Ceza hukukunda asıl olan maddi gerçeğin ortaya konmasıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas 1993/6-79, Karar 1993/108 kararında “…Ceza Yargılamasının amacı hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu araştırmada, yani gerçeğe ulaşmada mantık yolunun izlenmesi gerekir. Gerçek; akla uygun ve realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılmalıdır. Yoksa birtakım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması, Ceza Yargılamasının amacına kesinlikle aykırıdır. Ceza Yargılamasında kuşkunun bulunduğu yerde, mahkûmiyet kararından söz edilemez…” demektedir. Yani hâkim bir konuda %100 kanaat getirmeden hüküm vermemelidir. Çünkü böyle bir durumda henüz gerçek tam anlamıyla ortaya çıkmamış demektir. Yani bir konuda mahkûmiyet hükmü kurabilmek için bu durumun mutlaka mevcut delillerle ve hâkimin kendi vicdani kanaatiyle %100 sübuta erdirilmesi gerekir. Delilleri değerlendirme yetkisi Ceza Muhakemesi Kanununda hâkime aittir. Zira olay hakkında kararı veren hakimdir. Fakat delilleri ilk olarak Cumhuriyet Savcısı değerlendirmektedir. CMK Madde 170 ‘de” Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir. Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler.” şeklinde bu düzenlenmiştir. O zaman diyebiliriz ki ilk değerlendirmeyi olayla ilişkilendirmek amacıyla savcı da yapsa, somut olayda delil değerlendirmesi mutlaka hâkim tarafından yapılmalıdır. Madde 217/1 “Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.” uyarınca da ortaya konulup tartışılmayan bir delilin hükme esas alınamayacağını görürüz.
Delil olayın aydınlatılmasına yarayan vasıtalara denir. Yargılama evresinde olayın nasıl gerçekleştiğinin anlaşılması ve karar verilmesine yarayacak olan en önemli unsur, olayın ispatını sağlayacak olan delillerdir. Sözlükteki anlamı ise “insanı aranılan gerçeğe ulaştırılabilen iz” olarak tanımlanmıştır. Usulüne göre yapılmış tebligata rağmen sanık gelmemiş ise sorgusunun yapılmamış olması delillerin tartışılmasına engel değildir. Daha sonra gelen sanığa yokluğunda yapılan işlemler okunacaktır. Asıl olan ise delillerin sanığın sorgusu yapıldıktan sonra tarafların hazır bulunduğu sırada tartışılmasıdır. Deliller herkes tarafından kabul edilebilecek, akla ve mantığa uygun olmalıdır. Herkesçe bilinen olayların ceza muhakemesinde ispatına gerek yoktur. Basit bir örnekle, sabah 9:30 da gerçekleşen bir yağma olayında havanın aydınlık olduğunun ispatı gerekmez. Sunulan delil konu ile ilgili olmalıdır. Delil, hukuka uygun olarak elde edilmiş olmalıdır. Ceza hukuku için diyebiliriz ki hukuka uygun olarak sunulan her şey delil olabilir. Ceza Muhakemesi Kanunun 217/2’nci maddesi bu durumu “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” şeklinde düzenlemiştir. Ceza muhakemesinin asıl amacı maddî gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak olduğundan, meydana gelen somut olayın ispatına yarayan her türlü vasıta delil olabilir. Keza Yargıtay 11.Ceza Dairesi’nin Esas:2012/11-1086, Karar No: 2013/40 sayılı kararında da “… Ceza muhakemesinde delil serbestîsi bulunmakta olup, hukuka uygun olmak kaydıyla her türlü delil hangi aşamada sunulmuş olursa olsun değerlendirilebilir…” yönündeki kararı da bize “delil serbestisi” ilkesini benimsediğimizi göstermektedir. Fakat hâkim vasıtaların hangisini kabul edeceği hususunda takdir yetkisine sahiptir CMK 206/2’nci maddesinde hangi delillerin reddedilebileceği açıkça belirtilmiştir.
Ceza Muhakemesinde her aşamada delil sunulabilmektedir. Sanık ikrarı tek başına delil niteliği taşımaz. Yetkili makamlar karşısında yapılan tanık, mağdur, müşteki ve şüphelilerin usulüne uygun olarak yaptığı açıklamalar beyan delilini oluşturur. Beyanlar soruşturma aşamasında da yapılabilmekte hatta soruşturma öncesinde dahi yapılabilmektedir. Aynı şekilde kovuşturma aşamasında da beyanlar yapılır. Genel düşünce, ispat kuvvetinin az olmasından dolayı beyan delillerine karşı şüpheci yaklaşılması gerektiğidir. Geçmişte yaşanmış olaylara dair kişilerin hafızalarında eksik anlatımlar olabileceği gibi anlatımlarında taraf tutmaları da gayet mümkündür. Tanık beyanı, hukukun her dalında önem taşıdığı gibi Ceza Muhakemesinde de başvurulan deliller arasındadır. Fakat dediğimiz gibi tanık beyanı tek başına ispat için elverişli olmayacaktır. Tanık beyanının başka delillerle desteklenmesi gerekir ki mahkûmiyet kararı şüpheden uzak olsun. Tanık, olay hakkında bilgi sahibi olan, gören ya da olayla bir ilgisi bulunan ve bildiğini gördüğünü anlatan kimseye denir. Bir vakayı gören, olay hakkında bilgisi olan kimse hâkim çağırdığında tanıklık yapmalıdır. CMK Madde 45’te tanıklıktan çekinebilecekler sınırlı sayıda sayılmıştır. Tanıklık yapacak kişinin ilgili kişiyle belli derecede hısımlığı varsa, tanıklık yapmaya zorlanamaz. Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler. Tanıklıktan çekinme hakkına sahip olan birine bu hakkı hatırlatılmadan alınan beyan hukuk aykırı delil kabul edilir ve kullanılamaz. CMK madde 46 da meslekleri ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekleri sayılmıştır. Bu sayılan meslek gruplarından avukatlar veya stajyerleri veya yardımcıları hariç sır niteliğinde bilgilere sahip olan diğer meslek gruplarının bilgileri, ancak ilgilinin rızasının varlığı halinde delil olarak kullanılabilecek, ilgilinin rızasının varlığı halinde tanıklıktan çekinemeyeceklerdir. Mahkeme hemen dinlenilmesi gerekli görülen tanıkların belirteceği gün ve saatte hazır bulundurulmasını görevlilere yazılı olarak emredebilir. Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar hakkında zorla getirme kararı da verilebilir.
Başka bir delil türümüz ise belgelerdir. Hukuk Mahkemeleri Kanunu madde 199’a göre belgeler “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları” olarak tanımlanmıştır. CMK 214’e göre “Bir açıklamayı ve görüşü içeren resmî belge ve diğer yazılar ve fennî muayene ve doktor raporlarının okunmasından sonra gerekli görülürse belge ve diğer yazılar veya raporda imzası bulunanlar, açıklamada bulunmak üzere duruşmaya çağrılabilirler.” Ve yine CMK 215’te “Suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyecekleri olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafine sorulur” şeklinde belirtilerek tarafların aleyhine ileri sürülenlere karşı kendilerini savunma hakkı verilmiştir. Belge delilinin ispat kolaylığı noktasında çoğu zaman bilirkişiye başvurmak gerekebilir.
Bir diğer delilimiz de belirti delilidir. Bir olaydan geriye kalan ve somut olayı temsil edebilmesi içinde diğer delilerle desteklenmesi gereken tabii ve suni belirtilerdir. Örneğin parmak izi, olay yerindeki kan doğal belirtilerdendir. Olay yerinden geçen herhangi birinin de olay yerinde parmak izi bulunabilir. Bu sebeple diyebiliriz ki belirti tek başına ispat için yeterli olmayacaktır. Mutlaka diğer delillerle desteklenmelidir.
Deliller Ceza Muhakemesinde oldukça önemli yer almaktadır. Zira yanlış sunulan bir delil suçsuz bir insanın mahkûmiyetiyle sonuçlanabileceği gibi toplanması gereken bir delilin toplanamaması yüzünden gerçek suçlunun ortaya çıkmaması ve cezalandırılamaması toplumumuza büyük zararlar açar. Bu sebeple hukuka uygun şekilde elde edilmiş deliller ile maddi uyuşmazlık aydınlatılacağı için delillerin düzgün bir biçimde toplanabilmesi hem suçluların ortaya çıkması açısından hem de suçu olmayan kişilerin masumiyetlerinin kanıtlanması açısından oldukça önem taşımaktadır. Hal böyle olunca vatandaşın devlete ve adalete olan güvenini yitirmemesi için yargılama evresinde olayın nasıl gerçekleştiğini anlayıp doğru karar verilebilmesi için olayın ispatını sağlayacak en önemli nokta delillerin doğru değerlendirilmesi ve bütün deliller toplandıktan sonra hüküm verilmesi olacaktır. Delillerin hükmü verecek mahkeme huzurunda doğru şekilde ortaya konulması, tartışılması ve bir bütün olarak tüm delillerle birlikte değerlendirilerek hükme varılması adil yargılama ilkesinin temel gerekçelerindendir.