CEZA HUKUKU SİSTEMATİĞİNDE HUKUKA UYGUNLUK SEBEPLERİNİN YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ

Abone Ol

Hukuka uygunluk sebepleri, Türk Ceza Hukuku sistematiğinde “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlığı altında düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunu’nun suç olarak kabul ettiği bir eylem, özel bir hükümde ya da başka yasalarda var olan düzenlemeler neticesinde yasaklanarak meşru sayılıp cezalandırılmıyor ise o fiilin hukuka aykırı olmadığı sonucuna ulaşılacaktır. Hukuka uygunluk sebepleri; ceza kanunun suç kabul ettiği eylemi hukuka aykırılıktan çıkararak eyleme izin veren kurallar olarak tanımlanabilir. Hukuka uygunluk sebepleri, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümler kısmının 24-26. Maddelerinde yer almaktadır. Öğretide, kanunun emrini icra (m.24/1), meşru savunma (m.25/1), hakkın kullanılması(m.26/1) ve ilgilinin rızasının (m.26/2) hukuka uygunluk nedenleri olduğu kabul edilmektedir. Buna karşın amirin emrini icra (m.24/2) ve zorunluluk halinin (m.26) hukuka uygunluk nedeni olup olmadığı ise tartışmalıdır. [1] Bazı yazarlar bu iki nedeni “kusurluluğu kaldıran bir neden” olarak nitelendirirken[2], bazı yazarlar “hukuka uygunluk nedeni” olarak nitelendirmektedir[3].

Hukuka uygunluk sebepleri sadece Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümlerdeki düzenlemelerinden ibaret değildir. Hukuka uygunluk sebepleri Türk Ceza Kanunu dışında bir kanundan kaynaklanabileceği gibi, bir davranışa idare hukuku ya da özel hukuk alanında da izin verilmiş olabilir. Hukuk düzeninin bütünlüğü ve ihlal edilmezliği ilkesi uyarınca Ceza Kanunu dışında düzenlenmiş olması, hukuki niteliğini değiştirmez ve bu söz konusu davranış Ceza Kanununca yasaklanamaz.[4]

Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümler kısmında yer alan hukuka uygunluk sebepleri mahiyeti elverişli her suç bakımından geçerlidir. İşlenen suçun kasten ya da taksirle işlenmesi açısından olduğu gibi,  ihmali ya da icrai hareketlerle meydana gelmesinde de herhangi bir fark yaratmaz. Ancak kanun koyucu bazı suçları özel olarak hukuka uygunluk sebepleriyle ilişkilendirdiği görülmektedir. Söz konusu olan bu durumlarda ise meydana gelen suçun hangi hukuka uygun sebep ile ilişkilendirildiğinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Kanun koyucunun özel hukuka uygunluk sebepleri öngördüğü suçlardan olan hakaret suçu açısından TCK’nın madde 127. maddesinde yer alan isnadın ispatı ve 128. maddesindeki iddia ve savunma dokunulmazlığı hükümleri buna örnek gösterilebilir. Diğer bir ifadeyle; yalnızca hakaret suçu bakımından isnadın ispatı ve iddia ve savunma dokunulmazlığı hükümleri, özel hukuka uygunluk sebeplerinden biridir. 

TÜRK CEZA KANUNUNDA YER ALAN HUKUKA UYGUNLUK SEBEPLERİ NELERDİR?

1) KANUNUN HÜKMÜNÜ YERİNE GETİRME

TCK m. 24/1 “Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.” Şeklindedir.

Hukuk düzeni tarafından belli bir şekilde davranma göreviyle yetkilendirilen kimseye görevini usulüne uygun olarak icra ederken cezalandırılması söz konusu olmayıp hiç kimse de kendisine kanun hükmü tarafından verilmeyen bir yetkiyi kullanamaz. Bir kişinin bir yandan belli bir şekilde davranmak konusunda yasalarca yetkili kılınırken bir yandan da söz konusu bu davranışı icra etmesi sebebiyle herhangi bir cezaya tabi tutulmaması “hukuk düzeninin tekliği” ilkesinin doğal bir sonucudur. Kanundaki hükmü yerine getirirken önem arz eden bir diğer husus ise söz konusu hükmün hukuka uygun olarak kabul edilebilmesi için kanun belirli bir şekilde davranma göreviyle belirli kimselerin yetkilendirilmesi durumunda sadece bu yetkili kişiler açısından hukuka uygunluktan bahsedilebilir. Örnek verecek olursak; İcra İflas Kanunu tarafından icra memuruna verilen yetkinin sonucunda haciz işlemini gerçekleştirilebilmesi için başkasının konutuna girmesi TCK madde 116’da yer alan konut dokunulmazlığını ihlal suçunu işlemesi söz konusu olmayacaktır. Görevin ifası açısından en önemli hukuka uygunluk sebeplerinden biri de polisin zor ve silah kullanma yetkisidir.

- AMİRİN EMRİNİN YERİNE GETİRİLMESİ

TCK m. 24-  “(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.

3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.

(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.” şeklindedir.

Amirin emri, hukuka uygunluk sebeplerinden olan “kanunun hükmünü yerine getirmek” sebebine fazlasıyla benzerlik göstermektedir. Amirin emrinin yerine getirilmesinde kanunda yer alan bir hükümden kaynaklanan yetki doğrultusunda amir yetkisini somut emir şekliyle astına yöneltmektedir.

Amirin emri açısından hukuka uygun sebebinin bulunabilmesi için bir takım şartları barındırması gerekir. Söz konusu şartlar;

- Emir, emir vermeye yetkili bir kimse tarafından verilmesi gerekmekte olup amir yer, zaman açısından görevli ve yetkili olmalıdır.

- Emir, amirin görevi ilişkili olup yetkili bir amirce verilmelidir.

- Emri alanın bu emri yerine getirmeye yetkili ve görevli olması aranmaktadır

- Emir hukuka aykırılık içermemelidir.

Kendisine emir verilen memurun, kural olarak verilen emrin içerik ve biçimsel açıdan meşruluğunu araştırması gerekmektedir. Herhangi bir araştırma yapmadan gayrimeşru bir emri yerine getiren memurun hukuka uygunluk sebebinden faydalanması söz konusu olamaz. İçerik yönünden hukuka uygunluğunu araştırması gereken memur açısından hukuka aykırılık iki şekilde ortaya çıkar. Bunlardan ilki emrin konusu hukuka aykırı olup suç teşkil etmemesi olup ikincisi de emrin konusunun bir suç teşkil etmesidir. Birinci durumdaki hukuka aykırılıkta emri alan memur kendisine verilen emri yerine getirmeyerek bunu emir verene bildirir ancak yine de emir veren emrinde ısrar ederse emir yerine getirilir. Ancak emri yerine getiren bu durumdan sorumlu tutulamaz.(AY. m.137) İkinci durumdaki aykırılıkta ise memur kendisine verilen emri yerine getirmemeli aksi takdirde emri yerine getirirse hem emri alan memur hem de emri verenin cezalandırılması gerekmektedir. Anayasa’nın 137.maddesi olan Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.”  hükmünde de emrin konusunun suç oluşturması durumunda  hiçbir emrin uygulanmayacağı belirtilmiş olup uygulanması halinde hukuka uygunluktan bahsedilemez.

2) MEŞRU SAVUNMA

TCK m. 25/1 “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” Şeklindedir.

Meşru savunma, maruz kalınan bir saldırı karşısında kişinin gerek kendisini gerekse üçüncü bir kimseyi korumak amaçlı savunmayı defedecek ölçüde bir güç kullanması olarak tanımlanabilir. TCK’nın 25. maddesinde düzenlenen meşru savunma hem saldırı hem de savunma açısından bir takım şartları sağlaması gerekmektedir.

Bir hukuka uygunluk sebebi olarak meşru savunmanın gerçekleşebilmesi için saldırıya ilişkin şartlar;

-Meşru savunma için bir haksız saldırının varlığı ve bu saldırının bir insandan kaynaklanması gereklidir.

-Meşru savunmada saldırının kişilere ait herhangi bir hakka yönetilmesi gereklidir.

-Meşru savunmada saldırı ile savunmanın aynı zamanlı gerçekleşmiş olması gereklidir.

Bir hukuka uygunluk sebebi olarak meşru savunmanın gerçekleşebilmesi için savunmaya ilişkin şartlar;

-Meşru savunmada zorunluluk bulunması gerekmektedir.

-Meşru savunmada savunma fiilleri saldırgana yönelik yapılması gerekmektedir.

-Meşru savunmada saldırı eylemi ile savunma eylemi orantının bulunması gerekmektedir.

- ZORUNLULUK HALİ

TCK m.25/2  Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” şeklindedir.

Öncelikle 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ‘zorunluluk hali’ bir hukuka uygunluk sebebi olarak düzenlenmeyip kusurluluğu ortadan kaldıran sebep mahiyetinde düzenlenmiştir. Fiilin kasti olarak işlenmesi durumunda zorunluluk hali açısından suç meydana gelir ancak söz konusu fail kusurlu olarak görülmediği için cezai sorumluluğundan bahsedilmez. TCK m.25/2 deki hükümde bahsi geçen zorunluluk halinde failin kendisine ya da üçüncü bir kimseye yöneltilen “ağır ve muhakkak bir tehlikenin " varlığının bulunması aranmaktadır.

Zorunluluk hali olarak izah edilen ve gerekli olan “tehlikeye ve korunmaya”  yönelik durumda bir takım şartların beraber olması Yargıtay kararlarında aranan bir meseledir.

Tehlike açısından olması gereken şartlar şunlardır;

-Tehlikeye bilinçli olarak sebep olunmamalıdır.

-Tehlike bir hakka ilişkin olmalıdır.

-Devam eden ağır ve muhakkak bir tehlikenin varlığın söz konusu olmalıdır.

Korunma açısından gereken şartlar şunlardır;

-Korunma fiili son çare (ultima ratio) niteliğinde olmalıdır.[5]

-Korunmaya yönelik davranışın tehlikeye göre objektif olarak uygun ve gerekli olması gerekir.[6]

-Failin kendisi veya yakınını kurtarma saikiyle hareket etmiş olması da zorunludur.[7]

3) HAKKIN KULLANILMASI

TCK m. 26/1 “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez.” Şeklindedir.

Hakkın kullanılmasının hukuka uygunluk sebebi olarak sayılabilmesi için söz konusu hakkın kullanılması için herhangi bir merciye başvurma ihtiyacı gerektirmeden doğrudan olarak kullanılabilir bir hak olması ve hukuk düzeni çerçevesinde korunan ve tanınan bir hak olması gerekir.

Hakkını kullanan kişinin eylemi neticesinde bir başkaları zarar görse bile hukuk düzeni bu hakkın kullanılmasını üstün görmek zorundadır. Hukuk düzeni hem bir fiilin işlenmesine olanak verip aynı zamanda da o hakkın kullanılmasını yasaklaması söz konusu olamaz. Kişilere tanınan haklar Ceza Kanunu’ndan kaynaklanabileceği gibi başka hukuk kurallarına da dayanabilir. Hukuk düzeni çerçevesinde tanınan bu hak belirlenen sınırlar içerisinde kullanılması gereklidir. Örnek olarak; güncel olmayan bir haberi sırf bir kişiye zarar verme amacı güderek yayınlayan kimse kendisine tanınan basın hakkını belirlenen sınırlar çerçevesinde kullanmış sayılmayacaktır.

4) İLGİLİNİN RIZASI

TCK m.26/2 “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” Şeklindedir.

Fiilin muhatabı olan kimseye karşı işlenen fiilin hukuka uygun olarak kabul edilebilmesi için bir takım şartları ihtiva etmesi aranır. Gerekli olan bu şartlar;

a)Rıza gösterme ehliyeti bulunmalıdır.

Öncelikle rıza gösteren kimse bu hakkın muhatabı olmalı ve rıza açıklama yeteneğine sahip olması gerekmektedir.

b)Rıza açıklanmış olmalıdır.

Rıza birden fazla biçimde açıklanabilir. Rıza geçmişe etkili olmayıp hareketten önce ya da hareket esnasında yapılan rıza geçerlidir. Hareketten sonra açıklanan rıza eylemi hukuka uygun hale getirmez. Rıza açıklaması iradeyi sakatlayan sebeplerle bozulmamalıdır aksi halde geçersiz sayılır.

c)Rızanın konusu elverişli olmalıdır.

Kişi sadece tasarrufta bulunabileceği hakların zarar görmesine ya da tehlikeyle karşı karşıya kalmasına razı olabileceği söz konusudur. Ayrıca tasarruf bulunma hakkını da kanunlar çerçevesinde uygun bir şekilde gerçekleştirmelidir. Rızanın ilişkili olduğu konu ile alakalı rızasını açıklayan kimse eğer serbest bir şekilde tasarrufta bulunma hakkına sahip değilse açıklanan rıza bir hukuka uygunluk sebebi olarak gösterilemez.

HUKUKA UYGUNLUK SEBEPLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ

1) Hukuka uygunluk sebepleri sınırlı bir kanun etrafında belirlenmeyip başka kanunlarca da ihdas edilebilir.

2) Bütün hukuka uygunluk sebepleri belirli kurallar ve sınırlara tabi tutulmuştur.

3) Hukuka uygunluk sebeplerine ilişkin olarak meydana gelen eylemler neticesinde hiçbir hukuk alanı herhangi bir yaptırım uygulayamaz.

4) Hukuka uygunluk sebepleri ile birlikte meydana gelen eylemler hukuka aykırılıktan çıkıp herhangi bir haksızlığa sebep olmaz.

CEZA SORUMLULUĞUNU KALDIRAN VEYA AZALTAN NEDENLERE ÖRNEK OLARAK; YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA HUKUKA UYGUNLUK SEBEPLERİ

- Kanunun Hükmü ve Amirin Emri

Somut olayda; hamallık yapan mağdur M. C. ile maktul H.'in, R. ve arkadaşlarından alacakları kaçak sigaraları Milli Jandarma Karakolunun kontrol noktasından geçmeksizin dere yatağından Balveren Beldesine götürerek tekrar teslim etmek üzere Şırnak-Uludere Karayolu yakınında bekledikleri, gece saat:02.20 sıralarında yoldan geçen Besta üs bölgesine konuşlu Bolu Komando Tugayında görevli sanıkların, ateşi sonucu sol koltuk altı, sol uyluk bölgelerinden isabet alan mağdurun, hayati fonksiyonlarını ağır (5.) derecede etkileyecek niteklikte humerusta parçalı kırık oluşacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilmeyecek şekilde yaralandığı, sol göğüs, sırt, sağ aksiller, sağ kol ve sol bacak bölgelerinden toplam on isabet alan maktulün ise iç organ yaralanması sonucu öldüğü, maktul ile mağdurun yanlarında silah veya başka herhangi bir suç unsuru eşyanın ele geçirilemediği, olay yerinden toplanan kovanlardan 46 adedinin sanıklar Ö. ve M. H.'ye ait tüfeklerden, maktulün vücudundan çıkarılan mermi çekirdeği ile 1 adet kovanın ise sanık Murat'a ait tüfekten atıldığı tespit edildiği, olay yerine yaklaşık 200 metre mesafede teşhise elverişli olmayan ve içerisi toprak dolu oksitlenmiş 1 adet kovan bulunduğu anlaşılmaktadır.  Buna göre; A-) Sanıkların eyleme hangi düzeyde katıldıklarını ve sorumluluklarını belirleyebilmek için, sanıkların ve olay yeri inceleme raporunu düzenleyen kolluk görevlilerinin de hazır edilerek, denetime olanak verecek biçimde temsili ve tatbiki keşif yapılması suretiyle;… sanıklar hakkında kanun hükmünü yerine getirmeleri sebebiyle TCK'nın 24/1 ve CMK'nın 223/2-d maddeleri uyarınca beraat kararı verilmesi yerine TCK'nın 24/1 maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi,” bozmayı gerektirmiştir.

- Meşru Savunma

Yargıtay 1. Ceza Dairesi K.579/1043 T. 28.02.2011

 “Sanık Aziz’ in kızı Nuray’ ın olay tarihinden yaklaşık iki gün kadar önce aralarındaki problemler nedeni ile maktul eşi Erdoğan tarafından babasının evine bırakıldığı, eşi Nuray’ı tekrar evine götürmek isteyen maktulün olay tarihinde gece saat 24:00 – 24:30 sıralarında sanığın evine geldiği, eşini geri götürme isteğine olumsuz cevap aldığı, kendisini geçirmek amacıyla avluya çıkan kayın validesi Hasibe’yi arabasından aldığı av tüfeği ile ateş ederek öldürdüğü, sonrasında eve doğru yönelen maktulün evin kilitli kapısını tekmeleyerek açmaya çalıştığı ve av tüfeği ile ateş ederek sanığı sol el ve sağ diz bölgesinden yaraladığı, maktulün ateş etmesi üzerine sanığın evinde bulundurduğu av tüfeği ile kapıda meydana gelen açıklığa doğru ateş ederek maktulü öldürdüğü olayda; sanığın, kendisine yönelmiş gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız saldırıyı o andaki hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde def etme zorunluluğu ile eylemini meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği ve sanığın kapıyı açtıktan sonra evinden çıkarak dışarıda bulunan maktule ateş ettiğinin de somut delilinin bulunmadığı böylelikle meşru savunmada aşırıya kaçırılmadığı anlaşılan 5237 sayılı TCK’nın 25 ve CMK’nın 223 maddeleri uyarınca sanığın beraatına karar verilmesi yerine, delillerin takdirinde hata ile yazılı şekilde cezalandırılmasına karar verilmesi… yasaya aykırıdır.” şeklindedir.

- Hakkın Kullanılması ve İlgilinin Rızası

Yargıtay 13. Ceza Dairesi E. 2012/17565,K. 2012/23123,T. 7.11.2012

5271 sayılı CMK'nın 78. maddesi uyarınca, 75 ve 76. maddeye göre alınan örnekler üzerinde ... elde edilen bulgunun şüpheli ya da mağdura ait olup olmadığının tespiti için ... moleküler genetik inceleme yapılabilmesi için mutlaka hakimden karar alınması, 79/1. madde ve fıkrasının amir hükmüdür. Somut olayda, mağdurun rızası olduğu için, beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması için hakim veya Cumhuriyet Savcısından karar alınmasına gerek yok ise de; 5271 sayılı CMK'nın 78 ve 79/1. maddeleri uyarınca, mağdurdan alınan kan örneği ile suç konusu araçtan elde edilen bulguların karşılaştırılması, diğer bir ifadeyle moleküler genetik inceleme işleminin yapılabilmesi için mutlaka hakim kararına gerek bulunmaktadır….Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden istemin kabulü ile.…” şeklindedir.

- Hakkın Kullanılması ve İlgilinin Rızası

Yargıtay 14. Ceza Dairesi E. 2011/7732,K.2011/1479,T. 27.10.2011

“Sanığın, gönderilen mesajların katılanın mesajlarına cevap mahiyetinde olduğunu söyleyip rızaya dayandığını ileri sürerek, kullandığı iki ayrı telefonu katılanın açtığı tazminat davasının görüldüğü hukuk mahkemesine ibraz etmesi, bu mahkemece alınan bilirkişi raporlarında, sanığın telefonlarında, katılanın telefonundan gönderilmiş cinsel içerikli bir kısım mesajların bulunduğunun belirtilmesi, HTS raporlarının da tespit edilen bu mesajların katılan tarafından gönderildiğinin doğrulanması, ayrıca sanık ile katılan arasında karşılıklı olarak yargılamaya konu taciz eylemlerinin gerçekleştiği iddia olunan dönemi de kapsayacak şekilde uzun süredir devam eden çok sayıda mesajlaşma bulunması karşısında, sanığın söz konusu mesajları katılanın bilgisi ve rızası dahilinde gönderdiği ve gönderilerine olumlu cevaplarda aldığının anlaşıldığı, dolayısıyla eylemin TCK.nın 26/2. maddesinde öngörülen hukuka uygunluk nedeni kapsamında işlendiği gözetilmeden, sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi kanuna aykırı….karar verildi”.  şeklindedir.

Türk Ceza Hukuku sistematiği içerisinde ceza sorumluluğunu azaltan veya kaldıran nedenler bölümünde yer alan hukuka uygunluk sebeplerinin sınırları Yargıtay kararları ile ortaya konulmuştur. Failin hukuki ve cezai yönlerden sorumlu tutulmasını engelleyen hukuka uygunluk sebeplerinin varlığı halinde işlenen fiiller suç kapsamında değerlendirilmez. Bu hallerde faile herhangi bir ceza veya güvenlik tedbiri uygulanmaz. Hukuka uygunluk nedenleri objektif olup kişiye bağlı nedenler değillerdir. Hukuka uygunluk nedenleri; hukuk sistematiğinin kendi bünyesindeki çelişmezliğinden, menfaatinin üstünlüğünden veya yokluğundan kaynaklanabilir. Amirin emrinin yerine getirilmesi hukuk sistematiğinin kendi bünyesindeki çelişmezliğinden kaynaklanan bir hukuka uygunluk nedeniyken zorunluluk hali ise üstün menfaatin korunmasından kaynaklanır. Özellikle kolluk kuvvetlerinin görevlerini icra ederken eylemlerinin hukuki nitelendirmesinde hukuka uygunluk sebepleri tartışma konusu olmaktadır.

KAYNAKÇA:

[1] Ali Tanju SARIGÜL,HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİNDE HATA (TCK m.30/3),s.8

[2] KOCA/ÜZÜLMEZ, s.272 vd; ÖZGENÇ, (2006), s. 244; ARTUK/GÖKÇEN/ALŞAHİN/ ÇAKIR, s.567; AKBULUT, s.545, 574.

[3] CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s.293; DEMİRBAŞ, s.276, 296; ÖZTÜRK/ERDEM, s.260 vd.

[4] JÜNEMANN, s. 279 vd. DEĞİRMENCİ, s.165

[5] Wessels/Beulke, s. 156.

[6] ] Wessels/Beulke, s. 156.

[7] Wessels/Beulke, s. 156.