MAKALE

Bir ülke nasıl çöker?

Abone Ol

Ülkemizde yaşanan başta Altındağ, Gebze Belediyeleri ve diğer belediyelerin hukuksuz bir şekilde hayvanların sağlıklı, sağlıksız ayırt edilmeden acımasızca öldürüldüğüne ülkece şahit olduk. 

Söylenecek o kadar çok şey var ki!

5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, acele bir şekilde tek bir amaca hizmet etmek yani hayvanları uyutmak adı altında öldürmek için çıkarıldı. Bu yasaya, hayvansever bir insan olarak karşı olmakla beraber; madem böyle bir yasa çıkarıldı,hayvanların hangi şekilde, kimin yetkisiyle ve ne şekilde uyutulacağı, bu kararın hangi elzem sebeplerle alınacağı, kim tarafından karar verilip ne şekilde uyutma yapılacağına ilişkin net çizgiler çekilip, belirsizliğe mahal verilmeyecek şekilde çıkarılması gerekirdi. Ama, bu ülkenin vatandaşı olarak bunu beklememiz çok fazla değil mi? Öncelikle, şunu sormak isterim, kanunlar çıkarılırken toplum menfaat ve gereklikleri göz önünde bulundurularak, toplumda hukuki güvenliğin ve adaletin sağlanması için yasalar çıkartılmaz mı? Peki sorayım , bu yasa hangi hizmet ve menfaate hizmet etmek için çıkarıldı? Üstelik, kanunu incelediğimizde, bu yasayı, bir sürü muğlak ve eksik bir şekilde boşluklarla çıkardılar. Peki, bu yasa hangi amaç ve menfaate hizmet etmek için çıkarıldı? Türk veteriner Hekimleri Birliği bu konuda ne düşünür bilemem ancak bir gerçek var ki; bu yasanın bu kadar eksik ve muğlak bir şekilde aceleyle çıkarılıp onaylanması tek bir amaca hizmet edebilir. O da, uygulamayacağı açıkça ortada olan yasanın nasıl, ne ne şekilde olduğu  önemsenmeden sadece uyutmak adı altında katliam yapmak, hayvanlara işlence ve acı çektirerek şeytani bir takım amaca hizmet etmektir.

Ehemmiyetle belirtmek isterim, uyutma zaten bulaşıcı bir hastalık ve insan sağlığını tehdit ettiği durumda dahi olsa çözüm değildir. Belediyelerin böyle bir durumla karşılaşması halinde dahi, yapılması gereken; insan sağlığını etkilemeyecek şekilde bu hayvanları rehabilite etmek, gözlem ve denetim altında tutmak olmalıdır.

Gelelim, 5199 sayılı yasanın uyutmayı düzenleyen maddesine; “Öldürülmesi” ibaresi “Ötenazi” şeklinde ve 13 üncü maddesinin başlığı “Hayvanların ötenazisi” şeklinde değiştirilmiş, maddeye birinci fıkrasından önce gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiş ve mevcut ikinci fıkranın ikinci cümlesinde yer alan “Öldürme esas ve usulleri “ibaresi “Öldürme ve ötanazi işlemine ilişkin esas ve usuller” şeklinde değiştirilmiştir.

“Bakımevine alınan köpeklerden; insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olanlara 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen tedbir uygulanır.”

Gelin bakalım bu tedbirler neymiş?

Hayvan refahı

Madde 9-(1) Hayvan sahipleri veya bakımından sorumlu kişiler, hayvan refahının sağlanması amacıyla, hayvanların barınma, bakım, beslenme, sağlık ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak, sorumluluklarındaki hayvanların insan, hayvan ve çevre sağlığı üzerinde oluşturabilecekleri olumsuz etkilere karşı gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.

 (2) Hayvanların kesimi ve hastalık kontrolü amacıyla itlafı, hayvanlarda heyecan, acı ve ıstırap oluşturmadan, uygun araçlar kullanılarak yerine getirilir. 

(3) Hayvanlara ötenazi yapmak yasaktır. Ancak, 

a) Hayvanlara acı ve ıstırap çektiren veya iyileşme durumu bulunmayan hastalık durumlarında, 

b) Akut bulaşıcı bir hayvan hastalığının önlenmesi ya da eradikasyonu amacıyla veya insan sağlığı için risk oluşturan durumlarda, 

c) Davranışları insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen durumlarda, veteriner hekim tarafından ötenazi yapılmasına karar verilebilir. Ötenazi işlemi veteriner hekim tarafından veya veteriner hekim gözetiminde yapılır.

Şimdi bakalım bu kanun doğrultusunda ülkemizdeki manzaraya! Bir acizlik içinde bu kanunu hazırlamak yetmiyormuş gibi kanunu doğru düzgün uygulamaktan da nasıl aciz olduklarını görelim.

Hayvanları koruma  yasasına baktığımızda, genel olarak toparlarsak özet olarak;

Uygulanacak hüküm şöyle; “Hayvanlara ötanazi yapmak yasak olacak ancak hayvanlara acı ve ıstırap çektiren veya iyileşme durumu bulunmayan hastalık durumlarında, akut bulaşıcı bir hayvan hastalığının önlenmesi ve yayılımını önlemek amacıyla veya insan sağlığı için risk oluşturan durumlarda, veteriner hekim tarafından ötanazi yapılmasına karar verilebilecek.

Peki bakalım, hukuk ve adelet sistemimizde bu kanundan ne anlaşılmış ve nasıl yanlış uygulamlara mahal verilmiş !

Başta Altındağ, Gebze olmak üzere ülkemizin bir çok ilindeki vatandaşlarca görülüp de sosyal medya sayesinde ancak haberdar olabildiğimiz kadarıyla, bazı belediyeler, hastalığı olmayan sağlıklı hayvanları, toplum için risk olduğu veya tehdit oluşturduğu tespitinin, ne şekilde yapıldığını bilmediğimiz, hangi raporlara istinaden böyle bir karar alındığını bilmiyoruz. Bütün hayvanların künyeleriyle, raporlarını belgeleriyle görmek istiyoruz. Ülkenin bir çok yerinde saydığımız belediyeler  ve niceleri daha ölmeden, sokak hayvanlarını poşetlere koyularak, acı ve işkence çektirerek öldürmüş, hayvanları katletmişlerdir. Bakın uyutma zaten çözüm olmadığı gibi uyutma adı altında bugün biz hayvanlara veteriner bile olduklarından şüphe ettiğimiz kişilerce kanuna aykırı olarak öldürülmesi emrinin veren belediyelerce yapılan insanlık dışı katliama, eziyet çektirme ve hayvana işkence etme şeklinde eylem bulan hayvanların katliam ve ölülerine ülkece tanık oluyoruz. Ey bu suçun işlenmesine iştirak eden veterinerler “kanunsuz emir” suçtur.

Eğer size üstleriniz tarafından “kanunsuz emir” verilmişse bununla ilgili yasal düzenlemelere bakalım.

Anayasa madde 137:

Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.

Kanunun Hükmü ve Amirin Emri

TCK Madde 24

(1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.

(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.

(3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.

(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.

Şimdi hal böyleyken , gelin bugün bunları yaşamamız, ülkemizde bu çökmüş adalet sistemine, Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin ve buna sessiz kalan sosyal toplumun nasıl bu suçlara zemin hazırlayarak,  hiç bir meslek grubunun görevini layıkıyla yapmayıp, koskoca bir toplumun adım adım nasıl ahlaki çürüme ve çöküşene sebep olduğunu görelim. 

Şunu iyi bilmek lazım, bugünlere birden bire gelmedik. Bugüne kadar yaşadığımız hiç bir hukuksuzluğun karşısında ne sivil toplum kuruluşları, ne meslek kuruluşları birlikleri ve vatandaş olarak belki hepimizin kararlı ve istikrarlı bir duruş sergilememesi, ,görevini layıkıyla yapmak için o göreve gelmiş ve meslek yemini etmiş topluma ayrıca hizmet borcu olan meslek grupları, sistem ve kuruluşların bugün hayvanlara, kadınlara, çocuklara yapılan her türlü sistematik kötülüğe izin vererek, hazin sonu adım adım nasıl hazırladığını görelim.

Gebze katliamı neden mi yaşandı? Bu ülkede, artık toplumun her kesiminden insanlarımız, vatandaşlarımız olarak, omurgalı bir duruş sergilemez ve bu ülke ve üzerinde yaşayan her canlıya sahip çıkmazsak, yaşayacağımız nice katliamlar neden mi yaşanacak, buyrun bakalım beraber sebeplere!

Bu adalet sistemi ve toplumsal çöküşün sebeplerini ikiye ayırmak lazım, suç öncesi ve sonrası olmak üzere.

1. Sürekli artan suçların kuşkusuz ki, temelinde yatan en büyük sebep; caydırıcılığı olmayan cezalar ve uygulanmasındaki eksiklikler, devletin Yasama, Yürütme ve Yargı faaliyetlerini yürütememesi gibi bir çok sebebe bağlıdır. 

2. Siyasi yapılar, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluş ve örgütleri, görevini hakkıyla yapmayan, menfaat için koltuk ihlal eden niceleri yüzünden…

3. Hukuk devletlerinin olmazsa olmaz prensibi, “Kuvvetler Ayrılığı Prensibi”. Yani, Yasama faaliyeti yürüten Meclis, Yasama ve Yargı dışındaki tüm faaliyetler yürüten Yürütme ve yasayı uygulayan Yargı, yasayı uygulayan bu mekanizmalarının  bizim ülkemide iç içe geçmiş olması. Parlamenter sistemlerde; Yasama ve Yürütme iş birliği içerisindedir. Başkanlık sisteminde ise katı bir şekilde Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri birbirinden ayrılır.  Her iki sistemde de ortak olan, devlet başkanı veya Cumhurbaşkanının sadece sembolik görevleri olmasıdır. Bir diğer deyişle güçler ayrılığı devlet organları olan yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden ayrılmış oldukları bir devlet yönetim modelidir.

Bakalım bu sistem bizde ne iken, ne oldu?

- Hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkesi, kuvvetler ayrılığı birbirinden sertçe ayrılmalıyken, biz de yumuşak ve iç içe geçmiş ve denetim mekanizmasının olmadığı, bağımsız faaliyetler yürütmesi gereken özellikle YARGI sistemi çökmüş durumdadır. Halbuki, YARGI; bağımsız bir yapı olması devletin hiç bir organ ve makamından emir almaması gerekmektedir. 

- Parlementer sistemlerde devlet başkanı veya cumhurbaşkanı ülke yönetiminde etkin olmayan sembolik mevkidedir. Devletin bütün faaliyetleri ülkeyi asıl yönetenler, Yasama meclisi, Bakanlar kurulu gibi yapılardır.

- Bizde ise durum, Cumhurbaşkanlığı sistemi yönetim şekliyle, tek adam modeliyle, diğer sistemlerde olan Başbakan ve Bakanlar kurulu yapıları  lağvedilmiştir. Yerine Cumhurbaşkanlığınca ataman ve ona bağlı Cumhurbaşkanlığı kabinesi gelmiştir. 

- Bu rejim sisteminde; kanunu teklifi veren milletvekilleri, yasama ve yürütme dışındaki tüm faaliyetleri yürüten kabine kabşmesi yasaya hazırlayan, meclis ve onay veren ise Cumhurbaşkanı olmuştur. Bu da denetim mekanizmasını ortadan kaldırmıştır. 

- İşte bu rejim sonucu, Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan hakları mahkemesi ve bir sürü Uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınan, Uluslarası Çocuk Hakları ve İstanbul Sözleşmeleri gibi bir insanın en temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alınmışken, bizim ülkemizde ise; hala bunların savaşını veriyor olmamız aslında her şeyi açıklıyor. 

O zaman sormak istiyorum herkese? Eğer, biz hukuk devleti isek, neden bizim ülkemizde toplumun en zayıf halkası olan hayvanlar vahşice ve hukuksuzca katlediliyor? Bir toplumu kurtarmak , yükseltmek ve korumak en zayıf olanı korumakla başlar.

**Neden kadın cinayetleri her geçen gün artıyor.  

**Neden bir annenim önüne,  kız  çoçuğunun kafası kesilerek atılıyor?

**Neden, annelerin evlatları, kız çocukları, parçalara ayrılarak öldürülüyor? Biz neden, Münevveri, Özcanı, Narini, İkbali ve nicelerini koruyamadığımız gibi, bunların katillerini adalet sistemimize güvenerek teslim edemiyoruz ?

**Neden bebeklere tecavüz ediliyor?

Dünyaya baktığımızda, Başkanlık ya da Parlementer sistemlerle yönetilen hukuk devleti ülkesi olan ülkelerin aksine bizim ülkemizde can ve mal güvenliği olan kadınların, hayvanların ve çocukların acımasızca katledilmediği, katillerin, sapkınların, hayvan katillerinin çoğunlukta olmadığı, adalet sistemi gelişmiş, devletin  her organının faaliyetlerini ve eşit ve hukuka uygun vatandaşının en temel yaşama haklarına zarar vermeden yürüttüğü o ülkeler hukuk devleti ise bizim kendimize hukuk devleti diyebilir miyiz?

Biz kamu vicdanını düşünmeden bir takım kanunlar çıkarıp bunu uygulayan halkın benimsemediği ve oyunu almadığı bir yönetim ve adalet sistemine hapsedilmiş kurbanlar mıyız? Kafaların kesildiği, vücutların parçalara ayrıldığı, hayvanların vahşice katledilip , bebek tecavüzcülerinin habire suç işleyip serbest bırakılarak ortada kol gezdiği bir huydut devleti mi olduk?

Bugün ki bilgiler ışığında M.Ö. 3000 yıllarına kadar indirilebilen 5000 yılı aşkın bir devamlılık arz etmesi yanında, dünya medeniyetine sağladığı katkılar insanlık tarihi açısından büyük önem taşıyan ve böylesi bir geçmişe sahip koskoca TÜRKİYE CUMHURİYETİ  biz ne devletiyiz?

2. Suç sonrası sebepler:

Yasayı uygulayan, onaylayanlardan sonra gelelim uygulayıcılara…

Bu yasa muğlak bir şekilde hasta olan olmayan kısaca toplum sağlığını tehdit edip etmediğine bakılmaksızın tüm hayvanların öldürülmesine olanak sağlayacağını bile bile çıktı. Bu kanlı yasayı çıkaranlar, yasanın uygulanma zorluğunu bile bile çıkardılar evet.  Üstelik öldürme yöntemlerinin ne yasada ne akıllarda ne de vicdanlarda yeri var. 

Bu yaşananların sorumluları belli. Ve, o yüzdendir ki, bugün bu kadar kayıtsız olmaları. İstanbul sözleşmesini kaldırırken, uyutma yasası adı altında kanlı yasayı çıkarırken bunların yaşanacağını bile bile adım, adım bu sona itildik. Narin cinayeti bu kadar gündür çözülmediği ya da üstü kapatıldığı gibi başka cinayetlerin de yaşanmasını bu kadar yıldır görev başında, ekonomiden ülkenin diğer sorunlarından bahsetmiyorum bile, hiç bir bakan işini yapmadığı için bu ülkeyi bu sona mahkum ettiler!

Peki “ YARGI” ne yaptı?

Adalete teslim edilen suçluları bağımsız bir şekilde devletin hiç bir erk ve makamından emir ve talimat almadan yürütmek zorunda olmalarına rağmen, o makamları bu kadar cinayetler işlenirken hangi vatana faydalı amaç ve hizmet için işgal ediyorlar? Elbette işini çok güzel yapan adalet için görevini layıkıyla yapan yargı mensuplarımız var ama yeter mi? Adaletin yerine gelmesi için bu yeterli mi? Neden üst hadden cezalar verilemiyor, neden haksız tahrik yok iyi hal indirimleri, neden suç işlediğini ülkece bildiğimiz insanlar patır patır serbest bırakılıyor. Bunun hesabını halka vermek zorundasınız. Toplumun kanayan vicdanına rağmen; Eros’ un katilini, Narin cinayeti öncesi işlenen çocuk cinayetlerinin suçlularını  serbest bıraktığınız için, o suçluların dışarda rahatça gezmelerine izin verdiniz, bundan cesaret bulan diğer katillere cesaret verdiniz. Çok yazık! 

Belediyelerin katliamlarına karşı başta Veterinerler Hekimler Birliği neden olanlara göz yumdular. Bu hukuksuzluk karşısında nasıl bir duruş sergilendi, nasıl bir çözüm planı devreye alındı?

Gel gelelim, Yargının savunma ayağı olan avukatlara.

Avukat olmak beni durdurmaz, zira en ağır eleştriyi bu meslek grubuna haiz mesleştaşlarıma yapacağım. Türkiye Barolar birliği, Baro başkanları, avukatları temsilen hareket eden meslek kuruluş ve örgütlenmeleri, Hayvan Hakları komisyonu nerede? Sizler hangi amaçla kuruldunuz ve hangi amaca hizmet ediyorsunuz. Baro başkanları ülkede bu kadar hukuksuzluk , adaletsizlik  yaşanırken adalete en yakın durması gereken ve  bütün adaletsizliklerin en yakınında olmanıza rağmen nerede bu Kadın Hakları, nerede bu Çocuk Hakları kurduğunuz komisyonları neden takip etmiyorsunuz?

TV ve Medya Kuruluşları nerede?

Tüm bunlar yaşanırken, kimsenin İkbal’ den haberi olmayacaktı az kalsın  Neden mi? Tv ve Medya kuruluşları herhalde daha başka önemli haberler peşinde olacaklardı ki, haberlerde kimse Ikbal’ i  izlemedi. Hangi meslek grubu omurgalı bir duruş sergiledi de görevini yaptı?

Peki biz tüm bunlar yaşanırken bırakın meslek gruplarını tüm vatandaşlar olarak tüm bu hukuksuzlular yaşanırken, biz ne yaptık! Bir ülkede, sosyal medya da bazı tepkiler üzerine serbest bırakılanlar tutuklanıyorsa, vay halimize!

Hayvanları korumak için Gebze de, adliye koridorlarında, bir avuç, hayvanseverin tepki göstermesi dışında, Narinler, İkballer ölmesin diye bizler ne yaptık!

Herkes sosyal medyada paylaşımlar yapıyor, ahlak çöktü bilmem ne. Bu kadar çürümüşlük, kokuşmuşluğun içinde bizler ne yaptık sorarım?

Bir ülke nasıl mı çöker, bir dişlinin çarkı, bir zincirin halkası gibi hiyerarşik yapıda; en tepeden en aşağı makama kadar, kimse görevini yapmazsa, en tepeden aşağıya doğru böyle bozuk bir çarkın işleyemez hale gelmesi ve hukukun, adaletin, o ülkenin çökmesi sonucu bir ülke çöker.

Bir ülke işte böyle çöker! Buna sebep olan her bir vatandaşa teşekkürler…..

Av. Merve AY