Böcek, casusluk, baltanın sapı

Abone Ol


2011 yılı aralık ayında, Başbakan Erdoğan’ın Keçiören Subayevlerindeki ikametinin altında bulunan çalışma ofisi ile, Başbakanlık Çankaya Resmi Konutunda yapılan aramalarda böcek tabir edilen dinleme cihazlarının bulunması üzerine soruşturma başlatılmıştı.

Şikayetçi olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  yer aldığı iddianameyi 15 günlük yasal süre içinde mahkeme  kabul ederse yargılama/kovuşturma  başlamış olacak.
Haklarında dava açılan şüphelilerin isnat olunan siyasal casusluk, haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçlarını işleyip işlemedikleri, suçlarının sabit olup olmadığı elbette yargılama sonunda belli olacak. Ancak bu soruşturma vesilesiyle üzerinde önemle durulması gereken bazı hususlara dikkat çekmek istiyorum.

Birincisi; siyasal casusluk suçunun doğrudan Başbakan’ın dinlenmesiyle ilgili olup, Başbakan’ın şahsını değil ülkemizin güvenliğini ilgilendiren çok çok önemli bir olay olmasına rağmen, soruşturmanın 3 yıl gibi oldukça uzun bir süre devam etmesi.
Böyle bir  soruşturmada 3 yıl makul bir süre olarak kabul edilemez. Olayın önemi, özelliği, bütün devlet kurumlarının göstermesi gereken hassasiyet birlikte düşünüldüğünde bu sürenin makul olmadığı, sebeplerinin araştırılması gerektiğini belirtmeliyiz.

İkincisi; Devlet içinde, devlet hiyerarşisini tanımayan paralel bir yapılanma olduğu gerçeğidir. Şüpheliler hakkında nasıl bir karar verilirse verilsin, sonuç Başbakanlığın casusluk amacıyla dinlenebildiği   gerçeğini değiştirmeyecektir. Ortada vahim suç teşkil eden bir eylem vardır. Suçu kimin işlediğini de yargı belirleyecektir.

Üçüncüsü; Casuslukla suçlanan şüphelilerin kamu görevlisi olmaları ve bir kısmının Başbakan’ı korumakla birinci derecede sorumlu olmaları, kamu görevlisi olmanın ayrıcalıklarından istifade ile bu suçu işledikleri iddiasıdır. Dava konusu eylemi nitelikli hale getiren ve yaptırımını ağırlaştıran bu özelliği de devlet içindeki hukuk ve hiyerarşi dinlemeyen  yapının varlığının kanıtlanmasından öte, dinlenen bilgilerin servis edildiği dış odaklarla işbirliği yapılmasıdır.

Dördüncüsü; 28 Şubat Darbesi döneminde, kendilerini devletin gerçek sahibi görerek işledikleri suçları ‘devlet gerektiğinde rutin dışına çıkar’ mantığıyla izah eden gayrı meşru vesayetçi yapılanma ile bugünkü paralel yapılanmanın ortak yönlerinin ortaya çıkmasıdır. Kendilerine hasım gördükleri – düşman gördükleri demek daha uygun- dönemin Başbakanı Erdoğan’ı alaşağı etmek için meşru olan demokratik mücadele dışında her türlü yolu mubah görmeleridir. Dindar bir tabanın samimi inancını ve fedakarlığını istismar eden bu yapının, “netice vasıtaları mubah kılar” cümlesinde özetlenen gayrı İslami bir metodolojiyi benimseyerek hareket etmeleridir.

Beşincisi; İktidar olma potansiyeli kendisinde görüldüğü andan  Ak Parti’nin damarlarına sızma girişiminin varlığıdır. Sureti haktan görünüp istihbarat toplayan, yönlendirme yapmaya çalışan, tuzaklar kuran derin bir yapının amaçlarına ulaşmak için Ak Parti’ye destek verip iktidar üzerinde vesayet kurmaya kalkmasıdır. Özel kalem müdürünün Ergenekon zanlısı, koruma müdürünün casusluk zanlısı olması başka nasıl izah edilebilir ?

Ak Parti için, ormanı kesen baltanın sapının ağaçtan olmasıyla izah edilebilecek bir süreci yaşadığını söyleyebiliriz. Benzer hataların tekrarlanmaması ve farkındalık için casusluk davasından alınacak  çok dersler olduğunu söyleyebiliriz.