KARARLAR

Ceza İnfaz Kurumunda Tutulanlara Kur’an-ı Kerim Nüshasının Verilmemesi

Din ve vicdan özgürlüğü Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik devletin vazgeçilmez unsurlarındandır. Dolayısıyla demokratik toplumdaki vazgeçilmez öneminden dolayı bu özgürlüğe müdahale edebilmek için her durumda zorlayıcı toplumsal ihtiyacın var olduğu gösterilebilmelidir.

Abone Ol

Anayasa Mahkemesi bu çerçevede ceza infaz kurumlarındaki mahpuslara kurumda hâlihazırda bulunan Kuran-ı Kerim yerine dışarıdan temin edilecek nüshaların verilmesinin reddedilmesini hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü hakkındaki verdiği kararlarda tespit ettiği ilkeler ile din ve vicdan özgürlüğüne müdahalede devletin demokratik toplum düzeninin gerektirdiği ölçüde sahip olduğu takdir payını dikkate alarak değerlendirmiştir.

Buna göre AYM ilk olarak ceza infaz kurumunda bulunan bir kişinin okumak istediği kitaplara müdahalenin gerekliliğini ve ölçülülüğünü değerlendirmede ceza infaz kurumunun bir takdir payının bulunduğunu, ancak diğer tüm özgürlüklerde olduğu gibi din ve vicdan özgürlüğünün de söylem düzeyinde kalmaması için bu takdir payının, hem hukuki durumu hem de hukuk kurallarının uygulanmasına yönelik kararları kapsayacak şekilde kendi denetimine tabi olduğunu belirtmiştir.

AYM’ye göre demokratik bir toplumda, ceza infaz kurumunun düzeninin ve güvenliğinin sağlanması için din veya inancın kurallarını çiğneyecek veya din özgürlüğünün özünü zedeleyecek nitelikteki müdahaleler bir çözüm yolu olarak kabul edilemez. Bu sebeple demokratik bir toplumda daima hakları korumayı esas alan yaklaşımlar benimsenmeli; bir hakkın kullanılmasından dolayı ortaya çıkabilecek sorunlar, hakkı tümüyle kullanılamaz hâle getiren tedbirler yerine söz konusu hakkın barışçıl kullanımını sağlayacak tedbirler ile çözümlenmelidir.

Bu çerçevede kutsal kitapların bulundurulmasına, ceza infaz kurumunun güvenliğinin sağlanması için devletin meşru bir menfaatinin bulunduğu hâllerde sınırlama getirilebilecektir. Buna karşın böyle bir müdahale ancak devletin “bireyin menfaatleri ve toplumun genel menfaatleri arasında adil bir denge” kurması hâlinde mümkün olabilecektir.

İlgili Kararlar:

♦ (Ahmet Sil, B. No: 2017/24331, 9/5/2018)
♦ (Furkan Aktaş, B. No: 2017/27587, 11/12/2019)
♦ (Ahmet Ünver, B. No: 2018/20787, 19/10/2022)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET ÜNVER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/20787)

 

Karar Tarihi: 19/10/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Ahmet ÜNVER

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucunun bir yayınevine ait Kur'an-ı Kerim meali alınması talebinin kabul edilmemesi nedeniyle din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, Osmaniye 1 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçundan tutuklu olarak bulunmaktadır.

3. Başvurucu, Y.A. yayınlarına ait bir Kur'an-ı Kerim mealinin, emanet hesabına yatırılan paradan karşılanması koşuluyla Ceza İnfaz Kurumunca satın alınarak kendisine verilmesini istemiştir. Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu (Kurul) adı geçen yayınevine ait hiçbir basılı eserin kuruma alınmamasına karar vermiştir. Kurul; FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan tutuklu ya da hükümlü olanların aynı içerikte dilekçelerle özellikle anılan yayınevine ait eserleri istediklerini, bu şekilde aralarında örgütsel faaliyetleri canlı tutmayı ve haberleşmeyi sağlayarak motivasyonlarını yüksek tutmayı hedeflediklerini kabul etmiş ve anılan yayınevine ait hiçbir eserin Ceza İnfaz Kurumuna alınmamasına karar vermiştir.

4. Başvurucu, Kurul kararı sonrasında Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği/Hâkimlik) şikâyet başvurusunda bulunmuştur. Hâkimlik, başvurucunun şikâyetini Kurulun almış olduğu karar ışığında incelemiştir. Hâkimlik, Ceza İnfaz Kurumu uygulamasının mevzuata uygun olduğunu belirterek şikâyeti 29/5/2018 tarihinde reddetmiştir. Başvurucu, Hâkimlik kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme), Hâkimlik kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek başvurucunun itirazının reddine 12/6/2018 tarihinde karar vermiştir.

5. Başvurucu nihai kararı 22/6/2018 tarihinde öğrendikten sonra 28/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvurucu adli yardım talebinde bulunmuştur. Adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Din ve Vicdan Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

8. Başvurucu; Ceza İnfaz Kurumu aracılığıyla Y.A. yayınlarına ait Kur'an-ı Kerim meali alınması talebinin kabul edilmediğini, anılan uygulamanın 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 62. maddesi ile 70. maddesine açıkça aykırı olduğunu belirtmiş, din ve vicdan özgürlüğü ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığı ile imzalanan bir protokol kapsamında birçok ceza infaz kurumuna 11.522 adet Kur’an-ı Kerim ve Kur’an-ı Kerim meali gönderildiği belirtilmiştir. Bakanlık; başvurucunun barındırıldığı Ceza İnfaz Kurumu kütüphanesinde de Kur'an-ı Kerim'in Türkçe mealinin bulunduğunu, başvurucunun da bireysel başvuru öncesi Kur'an-ı Kerim mealinden iki defa faydalandığını ifade etmiş ve somut başvuruda başvurucunun mağdur statüsünün bulunup bulunmadığı noktasında bir değerlendirme yapılması gerektiğini belirtmiştir.Bakanlık, başvurucunun esasına ilişkin olarak ise Anayasa Mahkemesinin Murat Kalkan (B. No: 2017/21904, 11/12/2018) kararına atıfta bulunmuş ve anılan kararda yer verilen ilkelerin somut olayda dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

9. Başvurucunun Kur’an-ı Kerim’in içeriğini anlaması bağlamında dinî yaşamı bakımından önem taşıyan Kur'an-ı Kerim mealinin kendisine verilmemesine yönelik şikâyetlerinin din ve vicdan hürriyeti kapsamında ve ifade özgürlüğü ışığında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (Kur’ân-ı Kerim’in tutuklu olan bir kişiye verilmemesi bağlamında benzer bir değerlendirme için bkz. Ahmet Sil, B. No: 2017/24331, 9/5/2018, § 22).

10. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

11. Kur'an-ı Kerim'in İslam dininin kutsal kitabı olduğu, onun anlamını öğrenmenin de inananların kimliklerini ve hayat görüşlerini oluşturmaları bakımından önem taşıdığı kuşkusuzdur. Dinî inancın bir gereği olduğu anlaşılan Kur'an-ı Kerim'in mealinin başvurucu adına alınmaması ile başvurucunun din özgürlüğüne müdahale edildiğini kabul etmek gerekir.

12. Somut olayın değerlendirilme yöntemi gözönüne alındığında mevcut başvurunun koşullarında 5275 sayılı Kanun’un 62. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşılayıp karşılamadığına ilişkin nihai bir değerlendirme yapmaya değil müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının değerlendirilmesine ihtiyaç bulunduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple mevcut başvuruda müdahalenin kanuniliği hususunda kesin bir sonuca varmaya gerek olmadığı kanaatine varılmıştır (benzer değerlendirme için bkz. Ahmet Sil ve Taner Yay, B. No: 2017/35227, 30/9/2020, § 39). Öte yandan başvurucunun din özgürlüğüne yapılan müdahalenin amacının ceza infaz kurumunun güvenliğini sağlamak olduğu açıktır. Söz konusu amacın anayasal bakımdan meşru olduğu değerlendirilmiştir. Geriye müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının değerlendirilmesi kalmaktadır.

13. Herkes gibi tutuklu ve hükümlüler de Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65) ve bu bağlamda din ve vicdan özgürlüğüne de sahiptir (Ahmet Sil, § 41).

14. Din ve vicdan özgürlüğü Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik devletin vazgeçilmez unsurlarındandır. Dolayısıyla demokratik toplumdaki vazgeçilmez öneminden dolayı bu özgürlüğe müdahale edebilmek için her durumda zorlayıcı toplumsal ihtiyacın var olduğu gösterilebilmelidir.

15. Mevcut başvurunun özelliklerinden biri de ifade özgürlüğü ile ilişkisidir. Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında ifade özgürlüğüne herkesin sahip olduğu belirtilmiş, bunun sonucu olarak da Anayasa Mahkemesi pek çok kararında hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa'nın koruması altında olduğunu vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesi, hükümlü ve tutukluların süreli veya süresiz yayınlara ulaşabilmesinin bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğünün somut yansıması olarak ifade özgürlüğünün koruması altında bulunduğuna karar vermiştir (Halil Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017, §§ 29, 30; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 43; Hüseyin Sürensoy, B. No: 2013/749, 6/10/2015, § 44; İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 74; Ahmet Temiz (6), B. No: 2014/10213, 1/2/2017, § 34).

16. Somut olayda başvurucunun bir yayınevine ait Kur'an-ı Kerim meali alınması talebi Ceza İnfaz Kurumunca reddedilmiştir. Ceza İnfaz Kurumu; FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan tutuklu ya da hükümlü olanların aynı içerikte dilekçelerle özellikle anılan yayınevine ait eserleri istediklerini, bu şekilde aralarında örgütsel faaliyetleri canlı tutmayı ve haberleşmeyi sağlayarak motivasyonlarını yüksek tutmayı hedeflediklerini kabul etmiştir. Söz konusu kabul sonrasında Ceza İnfaz Kurumu anılan yayınevine ait basılı eserlerin kuruma alınmamasına karar vermiştir.

17. Din ve inanç özgürlüğü alanında devlet, sadece hakkın kullanımını engellememe yükümlülüğünü ifade eden negatif yükümlülüğün aksine aktif bir şekilde gerekli koşulları sağlama yükümlülüğüne de sahiptir. Devlet 5275 sayılı Kanun'un 70. maddesinde yer alan hükmü, temel haklara ilişkin pozitif yükümlülüklerinin bir sonucu olarak kabul etmiştir. Söz konusu hüküm, hükümlünün dinî yaşamı bakımından zorunlu olan kitabı temin ve bulunduğu yerlerde muhafaza edebileceğini hükme bağlamakta olup din özgürlüğünün etkili olarak kullanılabilmesi için devletin aldığı önlemlerden biridir (Ahmet Sil, §§ 42, 43).

18. Öte yandan Anayasa Mahkemesi daha önce vermiş olduğu birçok kararda tutuklu ya da hükümlülerin süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma yöntemlerini teker teker sıralamıştır. Bu yöntemlerden biri kanunun açık hükmünün de emrettiği gibi ücretinin hükümlü ve tutuklarca karşılanması koşuluyla herhangi bir yayının kurumca satın alınmasıdır (İbrahim Kaptan (2), B. No: 2017/30723, 12/9/2018, § 31; Recep Bekik ve diğerleri [GK], B. No: 2016/12936, 27/3/2019, § 38). Somut olayda başvurucunun talebinin de bahis konusu yöntem kapsamında olduğu açıktır.

19. Bu bağlamda başvuru konusu olayda ücreti başvurucu tarafından ödenmek ve kurum tarafından temin edilmek suretiyle istenen, ayrıca hakkında herhangi bir toplatma ya da yasaklama kararı bulunmadığı anlaşılan süresiz yayının öncelikle temin edilmesi gerekir. Başvuru konusu kitap kuruma geldiğinde ise kamu otoritelerinin Anayasa Mahkemesi içtihadında kabul edilen ilke ve kriterler ışığında (Recep Bekik ve diğerleri, §§ 41-45) 5275 sayılı Kanun'un 3. ve 62. maddeleri uyarınca bir denetim yapması beklenir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. İbrahim Kaptan (2), § 32; hakkında toplatma kararı bulunmayan yayınlar yönünden 5275 sayılı Kanun'un 3. ve 62. maddeleri uyarınca yapılması gereken denetime ilişkin ilkeler için bkz. Halil Bayık, § 45).

20. Somut olayda idare ve derece mahkemeleri, başvuruya konu kitabın kurum güvenliğini ne şekilde tehlikeye düşüreceği veya içinde ne gibi haber, yazı, fotoğraf ve yorumlar bulunduğu noktasında hiçbir değerlendirme yapmamış, bunun da ötesinde 5275 sayılı Kanun'un 62. maddesinde öngörülen yayına ulaşma hakkını görmezden gelmiştir. Ceza İnfaz Kurumunda bulunan hükümlü ve tutukluların örgütsel faaliyetleri canlı tutmayı ve haberleşmeyi sağlayarak motivasyonlarını yüksek tutmayı hedeflediklerinden bahisle hakkında herhangi bir yasaklama kararı olmadığı anlaşılan bir Kur'an-ı Kerim Meali'ne ulaşmalarının objektif bir gerekçeye dayanmaksızın ve kategorik olarak engellenmesi din özgürlüğünün özünü zedeler.

21. Somut başvuru bağlamında hükümlü ve tutukluların din ve vicdan özgürlüğüne güvence sağlama hususunda asıl yetkili ve görevlinin ilgili Ceza İnfaz Kurumu idaresi olduğu açıktır. Bununla birlikte başvurucunun dinî yaşamı bakımından gerekli olan bir kitaba erişim noktasında Hâkimliğin de idarenin gerekçesiz uygulamalarını engelleme görevinin bulunduğu unutulmamalıdır (benzer bir değerlendirme için bkz. Recep Bekik ve diğerleri, § 54).

22. Sonuç olarak Ceza İnfaz Kurumu idaresi ve derece mahkemeleri, konu ile tamamen bağlantısız gerekçelerle kitabın niteliğine ilişkin bir değerlendirme yapmaksızın başvurucunun talebini reddetmiştir. Başka bir deyişle Ceza İnfaz Kurumu idaresi ve derece mahkemeleri, başvurucunun dinî yaşamı bakımından gerekli olan bir kitaba ulaşabilmesi hakkı ile bir bütün olarak Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ve güvenliği arasında adil bir denge kurulduğunu ortaya koymamış; başvuruya konu kitabın temin edilmesi talebinin reddedilmesinin demokratik bir toplumda gerekli olduğunu gösterememiştir.

23. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 24. maddesinde güvence altına alınan din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

24. Başvurucu; Ceza İnfaz Kurumunun kararında FETÖ/PDY'ye mensup hükümlü ve tutuklu ibaresine yer verildiğini, henüz hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen bu şekilde bir ibare kullanılmasının masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

25. Somut başvuruda, din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından bu şikâyetin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

III. GİDERİM

26. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

27. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 3.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 24. maddesinde güvence altına alınan din ve vicdan özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Diğer ihlal iddialarının incelenmesine GEREK BULUNMADIĞINA,

E. Başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin gereği için Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (E.2018/3230, 2018/4287 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.