Ceza Muhakemesinde Yargılamanın Yenilenmesi ve Yeni Kararın Denetimi

Abone Ol

Aşağıda;

- Yargılamanın yenilenmesi prosedürüne genel olarak değinildikten sonra,

- Kanun yoluna başvurabilecek kişiler, başvuru şekli ve başvurulacak yargı mercii, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru sonucunda verilecek ihlal kararının, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için hangi yargı merciine gönderileceği,

- Başvuru süresi,

- Başvuru sebepleri,

- Başvurunun incelenmesi sürecinde yargılamanın yenilenmesinde kabule değer bulma, delil toplanması ve işin esasına girilmesi kararlarına ilişkin aşamalar,

- Temyiz incelemesinden geçmiş kararla ilgili yargılamanın yenilenmesi sonrasında verilen kararın denetimi ele alınıp,

- Makalenin son kısımda ise, Yargıtay’ın bir emsal kararı dikkate alınmak suretiyle yargılamanın yenilenmesi sürecinin nasıl işleyeceğine yer verilecektir.

1. Genel Olarak

Yargılamanın yenilenmesi müessesi; Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Olağanüstü Kanun Yolları” başlıklı üçüncü kısmının, üçüncü bölümünde, CMK m.311 ila m.323’de düzenlenmiştir. Yargılamanın yenilenmesi, kesinleşen kararlara karşı gidilebilen olağanüstü bir kanun yoludur. Bu kanun yoluiade-i muhakeme” olarak da anılır.

Sadece düzenlendiği bölüme bakıldığında bile, yargılamanın yenilenmesi kanun yolunun istisnai olduğu anlaşılmaktadır. Hükmün ilk fıkrasında; bu kanun yoluna ancak kesinleşmiş bir hüküm için gidilebileceği belirtilmiştir. Diğer bir ifadeyle; kesinleşen karara konu ve sonuca müessir bir adli hatanın giderilebilmesini sağlayacak başka yol olması halinde, yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemeyecektir (CMK m.315/2). Bununla birlikte; Anayasa Mahkemesi’ne veya İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulması, adli hatanın giderilmesini sağlayacak bir yol olmadığından, yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesine engel değildir[1]. Bu doğrultuda, yargılamanın yenilenmesinin kesin hükmün dokunulmazlığının istisnasını oluşturduğu söylenebilir.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 18.07.2017 tarihli, 2017/867 E., 2017/4799 K. sayılı kararı ile yargılamanın yenilenmesi müessesesinin önemini şu şekilde açıklamıştır; “Maddi gerçeğe ulaşmayı hedefleyen ceza muhakemesinde verilen ve kesinleşen hükmün sonradan maddi gerçeğe uyumlu olmadığı anlaşıldığı halde, kararın infazının aynı şekilde sürdürülebilmesi adli hatadan vazgeçilmemesi diğer bir anlatımla yeni ortaya çıkan bu durumların görmemezlikten gelinmesi, bir hukuk devletinde kabul edilemez. Her şeyden önce kesinleşmiş bir hükmün, doğru ve maddi bir gerçeğe uygun olduğu, yargılamanın hukuka uygun yürütüldüğü, meşru olduğu, adaletin tecelli ettiği varsayımının bu konudaki inancın kamu vicdanında tahribata uğraması, bozulan hukuk düzeninin yeniden tesis edilmesi ve hukuk barışının yeniden sağlanmasını zorunlu kılar”.

2. Kanun Yoluna Başvurabilecek Kişiler, Başvuru Şekli ve Başvurulacak Yargı Mercii

Aşağıda, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru sonucunda verilecek ihlal kararının, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için hangi yargı merciine gönderileceği hususu da kısaca açıklanmıştır.

CMK m.311 anlamında yargılamanın yenilenmesi yoluna, maddenin başlığından ve ilk fıkrasından anlaşılacağı üzere, sadece hükümlü lehine gidilebilmektedir. Elbette bu ifade, başvurabilecek kişileri hükümlünün kendisi ile kısıtlamamakta, onun lehine olmak koşuluyla; eşi, kanuni temsilcisi ve açık arzusuna aykırı olmamak kaydıyla avukatı da bu kanun yoluna başvurabilecektir (CMK m.261 ve m.262). Cumhuriyet savcısı ise, CMK m.311’e göre hükümlü lehine ve hem de CMK m.314 uyarınca hükümlü aleyhine yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurabilir (CMK m.260). Bu çerçevede, “Kanun Yolları” bölümünün (Altıncı Kitap), birinci kısmında düzenlenen genel hükümler, burada da uygulanmaktadır (CMK m.317).

Belirtmeliyiz ki; hükümlünün ölmesi veya cezasının infaz edilmesi, bu kanun yoluna başvurulması için bir engel değildir (CMK m.313). Bu doğrultuda CMK m.313; hükümlünün ölmesi halinde eşinin, üstsoyunun, altsoyunun ve kardeşlerinin yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunabileceğini düzenlemiştir. Bu kanun yolunun açık olmasının nedeni, Ceza Muhakemesi Hukukunun beraat etme hakkına verdiği önem ile adalet karşısında mağdur olmuş kişilerin ve yakınlarının mağduriyetinin giderilmesi gerekliliğidir. Adli hatanın düzeltilmesi bu anlamda bir zorunluluk teşkil etmektedir. Beraat etme ve lekelenmeme hakkına verilen önem nedeniyle yukarıda sayılan kişilerin yokluğu halinde, Adalet Bakanının da yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunabileceği öngörülmüştür.

Burada dikkat edilmesi gereken husus; yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulurken, talebin yasal nedenleri ile istemin dayandırıldığı delillerin eklenmesi gerektiğidir (CMK m.317/2). Aksi takdirde yargılamanın yenilenmesi istemi reddedilecektir.

Başvuru; hükümlü, Kanunda gösterilen yakınları, temsilcisi veya avukatı tarafından ilk kararı veren mahkemeye, yani ilk derece mahkemesine bir dilekçe ile yasal gerekçe ve bu gerekçeyi doğrulayacak deliller gösterilip açıklanmak suretiyle yapılır. Başvuru dilekçesinde, somut yasal gerekçe ve bunu doğrulayan deliller mutlaka gösterilip açıklanmalıdır. İlk derece mahkemesi olarak karar vermediği takdirde, Yargıtay’a yargılamanın yenilenmesi başvurusunda bulunulamaz. İstinaf kanun yolu incelemesini yapan bölge adliye mahkemesi ceza dairesine, ancak ceza dairesinin ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp işin esasına girmek suretiyle yeni karar verdiği hallerde başvurulabilir.

6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45 ila 51. maddelerinde düzenlenen “Bireysel Başvuru” kanun yolu kapsamında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi; “Kararlar” başlıklı m.50/2 uyarınca tespit edilen ihlalin bir mahkeme kararından kaynaklandığı durumda, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyayı ilgili mahkemeye gönderir. Hükümde geçen ilgili mahkemenin kovuşturma aşamasında dosyaya bakan ilk derece mahkemesi mi, bölge adliye mahkemesi ceza dairesi mi, yoksa temyiz mercii sıfatıyla dosyayı inceleyen Yargıtay mı olacağını, somut olayın özelliklerine, dosya ve ihlal kararı gerekçesine göre Anayasa Mahkemesi belirler.

Prensip olarak Yüksek Mahkeme, ilk derece mahkemesine veya ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp yerine karar vermişse bölge adliye mahkemesi ceza dairesine dosyayı gönderebilir. Bununla birlikte, ihlal Yargıtay’ın temyiz incelemesinden veya bu inceleme sırasında verilen bir ara karardan veya nihai karardan kaynaklanmışsa, bu durumda ihlal kararının bir örneğinin gönderileceği yargı mercii Yargıtay olacaktır. 6216 sayılı Kanunda düzenlenen bireysel başvuru adlı yol olağanüstü bir kanun yolu olarak nitelendirilmekte ve CMK m.311 ila 323’de düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kanun yolundan farklı ele alınıp tatbik edilmektedir. İdari eylem ve işlemler bireysel başvuruya konu olabildiği gibi, olağan kanun yollarından geçip kesinleşmiş yargı kararlarına karşı da, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi güvencesinde olan bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiği iddia eden kişi bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne gidebilir.

Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı verdiği durumda, bu ihlal sebebinin yargı kararının esasına ve sonucuna etki olup olmadığına bakılmaksızın, yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu her vaziyette ilgili mahkeme ihlal kararını dikkate almak suretiyle yeniden yargılama yapar. Anayasa Mahkemesi ihlal kararında; tespit ettiği ihlali ve bunun nasıl ortadan kaldırılacağını karar verebilir, fakat ihlale konu yargı kararını ortadan kaldıramaz veya mahkemenin yerine geçip bir karar veremez veya mahkemeye nasıl karar vereceğini gösteremez. Yeniden yargılama yolunu açan mahkeme, ihlali ve sebebini dikkate almak suretiyle yeni bir karar verir. Bu yeni kararda önemli olan kararın sonucu değil, Anayasa Mahkemesi’nin tespit ettiği hak ihlalinin giderilip giderilmediğidir. CMK m.311’de düzenlenen klasik yargılamanın yenilenmesi sebebinin esasa müessir olduğuna dair tespit ile 6216 sayılı Kanunda düzenlenen bireysel başvuru yolu sonucunda işleyecek yeniden yargılama süreçleri farklıdır.

3. Süre

Yargılamanın yenilenmesi başvurusunda, Ceza Muhakemesi Kanunu herhangi bir süre göstermemiştir. Başvuru süresinin gösterilmesi; yargılamanın yenilenmesi müessesesinin amacına, fonksiyonuna ve mantığına aykırı olurdu. Bu olağanüstü kanun yolunda; kesinleşmiş hükümlerde bulunan ve işin esasına müessir adli hataların düzeltilmesi öngörüldüğünden, başvuruda süre öngörülmemesi kanun yolu sistematiğine uygundur. Kanun koyucu özellikle hükümlünün lehine olabilecek maddi hakikate önem vermiş ve sanığın mağdur edildiğinin sonradan tespit edilmesi halinde, bunun giderilmesi hedeflenmiştir.

Herhangi bir süre sınırlanması bulunmamasıyla birlikte, bu kanun yoluna birden fazla kez de başvurulabilecektir. Mahkeme, ilk başvuruda ileri sürülen delil bakımından şartların oluşmadığı kanaatine ulaşsa da, ileride yeni bir delilin ortaya çıkması halinde yargılamanın yenilenmesi yoluna tekrar başvurulabilecektir.

Süre sınırının istisnası CMK m.311/1-(f)’de öngörülmüştür. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, İnsan Haklarına ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin veya eki protokollerinin ihlali suretiyle bir mahkumiyet hükmü verildiğini, kesinleşmiş kararı ile tespit ettiğinde, yargılamanın yenilenmesi başvurusu hak düşürücü süreye tabi olacaktır. Bu bent doğrultusunda, İHAM kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulmalıdır. CMK m.311/2’de; (f) bendine giren hükümlerin, ancak 04.02.2003 tarihinden itibaren kesinleşmiş kararlar ve bu tarihten sonra yapılan başvurular için geçerli olacağı düzenlenmiştir.

Yargılamanın yenilenmesi bakımından dava zamanaşımını iki yönlü incelemek gerekir. Yargılamanın yenilenmesi hükümlerinin düzenlendiği bölümde özel bir süre öngörülmediğinden, Türk Ceza Kanunu’nun Genel Hükümler (Birinci Kitap) bölümünde düzenlenen dava zamanaşımı (TCK m.66) uygulanacaktır. Örneğin; TCK m.102/5 tanımlanan nitelikli cinsel saldırı suçu işlendiğinde, bu suç için dava zamanaşımı 30 yıl olduğundan, bu süre geçtikten sonra CMK m.314 uyarınca hükümlünün aleyhine yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulamayacaktır. Ancak bu zamanaşımı süresi, CMK m.311 uyarınca hükümlü lehine yapılacak yargılamanın yenilenmesi başvuruları için geçerli değildir. Maddi gerçeğe ulaşılabilmesi ve adaletin sağlanabilmesi için bu yol hükümlü lehine açık bırakılmış, hukuk güvenliğinin ve öngörülebilirliğin sağlanabilmesi için ise, sanık ve hükümlü aleyhine bu yola başvurulabilmesi dava zamanaşımı ile kısıtlanmıştır. Aynı şekilde genel af da hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesine engel değildir[2].

4. Başvuru Sebepleri

Kanun koyucu, bu yola başvurulabilmesi için bulunması gereken sebepleri CMK m.311’de saymıştır. Bu halleri örnekleme yöntemi ile değil, sınırlayıcı şekilde düzenlemektedir. Bu sebeple; belirtilen nedenlerin hiçbiri olmadığı halde bu kanun yoluna başvurulduğunda, talep, başvurulan mercii tarafından reddedilecektir.

Başvuru nedenleri CMK m.311’de şu şekilde sayılmıştır:

“a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.

b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.

c) Hükme katılmış olan hakimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkumiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.

d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.

e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte gözönüne alındıklarında sanığın beraatına eya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkum edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.

f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi. Bu halde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir”.

CMK m.311/1-(a), (b) ve (c) bentlerinde ortak husus, kesinleşen mahkumiyet hükmünün bulunması gerektiğidir. Belgenin sahteliğinin mahkeme kararıyla belirlenmesi, tanık veya bilirkişinin yalan tanıklık veya gerçeğe aykırı görüş bildirme suçlarından hüküm altına alınması, yargıcın en azından görevini kötüye kullanma suçunun saptanmış olması gerekir[3]. CMK m.311/1-(d) durumunda ise, bir hukuk mahkemesinin kesinleşmiş kararının bulunması gerekmektedir.

Yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden en geniş kapsamlısı ve açıklamaya en ihtiyaç duyulanı ise, (e) bendinde düzenlenen yeni olay veya yeni delil” kavramıdır. Bu kavram, bir anlamda maddede sayılmış olan diğer halleri de kapsamaktadır, çünkü belirtilen her hal dosya kapsamında hükmü etkileyen önemli bir yenilik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yargılama sürecinde, bu kavramın ne ifade ettiğinin net bir şekilde anlaşılabilmesi için Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.03.2014 tarihli, 2012/3-909 E. ve 2014/121 K. sayılı kararı incelenmelidir. Yargıtay bu kararında, kavramı şu şekilde açıklamaktadır; Delil ve olayların, yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi için ‘yeni’ olması gerekmektedir. Hükmü veren mahkemeye bildirilmemesi sebebiyle, hükümde dikkate alınmamış olan her olay ve delil hükümlü tarafından bilinip bilinmemesi önemli olmaksızın ‘yeni’ olarak nitelendirilmektedir. Olay veya delilin yeniliği, olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla değil, kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sırasında değerlendirilip değerlendirilmediği ile bağlantılıdır. Kesin hükümden önce meydana gelen ancak mahkemenin bilgisine sunulmayan veya mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olaylar da ‘yeni’ sayılmalıdır. Bu doğrultuda hükmü veren mahkemeye bildirilmediğinden yargılama yapılırken değerlendirilemeyen her türlü olgu ve delil de ‘yeni’ sayılmaktadır”.

Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere; delile yeni ulaşılması önemli olmayıp, delilin yargılama müddetince değerlendirilememiş, yani muhakeme sırasında mahkemece değerlendirilmemesi, CMK m.311/1-(e)’de geçen “yeni” kavramının varlığı için yeterlidir. Bu nedenle delil; hüküm kesinleşinceye kadar herhangi bir aşamada adli mercilere sunulmuşsa ve bu delil unutulmayıp dikkate alınmış ve değerlendirilmişse, artık bu olguya dayanılarak yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemeyecektir. Mahkemenin bilgisine sunulan, fakat dikkate alınmayan veya soyut gerekçe ile reddedilen sonuca etkili delil, yargılamanın yenilenmesi sebebi olur mu? Mahkemenin bilgisine sunulduğu halde hiç dikkate alınmayan, ortaya koyulup tartışılmayan delil bakımından yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilir. Bununla beraber; mahkemeye sunulan ve mahkemenin bilgisinde olan, dosyaya gelen, getirtilen veya koyulan bir delilin dikkate alınmaması veya soyut gerekçe ile reddi bir yargılamanın yenilenmesi sebebi değil, Başsavcı itirazına (CMK m.308) veya başsavcılık itirazına (CMK m.308/A) veya kanun yollarına gidilmemişse kanun yararına bozmaya (CMK m.309) veya “açıkça keyfilik, dayanaktan yoksunluk” gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruya konu edilebilir.

Bir delil; temyiz aşamasında veya istinaf tarafından ilk derece mahkemesine geri gönderildiğinde sunulmuşsa, hüküm kesinleştikten sonra “yeni” niteliğini haiz olmayacaktır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11.03.2014 tarihli kararında ayrıca; sonradan ortaya çıkan bu olgunun yeni olması ile birlikte önemli” olmasını da aramaktadır. Dolayısıyla; CMK m.311’in lafzı ile de paralel olarak, ileri sürülen delillerin veya ortaya koyulan olayların, sanığın beraatına veya daha hafif bir ceza almasına neden olacak nitelikte olması gerekmektedir.

Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi sebepleri bu şekilde düzenlenmişken, hükümlü veya sanık aleyhine yapılacak olan yargılamanın yenilenmesi yolu bakımından bulunması gereken sebepler CMK m.314’de düzenlenmiştir. CMK m.311’de olduğu gibi burada da sınırlı sayı prensibi benimsenmiş ve hükümlü aleyhine yargılamanın yenilenmesi sebepleri daha dar tutulmuştur. Örneğin burada, “yeni olay, yeni delil” kavramı hükümlü aleyhine yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmemiştir. Böylece, CMK m.314/1-(c) kapsamına girmeyen yeni delil veya yeni olay, hükümlü aleyhine sonuca etkili olsa bile yargılamanın yenilenmesi sebebi olamayacaktır. Uygulamada; beraatla sonuçlanan, ancak sonradan hakkında beraat kararı verilen kişinin mahkum edilmesi gerektiğine dair elde edilen bir delil CMK m.314’de sayılan üç nedenden en az birisi kapsamına girmediği takdirde, beraat kararının “kesin hüküm” etkisi ortadan kalkmayacak, maddi hakikat ve adalet bakımından rahatsız edici olsa da yargılanıp beraat eden veya daha az ceza ile cezalandırılan kişi aleyhine sonuç değişmeyecektir. Kanun koyucu; kesinleşen bir kararda hükümlü lehine ortaya çıkan ve sonucu etkileyen bir yeni nedenin dikkate alınmamasını maddi hakikat ve adalet bakımından rahatsız edici bulmakta iken, aynı düşünceyi hükümlü aleyhine olacak yeni delilde veya yeni olayda muhafaza etmemiş, bu hususta soruşturma ve kovuşturmanın itina ile yapılmasını öngörmüştür. Soruşturma aşamasında deliller en iyi şekilde toplanmalı ve kovuşturma aşamasında da değerlendirilmelidir. Maddi hakikate ve adalete ulaşılabilmesi için gereken soruşturma ve kovuşturmanın yapılmadığı, yetersiz kaldığı ve sonradan beraat eden veya hak ettiğinden az ceza alan kişinin aleyhine yeni delile veya yeni olaya ulaşıldığında, bu neden CMK m.314/1’de sayılan üç halden birisine girmediği takdirde, hükümlü aleyhine kullanılamayacak ve sonuca etkili olmayacaktır.

Hükümlü aleyhine yargılamanın yenilenmesi sebepleri CMK m.314’de üç bent halinde sayılmıştır;

a) Duruşmada sanığın veya hükümlünün lehine ileri sürülen ve hükme etkili olan bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.

b) Hükme katılmış olan hakimlerden biri, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkumiyetini gerektirecek nitelikte olarak görevlerini yapmada sanık veya hükümlü lehine kusur etmiş ise.

c) Sanık beraat ettikten sonra suçla ilgili olarak hakim önünde güvenilebilir nitelikte ikrarda bulunmuşsa”.

Madde; CMK m.311 ile kısmen paralel olmakla birlikte, daha sınırlı bir şekilde düzenlenmiştir. CMK m.314/1-(a) ve (b) bentleri, CMK m.311’de de benzer şekilde düzenlenmiştir. Burada temel fark kendisini (c) bendinde göstermektedir.

Bu bent uyarınca sanık; kendisi hakkında beraat kararı verildikten sonra, atılı suçu işlediğine dair ikrarda bulunmalıdır. Sanık dışında ikrarda bulunanın beyanı, beraat eden sanığın aleyhine yargılamanın yenilenmesi sebebi olmayacaktır. Kanun koyucunun, sanığın ikrarını güvenilebilir olması koşuluna bağlaması yerindedir. Kabul etmek gerekir ki, kimse kendisinin lehine verilen hüküm sonucunda hakim karşısına geçip bu hükmün yanlış olduğunu ve aslında aleyhine bir hüküm verilmesinin gerektiğini söylemez. Kanun koyucunun bu hükümle; suç üstlenme durumlarının önüne geçip, gerçek faillerin ortaya çıkarılmasını hedeflediği ileri sürülebilir. Belirtmeliyiz ki; CMK m.314’ün ilk iki bendinde sanığın veya hükümlünün aleyhine beraat veya az ceza verilmesi kararını kaldırmaya dair bir fark gözetilmemişken, (c) bendinde sanığın beraatına yer verilmiş ve hakim önünde güvenilebilir nitelikte ikrar bu yönden yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılmıştır.

Yargılamanın yenilenmesi koşulları CMK m.311 ve m.314’de gösterilmiş olmakla birlikte, CMK m.315 ile iki koşul daha eklenerek bu kapsam daraltılmıştır. Bu madde de belirtilen koşullar, hem aleyhe ve hem de lehe olan başvurularda aranmaktadır. İlk koşul, kanunun aynı maddesinde yer almış sınırlar içerisinde olmak kaydıyla cezanın değiştirilmesi sonucunu hedefleyen başvurulardır. Görüldüğü üzere kanun koyucu, prensip olarak cezanın azalmasına veya artmasına yol açabilecek sebebi yargılamanın yenilenmesi gerekçesi saymak istememiştir. Ancak bunu da kanunun aynı maddesinde yer almış sınır içinde olma kaydına bağlanarak, bunun dışında kalan ceza değişikliğinin yargılamanın yenilenmesi yoluna konu edilebileceği ifade edilmiştir. Örneğin; kasten insan öldürme suçunun TCK m.81 kapsamında değil de m.82’ye girdiği tespit edildiğinde, bu durum CMK m.315/1’in dışında kalacaktır. Yine TCK m.29’da yer alan haksız tahrikin tatbik edilip edilmeyeceğine dair tespit de CMK m.315/1’in kapsamı dışında kalabilir. CMK m.311/1-(e) dikkate alındığında, hükümlü lehine ceza değişikliğine yol açabilecek yeni olay ve yeni delil sebebi yargılamanın yenilenmesine dayanak olabilecektir.

CMK m.315/2’de yer alan ikinci koşul ise, yukarıda da belirttiğimiz üzere hatanın giderilmesi için başka bir yolun olmasıdır. Kanun koyucu burada sınırlı bir sebep belirtmeksizin, kararda bulunan hatanın giderilebilmesini sağlayacak herhangi bir yolun varlığı halinde, öncelikle bu yolun kullanılması gerektiğini ve yargılamanın yenilenmesine başvurulamayacağını işaret etmiştir.

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki; bir suç iddiasına dayandırılan yenileme istemi, ancak bu fiilden dolayı kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü verilmiş veya mahkumiyeti gerektirecek nitelikte kuvvetli delil bulunmaması dışında bir nedenle ceza soruşturmasına başlanılamamış veya sürdürülememişse kabul edilebilir (CMK m.316). Maddenin ikinci cümlesi de CMK m.316 ile CMK m.311/1-(e) aynı anda uygulama alanı bulamayacağını açıklanmıştır. CMK m.311/1-(e) uygulanabildiği hallerde, CMK m.316’nın tatbiki gündeme gelmeyecektir.

Bu kapsamda; bir suç işlenmiş, ancak kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü verilmemişse veya toplanan delillerin oluşturduğu şüphe derecesi dışında bir sebeple, örneğin ihbar ve şikayet soyut ve genel nitelikte ise veya şikayetten vazgeçilmesi sonucunda soruşturmaya yer olmadığına karar verildi ise, CMK m.316 kapsamında yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemeyecektir. Buradan da anlaşılacağı üzere; CMK m.311/1-(e) uyarınca, yeni bir delil veya olay ortaya çıktığında ve bunun değerlendirilmesi sonucunda şüphe derecesi artabileceğinden, CMK m.311/1-(e) ile CMK m.316’nın aynı anda uygulama alanı bulması mümkün değildir.

5. Başvurunun İncelenmesi

Aşağıda; yargılamanın yenilenmesinde kabule değer bulma, delil toplanması ve işin esasına girilmesi kararlarına ilişkin aşamalar bir bütün halinde ele alınıp açıklanmıştır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; yargılamanın yenilenmesi talep edildiğinde, bu istem verilen hükmün infazını ertelemez. Hatta yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule değer bulunması ve delillerin toplanması aşamalarında da infazı geri bırakmaya veya durdurmaya engel bulunmamakla birlikte, duruşma açılması veya dosya üzerinden işin esasına girilme aşamasına kadar infaz konusunda karar verilmemelidir. Ancak “İnfazın geri bırakılması veya durdurulması” başlıklı CMK m.312’ye göre, “Yargılamanın yenilenmesi istemi hükmün infazını ertelemez. Ancak mahkeme, infazın geri bırakılmasına veya durdurulmasına karar verebilir”. CMK m.312; herhangi bir ayrıntıya yer vermeksizin, mahkemenin istemle bağlı olmaksızın hareket edeceğini ve henüz başlamamış infazın geri bırakılmasına veya başlamış infazın durdurulmasına karar verebileceğini söylemiş, fakat bunun yargılamanın yenilenmesi sürecinin hangi aşamasında olacağını belirtmemiştir. Bizce maddeye göre; infazın geri bırakılması veya durdurulması her aşamada mümkün olmakla birlikte, kesinleşmiş bir hükmün infazının geri bırakılması veya durdurulması değerlendirileceğinden, en azından bunun işin esasına girildiği anda veya yeni hükmün kurulmasıyla mümkün olması gerekir.

Adli hata bulunduğu iddiasıyla, yargılamanın yenilenmesi talebi kural olarak hükmü veren mahkemeye bir dilekçe ile yapılır. Başvurunun yapılabileceği mahkeme ilk derece mahkemesi olabileceği gibi Yargıtay da olabilir. CMK m.318/2’de de belirtildiği üzere; 303. madde gereğince Yargıtay’ın doğrudan hüküm kurduğu hallerde de hükmü vermiş olan mahkemeye başvurulur”. Örneğin; ilk derece mahkemesi, TCK m.61’deki sıralamayı gözetmediğinden eksik veya fazla bir cezaya hükmetmiş ve Yargıtay da bu hukuka aykırılığı kendi düzeltmişse, yargılamanın yenilenmesi talebi ilgili Yargıtay dairesine yapılmalıdır. Çünkü burada Yargıtay bir bozma veya düzelterek onama kararı vermemiş, kararı bozup yeni bir hüküm kurmuştur. Nitekim bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerinin benzer yetkisi vardır ve bir bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin hüküm kurduğu hallerde, yargılamanın yenilenmesi talebi bu ceza dairesine yapılmalı, bunun dışında kalan tüm hallerde yargılamanın yenilenmesi başvurusunun muhatabı ilk derece mahkemeleridir.

Yargılamanın yenilenmesi başvurusunu inceleyen mahkeme, hükmü veren hakim/hakimlerin iştiraki olmaksızın talebi değerlendirmelidir. CMK m.23/3’de; yargılamanın yenilenmesine karar verildiği takdirde, önceki yargılamada görev yapan hakim/hakimlerin aynı dosyada görev alamayacağı öngörülmüştür. Ancak hükümde “yargılamanın yenilenmesi halinde” ibaresi dar anlaşılmamalı, yargılamanın yenilenmesi talebini içeren ilk istem de “yargılamaya katılamayacak hakim” kapsamında kabul edilmelidir.

Mahkeme, başvurunun şekil ve esas yönünden kabulüne kanaat getirirse, incelemesine devam ederek hükme konu sanık ve fiil hakkında yeniden kovuşturma yapılmasına karar verecektir. Buna karar verirken, yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri sürülen iddiaların yeterli derecede doğrulanabildiğine veya hükmün sonucu bakımından önemli olup olmadığını değerlendirir.

Yargılamanın yenilenmesi talebi kabul değer bulunduktan ve deliller toplandıktan sonra, işin esasına girileceği zaman talebe konu dosya yeni esasa kaydedilir ve yeni esas numarası alır.

Mahkeme bu incelemesini dosya üzerinden, duruşma yapmaksızın sonuçlandıracaktır. Başvurunun kanunda belirlenen şekilde yapılmadığına veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek yasal nedenlerin veya bunu doğrulayacak delillerin eklenmemiş olduğuna karar verirse, istemi reddedecektir. Bu üç halden birisinde eksiklik olursa talep reddedilir bu redde karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir.

Bu nedenle; CMK m.311/1-(e) uyarınca yeni bir delil veya olay ileri sürüldüğünde, başvurulan mahkeme bu başvuruyu doğrudan reddedemeyecektir. Mahkeme, ileri sürülen bu hususu mutlaka değerlendirmeli ve sonuca etkilediğine kanaat getirdiği takdirde delil toplamaya başlamalıdır. Mahkemece kabule değer bulunan başvuru hakkında, ya yeni olay ve delillerle ilgili delil toplanır veya dosyaya sunulan yeni olay ve deliller yeterli görüldüğü takdirde işin esasına girilir. Bunun dışında; yargılamanın yenilenmesi kabule değer bulunduktan sonra, kabule değer bulunan delilin durumu ve karara tesiri ile ilgili delil toplama ve değerlendirme tasarrufunda bulunmaksızın yargılamanın yenilenmesi başvurusunun esassız olmasından bahisle CMK m.321/1'e göre verilecek bir ret kararı isabetli olmayacaktır.

Yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edildikten ve duruşma açıldıktan sonra, artık CMK m.321/1 uyarınca karar verilebilmesi mümkün değildir. Duruşma açıldıktan sonra, CMK m.321/1 uyarınca karar verilirse, itiraz kanun yoluna gidilemez, ancak istinaf kanun yolu ile sınırlı olanlara karşı istinafa ve daha önce Yargıtay’ın temyiz incelemesinden geçen kararlara karşı da temyiz kanun yollarına başvurulabilir.

Delil toplama aşamasına geçildikten sonra, mahkeme yargılamanın yenilenmesi talebini esassız bulup reddedebilir veya işin esasına girebilir, bu karara karşı da itiraz kanun yolu açıktır. Mahkemece işin esasına girildiğinde, ilk hüküm askıya alınır ve toplanan yeni delillerle birlikte tüm dosya içeriği de dikkate alınmak suretiyle kovuşturma aşamasına geçilir.

Mahkeme, yargılamanın yenilenmesi istemini kabule değer gördüğü takdirde, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verip, bu kararını cumhuriyet savcısı ile ilgili tarafa tebliğ eder. Tebliğ edilen kişiler, karara karşı ileri sürmek istedikleri hususları yedi gün içerisinde bildirmelidir. Belirtmek gerekir ki, hem CMK m.319/3 uyarınca kabul ve hem de CMK m.321/3 uyarınca ret kararına karşı itiraz yolu açıktır.

Kabul kararına varıldığı takdirde, maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için delillerin toplanması aşamasına geçilir. Mahkeme bu yükümlülüğü yerine getirmesi adına bir naip hakim veya istinabe olunan mahkemeyi görevlendirebileceği gibi, kendisi de bizzat yerine getirebilir (CMK m.320/1). Delillerin toplanması sırasında, soruşturmaya ilişkin hükümler uygulama alanı bulacaktır, dolayısıyla CMK m.157’de düzenlenen usule uyulması gerekir. Delillerin toplanması aşaması da tamamlandıktan sonra, cumhuriyet savcısı ile hakkında hüküm kurulmuş olan kişiye görüşlerini bildirmesi için yine yedi günlük bir süre verilir.

Kabule değer bulunan yargılamanın yenilenmesi talebi sonucunda delil toplanması aşamasına geçildiğinde; delillerin toplanması, sanığın veya müdafinin talebine bağlı değildir, bilakis bu husus yargılamanın yenilenmesi talebinin esastan kabulünün olup olmayacağına dair değerlendirme ve karar için şarttır.

Örneğin; mahkeme ortaya yeni çıkan tanıklar nedeniyle yargılamanın yenilenmesi talebini kabule değer buldu ise, bu tanıkların dinlenilmesi, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule değer bulunması kararının gerekçesi ve hukuki sebebidir. Kabule değer bulunmaya gerekçe olan sebep, delil ve buna bağlı deliller toplanıp değerlendirilmeksizin, CMK m.321/1 uyarınca verilecek ret kararı hukuka aykırı olacaktır. Bu kapsamda mahkeme; kabule değer kararına esas alınan tanıkların dinlenmemesine ilişkin bir karar veremez, verdiği takdirde bu karar usule aykırı olur.

Dolayısıyla mahkeme; yargılamanın yenilenmesi talebini kabule değer bulduğu takdirde daha sonra kabule değer gerekçesine dayanak olan delili toplamaksızın ve/veya değerlendirmeksizin ret kararı veremeyeceği gibi, delillerin toplanması aşamasını tamamlayıp veya buna gerek duymayıp doğrudan CMK m.321/2’ye göre işin esasına girmek amacıyla duruşma açtığında, duruşmada bu delilleri değerlendirmeksizin CMK m.323’e göre karar veremez.

Yukarıda değindiğimiz örneğe istinaden; mahkeme, sanık ve müdafilerinin tanık dinletme taleplerinin sonuca etkili olmayacağından bahisle CMK m.311/1-b’nin şartlarının oluşmadığını, usule uygun olmayan tanık dinletme taleplerinin reddine karar vermesi halinde, bu durumun yargılamanın yenilenmesinin esasına girilmesinden sonra başlayan usuli prosedürle, CMK m.311/1-b ve CMK m.320 ile hiçbir ilgisi olmayacaktır. Bu halde, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulünde gerekçe olarak gösterdiği “yeni delillerden”, dolayısıyla tanıkların duruşmada dinlenmesine ilişkin kararından vazgeçilmesi, usul hükümlerinde karşılığı olmayan maddi bir hata meydana getirecektir.

Özetle; kabule değer görme kararından sonra, artık geriye dönük işlem yapılamaz ve tüketilmiş usul hükümleri geriye dönük şekilde tatbik edilemez.

Yeniden yapılacak duruşmanın sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verir. Mahkeme beraat kararı verdiği takdirde, bu karar ile birlikte önceki hükmün ortadan kaldırılmasını da karar altına almalıdır, çünkü ilk verilen hüküm ortadan kaldırılmadığı müddetçe geçerliliğini sürdürecektir.

Yargılamanın yenilenmesi istemi CMK m.311 uyarınca hükümlünün lehine olarak yapılmışsa, yeniden verilecek hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı öngöremez, bu aleyhe bozma yasağının bir görünümüdür.

Bu muhakeme sonucunda, hükümlü hakkında beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi halinde, ilk mahkumiyet kararının tamamının veya bir kısmının infaz edilmesinden dolayı kişinin uğradığı maddi ve manevi zararlar CMK m.141 ila m.144 hükümleri çerçevesinde tazmin edilir.

Açıklamalar doğrultusunda yargılamanın yenilenmesi usulü üç aşamada toplanmıştır. İlk aşamada; başvurunun kabule değer olup olmadığı kararlaştırılacak, ikinci aşamada; kanıtlar toplanıp değerlendirilecek, üçüncü aşamada ise; yargılama yenilenecektir[4]. İşin esasına girilmesine kadar yapılan incelemeler ve verilen kararlar duruşmasız olarak gerçekleşir, ancak delillerin toplanmasında hakimin duruşma açıp tanık dinleyebilmesi de mümkün olduğu ileri sürülebilir. Bu konuda CMK m.320/2’ye bakılmalıdır. Bu hükme göre, “Delillerin mahkemece veya naip hakim tarafından veya istinabe suretiyle toplanması sırasında, soruşturmaya ilişkin hükümler uygulanır”. Bu hüküm dikkate alındığında; hakimin soruşturmanın gizliliği uyarınca hareket edip, duruşma açmak yerine yazılı usulle delil toplaması gerektiği söylenebilir.

Yargılamanın yenilenmesinin ilk iki aşamasına karşı istinaf veya temyiz kanun yoluna gidilemez, yalnızca itiraz yoluna gidilebilir. Duruşma sonunda verilen kararlara karşı ise, istinaf ve temyiz kanun yoluna gidilebilecektir[5].

Yukarıda açıklandığı üzere; kural yenilenen yargılamanın duruşmalı olması ile birlikte, CMK m.322 bu kurala iki istisna getirmiştir. Madde uyarınca, hükümlünün ölmesi veya yeterli kanıt bulunması halinde, yargılamanın yenilenmesi duruşmasız olarak da gerçekleştirilebilecektir. Hükümlünün ölmüş olduğu durumda, zaten mahkemenin dosya üzerinden devam etmesi dışında bir seçeneği olmadığından, delilleri de doğal olarak duruşmasız toplaması gerekecektir.

CMK m.322/2’de hükümlünün ölümü dışında, yeterli delil varsa cumhuriyet savcısının uygun görüşünün alınması şartı ile duruşmasız yenileme kararı verilebileceği öngörülmüştür. Sağ olan hükümlünün hemen beraatını gerektirecek yeterlikte kanıt bulunuyorsa ve başkaca kanıt toplanmasına da ihtiyaç duyulmuyorsa, yenileme kararı duruşmasız olarak verilecektir.

Son olarak; yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunan kimse talep ettiği takdirde, gideri Devlet Hazinesine ait olmak üzere önceki hükmün iptaline ilişkin karar, Resmi Gazete’de ilan edilecektir. Mahkemenin takdiri doğrultusunda, bu kararın diğer gazetelerde de ilan edilmesine karar verilebilir.

6. Temyiz İncelemesinden Geçmiş Kararla İlgili Yargılamanın Yenilenmesi Sonrasında Verilen Kararın Denetimi

Belirtmeliyiz ki; temyiz incelemesinden geçtikten sonra yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar işin esasına girilmek suretiyle yargılamanın yenilenmesi talebi kabul veya reddedilenlere karşı sadece temyiz kanun yoluna gidilebilir. Çünkü temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen karar askıda olup kesinleşinceye kadar varlığını koruyacağından, kanun yolu denetimini yine temyiz mercii olan Yargıtay yerine getirmelidir. Aksi halde; temyiz incelemesinden geçmek suretiyle kesinleşmiş bir kararın yargılamanın yenilenmesine konu edildiği durumda, istinaf mahkemesi tarafından kararda değişikliğe gidilmesi veya bir daha temyiz incelemesine başvurulmayacak bir şekilde verilecek kararla temyiz mahkemesi olan Yargıtay’ın karar iradesine müdahale edilmesi mümkün hale gelebilecektir. Bu usul, mahkeme hiyerarşisine, temyiz incelemesinde beklenen amaca ve en önemlisi de içtihat birliğine aykırıdır. Yargılamanın yenilenmesi yoluyla verilecek kararın ilk defa verilmiş karar gibi kabulüyle, bu kararı bölge adliye mahkemesi ceza dairesi incelemesi gerektiğini ileri sürmek, karara konu olayın ve davanın tekniğini gözardı etmek ve ancak kesinleşmekle ortadan kalkacak temyiz incelemesinden geçmiş ilk kararı yok saymak demektir. Hüküm tarihleri farklı olsa dahi, her iki hükme konu olmuş fail ve fiil aynıdır.

Yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edildiğinde ve duruşma açıldığında, mahkemenin kovuşturma aşamasını tekrar gerçekleştirmesi gerekmektedir. Yargılamanın yenilenmesinde, kovuşturma aşamasına geçildiğinde ilk hüküm askıya alınır, dolayısıyla kovuşturma aşamasında gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra mahkeme kuracağı hükümde serbesttir (CMK m.323/1). Bu karara karşı, daha önce temyiz yoluna gidilmemişse veya gidilememişse istinaf kanun yolu olarak bölge adliye mahkemesi ceza dairesine ve Yargıtay’ın temyiz incelemesinden geçmiş ilk karar varsa, bu karar esas alınarak verilen ikinci karara karşı da istinaf kanun yolu gözardı edilmek suretiyle temyiz kanun yoluna başvurulabilir.

Yargılamanın yenilenmesi prosedüründe; iptal edilen ilk kesin hüküm sonrasında verilen ikinci karar kesinleşinceye kadar ilk hüküm etkisini korumaya devam eder. Yargılamanın yenilenmesi yoluyla verilen yeni hüküm kesinleşinceye kadar ilk hüküm varlığını koruyacağından ve yeni hüküm kesinleşmekle hukuki sonuç ortaya koyacağından, Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi ile kesinleşmiş bir hükmü kaldıran yeni mahkeme kararının denetiminin de yine Yargıtay’ın temyiz incelemesine tabi tutulması zorunludur[6]. Karşı görüş kabul edildiğinde, ikinci derece mahkeme olan bölge adliye mahkemesi ceza dairesi, temyiz mercii olan Yargıtay’ın yerine geçmek suretiyle karar verebilecektir.

7. Yargıtay Kararlarında Yargılamanın Yenilenmesi Süreci

Aşağıda, içtihat niteliğini almış ve Yargıtay’ın yargılamanın yenilenmesi adlı olağanüstü kanun yoluna izlenmesini öngördüğü prosedüre ilişkin emsal bir kararına yer verilecektir.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 18.07.2017 tarihli, 2017/867 E. ve 2017/4799 K. sayılı kararı, CMK m.311 ila 323. maddelerde düzenlenen “yargılamanın yenilenmesi” prosedürünün hangi sıra ile işletileceğini ortaya koymuştur. Yargılamanın yenilenmesi sürecini gösteren bu karara göre;

“…Yargılamanın yenilenmesi talebini alan mahkemenin takip edeceği usul ve vereceği kararlar, 5271 sayılı CMK’da şu şekilde gösterilmiştir:

- Yargılamanın yenilenmesi istemi hükmü veren mahkemeye sunulur, bu mahkeme duruşma açılmaksızın istemin kabule değer olup olmadığına karar verir (CMK m.318/1-3),

- Yargılamanın yenilenmesi istemi, kanunda belirlenen şekilde yapılmamış veya yargılamanın yenilenmesini gerektirecek yasal hiçbir neden gösterilmemiş veya bunu doğrulayacak deliller açıklanmamış ise, bu istem kabule değer görülmeyerek reddedilir (CMK m.319/1),

- Aksi halde yargılamanın yenilenmesi istemi, bir diyeceği varsa yedi gün içinde bildirmek üzere cumhuriyet savcısı ve ilgili tarafa tebliğ olunur (CMK m.319/2),

- Mahkeme, yargılamanın yenilenmesi istemini yerinde bulursa delillerin toplanması için bir naip hâkimi veya istinabe olunan mahkemeyi görevlendirebileceği gibi; kendisi de bu hususları yerine getirebilir (CMK m.320/1),

- Delillerin toplanması bittikten sonra cumhuriyet savcısı ve hakkında hüküm kurulmuş olan kişiden yedi günlük süre içinde görüş ve düşüncelerini bildirmeleri istenir (CMK m.320/3),

- Yargılamanın yenilenmesi isteminde ileri sürülen iddialar, yeterli derecede doğrulanmaz veya 311. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile 314. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı hallerde işin durumuna göre bunların önce verilmiş olan hükme hiçbir etkisi olmadığı anlaşılırsa, yargılamanın yenilenmesi istemi esassız olması nedeniyle duruşma yapılmaksızın reddedilir (CMK m.321/1),

- Aksi halde mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir (CMK m.321/2),

- Yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verir (CMK m.323/1).

Bu yasal düzenlemelere göre; yargılamanın yenilenmesi talebini alan mahkemenin öncelikle kabule değer olup olmadığını duruşmasız olarak incelemesi, kabule değer bulmazsa reddetmesi (CMK m.319/1), kabule şayan bulursa dayanılan delilleri toplaması, tarafların görüşlerini de alarak ya yargılamanın yenilenmesi istemini esassız olması nedeniyle duruşma yapılmaksızın reddetme (CMK m.321/1), ya da yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar vermesi (CMK m.321/2) gerekir. Yargılamanın yenilenmesine karar vermişse bu kez serbestlik kuralı gereğince yeni bir yargılama yapacak, toplanan delilleri mevcut delillerle birlikte tartışıp değerlendirerek maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacak ve sonuçta, önceki hükmü onaylayacak veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verecektir (CMK m.323/1)”.

Bu genel tespitler ışığında somut yargılamayı değerlendiren Yargıtay; “…sanık müdafilerinin yeniden yargılama talebini CMK m.311/1-e kapsamında kabule değer bulup, tarafların görüşünü alıp duruşma açarak yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak ileri sürülen delilleri toplayan mahkemenin, CMK m.311/1-e kapsamında değerlendirdiği delilin hükme esas alınıp alınmayacağını da belirledikten (CMK m.230/1-b) ve tüm delilleri serbestlik kuralı çerçevesinde tartışılmasından (CMK m.216 ve 217) sonra, önceki hükmün onaylanmasına karar vermesi veya hükmün iptali ile yeni bir hüküm kurması gerekirken, talebin kabule değer olmadığına dair oluşturulan yetersiz ve hukuki dayanaktan uzak gerekçe ile kısa karar arasında çelişkiye sebebiyet verilmesini” bozma sebebi saymıştır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Mehmet Vedat Ervan

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------------

[1] Bahri Öztürk, Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Özge Sırma, Yasemin Kırıt, Özdem Özaydın, Esra Alan Akcan, Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.752.

[2] Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019, s.959.

[3] Osman Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2018, s.3738.

[4] Yaşar, a.g.e., s.3752.

[5] Yaşar, a.g.e., s.3753 ve 3757.

[6] Aynı yönde bkz. Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 18.07.2017 tarihli, 2017/867 E. ve 2017/4799 K. sayılı kararı.