Hukuk; toplumsal düzenin muhafazası için vaz olunmuş kurallar bütünüdür. Bu yönüyle hukuk, toplumun her kesimini ilgilendiren sosyal bir bilimdir. Dünya üzerindeki bütün devletler, kendi toprak parçaları üzerinde yaşayan vatandaşlarının huzur ve sükununu temin etmek için hukuk kurallarından yardım alırlar. Dolayısıyla hukuk kuralları ihdas etmek, her devletin egemenlik yetkisinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Ceza hukuku ise, devletin sopası niteliğindedir. Öyle ki devlet, hukuk düzeni tarafından korunan menfaatlerin ihlal edildiği kanısına kapıldığında, ceza hukukunun keskin kılıcına davranarak bu ihlalleri yapanları etkisiz hale getirmeye çalışır. Ceza hukukunun temel gayesi, toplumsal barışın temini, suç işlenmesinin önüne geçilmesi ve suç işlenmesi halinde verilen cezalar sebebiyle suç işleme kararını bulunduran başkaca kişilerin bu kararlarında ısrar etmemelerini sağlamaktır. Buradan da, cezanın genel ve özel önleme fonksiyonları ortaya çıkmaktadır.
Her suçun koruduğu bir hukuki değer vardır. Madde metninde suç olarak tanımlanan ve suçun faili tarafından icrası yahut ihmali yasaklanan fiil, suçun mağdurunun bir hakkına tecavüz etmektedir. Suçlarla korunan hukuki değerler, madde metninde tanımlanan fiil işlendiği takdirde zarara veya tehlikeye uğrayacak menfaatlere göre tayin edilmektedir.
Bu genel girizgahtan sonra; yazımın asıl konusuna yavaş yavaş şuru etmek isterim. Bilindiği gibi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun sistematiğinde, suçlar, korudukları hukuki değerlere göre tasnif edilmiştir. Kanunun 102 vd. maddeleri de, cinsel dokunulmazlığa karşı suçları düzenlemektedir. Cinsel dokunulmazlık veya cinsel özgürlük, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olup her ferdin münhasıran kendi özgürlük alanında istediği gibi tasarruf edebileceği bir hak veya menfaattir. her suçun koruduğu bir hukuki değer olduğu gibi, cinsel suçların koruduğu hukuki değer de, bireylerin cinsel dokunulmazlıklarıdır.
Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar; Cinsel Saldırı (TCK m102)., Çocukların Cinsel İstismarı (TCK m103), Reşit Olmayanla Cinsel İlişki (TCK m104) ve Cinsel Taciz (TCK m.105)dir. Anılan maddelerde kişilerin cinsel dokunulmazlıklarına saldırıda bulunan farklı farklı fiiller suç olarak sayılıp yasaklanmış ve işlenen fiillerin ağırlıkları oranında cezalar öngörülmüştür.
Cinsel suçlar, ceza hukukunun gizemli alanıdır. Çok fazla konuşulmaz, üzerine tartışılmaz, yazılıp çizilmez. Ayıptır çünkü. Medyatik tartışmalardan bahsetmiyorum. Bu alanın bu kadar gizemli kalmasının sebebi işte budur.
Ayıp olduğu için mi konuşmaktan kaçıyoruz? Peki konuştuklarımız, her biri birer çiçek bahçesi mi, masumane mevzular mı? Canavarca hisle insan öldürme suçlarını konuşuyoruz, ‘canavarca his’ kavramını tanımlamak için tartışmalara giriyoruz. Rüşvetleri, yolsuzlukları, hırsızlıkları ve diğer bütün suçları ve suçluları konuşuyoruz. Bunlar ayıp değil gayet tabi.
Ceza hukuku özel hükümler diye bir dersimiz vardır, bilirsiniz. Bu derste, genel hükümlerini öğrendiğimiz ceza hukukunu, kanun maddelerine indirgeyerek inceleriz. Maddelerin üzerine konuşuruz, detaylarına ineriz, pratikler yapar, yargı kararlarını inceleriz. Bazı okullarda ne yazık ki, ceza hukuku özel hükümler derslerinde cinsel suçların anlatılmadığını duyuyoruz. Neden? Ayıp olduğu için.
Ceza kanunları bazı kişilerin gelişigüzel uydurdukları metinler değildir. Ceza kanunları; bir toplumda mevcut olan ve toplumsal düzeni bozan fiilleri cezalandırmak, işlenmemesini temin etmek için vaz olunmuştur. Biz her ne kadar konuşmaktan kaçsak da, ayıp olduğunu düşünüp incelemekten imtina etsek de, okullarda anlatılmasa da, yazılıp çizilmese de; cinsel suçlar da bu toplumda işlenmektedir ve bu kanunlar da bu fillerin işlenmemesini temin etmek için vardır.
Hukuk, sosyal bir bilim olması haysiyetiyle toplumla, toplumsal olaylarla doğrudan etkileşim içerisindedir, etkileşim içinde olmak zorundadır. Günlük hayatta yaşanan olaylar, her ne kadar üzücü, yıkıcı veya etkileri fazla olsa da, toplumun genel ahlakına muhalif olsa da, hukukun inceleme alanına girmek durumundadır. İyi bir hukukçu, ‘ayıp’ olduğu gerekçesiyle toplumun bir kısmını ilgilendiren olayları konuşmaktan kaçınamaz.
Biz bunları konuşmaktan kaçarsak, hukukçular bunları bilmeden, bu alanlara hakim olmadan yetişirlerse, bu durum adil bir yargılanmayı da tehlikeye sokacaktır. Nasıl ki tıpta utanma yoksa, aynı durum hayatı, insanları, toplumu bizahiti ilgilendiren hukuk bakımından da cari olmalıdır. Tıpta kendisine yer bulamayan utanma duygusu, hukukta ne yazık ki her alanda kendini göstermektedir. Okullarda cinsel suçlar; gençleri kötü etkiledikleri gerekçesiyle anlatılmadıkça, bu maddelerin yasakladıkları fiillerin kapsamı tam olarak keskin çizgilerle çizilmedikçe, cinsel suçların yargılamalarında acayip uygulamalarla karşılaşma olasılığımız her geçen gün artacaktır.
Türkiye’nin ihtiyacı olan, hukuk reformundan önce hukuk nosyonudur, hukuk mantığıdır. Eğer hukuku yapacak ve uygulayacak olan kişiler, hukuk nosyonundan eksik olurlarsa, ortada uygulanabilir bir kanun olmaz, olsa da doğru düzgün uygulanamaz. Kanunları bileceğiz, ruhunu, mantığını anlayıp, ona göre uygulayacağız. Utanarak, sıkılarak, duymak istemediğimiz şeylerden kaçarak adaleti tesis edemeyiz.
Saygılarımla.