareket etmesi gerekmektedir. Ceza yargılamasında tanık delili ve doğrudanlık ilkesi gibi temel prensiplere dikkat edilmesi, hem hukukun üstünlüğü hem de adil yargılama hakkının korunması açısından kritik öneme sahiptir. Bu kararların, ceza yargılamasıyla ilgilenen avukatlar tarafından dosyalarda değerlendirilmesi ve yargılamalara ışık tutması elzemdir.
Yüz Yüzelik İlkesi: Tanıkların Doğrudan Dinlenmesi
Yüz yüzelik ilkesi, ceza muhakemesinde bir delilin doğruluğunun tespiti için oldukça önemlidir. Bu ilkeye göre, bir mahkeme kararının dayandığı her delil, tarafların doğrudan karşısında, her iki tarafın da huzurunda ve açıkça tartışılabilir şekilde değerlendirilmeli, tanıkların beyanları da dahil olmak üzere her türlü delil doğrudan mahkeme önünde, yüz yüze sunulmalıdır. CMK’nın 189. maddesinde ve Anayasa'nın 36. maddesinde açıkça yer alan bu ilke, adil yargılanma hakkı çerçevesinde hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmasını garanti altına alır.
Somut olayda, mahkumiyet kararı büyük oranda tanıkların beyanlarına dayanmakta ve bu beyanlar yalnızca tutanaklar üzerinden değerlendirilmiştir. Bu durum, doğrudan doğruyalık ilkesine aykırı olduğu gibi, aynı zamanda yüz yüzelik ilkesinin ihlali anlamına gelmektedir. Tanıkların yalnızca yazılı ifadelerinin değerlendirilmesi, mahkeme tarafından bu kişilerin beyanlarının güvenilirliğinin tam anlamıyla anlaşılmasını engellemektedir. Tanıkların yüz yüze dinlenmesi, hem onların ifadesinin doğru ve güvenilir olup olmadığını değerlendirmek hem de mahkemeye adil bir yargılama yapma fırsatı sunmak açısından vazgeçilmezdir.
SONUÇ
Anayasa Mahkemesi’nin kararında vurgulanan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ancak yüz yüzelik ilkesi ve doğrudan doğruyalık ilkelerinin uygulanması ile sağlanabileceğidir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar ceza yargılamasının nasıl yapılması gerektiğine ilişkin mahkemelere yol gösterici niteliktedir. Özellikle delillerin doğrudan incelenmesi ve tanıkların yeniden dinlenmesi gibi uygulamaların etkin bir şekilde hayata geçirilmesi, hukukun üstünlüğü ve adaletin tesisi açısından kritik öneme sahiptir. Bahse konu karar, mahkemelere yol gösterici nitelikte olmasının yanı sıra Ceza Hukuku ile ilgilenen avukatların duruşmada kullanabileceği nitelikte bir karardır.
Yazımızda ele aldığımız Anayasa Mahkemesi Erdal Sonduk Başvurusu Genel Kurul Kararı ve CMK m. 188, 190 ve 217 çerçevesinde yaptığımız değerlendirmeler, uygulamada ceza yargılaması bakımından hakkaniyete uygun yargılanma ilkesi, yüz yüzelik ilkesi, doğrudan doğruyalık ilkeleri çerçevesinde yaşanan ihlaller ve hak kayıpları bakımından mahkemelerce daha fazla özen gösterilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Bahsedilen hak ve ilkelerin temelden zedelenmemesi ve olası hak kayıplarının önlenebilmesi bakımından aşağıdaki tedbirlerin mahkemelerce uygulamada yerleşmesi son derece yararlı olacaktır;
- Yedek hakim uygulaması: CMK 188/3 uyarınca Hakim değişikliklerinin yargılamanın bütünlüğünü ve aynı zamanda güvenilirliğini zedelememesi için yedek hakimler kullanılmalıdır.
- Tanıkların yeniden dinlenmesi: Başkan veya üye değişikliği durumlarında, objektif ve istikrarlı bir kovuşturma ve muhakeme sürecinin sağlanması için karar verme aşamasında belirleyici olan tanıkların yeniden dinlenmesi sağlanmalıdır.
- Savunma itirazlarının etkin değerlendirilmesi: Savunmanın ileri sürdüğü itirazların kapsamlı şekilde ele alınması, adil yargılanma hakkını güvence altına alacak ve olası hak ihlallerini büyük ölçüde önleyecektir.
- Yüz yüzelik ilkesinin uygulanması: Tanıkların beyanlarının doğruluğu ve güvenilirliği, ancak yüz yüze dinlenmeleri sayesinde tam anlamıyla objektif olarak değerlendirilebilir.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun yazımızda yer verdiğimiz bu kararı ve detaylı gerekçesi uygulamada karşımıza çıkan bahse konu ihlaller bakımından nitelikli bir yol haritası sunmaktadır. Bahse konu karar, pratikte hem ilk derece hem de istinaf mahkemelerince özümsenmeli ve uygulamada bir yargılama rehberi olarak kullanılmalıdır.
Yaptığımız değerlendirmeler neticesinde bahse konu Anayasa Mahkemesi kararı bir yol gösterici olarak kullanılması; ceza yargılamalarında doğrudan doğruyalık ilkesi, yüz yüzelik ilkesi gibi temel hukuk prensiplerinin güvence altına alınması, hukukun üstünlüğünün ve adil yargılanma hakkının korunması, ayrıca objektiflik ve hakkaniyet gibi hem hukuki hem de insani değerlerin sağlanmasına yönelik önemli bir ilerleme olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun Erdal Sonduk kararı, “doğrudan doğruyalık” ve “yüz yüzelik” ilkesine ilişkin olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İHAM) içtihadını tamamen kabul eden ilk ihlal kararı olması açısından büyük bir öneme sahiptir.