BURNUMUZUN DİBİ

Abone Ol
 Daha “burnumuzun dibinde” ne olup bittiğinin farkında değiliz.

Neler olup bittiğini bilmiyoruz, haberimiz yok.

Burnumuzun dibi dediğimiz yer Türkiye sınırları içinde, üç beş saatlik bir mesafede…

Güneydoğu.

Gazete ve haberlerde, yalnızca; yollarda açılan çukurların kapatıldığı yazılıyor.

Biz de zannediyoruz ki; büyük şehirlerde asfaltlarda görünen ufak tefek çukurlar kapatılıyor, başka bir şey yok.

Ara sıra çatışma haberleri geliyor.

Bir terörist “etkisiz hale getirildi” deniyor.

Etkisiz hale getirmek ne demekse.

Şehit haberlerine alıştık.

Eski deyimle “vukuat-ı adiye” yani alışılan - normal haberler haline geldi.
         
Tek haber: “acılı ailesine haber verildi” tek tepki: “kanı yerde kalmayacak” edebiyatı.

Gazete, televizyon, haber ajansları başka bir şey nakletmiyor.

Biz de zannediyoruz ki, her şey normale yakın bir şekilde devam ediyor, ufak tefek olaylar var.

Geçenlerde yabancı bir kanalı izliyordum.

Bir yeri gösteriyordu.

Neresi olduğunu bilmiyordum.

Hayret ve dehşet içinde kaldım.

Yollara büyük çukurlar açılmıştı.

Sık aralıklarla ve insan boyunda taş yığınları ile yollar kesilmişti.

Bu kesintilerin arasında, ellerinde ağır silahlar bulunan, kiminin yüzü kapalı, kiminin yüzü açık insanlar, rahat rahat dolaşıyorlardı.

Birbirine bitişik olan evlerin iç duvarları delinmiş ve bir nevi dehliz, geçit yapılmıştı.

İnsanlar bu geçitlerden geçerek, duvardaki deliklerden dışarı sürekli, yaylım ateşi yapıyor, kurşun yağdırıyorlardı.

Öyle pek korkmuş, ürkek, tedirgin halleri yoktu.

Sanki inşaatta çalışan ve üstlerine koruyucu giymeyen, kask takmayan işçiler gibi idiler.

Karşı tarafda, sanki belediye arazöz aracı gibi su püskürten bir makine vardı.

Yabancı dilde haberleri anlatan spiker “Türk, Türkiye” lafları etti.

Kulak kabarttım.

Operasyonu bitiren askerler şehir merkezinden çıkarken, yolun iki tarafında toplanan kalabalık, bağırıp çağırıp hakaret ediyorlardı.

İkinci kez hayret ve dehşet içinde kaldım.

Burası, Türkiye idi.

Güneydoğu idi.

Sonra bizim kanallara döndüm.

Evlilik ve yarışma haberleri vardı.

Her şey normal, güllük gülistanlık idi.

Güneydoğu’da, büyük bir devlet inşaatında çalışan bir arkadaşıma sordum.

“Ben de seninle oraya gitmek istiyorum. Havaalanında inince, yakama Türk bayraklı rozet takacağım ve elime Türk Bayrağı alıp yürüyeceğim” dedim.

Yüzüme baktı: “Ben senin yanında yürümem. Asfaltın bir ucundan öbür ucuna gidemezsin” dedi. Sonra gülümseyerek “Bel ki deli derler, bir şey yapmazlar” dedi.

Geçenlerde bir facebook sayfasında okudum.

O bölgede, bir lokanta da , sizin bölge dışından geldiğiniz anlaşıldığında “Türkiye’den mi geldiniz” deniyormuş.

Biz hala sınırdışı operasyon, uçak düşürme olayları ile uğraşıyoruz.

Kendi ülkemizde; kendi uçağımız, kendi askerimiz, kendi polisimiz, kendi insanımız sıkıntıda.

Yakında nur topu gibi bir çocuğunuz olacak.

Daha burnumuzun dibinde neler olup bittiğini bilmiyoruz.

Bizi nelerle uğraştırıyorlar.