Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Üzerine Düşünceler

Abone Ol

Toplumda infaz veya af düzenlemesi şeklinde ifade edilen, teknik olaraksa Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasını Öngören Kanun Teklifiyle (bundan sonra teklif olarak anılacaktır), on binlerce hükümlünün (basına yansıyan açıklamalara göre toplamda 90.000 hükümlü) cezaevlerinden tahliyelerinin sağlanması amaçlanmaktadır. Bu kanun teklifi TBMM’ye 31.03.2020 tarihinde sunulmuş olup medyadan takip edilebildiği kadarıyla söz konusu teklifin bir hafta içerisinde Meclis’te oylanarak yasalaşması beklenmektedir. Bu çalışmada inceleme konusu teklifin ana hatları ve özellikle infaz rejimi bakımından getireceği değişikliklerden önemli görülenleri hakkında açıklamalarda bulunulacak ve bazı tespit, değerlendirme ve çözüm önerilerinde bulunulacaktır.

1. Teklif ile mevcut infaz hakimliklerinin daha etkin ve efektif bir şekilde konumlandırılması amaçlanmaktadır. Her ne kadar 2001 yılında kurulmuş olsa da aradan geçen bu süre zarfında infaz hakimliklerinin kendilerinden beklenen faydayı sağlayamadığı bilinen bir gerçektir. Bu kapsamda mevcut teklifte, bu hakimliklere, infaz hukuku alanında uzmanlaşmış hakimlerin atanması ve infaz hakimliklerinin görev alanlarının genişletilmesi öngörülmektedir. Bu kapsamda bütün infaz işlemleri, infaz hakimliklerinin görev alanına dahil edilmektedir.

2. Mevcut sistemde açık ceza infaz kurumlarına ayrılan veya ayrılmayı hak eden her hükümlü, verilen ceza miktarına bakılmaksızın bir yıllık maktu denetimli serbestlik süresinden eşit şekilde yararlanmakta, bu durum daha fazla ceza almış hükümlüler tarafından adaletsiz bulunduğu için eleştirilmekteydi. Yeni düzenlemede, koşullu salıverilme süresine göre nispi olarak denetimli serbestlikten faydalanılması öngörülmekte ve eski maktu uygulama esasından vazgeçilmektedir. Getirilmesi düşünülen yeni düzenlemenin en önemli özelliği burada karşımıza çıkmaktadır: Buna göre, alınan hapis cezası miktarına bakılmaksızın hapis cezası kesinleşen bütün hükümlülerin belirli bir süre ceza infaz kurumunda kalması amaçlanmakta, böylelikle belirli sürenin altındaki hapis cezalarının “yatarı olmadığı” şeklinde halk arasındaki yaygın algının ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

3. TCK’nın 86. maddesinin üçüncü fıkrasına yeni bir bent eklenmek suretiyle, kasten yaralama suçunun canavarca his saiki ile işlenmesi, suçun daha fazla hapis cezası verilmesini gerektiren nitelikli halleri arasına alınmaktadır. Örneğin, yüze kezzap atmak suretiyle kasten yaralama suçunun işlenmesi. Bu nitelikli halin gerçekleşmesi durumunda, birinci veya ikinci fıkraya göre belirlenen temel cezaya uygulanacak artırım miktarının bir kat olması öngörülmektedir. 

4. TCK’nın 87. maddesinin dördüncü fıkrasında değişiklik yapılmak suretiyle, canavarca his saikiyle işlenen kasten yaralama suçu da dahil olmak üzere 86/3’te düzenlenen nitelikli hallerin gerçekleştirilmesi sonucunda ölüm meydana gelmesi durumunda verilebilecek azami ceza 16 yıldan 18 yıla çıkarılmaktadır.

5. TCK’nın 220. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç örgütü kurma ve yönetme suçlarının cezalarının alt sınırı 2 yıldan 4 yıla, üst sınırı da 4 yıldan 8 yıla çıkarılmakta; maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen suç örgütüne üye olmanın alt sınırı 1 yıldan 2 yıla, üst sınırı 3 yıldan 4 yıla çıkarılmaktadır. Burada iki eleştiri getirilmesi mümkündür. İlki, genel olarak cezaların alt ve üst sınırları bir kat artırılmasına rağmen, 220/2’deki suçun üst sınırında buna dikkat edilmemiş ve yalnızca 1/3 kat artırım (1 yıl) yapılmıştır. Oysa insicamın sağlanması için 3 yılın 6 yıla çıkarılması gerekirdi. İkinci olarak, kanun koyucu gerekçede ifade ettiği üzere, suç örgütleriyle daha etkin bir şekilde mücadele etmek amacıyla öngörülen hapis cezalarında artırım yaptığını ifade etse de teklifin 48. maddesiyle, 5275 sayılı Kanun’un 107/4. maddesinde öngörülen değişiklikle, örgütlü suçların cezalarının infazında koşullu salıverme süresi 3/4’ten 2/3’e çekilmekte yani hükümlü lehine bir düzenlemeye gidilmektedir. Bu açıdan bakıldığında teklifin, kendi içerisinde bir çelişki barındırdığı da söylenebilir.

6. Teklifle, TCK m.241’de düzenlenen tefecilik suçu için öngörülen cezanın üst sınırı 5 yıldan 6 yıla çıkarılmakta ayrıca beş yüz günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmedilmesi öngörülmektedir. Ayrıca, tefecilik suçunun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde verilecek cezanın bir kat artırılması hükme bağlanmaktadır. Burada da benzer bir eleştiriyi yapabilmek mümkündür: Bir yandan örgütlü suçlulukla mücadele etmek için tefecilik suçuna daha ağır ceza verilmesini gerektiren bir nitelikli halin eklenmesi, öte yandan örgütlü suçlarda koşullu salıverme süresinin 3/4’ten 2/3’e çekilmesi önemli bir çelişkidir.

7. CMK’nın 109. maddesinde yapılması planlanan değişiklikle, ağır hastalık veya engellilik sebebiyle yaşamını tek başına sürdürebilmesi mümkün olmayanlar ile gebe veya doğumun üzerinden altı ay geçmeyen kadınlar hakkında, tutuklama tedbiri yerine, adli kontrole karar verilebilmesine imkan tanınmaktadır. Bu kapsamda kanun yolları bakımından da benzer değişikliklere yer verilmektedir. CMK’daki mevcut tutuklama ve tutuklamanın seçeneği olarak adli kontrol hükümlerinin yorumlanması neticesinde aynı sonuca varılabilecek olduğundan teklifte herhangi bir yenilik getirilmediğini düşünmekteyiz. Ayrıca bu şartların varlığı halinde hakim veya mahkeme adli kontrole hükmetmek zorunda da değildir.

8. Teklifteki bir diğer düzenleme ile, hakkında adli kontrol kararı verilmiş olup da dosyası istinaf ya da temyiz incelemesinde bulunan sanıkların, adli kontrol tedbirine uymamaları halinde hükmü veren ilk derece mahkemesi tarafından UYAP kayıtları üzerinden yapılacak inceleme neticesinde tutuklama kararı verilebileceği veya yakalama emri düzenlenebileceği belirtilmektedir.

9. CMK’nın 272. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen hükümle, istinaf yolu kapalı olan mahkumiyet hükümlerinin, tekerrüre esas alınamayacağı düzenlenmektedir.

10. Kural olarak kasıtlı suçlardan toplam üç yıl veya daha az hapis cezasına mahkum olanlar, taksirli suçlardan toplam beş yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkum olanlar, adli para cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilenler, İcra ve İflas Kanunu gereğince tazyik hapsine tabi tutulanların cezalarının infazı, doğrudan açık ceza infaz kurumlarında yerine getirilecektir. Terör suçları, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçları ile örgüt faaliyeti çerçevesinde suçlar ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkum olanlar ile ikinci defa mükerrir olanlar ve koşullu salıverilme kararının geri alınması nedeniyle cezası aynen infaz edilenler hakkında bu hüküm uygulanmayacaktır. Doğrudan açık ceza infaz kurumuna alınanlar dahil olmak üzere bu kurumlarda bulunan hükümlülerden bazı yasak davranışları gerçekleştirenler kapalı ceza infaz kurumlarına gönderileceklerdir.

11. Teklifte, hükümlülerin değerlendirilmesi ve iyi halin belirlenmesi noktasında çok önemli değişiklikler öngörüldüğü göze çarpmaktadır. Geçmiş dönemde sıklıkla eleştiri konusu yapılan ve halk arasında da bütün hükümlülere “otomatik iyi hal uygulanıyor” algısının sona erdirilmesine yönelik önemli düzenlemelere yer verilmektedir. Bu kapsamda, hükümlülerin, ceza infaz kurumlarında bulunduğu bütün aşamalarda, kurallara uyup uymadıkları, haklarını iyi niyetle kullanıp kullanmadıkları, yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirip getirmedikleri, toplumla bütünleşmeye hazır olup olmadıkları, tekrar suç işleme ve mağdura veya başkalarına zarar verme riskinin düşük olup olmadığı hususlarında idare ve gözlem kurulları tarafından iyi halin belirlenmesine esas olmak üzere hükümlülerin en geç altı ayda bir değerlendirmeye tabi tutulacakları belirtilmiştir. Bazı suçlar bakımından idari ve gözlem kuruluna Cumhuriyet başsavcısı veya belirleyeceği bir Cumhuriyet savcısının başkanlık edeceği ifade edilmiştir. Ayrıca idare ve gözlem kurullarına Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı il veya ilçe müdürlükleri tarafından belirlenen bir uzmanın da katılması öngörülmektedir. Açık ceza infaz kurumuna ayırmaya, denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazına ve koşullu salıverilmeye ilişkin tutum ve davranışları olumsuz değerlendirilen hükümlülerin yeniden değerlendirilmeye tabi tutulma sürelerinin bir yılı geçemeyeceği de teklifte belirlenmiştir.

12. Teklifte, denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazını düzenleyen 105/A maddesinde de önemli değişiklikler öngörülmektedir. Buna göre, denetimli serbestlik tedbirinden faydalanılabilmesi için, koşullu salıverme için ceza infaz kurumunda geçirilmesi gereken sürenin 4/5’inin ceza infaz kurumunda geçirilmesi gerekmektedir. Buna karar verilebilmesi için, hükümlüler hakkında ceza infaz kurumu idaresince hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınacaktır. Ayrıca hükümlüler, denetimli serbestlik tedbirinden en fazla üç yıl süreyle faydalanabileceklerdir. Bazı hükümlüler bakımındansa bu oran 3/5 olarak uygulanacak ve denetimli serbestlikten faydalanmada azami süre dört yıl olacaktır. Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezanın infazına, infaz hakimi tarafından karar verilecektir.

13. Teklifle getirilen en önemli değişiklikler belki de koşullu salıverilme sürelerine ilişkindir. Buna göre:

-Süreli hapis cezasına (yani ağırlaştırılmış müebbet hapis ve müebbet hapis dışında kalan hapis cezaları) mahkum edilmiş olanlar için koşullu salıverilme oranı 2/3 yerine 1/2 olarak uygulanacaktır. Örneğin, 12 yıl hapis cezasına mahkum edilmiş olan bir hükümlü mevcut sistemde 8 yıl sonra koşullu salıverilmeden yararlanacakken, tasarıyla getirilen sistemde 6 yıl sonra koşullu salıverilmeden yararlanacaktır.

Buna karşın,

-Kasten öldürmeye ilişkin TCK’nın 81, 82 ve 83. maddelerinde düzenlenen suçlardan dolayı süreli hapis cezasına mahkum olanlar,

-İşkence ve eziyete ilişkin TCK’nın 94, 95 ve 96. maddelerinde düzenlenen suçlardan süreli hapis cezasına mahkum olanlar,

-Cinsel saldırı suçunun vücuda organ veya sair cisim sokulmasıyla ve eşe karşı işlenmesi durumu hariç olmak üzere (TCK m.102, ikinci fıkra hariç), reşit olmayanla cinsel ilişki suçu (ikinci ve üçüncü fıkraları hariç olmak üzere TCK m.104) ve cinsel taciz (TCK m.105) suçlarından süreli hapis cezasına mahkum olanlar,

-Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarından (TCK m.326-339) süreli hapis cezasına mahkum olanlar,

-Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolayı mahkum olanlar,

-Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan (TCK m.102, 103, 104 ve 105) hapis cezasına mahkum olan çocuklar,

-Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan (TCK m.188) hapis cezasına mahkum olan çocuklar,

-Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkum olan çocuklar,

yönünden koşullu salıverilme süresi 2/3 olacaktır.

Teklifte cinsel saldırı suçuyla ilgili getirilmek istenen düzenlemede bir eksiklik olduğunu düşünmekteyiz. Şöyle ki; cinsel saldırı suçunu düzenleyen 102. madde beş fıkradan oluşmakta olup birinci fıkrada suçun temel şekli ile daha az ceza verilmesini gerektiren nitelikli haline yer verilmiş olup, ikinci, üçüncü fıkralarında daha ağır ceza verilmesini gerektiren nitelikli hallere, dördüncü fıkrada içtima ile ilgili bir hükme, beşinci ve son fıkrada ise cinsel saldırı fiili sonrasında mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunacağına yer verilmiştir. Bu kapsamda teklifte yalnızca ikinci fıkradaki daha ağır ceza verilmesini gerektiren nitelikli hale yer verilmiş olması buna karşın daha ağır nitelikteki üçüncü fıkranın buraya dahil edilmemiş olması önemli bir eksikliktir ve kanaatimizce unutulmuş gibi gözükmektedir. Her ne kadar ceza hukuku kurallarından hareketle bu sonuca varılabilecek olsa da bu hususun yoruma bırakılmayarak açık bir şekilde kanunda düzenlenmesinin daha sağlıklı olacağını düşünmekteyiz. Kaldı ki teklifle amaçlananın, cinsel saldırı suçunun nitelikli hallerinde koşullu salıverme oranını daha yüksek tutulması olduğu dikkate alındığında üçüncü fıkranın da kapsama alınması gerekmektedir.

Yine teklifte eleştirebileceğimiz bir başka husus da Ceza İnfaz Kanunu’nda koşullu salıverilme sürelerine ilişkin yapılan değişikliklerde süreli hapis cezalarına mahkum olanlar bakımından koşullu salıverilme sürelerinde bir iyileştirmeye gidildiği, buna karşın ağırlaştırılmış müebbet hapis ve müebbet hapis cezasına mahkum olanlar bakımından herhangi bir iyileştirmeye gidilmemiş olmasıdır. Her ne kadar bu husus kanun koyucunun takdiri içerisinde değerlendirilebilir görülse de kanaatimizce teklifin getiriliş amacı dikkate alındığında bu noktada kendi içerisinde tutarlı olunmadığını ifade edebiliriz.

Son olarak,

-TCK m.102/2 (yukarıda da ifade ettiğimiz eleştiri kapsamında üçüncü fıkranın da buraya dahil edilmesi gerekir) kapsamında kalan cinsel saldırı suçu,

-TCK m.103 kapsamında çocukların cinsel istismarı suçu,

-TCK m.104/2 ve 3 kapsamında reşit olmayanla cinsel ilişki suçu,

-TCK m.188 kapsamında uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti suçları,

-Terörle Mücadele Kanunu kapsamında kalan terör suçları,

yönünden koşullu salıverilme süresi 3/4 olarak uygulanacaktır.

14. Teklifte, mükerrir olan hükümlülerde koşullu salıverme oranı süreli hapis cezalarında 3/4’ten 2/3’e indirilmektedir. Ayrıca birden fazla süreli hapis cezasına mahkumiyet halinde koşullu salıverilme süresi azami 32 yıl olacaktır. Ancak ağırlaştırılmış müebbet hapis ve müebbet hapis cezalarına mahkum olan hükümlülerde herhangi bir değişiklik öngörülmemektedir. Bu noktada yukarıda belirtmiş olduğumuz eleştirilerin burada da geçerli olduğunu söyleyebiliriz.

15. Teklifle, kasten işlenen suçlarda toplam bir yıl altı ay, taksirle öldürme suçu hariç olmak üzere taksirle işlenen suçlarda ise toplam üç yıl veya daha az süreli hapis cezalarının, hafta sonları kesintisiz veya hafta içi gece saatlerinde infaz edilebilmesi imkanı getirilmektedir.

16. Kadın, çocuk veya altmış beş yaşını bitirmiş kişilerin mahkum oldukları toplam bir yıl; yetmiş yaşını bitirmiş kişilerin mahkum oldukları toplam iki yıl; yetmiş beş yaşını bitirmiş kişilerin mahkum oldukları toplam dört yıl veya daha az süreli hapis cezasının hükümlünün konutunda çektirilmesi imkanı da getirilmektedir. Bazı suçlar bakımından bu özel infaz rejimi uygulanmayacaktır.

17. Yukarıda ifade edilmeye çalışılan denetimli serbestliğe ilişkin değişiklikler kalıcı nitelikte düzenlemelerdir. Bununla birlikte teklifte ayrıca geçici bir düzenlemeye de yer verildiği görülmektedir. Buna göre, 30.03.2020 tarihine kadar işlenen suçlarda, denetimli serbestlik süresi üç yıl olacaktır. Ancak geçici nitelikteki bu düzenlemede öngörülen üç yıllık denetimli serbestlikten, aşağıdaki suçlardan mahkum olanlar yararlanamayacaklardır:

-Kasten öldürme suçları (TCK m.81, 82, 83),

-Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenen kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçları,

-Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu (TCK m.87/2-d),

-İşkence suçu (TCK m.94, 95),

-Eziyet suçu (TCK m.96),

-Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar (TCK m.102, 103, 104, 105),

-Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar (TCK m.132, 133, 134, 135, 136, 137, 138),

-Uyuşturucu veya uyarıca madde imal ve ticareti suçu (TCK m.188),

-TCK’nın İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümde tanımlanan Millete ve Devlete karşı suçlar,

-Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar.

Örnek vermek gerekirse, 2019 yılında hırsızlık suçu işleyen ve 6 yıl hapis cezasına mahkum olan bir hükümlünün şu andaki Ceza İnfaz Kanunu’na göre 3 yıl cezaevinde kaldıktan sonra cezaevinden denetimli serbestlik hükümlerine tabi kılınmak suretiyle tahliye edilecektir. Ancak mevcut teklif yasalaşacak olursa bu hükümlü denetimli serbestlik hükümlerine tabi kılınacak ve iyi hal raporu düzenlendikten sonra kişi halk arasında ifade edildiği şekliyle “girdi-çıktı” yapılmak cezaevinden tahliye edilecektir.

18. Teklifte getirilen bir diğer düzenlemeyle, Covid-19 salgını sebebiyle, açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumunda bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanan hükümlüler, 105/A maddesi kapsamında denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezasının infazına karar verilen hükümlüler ve 106. madde veya diğer kanunlar uyarınca denetimli serbestlik tedbirinden yararlanan hükümlüler, 31.05.2020 tarihine kadar izinli sayılır. Salgının devam etmesi halinde bu süre, Sağlık Bakanlığının önerisi üzerine Adalet Bakanlığı tarafından her defasında iki ayı geçmemek üzere iki kez uzatılabilecektir.

Sonuç olarak, inceleme konusu yaptığımız Kanun Teklifinde, ağırlıklı olarak 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun olmak üzere diğer bazı kanunlarda değişiklik getirilmesi öngörülmektedir. Yukarıda ilgili başlıklarda yaptığımız açıklamaların dikkate alınması durumunda, teklifin kendi içerisinde daha tutarlı ve adalet duygularını daha tatmin edici sonuçlar doğuracağını düşünmekteyiz. Ayrıca teklifte, adli para cezalarının infazına ilişkin 106. maddede hiçbir değişiklik öngörülmemiş olması da dikkat çekicidir. Kanaatimizce böylesine kapsamlı ve milyonları yakından ilgilendiren bir teklifte bu konuda hiçbir değişikliğe yer verilmemesi, en azından verilmemesinin temelinde yatan hususun ne olduğunun gösterilmemesi önemli bir eksikliktir.

Teklifle ilgili değinilmesi gereken belki de en önemli husus, teklifin yalnızca hükümlüler bakımından sonuç doğurucu düzenlemelere yer vermesi, buna karşın tutuklularla ilgili hiçbir değişiklik öngörülmemiş olmasıdır. Bu noktadan hareketle söz konusu teklifin şu anda sayıları 43.000’i bulan tutuklular bakımından doğrudan bir etkisinin olmayacağı ancak dolaylı etkilerinin olacağı söylenebilir. Bu kapsamda özellikle tutuklu yargılanan sanıkların tutukluluk halleri değerlendirilirken, mahkemelerce, sanıkların alabilecekleri muhtemel cezalar dikkate alınarak tahmini bir infaz değerlendirmesi yapılması zorunluluk arz etmekte ve tutuklu kalınan süre dikkate alındığında kişinin cezaevinde geçireceği sürenin kalmayabileceği veya çok az kalabileceği hususu üzerinde titizlikle durulmalı ve ona göre tutukluluk halinin yeniden gözden geçirilmesi ve gerekli kararın verilmesi yerinde olacaktır.

Son olarak, 22 Aralık 2000 tarihinde halk arasında “Rahşan Affı” olarak bilinen 4616 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra kanunun bazı hükümlerinin Anayasa Mahkemesi tarafından özellikle eşitlik ilkesine aykırı olduğundan bahisle iptal edilmesinin akabinde Kanunun uygulama alanının başta düşünülenden çok daha genişlemesi ve ilk başta öngörülmeyen/istenmeyen birçok suç tipinin de af kapsamına girdiği bilinmektedir. Bu nedenle mevcut tasarının yasalaşması halinde olası anayasaya aykırılık itirazlarının ve olası iptal kararlarının yaratabileceği olumsuz sonuçları en aza indirmek için Anayasa Mahkemesi’nin 4616 sayılı kanunla ilgili vermiş olduğu iptal gerekçelerinin de dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Doç. Dr. Uğur ERSOY

Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi