BİYOLOJİK ANNE-BABA DIŞINDA BİR BAŞKASININ NÜFUSUNA KAYDEDİLEN KİŞİNİN EVLATLIK İLİŞKİSİ BAKIMINDAN HUKUKİ DURUMU

Abone Ol

Kişinin biyolojik anne-baba dışında bir başkasının nüfusuna kaydedildiği haller ile sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bu durum Anadolu’da yaygın bir uygulama haline gelmiştir. Genellikle çocuğu olmayan yakın akrabalar (hala, dayı, teyze vb.) yeni doğan yeğenini veya arkadaşlarından birinin çocuğunu, kendi nüfusuna öz çocuğuymuş gibi kaydettirmektedir. Bilhassa yurt dışına giden kişilerin çocuklarının, çoğunlukla geride kalan yakın akrabalarının nüfuslarına kaydedildikleri görülmektedir. Bu fiili durumun bir sonucu olarak; anne-baba hayattayken pek sorun yaratmamaktadır. Ancak anne-baba vefat ettikten sonra çeşitli sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Anne-babanın biyolojik evladı yoksa ilk etapta sorun olmamaktadır. Fakat anne-babanın biyolojik evladı olmuş ise bu durumda kendi biyolojik evladıymış gibi nüfusuna kaydettirdiği evlat ile biyolojik evlat arasında çıkar çatışması söz konusu olacaktır. Genellikle biyolojik çocuklar, anne-babalarının nüfusuna kaydedilen evlatların mirastan faydalanmamaları için problem çıkarmaktadırlar.

Biyolojik ilişki, yumurta ile spermin birleşmesi sonucu bir bebeğin oluşarak dünyaya gelmesini sağlamaktadır. Biyolojik baba, spermi sağlayan erkek, biyolojik anne ise bebeği doğuran kadındır. Türk Hukuk sisteminde soybağının nasıl kurulacağı kanunen belirlenmiştir. TMK m. 282 gereğince anne ile çocuk arasında soybağı doğum ile kurulmaktadır. Baba ile olan soybağı ise a) anne ile evlilik, b) tanıma, c) hâkim hükmüyle kurulmaktadır. Bir diğer ifadeyle, baba ile çocuk arasındaki soybağı, anne ile olduğu gibi doğumla birlikte kurulmamaktadır.

Diğer yandan biyolojik ilişkinin bulunmadığı hallerde soybağı ilişkisinin nasıl kurulacağı TMK’da ayrıca düzenlenmiştir. Şöyle ki, biyolojik ilişki bulunmaması halinde TMK m. 282/3’te yer alan düzenleme uyarınca soybağı, evlat edinme yoluyla kurulmaktadır. Evlatlık ilişkisinin tarafları, evlat edinen ve evlatlık (evlat edinilen kişi) olarak ayrılmaktadır. Yasal düzenlemede evlat edinme ilişkisi, belirli koşullara bağlanmıştır. Örneğin; TMK m. 315 uyarınca evlatlık ilişkisinin mahkeme kararı ile kurulacağı hüküm altına alınmıştır. İşbu davada görevli ve yetkili mahkeme, evlat edinenin oturma yerindeki; birlikte evlat edinmede ise eşlerden birinin oturma yerindeki Aile Mahkemesidir. Evlat edinme; a) küçüklerin evlat edinilmesi, b) erginlerin ve c) kısıtlıların evlat edinilmesi olarak ayrı düzenlenmiştir.

Anadolu’da uygulama haline gelmiş olan biyolojik anne-baba dışında bir başkasının nüfusuna kaydedilme durumu genellikle küçük yaştaki çocuklar yönünden gerçekleşmektedir. Anadolu’daki bu uygulama, niteliği itibari ile aslında bir evlat edinmedir. Fakat evlat edinmenin hukuki prosedürü yerine getirilmediği için kaydi anne-baba öldüğünde ardında bir hukuki problem bırakmaktadır.

Bir diğer problem ise küçüklerin evlat edinilmesine ilişkin prosedürün sebep olduğu zorluklar nedeniyle insanların evlat edinme prosedürünü yerine getirmekten kaçınarak çocuğu direkt kendi çocuğuymuş gibi nüfusuna kaydettirmesinden kaynaklanmaktadır. Örneğin; TMK m. 306’da yer alan düzenlemede bir küçüğün birlikte evlat edinilebilmesi için eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşını doldurmuş bulunmaları gerekmektedir. Ancak küçüğün doğduğu anda söz konusu 5 yıllık sürenin dolmasının beklenmesi çocuk açısından olumsuz psikolojik sonuçlar doğurmakla birlikte evlat edinmek isteyen kişiler açısından da uzun bir süre teşkil etmektedir. Bu nedenle insanlar genellikle evlat edinme prosedürünü uygulamayıp evlat edinilecek kişiyi direkt kendi biyolojik çocuğuymuş gibi nüfusuna kaydettirme yolunu tercih etmektedirler. Ne var ki bu durum hem miras hukuk hem aile hukuku bakımından birçok uyuşmazlık oluşturmaktadır.

Bu noktada çıkan en temel sorun, bizim de işleyeceğimiz üzere miras hukuku açısından doğmaktadır. Biyolojik evlat, evlatlık alınmamış fakat öz kardeşi gibi gözüken evladın nüfus kaydının değiştirilmesi için dava açabilir. Nüfus kaydının düzeltilmesi davası ile tespit yapılarak nüfustaki kayıt değiştirilmektedir. Nüfus kaydının düzeltilmesi neticesinde biyolojik anne-baba dışında bir başkasının nüfusuna kaydedilen kişinin kaydi anne-baba yönünden soybağı sona erdirilir. Böylece kişinin yasal mirasçılık sıfatı sona erer ve bu nedenle de bu kişi artık kaydi anne-babanın mirasçısı olamaz.  

Bu davalar daha çok anne-baba öldükten sonra açıldığından, genellikle uzun yıllarca yaşanan hayat birlikteliğinden sonra ortaya çıkan davalardır. Bu tür davalarda kişiler genelde, uzunca süre beraber yaşadıkları için dava açılmasının hukuken mümkün olmadığını düşünmektedirler. Buna ilişkin olarak Yargıtay maalesef 40-50 yıl gibi uzunca bir süre birlikte yaşanmış olsa da bu durumu soybağının reddi davası açılması için engel görmemektedir.

Bu yöndeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 9.3.2021 tarihli, 2020/269 E., 2021/228 K. Sayılı ilamının ilgili kısmı şu şekildedir; “…, diğer taraftan davalı ...'in teyzesi olan davacının davalının bu şekilde nüfusa kaydedildiğini bilmesine rağmen 45 yıl sonra eldeki davayı açtığı, TMK’nın 2. maddesinde, hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edildikten sonra hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağının belirtildiği, bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturacağı, bu itibarla davacının 45 yıl sonra nüfus kaydının doğru olmadığı iddiasıyla eldeki davayı açmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu ve hukuken korunmaması gerektiği, direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ile onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.”.

Söz konusu karardan açıkça anlaşıldığı üzere; bu noktada TMK m. 2 uygulama alanı bulmamaktadır. Bir diğer ifadeyle, uzun süreli birlikte yaşam sebebiyle hakkın kötüye kullanımının doğacağı savunması burada geçerli değildir. Bu dikkat edilmesi gereken en temel husustur. Evlatlık meselesi ile biyolojik evlat asla karıştırılmaması gereken farklı müesseselerdir.  Birlikte geçirilen 40-50 yıl boyunca biyolojik çocukların sessiz kalması hiçbir zaman hakkın kötüye kullanımı olarak değerlendirilmemelidir. Hukuken bu şekilde değerlendirilmesinin toplum tarafından benimsenmesi zor olsa da işin gerçeği budur.

Kanaatimizce; özellikle Anadolu’da devam eden soybağı problemleri dikkate alındığında evlatlık ve başkasının evladının biyolojik evlat gibi nüfusa kaydedilmesi durumuna yönelik temelde bir yasal düzenleme yapılması ya da evlat edinme müessesinin yakın akrabalık ilişkisi içerisinde bulunanlar için var olan şartlarının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Yeni bir yasal düzenleme yapılmaz ise kişiler, evlat edinirken veya biyolojik evladıymış gibi bir başkasının evladını nüfusuna kaydettirirken açıklamalarımızı dikkate almalıdır.