Karakterimizin gerçek ölçüsü, yoksullara, mağdurlara, sanıklara, tutuklulara ve hükümlülere nasıl davrandığımızdır. Başkalarına kötü muamele edilmesine izin verdiğimizde hepimiz suçlanmış oluruz. Bryan Stevenson
Ceza adaleti mekanizması personel ve özellikle kolluk görevlisi açısından Türk toplumunu çevreleyen sosyal sorunlarla en ön safta karşılaşmakta ve bu sorunların laboratuvarında toplumun mağdurları ile mağduriyete neden olanlarla yüzleşmektedir. Bu anlamda ise, kolluk görevlisi hizmeti gereği sosyal sorunlara sırtını çeviremez; bunlar, sorunlardan etkilenen kişi ile yüz yüze gelmek zorunda olduğundan sorunlar hakkında bilgili olmalıdır. Bu nedenle de kolluk görevlisi, bir toplum öğrencisi olmak konumunda sosyal sorunları öğrenmeli, anlamalı ve çözümlerine katkıda bulunmalıdır. Kuşkusuz, bugün sosyal sorunların öğrencisi olan bu kişi yarın bu çözümlerin tüketicisi olabilecektir.
Bu bağlamda, toplumun ceza adaleti mekanizması, kolluk, yargı ve cezaevlerinden beklediği birinci derecedeki görevler nelerdir? Bu konuda sistemin her evresinde yer alan personele özgü ortak bir kültür var mı? Halkın beklentileri ile yasal görevler arasında bir çatışma var mı? Yasal düzenleme ile uygulama arasındaki farklılık söz konusu mu?1 Anılan kurumların personel grupları suç önleme görüntüsü verirken toplumsal dayanışmayı bozarak (toplumsal ölçüde) kamu düzenini olumsuz mu etkilemekte; suça neden olan önemli bir faktör mü olmaktadır? soruları gündeme gelmektedir.2
Amaç ve Rol Çatışması
Sistemde, zorunlu olarak koordine edilen amaçlar çokluğu hipotezi temel alınmalı ve bu amaçların tabiatı üzerinde durulmalıdır: İlk olarak, ceza mahkemelerinin önemi, insanların saldırgan kişilere ve kolluk gücünün keyfi tasarruflarına karşı gerçekçi bir korumayı temsil etmesiyle vurgulanmaktadır. Bir toplumda hiçbir şey, adaletsizliğe ve düzenin bozulmasına neden olan kişilerin ceza adaletinden kaçmaları kadar tehdit edici değildir. Ceza mahkemesi, bir tarafta halkın dimağında temsil ettiği, öte yandan gösterdiği etkin işlevi ile ikili bir rol oynayabilmektedir. Şu da bilinmelidir ki, işlenmekte olan suçların ufak bir yüzdesi mahkemelere intikal etmektedir-karanlık sayı. İşte önemli olan bu az sayıdaki davalara ilişkin olarak ceza mahkemeleri hakkında halkın edindiği sembolik değerdir. Kuşkusuz, ceza mahkemeleri üzerine yapılacak analiz çalışmalarında ceza mahkemelerinin sembolik işlevi ile gerçek işlevi arasındaki farkta ortaya konulmalıdır-boşluk teorisi.
Bazı kriminologlar, ceza adaletinin tümünde mahkemeler payının ne kadar az olduğuna değinmekte ve örnek olarak adli sektör bütçesinin kolluk ve cezaevleri sektörünkinden daha az olduğu gösterilmektedir. Mahkemeler rolünün genelde kanıtların tespitinden ziyade kolluktan gelen “girdilerin” alınıp makul bir sürede hükümlülerin cezaevleri (infaz) sektörüne havale edilmesidir. Bu bağlamda, kollukla ceza infaz kurumları arasında bir geçiş evresine hizmet dışında bir amacı yok gibi gözüküyorsa da mahkemelerin etkililiğine yönelik ne türden bir ölçüt kullanılabileceği irdelenmelidir.
Ceza mahkemeleri için sosyal savunu mu, yoksa kişi hürriyetini korumanın mı en önemli amaç olduğu sorusu belirmektedir. Günümüzde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ve İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları uyarınca kişi hürriyetinin korunmasına özgü usul güvenceleri önemle vurgulanmaktadır.
Gerçek yaşama bakıldığında, mahkemeler ve ceza adaleti sistemindeki diğer aktörler, kişi hürriyetinin korunması amacı ile suçu kontrol etme amacını dengelemek yerine birini diğerine tercih etmektedirler. Kuşkusuz, siyaset ve kamuoyu da bu tercihi etkilemektedir.
Adli sektör olmasaydı, kolluk ve infaz sektörlerinin sosyal savunuya yönelik baskıcı rolü egemen olacaktı. Ceza mahkemelerinin rol ve işlevi ise, baskıcı olmayıp; baskı ortamında kişi haklarının korunmasına ağırlık verilmesini sağlamaktır. İşte adli rolle, adil yargılama bağlamında sağlanan haklar ve güvencelerle sosyal savunu ve bireysel koruma arasında denge tesisine çalışılmaktadır.
Mahkemenin amaçları arasında halkın dimağlarındaki adalet idesini korumağa yönelik eğitsel işlev de göz ardı edilmemelidir. Bu amaçla suç tipleri ile korunan değerler açıkça vurgulanmalı, bu değerleri vurgulayan hükümlerin infaz edildiği mesajı halka verilmelidir. Bu süreçte hâkimlerin kamuoyundan etkilendiği de bilinmelidir.
Yukarıdaki anlatımlar sonucu tek bir amaç yerine ceza mahkemelerine çoğulcu amaçların egemen olduğu görülmektedir. Bunlar, kişisel hakların korunması, sosyal savunu, adalet kavramının yer etmesindeki eğitsel rol ile devlet ve vatandaş arasındaki uzlaştırıcı rol yer almaktadır.
Ne var ki, aynı kuruluş veya örgütün farklı birimleri ekseriya farklı hedeflere sahip olduğundan, arzu ettiği ve gerçekleştirmek zorunda kaldığı önceliklerde farklılık görülebilmektedir. Ceza adaleti sistemindeki kurumlarından yalnızca birinin görevine öncelik verilmesi, diğer kurumun amaç olarak öncelik taşıyan görev veya görevlerinin istenilen düzeyde yerine getirilmesini aksatabilir. Sistemdeki farklı kuruluş ve birimlerin, ceza adaletinin temelinde saklı bulunan genel amacının gerçekleştirilmesi için müşterek sorumlulukları vardır. Bu nedenle de ceza adaleti sisteminin birinci evresindeki (kolluk) birimlerin hedeflerini gerçekleştirme biçim ve yöntemi ikinci evredeki görevliler için ciddi zorluk ve engel yaratırsa "amaç çatışması" ortaya çıkar. Sistemdeki bir kuruluş önceliklerini veya gerçekleştirme vasıtalarını değiştirdiğinde diğeri de önceliklerini değiştirmeye mecbur kalır veya hangisinin önceliğinin egemen olması konusunda çatışma söz konusu olabilir. Bu sonuç, iş birliği olmayışında belirebileceği gibi diğer nedenlerle de ortaya çıkabilir ve bu durumda da iş birliği olmaz. Hiç kuşkusuz "amaç çatışması" ceza adaleti bakımından ciddi sorunların kaynağı olabilmektedir. Bu anlamda amaç çatışmalarından bazıları ceza adaletinin işlevinden ileri gelmekte ve bunlar tamamen giderilemezse de belki de yumuşatılabilecektir. Örgütsel düzenlemeler sonucu ortaya çıkan diğer çatışmalar ise farklı iletişim yöntemleri de dahil olmak üzere örgütsel değişimlerle giderilebilmektedir. Böyle örgütsel değişimler ise, ya oldukça köklü ve geniş kapsamlı veya biçimsel bir uyum sağlama ötesinde değişim sağlama şeklinde olabilmektedir. Amaç çatışmasının ceza adaletindeki geleneksel belirtisi olarak kolluk gücünün suçluyu yakalaması ile faili meçhul olay kalmamasına yönelmek ve halk katında suçun çözümlendiği imajını vermek ise de hangi bilmece onu yapanın bilinmesi ile çözümlenmektedir. Öte yandan, kolluk açısından failin yakalanması sonrasında, başarılı bir itham veya yargılama sonucunda mahkûmiyet oldukça küçültülmüş bir hedef olarak görülmektedir.
"Amaç çatışması" yargı erkinde yer alan çeşitli personel grupları arasında da belirebilir. Ceza mahkemelerinin işlevi, ceza yargılamasının süratle sonuçlandırılması; suç ile ceza arasında geçen sürenin kısaltılması ile cezalandırmada istenilen etkiyi sağlamak olduğundan, ceza mahkemelerine kamu güvenliği ve esenliği açısından önemli olmayan suçların intikal ettirilmesi (örneğin, ön ödeme ile C.Savcılığı aşamasında takipsizlik kararı verilecek davalar) yanında "yeterli delil" olmamasına karşın açılan kamu davaları yapay iş yükü yaratmanın ötesinde mahkumiyet oranının 1996/2000 yıllarında % 72, 2022 yılında % 63,5 olması (bu oran Japonya'da 99.9, Fransa'da % 98.9, İsveç'te %94.7) bazı temel hakların ihlali niteliğine bürünmektedir.3
Kamu Davası
Savcı, şüphelinin suç işlediğine dair yeterli şüphe olması durumunda kanunen dava açmakla yükümlüdür (CMK.170/2). Böylece iddianamenin temelini yeterli şüphe oluşturmaktadır. Bu bağlamda uygulanacak yeterlilik standardı, şüphelinin yargılama sonucunda mahkûm edilme olasılığıdır. Gerekli saptama, yüklenen suçu oluşturan olayların mevcut kanıtlarla ilişkilendirilerek açıklanmasını ve şüphelinin lehine olan hususların da ileri sürülmesini(!?) ön görmektedir (CMK 170).
Esas hakkında hüküm verecek mahkeme, iddianamenin gelişinden itibaren on beş gün içinde iddianamenin kabul veya iadesine karar vermektedir (CMK 174). İade sebepleri ise 170. Maddeye aykırılık, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan bir kanıtın toplanmaması ve ön ödeme veya uzlaşma yönteminin uygulanmamasıdır.
Sulh Ceza Hâkimlikleri
Soruşturma evresinde hâkim kararlarını vermek ve diğer bazı görevleri icra etmek üzere bu hâkimlikler kurulmuştur. Ne var ki, 2014 yılında kurulduklarından beri Türk sulh ceza hâkimlikleri, özgürlük ve güvenlik hakkını ve diğer temel hakları sınırlandıran kararları veren ya da denetleyen konumda olmaları dolayısıyla insan hakları ihlalleriyle ilgili eleştirilerin odağında yer almıştır (CMK 100). Sulh Ceza Hâkimi, Türkiye'deki herhangi bir kişiden daha fazla yaşam, özgürlük ve itibar üzerinde kontrol yetkisine sahiptir. Bu konuda en rasyonel yaklaşımın Sulh Ceza Hakimliği kararlarının yapay zekâca onaylanmasının normlaştırılması olacaktır.
“Sulh Ceza hâkimliklerinin kararlarına karşı başvuru imkânı oldukça kısıtlıdır. Oldukça istisnai hallerde Anayasa Mahkemesine başvuru hariç olmak üzere bu kararlara karşı ancak başka bir sulh ceza hâkimine itirazda bulunmak mümkündür. Bu nedenle, ceza yargılaması sistemi içinde sulh ceza hâkimlikleri arasında dönen ve diğer genel yetkili mahkemeler önüne götürme ihtimali oldukça istisnai olan bir kapalı devre başvuru sistemi oluşturulmuştur. Bu durum bu mahkemelerdeki hâkimlerin bağımsız olmadığı yönündeki iddialar dikkate alındığında daha da kaygı vericidir”.4
Öte yandan, “Soruşturma ve kovuşturma” aşamasında savcı ve hâkimleri “etkilemeye teşebbüs” suç idi. (Madde 277) 18 Haziran 2014 tarihli torba yasa ile madde metninden “soruşturma” kelimesini çıkarıldığından bugün savcıya veya sulh ceza hâkimine, kudret sahiplerinin “şunu tutukla, bunu bırak” diye emir ve talimat vermesi resmen suç değildir!
Aynı doğrultuda eleştiri konusu olan HSK’nın oluşumudur. Bu kurulları dış etkilere, siyasileşmeye ve hukuka aykırı baskılara karşı korumak için, uluslararası standartlar parlamento ve yürütme organı gibi siyasi makamların seçim sürecinin hiçbir aşamasına müdahil olmalarını tasvip etmez. Yargı hiyerarşisinin sürece müdahalesinden de kaçınılmalıdır.5
Tutuklama Olgusu
İlke olarak, tutuksuz yargılama esas olacaktı, keyfi değil zorunluysa tutuklama tedbirine başvurulacaktı, yatarı olmayan suçtan kimse tutuklanmayacaktı, peşin cezalandırma ve gözdağı için tutuklu yargılamaya gidilemeyecekti. Ne var ki de facto uygulama başkaca bir görüntü sergilemektedir.
Tutukluluk insan için ani bir darbedir. Yargılama öncesi tutukluluk, masumiyet karinesi hakkını ve özgürlük hakkını kısıtlamakta; yüksek orandaki tutukluluk cezaevi toplam nüfusunun artmasına katkı yapmakta; cezaevi koşulları yanında yürütülen tretman hizmetleri de bu durumdan etkilemektedir. Bu nedenle, tutuklama sistematik bir uygulama olmaktan çıkarılarak gerekli, orantılı olması veya seçenek tedbirler değerlendirilerek uygulanması, tutuklamaya en son çare olarak (ultima ratio) başvurulması ilkesi benimsenmelidir.6 Nitekim, uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olan Adil Yargılama’nın (Fair Trials'ın) Avrupa hukuk direktörü Laure Baudrihaye-Gérard, duruşma öncesi tutukluluğun istismar edici olduğunu ve popülizmin bunun büyümesine neden olduğunu söylüyor. Bu konuda yapılan en kapsamlı araştırma Feridun Yenisey ve Ayşe Nuhoğlu tarafından “Türkiye’de Tutukluluk Uygulamaları ve Tutuklamada Savunmanın Rolü” konulu araştırma olmuştur.7 Araştırmada incelenen ve sonuçlanan dava dosyalarının yalnızca % 3’ünde savcıların gerekçe göstererek tutuklama talebinde bulunduğu ortaya koyuldu. Herhangi bir gerekçe göstermeden tutuklama talebinde bulunulan dosyaların oranı ise % 97’dur.
Beraat Kararlarındaki Farklılık/ Şans Olgusu
İster yasama organınca veya içtihatla oluşturulsun, sosyal, siyaset değerler ve ideallerin ifadesi olan hükümler devamlı olarak bilinçli bir şekilde gözden geçirilmelidir. Adli sistem yalnızca hükümleri uygulayarak veya yorumlayarak işlevini yerine getirmez. Mekanik bir işlem değildir. Her davada hükümler maddi gerçeklere uygulanmadığında, sistem mükemmellikten uzak, yanılgı yüklü olacaktır. 4Öte yandan, insanın yaratabileceği en iyi yargı sistemi ile maddi gerçeklerin her zaman elde edilebileceği veya onlara yaklaşılacağına ilişkin güvencede söz konusu değildir. Mahkeme, duruşmalarında her davaya özgü bulguları tanıklardan öğrenebilen ve yanılgıya düşebilecek insanlar tarafından yönetildiği için kaçınılmaz türden hatalar olağan sayılmalıdır.8 Bu bağlamda aynı kanıt bir hâkim için inandırıcı olurken, bir diğerine saçma gelebilmektedir. Nitekim hâkimlerin olaya ilişkin sorular üzerindeki farklılığı, hukuka ilişkin yorumlarında saptanan farklılıktan daha fazladır. Bu farklılığı vurgulayıcı nitelikteki görünüme aynı suç türlerine ilişkin görevli mahkemelerce verilen beraat kararlarındaki oran değişimlerinde tanık olunmaktadır. Bu değişimin boyutunu belirlemek üzere, Ankara Adliyesinde mevcut olan 22 Asliye Ceza Mahkemelerinde 1996 yılı verilerine göre hırsızlık (TCK491-494/YTCK 141-146), müessir fiil (TCK 456-460/YTCK86-89) ve dolandırıcılık (TCK503-505/YTCK157-160) ve diğer yedi suçtan yargılanan sanıkların beraat şansına ait veri analizleri yapılmıştır: Hırsızlık suçlarına ilişkin davalarda beraat oranı ortalaması % 47 iken, altı mahkemede ortalama üstünde % 70-81; beş mahkemede ise, ortalama altında %9-27 değişen bir oran olduğu saptanmıştır. Bu tabloya göre, bir mahkemede hırsızlık suçundan sanık on kişiden yaklaşık birinin beraat şansı varken, bir diğerinde bu şans sekize yükselmektedir. Benzer bir tabloya müessir fiil suçlarında da tanık olunmakta; bu suça özgü ortalama beraat oranı olan % 34’ün üstündeki dört mahkemede bu oran % 50-81 arasında seyrederken normalin altındaki on mahkemede bu oranın % 5-26 arasında seyrettiği görülmüştür. Bu tabloda bir mahkemedeki on sanıktan birinin beraat şansı 0.5 iken bir diğer mahkemede bu şans sekize yükselmektedir.9 Dolandırıcılıktaki görünümde diğerlerinden farklı olmayıp; ortalama beraat oranı % 47’nin üstünde yer alan dokuz mahkemede bu oran % 58-82 arasında seyrederken, on bir mahkemede % 2-37 arasında seyrettiği ve bu durumda bir mahkemede beraat şansı 0.2 iken, diğer bir mahkemede 8 olmaktadır. Bu suç türlerini de kapsamak üzere on suç türüne ilişkin Asliye Ceza Mahkemelerindeki beraat ortalaması ile minimum ve maksimum beraat oranlarına aşağıdaki tabloda yer verilmiştir.
|
Suç Türleri |
Beraat ort. |
Beraat Değişimi Min % -Max % |
|
Hısızlık |
47 |
9 81 |
|
Müessir fiil |
34 |
5 81 |
|
Evrakta sahtekarlık |
65 |
33 92 |
|
Cinsel suçlar |
34 |
0 86 |
|
Mühür fekki |
46 |
12 100 |
|
Dolandırıcılık |
47 |
2 82 |
|
Tedbirsizlikle ölüme sebebiyet |
15 |
0 59 |
|
Özel Kanunlar |
||
|
6136 sayılı |
36 |
0 83 |
|
3167 “ |
69 |
32 91 |
|
213 “ |
50 |
0 100 |
Rastlantı (randomness) sergileyen bu tabloda açıkça görüleceği üzere, beraat ortalamasının her suç türü için yüksek olmasının ötesinde her suça özgü mahkemeler arasındaki minimum ve maksimum oranlar arasındaki yelpazenin genişliği adil yargılanma hakkı bakımından düşündürücüdür. Ceza adaletinde en önemli panzehir adil yargılanma hakkıdır (due process of law). Buna riayet edilmediğinde demokrasinin ahlaki duruşu sonuçta zedelenecektir.10 Adil bir yargılanma güvencesi “yalnızca” usuli” bir güvence olarak “sonuca odaklı adaletten” (haklı gerekçelere ve hukukun doğru uygulanmasına dayalı hüküm) ziyade usuli adalet için tasarlanmıştır (writ of habeas corpus). Bu bağlamda taraflara hâkimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek nedenlerden dolayın reddini isteme hakkı tanınmıştır (CMK 24/1).
Öte yandan "Bir saha araştırmasına dayanan çalışma, Türkiye'de adil yargılanma hakkı için zorunlu müdafilik sisteminin (ceza muhakemesi avukatı) pratikte yetersiz kaldığını göstermektedir. Avukatlarla yapılan mülakatlar, bu sistemin idealde olduğu gibi işlemediğini ortaya koymuştur. Çalışma, Pierre Bourdieu'nün alan, sermaye, doxa,"illusio" ve habitus kavramlarını kullanarak bu durumu analiz etmiştir. Bu bağlamda, avukatların düşük ücretler, yoğun iş yükü ve sistemin yarattığı hiyerarşiler gibi nedenlerle bu alandaki ""illusio"larını kaybettikleri ve sadece bir meslek icra etmekten öteye geçemedikleri görülmüştür. Sonuç olarak, zorunlu müdafilik sistemi, özellikle kamusal alanda yerleşmiş olan "doxa" (görünüşte doğru kabul edilen normlar) ile çelişen bir pratik sergilemekte ve avukatların habituslarını (davranış ve algı kalıplarını) olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durum, adalete erişim ve savunma hakkı açısından ciddi sorunlar yaratmaktadır."(Ali Acar)11
Bu veriler, öte yandan, davaların sonuçlandırılmasında hâkimlerin bireyselliğini vurgulaması açısından oldukça ilginç göstergelerdir. Bu bağlamda adaletin oldukça kişisel bir nesne olarak; hâkimlerin mizaç, kişilik, eğitim, çevresi ve kişisel vasıflarını yansıttığını söylemek hiç de abartı olmayacaktır.
Yukarıdaki tablo, kuşkusuz yargılama sürecinde maddi gerçeklerin olabildiğince ortaya çıkarılamadığını/değerlendirmenin aynı ölçüde olmadığını belgelemesi açısından ilginç görülmektedir. Bu konuda belli bir seviye tutturmak amacıyla geleceğin Cumhuriyet Savcılarının, gerekli tüm kanıtları sağlama yeteneği verecek özel bir eğitime tabi tutulması; hâkimlerin tanıkların sorgulanmasında daha aktif olarak yer alması; kanıtların sanal ortamda irdelenmesi; ve karar öncesi tanık ifadelerinin multi-medya ortamında yeniden dinlenmesi; kararın gerekçesinde kanıtların tartışılması-böyle bir gerekçe temyiz mahkemesini, ilk derece mahkemesinin tutanaklarını okumaktan kurtararak, inceleme alanını sınırlar; hâkimler için seminerler düzenlenmesi; kolluk güçlerinin adli faaliyetteki rollerini artırmak üzere kendileriyle mikro/makro düzeyde feed-back toplantıları yapılması ön görülmelidir. Öte yandan, hâkimlerin çoğu kez yaptırımın etkinliğine ilişkin öngörüden yoksun olarak karar verdiklerine tanık olunduğundan ceza yaptırımlarının etkinliği bakımından da hâkimlerim feed-back bilgiye ihtiyacı vardır. Onların bilinçli uğraşı, yargılamanın adil olarak usul gereklerine uyarlı bir biçimde yürütülme- sine odaklanmaktadır. Hükmedilecek yaptırımın etkinliği onların ilgi alanı dışındadır. Etkinlik öğrenimi ancak sistemde feed-back olanağına yer verildiğinde sağlanabilir. Dart oynayan bir kişinin hedefle kendisi arasında bir perde olması halinde ancak her atışta hedefe ilişkin bilgi verilmesi halinde bu oyunu öğrenebileceği düşünülebilir. Ceza adaletinde hâkimlerin konumu dart oynayanlar gibidir. Hükümlüler gözden uzak oldukları ve yaptırımın onlar üzerindeki etkisi konusunda feed-back bilgi verilmediği için hâkimler perde üzerinde dart oynama konumundadırlar.12 Afların gündemden düşmediği ülkemiz bakımından bu olgu daha da çarpıcı olmaktadır.
Tanık Olma(!)
https://hukukihaber.net/Yalan-ve-Tanıklık-Psikolojisi
Yargılama Süresi
Bu tabloda mahkemelerde 1986-2000 yılları verilerine göre; ortalama yargılama süresini (gün olarak) sergilemektedir:
|
Mahkeme Türü |
1986 |
1987 |
1988 |
1989 |
1990 |
1992 |
1993 |
1996 |
2000 |
|
D.G.M |
127 |
144 |
137 |
165 |
184 |
203 |
250 |
341 |
406 |
|
Ağır Ceza |
332 |
313 |
244 |
256 |
267 |
233 |
239 |
306 |
363 |
|
Asliye Ceza |
276 |
266 |
244 |
260 |
271 |
282 |
301 |
331 |
406 |
|
Sulh Ceza |
158 |
174 |
122 |
180 |
175 |
140 |
123 |
115 |
167 |
Yukarıdaki tablo D.G.M ve Asliye Ceza mahkemelerinde iş artışına paralel olarak sürenin önemli derecede arttığını belgelemekte olup; ortalama yargılama süresi ötesinde konuya sayısal açıklık getirmek üzere aşağıda tabloda, 2003 yılı ile 2024 yıllarında çıkan davaların açılış yıllarına göre (%) dağılımına yer verilmiştir.
|
Mahkeme Türü |
1999 ve öncesi |
2000 |
2001 |
2002 |
2003 |
|
D.G.M |
4.3 |
3.2 |
8.3 |
29.9 |
54.2 |
|
Ağır C. |
6.6 |
4.8 |
9.3 |
30.5 |
48.8 |
|
Asliye C. |
2.8 |
8.2 |
18.8 |
32.6 |
37.7 |
|
Sulh C. |
0.8 |
2.1 |
5.5 |
24.1 |
67.6 |
Ceza mahkemelerinde karara bağlanan ve devreden dosyaların açıldıkları yıllara göre dağılımı, 2024
|
Toplam bağlanan |
2,370,913 |
2017 ve öncesi |
2018 |
2019 |
2020 |
2021 |
2022 |
2023 |
2024 |
|
14,095 |
7,127 |
13,511 |
19,042 |
51,551 |
182,011 |
758,384 |
1,325,192 |
||
|
Ağır ceza |
288,734 |
1,474 |
762 |
1,344 |
1,794 |
5,143 |
23,861 |
101,730 |
152,626 |
|
Asliye ceza |
1,942,735 |
12,220 |
6,025 |
11,306 |
16,526 |
44,884 |
151,290 |
610,463 |
1,090,021 |
Varılan nokta odur ki, ilk derece mahkemelerinde çıkan davalar arasında beş yıl ve öncesi açılmış dava oranları ağır cezalık % 6.6 (4266) ve asliye cezalık işler % 2.8 (15321) bakımından küçümsenmeyecek ölçüde olup; bu gruptaki davalarda yargılama süresinin uzunluğu ve bazı davaların zamanaşımından düşmesi adalete güveni zedeleyici niteliğe dönüşebilmektedir. Bu oranların 2024 yılında ağır cezalık işlerde %1.8’e düşerken asliye cezalık işlerde %29,5’e yükselmesi soru işareti davet etmektedir. Bu durumu gidermek üzere dava yönetimi bağlamında mahkemeye gelen işlerin kamu güvenliği ve korunması açısından önem derecesine göre sınıflandırılarak, önem derecesi yüksek olanlara öncelik verilmesi yönteminin benimsenmesi, rasyonel bir çözüm olacaktır.
Ağır Ceza Mahkemeleri Arasında Süre Farklılığı
Yargılama süresi açısından, ağır ceza merkezleri bakımından farklı süreler görüldüğü gibi aynı ağır ceza merkezinde bulunan mahkemeler arasında da süreler açısından önemli farklılığa tanık olunmaktadır. Nitekim, bazı ağır ceza merkezlerine ilişkin aşağıdaki tablo anılan farklılığı belgelemektedir.
|
Ağır Ceza Mahkemesi |
M |
D |
|
Ankara 1. |
220 |
-23 |
|
Ankara 3. |
316 |
+73 |
|
Ankara 4. |
141 |
-102 |
|
Ankara 8. |
100 |
-143 |
|
Mersin 1. |
356 |
+113 |
|
Mersin 2. |
298 |
+55 |
|
Mardin 1. |
346 |
+103 |
|
Rize |
426 |
+183 |
|
Muş |
415 |
+172 |
|
Siirt |
705 |
+462 |
|
İzmir 1. |
205 |
-38 |
|
İzmir 3. |
161 |
-82 |
|
TÜRKİYE |
243 |
0 |
M: Ortalama yargılama süresi (gün)
D: Türkiye ortalamasına göre fark (gün)
Mahkemelerde Kapasite Üstü İş Yükü
Mahkemelerdeki yargılama süresinin özellikle metropol adliyelerinde "makul süre" ötesinde uzamasının önemli nedenlerinden biri mahkemeye kapasite üstü iş gelmesidir. Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nca benimsenen iş yükü standardının 300-1200 arasında olmasına karşın aşağıdaki tabloda İstanbul ceza mahkemelerindeki iş yükünün (1993) Kurul standardından büyük orandaki olumsuz sapması bu durumu çarpıcı bir biçimde belgelemektedir.
|
Mahkeme Türü |
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca Belirlenen İş Yükü |
İstanbul Ceza Mahkemelerinde Mevcut İş Yükü |
Fark |
|
Ağır Ceza |
300-350 |
496 |
+171 |
|
Asliye Ceza |
700-800 |
3619 |
+2869 |
|
Sulh Ceza |
1000-1200 |
3925 |
+2825 |
Kuşkusuz, hukuk yargılama sisteminin etkinliğindeki azalma, ceza adaletine ihtiyacı artırdığı gibi metropol icra müdürlüklerindeki takiplerin icra ceza mahkemelerinde yarattığı iş yükünün temel ceza kanunundan kaynaklanan iş yükü kadar olduğu da unutulmamalıdır. Bu trend devam ettiği sürece ceza mahkemeleri iş yükünün sürekli artacağı bilinmelidir. İcra ceza işlerindeki yoğunluk da kuşkusuz, senet-çek mafyasının varlığını körükleyecek, insanlar hukuksal yollardan haklarını kolayca elde edemediklerinde ya da sisteme olan güvenleri sarsıldığında illegal yollara başvuracaklardır. İşte bu bağlamda, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması, potansiyel ihlalleri önlemesi açısından çok önemlidir. Bu bağlamda ceza adaleti sistemindeki erime olgusuna dikkat çekmek üzere aşağıdaki tablolara yer verilmiştir.
TCK uyarınca Cumhuriyet başsavcılıklarında soruşturma evresinde karara bağlanan hırsızlık ve yağma suçlarında %46’ya varan bir erime olgusu (2024)
|
Suç |
Toplam |
Kovuşturmaya yer olmadığı |
Kamu davası açılan |
|
Hırsızlık |
395 767 |
172 643 |
198 526 |
|
Yağma |
96 555 |
33 007 |
48 393 |
|
Toplam |
492 322 |
205 650 |
241 919 |
TCK uyarınca ceza mahkemelerinde kovuşturma evresinde hırsızlık ve yağma suçlarında % 27’e varan bir erime olgusu (2024)
|
Suç |
Toplam |
Mahkûmiyet |
Beraat |
|
Hırsızlık |
225 123 |
139 648 |
47 730 |
|
Yağma |
31 672 |
17 921 |
10 572 |
|
Toplam |
256 795 |
157 569 |
58 144 |
Öte yandan, 2024 yılında Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve ceza dairelerince sonuçlandırılan dosyalardan %37,4'ünde onama, %24,3'ünde bozma, %9,6'sında ilgili daireye gönderme ve %8,4'ünde ret kararı verilmesi göz ardı edilmemelidir.13
Halkla İletişim
Vatandaşın adaletle olan ilişkisi, suçu rapor etme, kanıt sağlama ve tanıklık ile yaşam bulmaktadır. Bu iletişimin önemi vatandaşın mahkemede tanıklık etmesi istendiğinde açıkta belirmektedir. Mağdur ve tanıklar, suç türlerine göre değişen ölçüde isteksizdirler. Bu isteksizliğe kaybedecekleri zaman, suçludan korkma, afişe olma ve kolluk güçlerine yabancılaşma gibi etmenler neden olabilmektedir. Bu psikolojik isteksizliği gidermek üzere ise, etkili bir iletişim siyaseti ve uygulamasına elverecek aşağıdaki unsurlara yer verme gereği duyulmuştur:
· Tanıklara mahkemede hazır olmaları için uygun tarihin ne olabileceğinin sorulması ve bu bağlamda tanıklığın angarya olmaktan çıkarılması;
· Duruşma gününün önceden bildirilmesi;
· Adliyeye gelen tanıkların karşılanarak bekleme yerine alınması;
· İfade sonrası tanığa resmen teşekkür edilmesi- bu tür nezaket gösterisi belki gereksiz görülebilirse de mahkemelerde tanıklık yapmanın stresini gidereceği göz ardı edilmemelidir.
Yargılama ve Medya İlişkisi14
Yargılama hakkında halkın bilgilendirilmesi bağlamında anlatım özgürlüğünün önemi yadsınamaz. Adalet sistemi, savcılar, hâkimler ve avukatların özel alanı olmayıp, topluma aittir. Temel ilke kamuoyunu ilgilendiren konularda anlatım özgürlüğünün yüksek seviyede korunmasıdır. Bu ilke, toplumun menfaatlerine genel olarak hizmet eden, halkın iş birliği ve güvenini gerektiren yargılama süreci için de aynı ölçüde geçerlidir. Hiç kuşkusuz, mahkemeler boşlukta işlev görmezler. Hukuki anlaşmazlıkların çözüm yerinin mahkemeler oluşu, anlaşmazlıklar hakkında ön tartışmanın uzman kişilerce mesleki yayınlar, medya veya genel olarak kamuoyunda yapılamayacağı anlamına da gelmemelidir. Daha da ötesi, kitle iletişim vasıtaları adaletin etkiden yoksun bir ortamda işlemesinin sınırlarını zorlamamaya özen göstererek mahkemelerin önüne gelen davalar hakkında bilgi ve fikirlerin kamuya duyurulması sağlanmalıdır. Bu işler kamu yararını ilgilendiren diğer alanlarda olduğu gibi demokratik bir zorunluluktur. Her çağdaş demokratik ülkede medyanın bu türden bilgi ve fikirleri iletme görevi yanında halkın da haber alma hakkı bulunmaktadır. Ne var ki, bu özgürlük deontolojik olduğu kadar yasal olarak da belirgin ölçüleri içeren kısıtlamalar bağlamında değerlendirilmelidir.15 Konunun hassasiyeti ise, ceza kovuşturması ve davası bakımından sui generis bir nitelik arz etmesi olup; kuşkusuz, devam eden bir ceza kovuşturması ile ilgili olarak fikir beyan edilmesi ve/veya bu beyanın da adaletin işleyişi ile ilgili ağır eleştiriyi içermesi karşısında bunları önleyici kısıtlamalar veya yaptırımlar haklı görülebilmektedir. Aksi tutumun, daha ciddisi, uzun vadede mahkemelerin, hukuki anlaşmazlıkların uygun çözüm yeri olduğuna ilişkin toplumsal inancı zedeleyici nitelikte vahim sonuçlar doğuracağı göz ardı edilmemelidir.
Yargılama
Yargı kararının amacı, yalnızca taraflara hukuki güvenlik sağlayarak belirli bir uyuşmazlığı çözmek değil, çoğu zaman başka uyuşmazlıkların ortaya çıkmasını önleyebilecek içtihatlar oluşturmak ve toplumsal uyumu sağlamaktır.
Yargı sistemindeki aktörlere odaklanılsa bile, yargı sisteminin performansının kalitesi açıkça birçok rolün etkileşimine bağlıdır: Kolluk, savcılar, savunma avukatları, katipler. Hâkim, bu yardımcı aktörler zincirinde yalnızca bir halka olup, infaz aşaması da aynı derecede önemlidir. Yalnızca yargı kararlarının kalitesine odaklanılsa bile, hâkimlerin rollerini yerine getirmelerinin, merkezi olmakla birlikte, kaliteli bir yargı kararının üretilmesini belirleyen tek faktör olmadığı sonucu çıkar. Yargı kararının kalitesi, diğer faktörlerin yanı sıra, yargılamaya katılan tüm hukukçuların hukuki eğitimine de bağlıdır.
Mahkeme kullanıcılarının bakış açısından bakıldığında, önemli olan yalnızca fiili kararın hukuki niteliği değil; yargılamanın uzunluğu, şeffaflığı ve yürütülmesi, hâkimin taraflarla iletişim kurma biçimi ve yargının topluma işleyişiyle ilgili hesap verme biçimi gibi diğer hususlara da dikkat edilmesi gerekir.16
Bu bağlamda, ceza davalarına özgü duruşma özellikleri arasında (sözlülük, açıklık ve yüze karşılık) yer alan açıklık ilkesine değinmekte yarar vardır. Bu ilke, ceza adaletinin kapalı kapılar ardı yerine halkın denetiminde yerine getirilmesini amaçlamaktadır. Kapalı kapılar ardında adalet dağıtımı istismara ve baskıya açık bulunmaktadır. Tarihsel nedenlerle oluşturulmuş bulunan bu denetim işlevine karşın günümüz dünyasındaki sanıkların çoğu duruşmaların kapalı olmasını tercih edeceklerdir. Gerçekte, duruşmanın açıklığı salonun elverdiği ölçüde herkesin duruşmayı izleyebilmesidir. Bu ilkenin ihlali mutlak temyiz nedeni olarak (CMUK Md. 308/YCMK Md. 289/f) yeniden açık duruşma yapılmasını gerektirmektedir. Görsel medyanın duruşmayı izlemesi konusunda evrensel bir uygulama normu gelişmemiştir. Bu nedenle, ABD içinde istisna olan Los Angeles'te medyanın da katıldığı O.J. Simpson ceza davası duruşmasını Avrupa ülkelerinin çoğu için düşünmek hayaldir. Nitekim, Almanya'da duruşmada fotoğraf çekilmesi veya teyp kullanılması yasaklanmıştır. Aynı düzenleme Türkiye içinde geçerlidir (YCMK Md. 183):
“...Adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz. Bu hüküm, adliye binası içerisinde ve dışındaki diğer adlî işlemlerin icrasında da uygulanır.”
Yayının toplum için eğitsel ve bilgilendirici potansiyeline karşın önemli olan adaletin gerçekleştirilmesidir. Her davada adaletin gerçekleştirilmesi öncelikli bir konudur. Yayının olası yararları ikinci sırada gelmektedir. Bu bağlamda, uygar bir toplum için her davada nihai kamu menfaati, adaletin gerçekleşmesidir ve bunu sınırlayabileceği ölçüde TV ve radyo yayınına izin verilmemelidir. Mahkeme hükmü, editörün seçtiği yayın içeriğine dayalı görüşlerle belirlenen TV kamerasının veya halkın kararı olmadığı gibi ne mağdur ve ne de sanık riske, seyirli sporlara özgü mağdurlaştırma riskine maruz bırakılmamalıdır. Bu, tanıklar ve mağdurlar ile TBMM’inin canlı yayında yer alması arasındaki en büyük farktır. Milletvekilleri halkın hizmetkarları iken, mağdurlar ve tanıklar değildirler. Duruşmanın yayını yapılacak ise, yayınlanacak ürün, yayıncılar, özellikle kameraların varlığından korkusuz ve etkilenmeyecek olan adalet-adaletin % 100 kendisi- olmalıdır.
Yeni CMK ile “açık olan duruşmaların” görsel medyaya kapanması katı bir yaklaşım sergilemektedir. Tek bir tanığın baskı nedeniyle kaçırılmaması; tanık ve mağdurların baskıdan kurtulması adına bu düzenleme yerinde ise de adaletin dış baskılardan etkilenmeyecek davalara özgü olmak üzere daha esnek bir çözüm getirilmesi, en azından hükmün tefhimi evresinde canlı yayına olanak verilmesi yerinde olacaktır.17
De minis non curat lex
Hukukun ufak işlerle uğraşmayacağı şeklinde tanımlanabilecek Latince özdeyiş, ceza adaleti sistem girdisindeki işlerin elekten geçirilmesi siyaset ve pratiğinde odaklaştırılabilir. Kuşkusuz, suç teşkil eden fiil ve davranışların ahlaki değerlendirilmesine uygulanan ölçünün mutlak veya göreceli tabiatı ile yakından bağıntılı olan bu özdeyiş, ufak işlerin nasıl ve kimin tarafından belirleneceği ve ek olarak kamuoyunun bu konuda ne derecede etkili olabileceği sorusunu gündeme getirmektedir.
Bu bağlamda, ceza adaleti sisteminin fazlaca (reel ve/veya yapay işle) yüklü olduğuna ilişkin yaygın görüş sonucu sisteme olan talepte (sistem girdisinde) ve dolayısıyla bütçe harcamasında bir indirim sağlanması ve sonuçta sistemin etkinliği hedeflenmiştir. Bu önerme evrensel bir ilke değilse de bu hedefin takip edilmeğe değer görülmesi halinde bazı tercihlere yönelmesini gerekmektedir. Bu tercihlerden pratik değeri açıkça saptanabilecek olanlarına ise aşağıda yer verilmiştir:
1. Halkın suçlulara karşı tolerans seviyesinde daha az tutuklama ve ithama yöneltici nitelikte artış;
2. İdari yerleşim birimlerinde halkın ve gönüllü kuruluşların suçlulukla mücadelede artan ölçüde katılımı; bireysel ve sosyal boyuttaki önleyici tedbirlere ağırlık verilmesi;
3. Suçlarda ve özellikle asayişe müessir suçlarda artışı önlemeye yönelik kolluk operasyonlarında değişiklik;
4. Cumhuriyet Savcılığı aşamasında, ithamda takdirilik ilkesi, kamu davasının ertelenmesi ile iddianamenin reddinin ayrıştırıcılar olduğu; ön ödeme müessesesinin genişletilmesi ve adli tevbihin yaygın bir uygulamaya kavuşturulması;
5. Mahkemelerce para cezasına artan ölçüde başvurulması;
6. Mahkemelerce uygulanmakta olan kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya alternatif tedbir ve yaptırımlara başvurunun yaygınlaştırılmasıdır.
Yukarıda yer alan tercihler, tek bir birim yerine ceza adaleti sisteminde yer alan farklı birimlerin eşgüdümüyle gerçekleştirilebilecek türdendir. Kuşkusuz, sorumluluğun çeşitli birimlerde olması karşısında manevra alanının darlığı ve sınırlılığı da göz ardı edilemeyecek niteliktedir. Ekonomi ve etkinlik açısından ceza adaletindeki fazla iş yükünün giderilmesi görüşüne karşın ahlaki nedenlerle karşı görüş olarak cezaların artırılması ve suçlara karşı daha sert bir tutum izlenmesi benimsendiğinde ise yukardaki tercihler paketinde yer alan 2. ve 3. dışındakiler giderilmiş olur.
Ufak işler bakımından, neyin ciddi suç olması gerektiği hakkında fikri bir mutabakat varsa da ufak suçlardan ne kastedildiği hususundaki mutabakat yok denecek kadar azdır. Gerçekte, her zaman için güncelliğini koruyan ciddiyet derecelendirilmesi de şimdiye kadar oluşturulamamıştır. Suç kavramının değişkenliği ülkeler ve zaman dilimleri itibariyle açıkça görülmekte olup; silahlı soygun, adam öldürme, ırza geçme, dolandırıcılık, uyuşturucu madde kaçakçılığı, çevre kirliliği ve vergi kaçırmanın yer alacağı sıralamalar ülkeler bakımından farklılık göstermek yanında 1953,1960,1979,1983,1993 ve 2002 tarihleri nazara alınarak yapılacak değerlendirme sonucunda Türkiye bakımından da farklılık görülecektir. Kuşkusuz adliye böyle ufak işlerle uğraşmaz deyişi makamın bazı ufak ihlalleri göz ardı etmek istediğinde başvurabileceği bir emniyet supabı olarak da işlev görebilir. Pratikte bazı suç faillerinin ön ödeme, adli tevbih, alternatif tedbir ve cezalardan veya ertelemeden yararlandırılması sonucu "işlenen suçların ufak iş" olarak görülebileceği ve belli türdeki davranışı suç olarak belirlemenin reddi veya mevcut bazı suçların ceza kanunundaki suçlar listesinden çıkarılması (decriminalisation) suretiyle ufak işe dönüşmesi söz konusu olabilmektedir. Ufak işlerin, uygulanacak cezanın hafifletilmesi veya decriminalisation süreci ile belirlenmesi suçun mutlak ve nispi değerler ölçüsüne göre değerlendirilmesine dayalı bulunmaktadır.
Suçların kontrol edilmesi düşünce ve pratiğinde yalnızca asayişe müessir suçlar önemli referans olmayıp; işlenmekte olan ufak suçlar sayısındaki değişimlerde önemlidir. Ciddiyeti hakkında kimsenin kuşku duymadığı adam öldürme suçlarında belirli bir artış saptandığında, suçluların tespit ve yakalanması ile cezalandırılmasında kesinliğin daha yüksek oranda olması istemi yoğunluk kazanacaktır. Buna karşın, rapor edilen ve açığa çıkarılan ufak suçlardaki değişimler mahalli yerleşim birimi dışında ulusal düzeyde bir eylem ve tepkiye sebebiyet verici bir nitelik kazanmamaktadır. Toplumsal ahlak dalgasının gel-git'inde yer alan ufak suçlar kanunlarımızda yer etmiş ise de toplumsal yaşamdaki önemi ve gücü konusunda fikir birliği çok azdır. Ne var ki, toplum güvenliği açısından tehditkâr nitelikte olmayan fiillerden ufak türde olanlarının toplumda resmi olmayan denetim yolları ile önlenmesi; eğitim yoluyla bu türden ihlallerden sakınma doğrultusunda bireylerde bilinç yaratılması, suçların önlenmesi açısından oldukça önemlidir.18 Suçlara ve özellikle ufak suçlara karşı halk katında gösterilecek toleransın fazlaca olması halinde toplumsal ahlak dokusunun zedeleneceği de unutulmamalıdır. Ufak ihlaller genelde ciddi suçlara yöneltici değilse de terk edilmiş bir binadaki kırılan camın yenilenmemesi, tüm camların kırılması için bir tahrik oluşturması örneğinde olduğu gibi suçların kontrol edilmesi keyfiyeti, istenilen kesinlikte olmayacaktır (Bir suça göz yuman, bin suçu davet eder)-Kırık pencere teorisi.19
Halkın Bakışı
Görsel medyanın yadsınamaz gücü yanında vatandaşın demokratik kimliği ve adalet duygusunda beliren yücelme etkisini adalet sektöründe de göstermiş ve halkın adalete yönelik eleştirileri kamusal nitelik kazanmıştır. TÜGİAD'ın 2000'li Yıllara Doğru Türkiye'nin Önde Gelen Sorunlarına Yaklaşımlar: Adalet adli yayınında toplumun adalet sistemine güveni (toplum adalet sistemine nasıl bakıyor, mahkemelere güveniyor mu?) şöyle sonuçlandırılmıştır:20
|
% |
|
Hiç güvenmiyor 32.79 |
|
Güvenmiyor 57.38 |
|
Güveniyor 3.28 |
|
Kararsız 6.56 |
Aynı konuda 1989 ve 1993 yıllarını kıyaslayan başka bir araştırmaya göre21 yüzdesel görünüm şöyledir:
|
1989 1993 |
|
Çok güveniyorum 29.2 25.2 |
|
Oldukça güveniyorum 36.1 35.8 |
|
Pek güvenmiyorum 17.0 16.9 |
|
Hiç güvenmiyorum 5.0 14.4 |
|
Fikri yok 12.7 7.7 |
Kuşkusuz, adalete/yargıya güvenin sağlanması temel parametre olarak belirmekte ise de Türkiye, 38 OECD üye ülkesi arasında yargıya güven sıralamasında 36’ncı, 45 ülke arasında ise 40’ıncı sırada yer aldı. Soruşturma devam ederken savcıyı, duruşma devam ederken hâkimi değiştirmek, yargıya güvensizliği besleyen yaygın bir yanlıştır.
“Düşündüğünüzden daha kötü”
Bu kitabı okuyorsanız, muhtemelen ABD ceza adalet sisteminin bozuk olduğuna inanıyorsunuzdur.
Ayrıca, biri zenginler, diğeri yoksullar için olmak üzere iki adalet sistemi olduğuna ve bir bireyin, birini kötü davranışla suçlarken veya suçlanırken adalet alabilmesinin, davanın esasından ziyade, ilgili kişilerin özelliklerine bağlı olduğuna da inanıyor olabilirsiniz.
Amerika Birleşik Devletleri'nde ceza adaletini etkileyen bir sorun da adaletsizlikler ve gereksiz yere mahvolan hayatlarla ilgili korkunç hikayelerin neredeyse her gün ortaya çıkmasıdır." Chris W. Surprenant and Jason Brennan. Injustice for All, Routledge, 2020, ss.1,4
Yazılı basında da zaman zaman kamu vicdanının aradığını mahkemede bulamadığı dile getirilmekte ve bu şekilde de halk katındaki adaletsizlik duygusu tehlike boyutunda ivme kazanarak cinsel suç faillerini linç etme teşebbüslerine ve senet-çek mafyasına tanık olunmaktadır. Adalete yöneltilen eleştiriler dozunu kaçırmakta/karamsarlık pompalamakta ise de karamsarlığın kendi kendini doğrulayacak ve haklı çıkaracak bir gücü olduğu göz ardı edilmektedir. Öte yandan, bu tür anketler halkın ne derece yanıldığını da göstermektedir. Nitekim, l996 yılı İngiliz Suç Anketi bulgularına göre, halkın genelde işlenen suç miktarı ve trendlerine ilişkin bilgileri kadar ceza adaleti sisteminin şiddeti hakkındaki bilgilerinin de zayıf olduğu saptanmıştır. Çoğu kişiler, kayıtlara geçen suç miktarının arttığına ve suçların büyükçe oranının şiddet suçları olduğuna ilişkin yanlış bir kanı beslemektedir. Dörtte üçü, 1993-1995 yıllarında kayıtlı suçta artış olduğunu düşünürken, gerçekte suç oranında % 8'lik bir düşme olmuştur. Yine suçların çok azı şiddet suçları olmuştur. Bunu tahminde her beş kişiden dördünde bu oranın abartıldığı görülmüştür.
Halkın çoğu, hükümlü olan yetişkin erkek suçlulardan cezaevine girenler oranını gerçeğin çok altında tahmin ederek yanılgı payı en azından % 30 civarında olmuştur. Gerçekte, 1995 yılında, ırza geçme suçunu işleyenlerden % 97'si, meskenden hırsızlıkta % 61'i, gaspçılar da % 70'i hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum oldular.22
“Cezaevleri toplumsal sorunları ortadan kaldırmaz, insanları ortadan kaldırır. Evsizlik, işsizlik, uyuşturucu bağımlılığı, ruhsal hastalıklar ve okuma yazma bilmeme, onlarla mücadele eden insanlar kafeslere kapatıldığında kamuoyunun gözünden kaybolan sorunlardan sadece birkaçıdır.”
Angela Davis
Stratejik yaklaşım
Ceza adaleti mekanizmasının etkin ve verimli bir işleve kavuşturulması belirgin kavram ve yaklaşımlara dayalı dört strateji ile sağlanabilir:
1. Geniş anlamda usul değişimi: Yeni ceza siyaseti tedbirleri çerçevesinde ön ödeme kapsamının genişletilmesi, kamu davasının ertelenmesi, idari para cezalarına dönüştürme örneğinde olduğu gibi bazı fiillerin suç olmaktan çıkarılması ve sistemin ilk evresinde bazı işlerin diğer kurumlara gönderilmesini sağlayıcı diversion yöntemleriyle; sulha başvuru, bazı işleri özel hukuk kapsamında değerlendirme, sigorta şirketleri ve supermarketler gibi bazı ekonomik işletmelere katkı ve sorumluluk yüklemek, kamu davası açma tekelinde "yeterli delil" ölçütüne işlerlik kazandırmak ve mahkemelere verilen "iddianamenin reddi" yetkisiyle ceza adaletindeki iş yükünün azaltılması;
2. Sınırlı anlamda usul değişimi: Ceza usulünün sadeleştirilmesi;
3. Çağdaş işletmecilik ve AI (Yapay Zekâ) Kullanımı: Kaynakların mobilize edilerek verimin sağlanması amacıyla özel yönetişim teknik ve stratejilerin oluşturulması;
4. Bütçe yaklaşımı: Etkili bir hizmet için eldeki kaynakların ekonomik kullanımına yönelik yöntem arayışları ile kaynak artırılmasıdır.
Hiç kuşkusuz, bu dört strateji birbirlerini tamamlayıcı niteliktedir. Etkinlik ve verimlilik, ceza adaletinden beklenen işlev için esaslı ölçütler ise de bunların tek belirleyici olmadığı; yargılama sürecinin adil olması ilkesinin her yönetimsel yaklaşım ve değerlendirmede temel referans olacağı; “adaletin gerçekleşmesi yeterli olmayıp, aynı zamanda adaletin gerçekleştiğinin de görülmesi gereklidir” deyişinin güçlü bir sütununu oluşturduğu unutulmamalıdır.23
Ceza Hükmü
Hakikat, yasallık, kamu güvenliği, eşitlik, özgürlük, ıslah ve benzeri değerleri içeren ceza hükmü her zaman öznel, bu nedenle yalnızca göreli bir değer yargısı niteliğine sahiptir. Bu öznellik içinde geneli yakalamak üzere ceza hükmünü içeren karar analizinde ortaya çıkan veriler şunları içermelidir:
1) Bir olay sonucunu yeniden yorumlama;
2) Olay nedenini yeniden yorumlama; ve
3) İlgili kişinin karakterini yeniden yorumlama.
Karar gerekçesinde,
a) Suçlunun eylemindeki nedensel rolünü örtmekte veya minimize mi etmektedir? veya
b) Suçlunun saikleri ve sorumlu seçimlerini belirleme ve açıklamada başarısız mı olundu?
Karar gerekçesinde,
c) Olaylara diğer güçlerin (örneğin alkol, uyuşturucu madde/ilaç, kumar, öfke, aşırı duyarlık v.s.) neden olabileceği veya
d) Diğer kişilerin gerçekten sorumlu olabileceği mi önerilmektedir?
Karar gerekçesinde,
e) Gerçek bir nedenin olmadığına mı işaret ediliyor veya
f) Olayların açıklanamaz veya kaçınılmaz türden olduğu mu önerilmektedir?
Karar gerekçesinde,
g) Suçun mağdura yüklenilmesi arayışı içinde mi veya
h) Suçlunun kendisinin de bir biçimde, mağdur olduğuna mı işaret edilmektedir?
Karar gerekçesinde suçun işlenmesinde öteki nedensel faktörlerden söz edilmesi kararın yanlış olduğu anlamında değildir. Kuşkusuz, öteki nedensel faktörlerin belirtildiği ve açıklandığı durumlar olabilecektir. Yalnız, bu faktörlerin işlenmesi dengeyi bozduğu ve suçlu davranışın nedensel rolünü gölgelediği veya minimize ettiğinde burada sorun olduğu belirebilir. Gerçekte sorun, öteki nedensel faktörlerin belirlenip belirlenmesi olmayıp; gerekçede, bu faktörlerin dengeli irdelenip irdelenmemesidir.
Suçluların karakteri açısından bakıldığında ise,
Karar gerekçesinde, aşağıda öğeleri içerir şekilde suçlunun karakteri tamamen tasvir edilmiş midir?
a) Suçlu davranış (kanıtlanan veya itiraf edilen) ve
b) Sosyal araştırma raporundaki (SAR) öz geçmişi.
Karar gerekçesinde şu sorular da test edilmelidir: Suçlu tarafından üçüncü kişilere (psikolog veya psikiyatra) verilen ve kanıtlarla test edilmeyen ifadelere mi dayanıyor? Karar, kanıtlanmış ilgili olguları göz ardı veya minimize mi etmektedir? Suçlu davranışın gerçek sonuçları yeterince belirlenip, uygun ayrıntılarla ve kolayca anlaşılır bir dilde tasvir edildi mi? veya görüşten gizlenip, minimize edilip veya teknik bir anlatım arkasında mı gizlendi? Kararda, yeterince gerçek mağdurların değerine, ihlal edilen haklarının önemine ve onlara özgü kayıpların gerçek değerine işaret edildi mi?24
Kararda suçlu kişinin kanıtlanmış hem olumlu ve hem de olumsuz yanlarını içeren, etraflı bir karakter profiline yer verilmelidir. “Çoğu suçluların ne tamamen iyi veya tamamen kötü olamayacağı” varsayımından hareketle karar yalnızca suçlu karakterinin bir yönüne vurgu yaptığında isabetsizlik olacağı bilinmelidir. Burada da sorun, irdelemenin dengeli ve adil/ölçülü olup olmadığıdır.
Cezaların İnfazı
Bu bağlamda önemli bir tartışma konusu da ceza mahkemelerince cezaların infazında kaynakların ne ölçüde göz önüne alınması gereğidir. Kaynak sorununu göz ardı edenler “adil bir cezaya” hükmedildiğinde, infazı sağlamak hükümetlerin görev ve sorumluluğunda olduğunu belirtirler: Kaynak yetersizliği nedeniyle cezalarda indirim/aflar hükümet etme sorumluluğundan kaçışa delalet edecektir. Yalnız, bu yaklaşım, bir tek “doğru ceza” ile “sınırsız kaynakların” varlığını ön görmekte ise de her ikisi de gerçek dışıdır. Bir an için ceza adaletine fazlaca kaynak ayrılmasını düşünülse de sistemin diğer kurumlar örneğin sağlık ve eğitimle kaynak tahsisinde yarış içinde olacağını bilmek durumundayız. İşte bu nedenle, kaynakların en etkili bir şekilde kullanılması gereklidir. Seçenek bir yaptırımın bir hükümlü için uygun/olumlu olması halinde hapis cezasına hükmetmek yanlış bir uygulama olacaktır. Öte yandan, uyuşturucu madde/ilaç kullananlar için tretman/eğitim olanakları olmamasına karşın denetimli serbestiye tabi tutmak anlamsız olacaktır.25
Sonuç
Ceza adalet sistemi, adil bir düzen sağlamak için olup, gerekli ahlaki otoriteye sahip olmak için adil yargılanma hakkı da dahil olmak üzere sanığın haklarını korumalı ve meseleleri etkili bir şekilde çözmelidir. Etkinlik, salt verimlilik veya maliyet tasarrufu anlamına gelmez. Sürecin her adımının, israf olmadan, amaçlandığı şekilde çalışarak adil bir sonuca katkıda bulunmasını sağlamaktır. Ne var ki, usul adaletinin nelere odaklanması (tüketiciler açısından) araştırma ile saptanması gerekirken, bu türden bir araştırmaya şimdiye dek tanık olunmamıştır. Kuşkusuz kolluktan başlayarak cezaevini de içeren ceza adaleti sürecinde adil ve gayri adil tretman olup olmadığı ve bu tretmanın kişiler üzerindeki etkisinin saptanması gereklidir.26 Yale Üniversitesinden Prof. Tom R. Tyler’ın yaptığı araştırma türünden böyle bir araştırmaya ülkemizde tanık olunmamıştır.27
Çıkarım olarak, ceza ve infaz uygulamasındaki her müdahalenin (intervention) sonuçtaki haklılığı için suçluluğun niteliği ile ne sıklıkta işlendiğini içermek üzere suç üzerindeki etkisi ölçülebilmelidir. Bu ölçümleme ile ne türden müdahalenin hangi suçlu türleri üzerinde ve hangi infaz kurumunda etkisi olduğu saptanmalı ve bu etkinin suçlu için maksimum hale getirilmesi amaçlanmalıdır. Aynı derecede önemli olan bir çıkarımda, suçluların bazen yarardan çok zarar verici tedbir ve programlara tabi tutulmasıdır. İşte, rasyonel cezalandırma siyasetinin "haklı endişeye" dayalı argümanlar dışındaki temel gerekçesi sonuçsal olmalı ve yaptırımlar sistemi suç kontrolündeki sonuçlarına göre değerlendirilme- lidir.28 Bu amaçla, koşullu/koşulsuz salıverilen hükümlüler, cinsiyet, yaş, sabıka durumu açısından çeşitli suçlara özgü sistematik çalışmalar yürütülmelidir. Diğer bir anlatımla, ceza ve infaz siyaseti "bedel-etkililik" ve "bedel-yarar" analizlerine göre irdelenmeli;29 taktığımız gözlük değiştirilmelidir.
Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
---------------
1 Boşluk (gap) teorisi için Bkz. M.T.Yücel. Hukuk Sosyolojisi Ank., 2025.
2 K.N. Llewellyn. “Social Meaning of Legal Concepts” The Anthropology of Criminal Guilt, New York University School of Law, 1950, p.106.
3 The Government of Japan. The White Paper on Crime for 1989, Tokya, 1989, p.104.
4 Uluslararası Hukukçular Komisyonu (UHK)/İCJ. Türk Sulh Ceza Hakimlikleri ve Uluslararası Hukuk, 2018, s.13
5 İnsan Hakları Konseyi, Yargıçların ve Avukatların Bağımsızlığı Özel Raportörünün Raporu, A/HRC/38/38, op. cit. para. 76.
6 Mustafa T. YÜCEL. “Tutuklama Paradoksu” TBB Dergisi 2010 (91) ss.291-299. Bkz. C.Morenstr ve H.Kromrey. “Detour-Towards Pre-Trial Detention as Ultima Ratio”, National Report on Germany, Greifswald, Ekim 2016. Bkz. European Parliament. Prison conditions in the Member States: Selected European Standard and Best Practices. European Union and Council of Europe. PRE-TRIAL DETENTION ASSESSMENT TOOL. Mehmet Y. Yılmaz. Silivri yolları ve “hayalet gerekçe!” T 24 (19/09/2025); Mustafa T. Yücel. https://hukukihaber.net/Tutuklama-Siyaseti-ve-Uygulamasında-Sapmalar
7 Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu: “Tutuklama Kurumunun Uygulanması Hakkında Görüşler”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ocak-Şubat 2015, ss.7-28: 2013 yılında Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Feridun Yenisey ve Prof. Dr. Ayşe Nuhoğlu tarafından yürütülen “Türkiye’de Tutukluluk Uygulamaları ve Tutuklamada Savunmanın Rolü” konulu araştırma yapılmıştır. Mezkûr araştırma kapsamında, İstanbul, İstanbul Anadolu ve Bakırköy Adliyelerinde, Ağır Ceza Mahkemelerinin, tutuklama kararı içeren kesinleşmiş dosyalarından 734 adet dosyanın incelenmesi neticesinde veriler oluşturulmuştur. Bu incelemede çıkan tabloda ise, dosyaların yalnızca % 9’unda kararda kuvvetli suç olgusunun gösterildiği ve “hukukta ölçülülük ilkesi” yaklaşımının ise araştırma kapsamındaki yalnızca bir dosyada görüldüğü belirtilmiştir.
KONDA İnsan Hakları Derneği. Hapishaneler ve Mahpuslar Algı Araştırması, Ekim 2021: “Toplumun genelinde adalet sistemine karşı oluşan güvensizliğin en önemli sebeplerinden biri de Türkiye’de insanların haksız yere hapishaneye konulduğu fikridir. Toplumun % 72’si insanların haksız yere hapishaneye girdiğini düşünüyor. Daha önce bir yakını tutuklanmış olanların %80’i Türkiye’de insanların haksız yere hapishaneye konulduğu düşünüyor. Yakını tutuklanmayanların arasında ise bu oran %70 dir”.
Son yıllarda, tutuklama gibi müthiş zorlayıcı gücün uygunsuz ve ayrımcılık içerir şeklinde uygulanması küresel ilginin ön saflarında yer aldı. Bazı yargı bölgelerindeki araştırmalar, tutuklama uygulaması ile ceza adaletinin temel hedefleri arasında giderek artan bir 'sapma' olduğunu ortaya çıkardı; böylece birçok ülkede tutuklama yalnızca korkutma, cezalandırma veya bir suçtan öfkelenen halkı tatmin etme ile ilişkilendirilir hale geldi. Öte yandan, bazı güçler tarafından tutuklanacak adayların seçimi, suç veya suçluluk şüphesinden çok, 'belirli görünüm, davranış ve tavırlara sahip kişilere' dayanıyor gibi görünmektedir.
F. Altaylı. “Tutuklama cezalandırma yöntemine dönüştü” Bkz. Fatih Altaylı yorumluyor: "Yargıyı silah olarak kullanmayın!" YouTube Ayrıca bkz. Gökçer Tahincioğlu. “Gülümseyin, tutukluyorum” T 24 25 Eylül 2025: “Gülümsedin mi, tutukluyoruz”, “Dans mı ettin, bu kıyafetlerle, adli kontrol…!”
8 Mustafa T. Yücel. https://hukukihaber.net/Ceza-Adaletinde-Adli-Hata-Bilinci-(!)
9 Yaşamımızda şansın ne olduğunu belirlemede iki öğeye tanık olunmaktadır: 1) Olası sonuçların çokluğu- iyi veya kötü iki veya daha fazla sonuç olabileceği; 2) Kontrol eksikliği-özel bir sonucu sağlayıcı tek bir yolun veya önemli bir yolun olmayışıdır.
10 Adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin yazarın bizzat tanık olduğu prototip dava değerlendirilmesi için bkz. H.Şeker. “İnsan Trajedisine Kulak Tıkayan Pratik Sisyphus’le Özdeşleşen Çağcıl Adalet” Güncel Hukuk Mayıs 2014/5-125, ss.44-47. E. Cahn. The Predicament of Democratic Man, Delta Book, 1962, ss.145-158. Bireysel başvuru sonucu AYM’nce en çok hak ihlaline % 72’lik oran ile adil yargılanma hakkında tanık olunmuştur. Bkz. HT (30/03/2016) s.14.Ayrıca bkz. O.Armutçu. “İşte Adaletin Karnesi” Hürriyet (14/02/2018) s.14. “2007-2013 yılları yargı tarihinin utanç dönemi. Şahit olduğum bazı dosyalardan gelecek adına…utanç duyuyorum” HSYK Başkan vekili M.Yılmaz’ın beyanatı Hürriyet(23/04/2016) s.25. Usuli hakkaniyet ve adil yargılanma için bkz. M.Erdoğan. Hukuk Üstünlüğü ve Türkiye, Özgürlük Araştırmaları Derneği, Ekim 2015, ss.26-27. Bkz. N. Doğru. “Adaletinize ve hâkimlerinize güvenmiyoruz!” Sözcü (14/05/2017) s.2; International Commisson of Juriste(ICJ). Turkey: the judicial System in Peril-A briefing paper, 2016. Ayrıca bkz.Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu(Venedik Komisyonu). Türkiye Sulh Ceza Hakimliklerinin Görevleri, Yetkileri ve İşlevi Hakkındaki Görüşü, 10-11 Mart 2017, Venedik: Sulh ceza hâkimlerinin kişilerin insan hakları üzerinde önemli etkileri olan kararları yeterince gerekçelendirmedikleri saptanmıştır. Bkz. S. Ergin. “Anayasa Mahkemesi tartışmasında bireysel başvurunun geleceği” Hürriyet (16/10/2020) s.12: “ihlal kararlarından % 52,9’nun adil yargılanma hakkı’ndan verilmiş olması dikkat çekicidir”. Ayrıca bkz. A. Çelik. Adil Yargılanma Hakkı Rehberi, Anayasa Mahkemesi Yayınları, 2014. Ayrıca bkz. Ç.Toker. “Bireysel başvuru tazminatında rekor” Sözcü (17/06/2022): Bireysel başvurudaki tazminat ödemeleri: 2021 yılında 100 milyon 713 bin TL. iken bu rakam 2022 yılının ilk beş ayında 255 milyon 156 bini bulmuştur. Ayrıca bkz. Ali Rıza Çoban. Adil Yargılanma Hakkı Çerçevesinde Dava Gözlem Raporu, İnsan Hakları Derneği. Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel.
https://hukukihaber.net/Ceza-Adaleti-Sisteminde-İnsan-Hakları
11 Bkz. Ali Acar ve Rümeysa Ünal. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkına Sosyolojik Bir Bakış, Zoe, 2025.
12 Dart oynamak atılan okun bir yere saplanması ise de onu o noktaya getiren her öğenin, atış kuvveti, açısı, havadaki sürtünme hesaplaması mükemmel olmak zorunda; okun tam olarak o saplandığı noktaya gitmesi için her bir öğenin özel bir değerde olması gerekmektedir.
13 Adalet İstatistikleri 2024. Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel. https://hukuihaber.net/Ceza-Adaleti-Sisteminde-Erime-Olgusu
14 Bkz. Ü. Oskay. İletişimin A B C si (Simavi Yayınları) İst. 1992.
15 “Yargının vereceği karar, kamuoyu, medya tarafından verilirse, sonunda yargı ona ters karar verirse, o zaman yargıyı da zedeleriz. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ‘Yargının kararını medya vermesin’" Türkiye (4.10.1994) s.16; J.Keane. Medya ve Demokrasi (Ayrıntı Yayınları) İstanbul, Kasım 1992; T. İnal "Medya ve Mafya Mahkemeleri" Cumhuriyet (11.3.1994), s.2; CMUK 377/3:"Açık duruşmalarda cereyan eden muhakeme milli güvenliğe veya genel ahlaka veya kişilerin haysiyet, şeref ve haklarına dokunacak veya suç işlemeğe kışkırtacak mahiyette ise mahkeme bunları önlemek amacı ile ve bu amacın gerektirdiği ölçüde muhakemenin kısmen veya tamamen yayınlanmasını yasaklar ve kararını açık olarak tefhim eder. YCMK... " Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 1/01/2006 gün ve 27 sayılı "Adliyeler ve Duruşmalarda Güvenlik ve Düzenin Sağlanması" konulu Genelgesi; Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 1/01/2006 gün ve 26 sayılı “Cumhuriyet savcıları tarafından soruşturmalar sırasında basın ve yayın organlarına bilgi verilmemesi” konulu Genelgesi; CMK (2005) ile ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı getirilmiştir.
16 CONSULTATIVE COUNCIL OF EUROPEAN JUDGES (CCJE) OPINION No.11 (2008) OF THE CONSULTATIVE COUNCIL OF EUROPEAN JUDGES (CCJE) TO THE ATTENTION OF THE COMMITTEE OF MINISTERS OF THE COUNCIL OF EUROPE ON THE QUALITY OF JUDICIAL DECISIONS, CCJE (2008)5, Strasbourg, 18 December 2008.
17 Yayın dışında ilke olarak duruşmaların sabit bir kamera ile videoya alınması üst mahkemeleri de içermek üzere her yargı birimi için benimsenmesi hakikati belirleme ile taraflara ön yargısız ve özenle davranılması açısından yerinde bir uygulama olacaktır (Yazarın notu).
18 Bir zamanların en çok suç işlenen kenti olan New York, 'sıfır hoşgörü' ve 'kırık pencere teorisi' sayesinde temizlendi: "Suçun küçüğü büyüğü olmaz; en ufak suçluyla bile mücadele gerekmektedir." Bkz. New York'u temizleyen polis, Hürriyet (1/3/ 1998) s.15. Can acıtacak bir yaptırımla birlikte algılanan yakalanma riski (AYR) ne kadar yüksek olursa, insanlar örneğin trafik suçu işlemekten o derece korkarlar.
19 Kırık pencere teorisi- Wilson ve Kelling (1982), kırık pencere, atılmış çöpler, grafiti gibi düzensizlik işaretlerinin düzeni ihlal edici davranışlara yöneltebileceğine işaret ettiler. Bu düzensizlik işaretlerinin giderilmesi suçlu davranışlarının önemli bir tetikleyicisini gidermektedir. Beyin oldukça ilginç, en ufak bir düzensizlik beyni rahatsız etmekte; kaos ve düzensizlik kabul edilebilir olmaktadır. Bozukluğun giderilmesi beyni etkilemekte; beyin düzen ve disiplin mesajı almaktadır. Kırık pencere teorisi sıfır hoşgörü felsefesinin altını çizmektedir. Bir binada kırılan ilk pencere değiştirilmediğinde, halk bunun kimsece önemsenmediğini düşünecektir. Bu da diğer kişilerin pencereleri kırma eşiğini alçaltacak; daha fazla pencereler kırılarak ve sonuçta bina penceresiz kalacaktır. Bu nedenle, ilk kırılan pencereye karşı tepki hemen gösterilmeli ve pencere mümkün olabilen hızla onarılmalıdır. Bu kollukça sıfır hoşgörü arkasındaki düşüncedir ve kolluğun ancak suç yaygınlaştığında küçük suçlar ve kabahatlerle baş etmek üzere çaba göstermesi fikrine karşıt konumdadır.
20 TÜGİAD III. ADALET İst., s.52. Bkz. B.Deffaıns ve L.Roussey. Confidence in Judicial Institutions: An Empiricial Approach. Email:l.roussey©u-paris Yargıya güven açısından şu sorular da varlık göstermektedir: İnsanlar yargıya güvenmedikleri için mi hukuk sistemi iyi çalışmıyor? Veya hukuk sistemi iyi çalışmadığı için mi kişiler yargıya güvenmiyor? (Yazarın notudur). Bir başsavcının feryadı: “Meslektaşlarımız arasında güven anketi yapılsa, birbirlerine olan güvenin %1-2’lerde kalmasından endişe duyuyorum. Birbirimize bu kadar az güven duyarken toplumun bizlere ve yargıya olan güven oranını daha yükseklere çıkartmak zor.” Bkz. “Yargıya Güven %20” Hürriyet (8/06/2014), s.18. Yargı için en korkulan halkın güvenini yitirmektir. Bir anda kaybedilen bu güveni yeniden inşa etmek yıllarımızı alacaktır. İşte güven ve saygı duyulan bir yargı sistemi, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve hatta günlük yaşamın idamesi vazgeçilmez bir durumdur (Yazarın notudur). Ahmet Taşgetiren. Bir yanda adaletsizlik bir yanda açlık! Taraf (22/08/2025). Taha Akyol. “Türkiye’nin Hukuk Serüveni” Doğan Kitap, 2016. Taha Akyol “Yargıyı Yargıtay’dan dinlemek” Karar (5/09/2023): “Yargıya güveni kökten sarsan sorun HSK'nın siyasallaşmasıdır.
21 Y. Donat. "Dört Yılda Neler Değişti?" Milliyet (6/11/1993) s.2. Ayrıca Bkz. E.Arol. "Adalete Güvenme (?)" Meydan (26./8./1994) s.8; E.M.Tan. Meslek Olarak Hukuk ve Siyasette Hukukçu (TODAİ Yayın no.129) Ank,. 1972, ss.49-62.
22 M.Hough, J.Roberts. Attitudes to punishment:findings from the Brıtish Crime Survey (Home Office Research Study No.179) London 1998.
23 Sistemler modeli analizi için Bkz. M.T.Yücel. Hukuk Sosyolojisi Ank., 2025. Cepej. Checklist for promoting quality of justice and the courts (2008, 2E). Ayrıca bkz. http://www.courtexcellence.com/ International Framework for Court Excellence.
İdeal bir dünyada, bireyleri ve devleti ilgilendiren konularda mevcut en iyi kanıtlar sunulur ve sonuçlar hem kamu güvenliği hem de adalet ilkeleri açısından değerlendirilirdi. Ancak değerlendirici araştırma analizleri, ceza adaleti politikalarının rasyonel, kanıta dayalı ve maliyet açısından verimli olmadığını, kısmen de politika yapıcıların "sihirli değnek" çözümleri aramasından kaynaklandığını göstermektedir. Örneğin bkz. Daniel P Mears, “Towards Rational and Evidence-Based Crime Policy” (2007) 35(6) Journal of Criminal Justice, pp. 667, 667–682. Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel. “Adaletin Ceza Davalarındaki Yüzü”, Av. Teoman Ergül'e Armağan, TBB, 2017. ss.501-542.
24 Ayrıca bkz. ABD Federal Ceza Usulü- Kural 32 Sentencing and judgment.
25 Mustafa T. Yücel. https://hukukihaber.net/Mükerrir-Suçluluk-Olgusu; https://hukukihaber.net/Çocuk-Suçluluğu-ve-Nedenselliği
26 Barış Terkoğlu. “İçeridekilerin aileleri neler yaşıyor” Cumhuriyet (22/09/2025).
27 Bkz. Why procedural justice matters: Tom R. Tyler youtube. İngiltere’de Adalet Bakanı, iş yükünü azaltmak üzere ceza mahkemeleri için bağımsız bir inceleme başlatmıştır. Bu inceleme, uzun vadeli reformların faydalarını değerlendirecek ve suçlamadan mahkûmiyet/beraate kadar uzanan davalarda süreçlerin (ortak kurumların süreçleri de dahil olmak üzere) verimliliğini ve zamanında işlemesini inceleyecektir. İnceleme, ilgili herkes için adil yargılama gerekliliğini tehlikeye atmadan, daha verimli bir ceza mahkemesi sistemine ve mağdurlar, tanıklar ve sanıklar için daha iyi bir zamanlamaya yol açması amaçlanmaktadır. Bu inceleme ile iletişim: independentreviewcriminal courts@justice.gov.uk Ayrıca bkz. Criminal Caseflow Management Rules in Canada- (Kanada Ceza Davası Akış Yönetimi Kuralları).
28 Sulhi Dönmezer-Feridun Yenisey. Ceza Adaleti Sisteminin Etkinliği-1998, TESEV, İst., 2000. Mustafa T. Yücel. Ceza Adaletine Özgün Sorunlar, Adalet,2023.
29 Yargı sistemin temel öğeleri teknoloji, yardımcı personel, profesyonel personel ve hâkim sınıfından oluşmaktadır. Bu alandaki reform girişimleri “pilot mahkemeler” le, temel varsayım para ve zaman tasarrufu olarak ele alınmalı; bedel-yarar yaklaşımı egemen olmalıdır. Hâkim, yargı sisteminde en uzman, en eğitimli ve pahalı bir ajan olduğundan, görevli olduğu mahkeme uzmanlaşma seviyesiyle eşleştirilmelidir. Aksi takdirde, gereksiz zaman zaman kaybı ile makul süre aşımı söz konusu olabilecektir (Yazarın notudur). Mustafa T. Yücel. “Yargılama Sosyolojisi” Kriminoloji ve Hukuk Sosyolojisi Denemeler, Yetkin, 2024, ss.535-552. Ayrıca bkz. UNODC. Criminal Justice, Prison Reform and Crime Prevention Tools and Publications; Time for change-A call for collaborative criminal justice reform, June 2024, London.