Bir süreden beri İngilizceden Türkçeye çevirmek için üzerinde çalıştığım Amerikalı Siyaset Bilimci John Rawls’ın ‘A Theory of Justice/Bir Adalet Teorisi’ isimli kitabının ‘Vicdani Reddin Tanımlanması’ ile ‘Vicdani Reddin Haklılaştırılması’ başlıklı bölümlerinin Türkçe tercümesini sizinle daha önce paylaşmıştım.
Bu paylaşımın geri beslemelerinden, konuya ve kitaba duyulan ilginin fazlalığını görmem nedeniyle, kitabın, teorinin ve John Rawls’ın daha yakından tanınmasına olanak sağlamak amacıyla ve ayrıca okunmaya değer bulduğum için, bu kez kitabın hangi konuları kapsadığına ilişkin ‘İçindekiler’ bölümünün ve yanı sıra John Rawls’ın kitabın ilk (teşekkür bölümü hariç) ve genişletilmiş ikinci baskısında yer alan önsözlerinin Türkçesini sunuyorum.
BİR ADALET TEORİSİ
İÇİNDEKİLER
GENİŞLETİLMİŞ BASKI İÇİN ÖNSÖZ
ÖNSÖZ
Bölüm Bir. Teori
KISIM I. HAKKANİYET OLARAK ADALET
- Adaletin Rolü
- Adaletin Konusu
- Adalet Teorisinin Ana Fikri
- Orijinal Pozisyon ve Haklılaştırma
- Klasik Faydacılık
- İlgili Bazı Karşıtlıklar
- Sezgicilik
- Önsellik/Öncelik Sorunu
- Ahlak Teorisi Üzerine Bazı Sözler
KISIM II. ADALET İLKESİ
- Kurumlar ve Şekli Adalet
- Adaletin İki İlkesi
- İkinci İlkenin Yorumları
- Demokratik Eşitlik ve Farklılık İlkesi
- Adil Fırsat Eşitliği ve Saf Usulü Adalet
- Beklentilerin Temeli Olarak Başlıca Sosyal İyilikler
- İlgili Sosyal Pozisyon
- Eşitlik Eğilimi
- Bireyler İçin İlkeler: Doğruluk İlkesi
- Bireyler İçin İlkeler: Tabii Görevler
KISIM III. ORİJİNAL POZİSYON
- Adalet Kavramları Argümanlarının Doğası
- Alternatiflerin Sunumu
- Adalet Durumları
- Hak Kavramının Şekli Sınırları
- Bilinmezlik/Cehalet Perdesi
- Tarafların Akılsallığı
- Adaletin İki İlkesinin Akli Önselliğinin Anlamlandırılması
- Ortalama Fayda İlkesinin Akli Önselliğinin Anlamlandırılması
- Ortalama İlkesinin Bazı Zorlukları
- Adaletin İki İlkesinin Önemli Temelleri
- Klasik Faydacılık, Tarafsızlık ve İyilikseverlik
Bölüm İki. Kurumlar
KISIM IV. EŞİT ÖZGÜRLÜK
- Dört Aşama Sıralaması
- Özgürlük Kavramı
- Eşit Vicdan Özgürlüğü
- Hoşgörü ve Ortak Çıkar
- Hoşgörüsüzlüğün Hoşgörüsü
- Siyasal Adalet ve Anayasa
- Katılma İlkesinin Sınırları
- Hukukun Egemenliği
- Tanımlanmış Özgürlüğün Önselliği/Önceliği
- Doğruluk Olarak Adaletin Kantçı Yorumu
KISIM V. DAĞITICI HİSSELER
- Siyasal Ekonomide Adalet Kavramı
- Ekonomik Sistemler Hakkında Bazı Sözler
- Dağıtıcı Adalet Kurumlarının Arka Planı
- Kuşaklararası Adalet Problemi
- Tercih Zamanı
- Önselliğin/Önceliğin İleri Durumları
- Adalet Kuralları
- Meşru Beklentiler ve Ahlaki Hak Etme
- Karma Kavramların Karşılaştırılması
- Mükemmellik İlkesi
KISIM VI. ÖDEV VE YÜKÜMLÜLÜK
- Tabii Ödev İlkesi İçin Argümanlar
- Doğruluk İlkesi İçin Argümanlar
- Adil Olmayan Bir Kanuna Uyma Ödevi
- Çoğunluk Kuralı Durumu
- Sivil İtaatsizliğin Tanımlanması
- Vicdani Reddin Tanımlanması
- Sivil İtaatsizliğin Haklılaştırılması
- Vicdani Reddin Haklılaştırılması
- Sivil İtaatsizliğin Rolü
Bölüm Üç. Sona Eriş
KISIM VII. AKILCILIK OLARAK İYİLİK
- İyilik Teorisi İhtiyacı
- Basit Durumlar İçin İyiliğin Tanımı
- Anlam Üzerine Bir Not
- Hayatın Planlanması İçin İyinin Tanımı
- Akılcılık Üzerine Düşünmek
- Aristoculuk İlkesi
- İyiliğin İnsanlara Uygulanmasının Tanımı
- Öz-Saygı, Mükemmellik ve Utanç
- Hak ve İyi Arasındaki Bazı Zıtlıklar
KISIM VIII. ADALET DUYGUSU
- İyi-Kurallı/Düzenli Toplum Kavramı
- Yetki Ahlakı
- Birlik Ahlakı
- İlkeler Ahlakı
- Ahlaki Duyguların Nitelikleri
- Ahlak ve Tabii Davranışlar Arasındaki Bağlantı
- Ahlak Psikolojisinin İlkeleri
- Göreceli İstikrar
- Eşitliğin Temeller
KISIM IX. ADALETİN İYİLİĞİ
- Özerklik ve Nesnellik
- Sosyal Birlik Fikri
- Kıskançlık Sorunu
- Kıskançlık ve Eşitlik
- Özgürlüğün Önselliğinin/Önceliğinin Temelleri
- Mutluluk ve Baskın Sonlanmalar
- Seçme Metodu Olarak Hazcılık
- Öz-Benlik Birleşmesi
- Adalet Duygusunun İyiliği
- Haklılaştırma Üzerine Son Sözler
Değişim Tablosu
Index
GENİŞLETİLMİŞ BASKI İÇİN ÖNSÖZ
‘Bir Adalet Teorisi’nin genişletilmiş bu baskısı için önsöz yazıyor olmaktan dolayı son derece memnunum. Çalışmamın ilk baskısına yönelik pek çok eleştiriye rağmen, ben hala çalışmamın merkezini oluşturan görüşleri savunuyor ve eserimin temel çerçevesini kabul ediyorum. Elbette belirli bazı şeyleri farklı şekilde yaptığımı, daha sonra bunların üzerinde önemli bazı düzeltmelerde bulunduğumu birilerinin görmesini istiyorum. Bu münasebetle, bazı yazarların söyledikleri gibi ‘Bir Adalet Teorisi’ni bugün yeniden yazıyor olsaydım, asla ve tamamen ayrı bir kitap yazmayacağımın da bilinmesini istiyorum.
Şubat ve Mart 1975’de kitabımın İngilizce ilk metni, o yıl Almanca olarak basılacağı için dikkate değer biçimde genişletildi. Bildiğim kadarıyla daha sonra yapılan tercümeler, o tarihe kadar yapılan düzeltmeleri kapsıyor ve o nedenle daha fazla eklemede bulunmayı gerektirmiyordu. Dolayısıyla bütün tercümeler genişletilmiş bu metin üzerinden yapıldı. O aşamaya kadar genişletilmiş bu metnin kapsadığından daha anlamlı bir düzeltme yapılmadı. Yapılan bütün düzeltmeleri içeren genişletilmiş bu baskının tercümesi, (titizliğini korumayı sağladı) kanımca öncekilerden ve hatta İngilizce aslından daha da iyi oldu.
Başkaca önemli düzeltmeleri ve bu düzeltmelerin neden yapıldığını değerlendirmeden önce, Bir Adalet Teorisi isimli kitabımda, adalet kavramı üzerine sunduğum ve ‘hakkaniyet olarak adalet’ şeklinde isimlendirdiğim kavramı değerlendirmek istiyorum. Çünkü bu kavramın merkezi fikrini ve amacını, anayasal demokrasi yönünden felsefi bir kavram olarak görüyorum. Umudum, hakkaniyet olarak adalet kavramının, değişik siyasal yorumlar düşüncesini ve demokratik geleneğin ortak çekirdeğinin en hayati parçasını, tam ve doyurucu olarak ifade etmese dahi, yararlı ve kabul edilebilir olduğu yönündedir.
Bu kavramın merkezi amaç ve fikirleri hususunda ilk baskının önsözüne yollamada bulunuyorum. İlk baskının önsözünün ikinci ve üçüncü paragrafında açıkladığım üzere, ben, öyle ya da böyle Anglo-Sakson siyasi düşüncesini uzun bir süreden bu yana çekip çeviren faydacılık kuramına, sistemli ve kabul edilebilir bir alternatif oluşturacak bir adalet kavramı üzerinde çalıştım. Böyle bir alternatif oluşturmak istememin birinci nedeni, faydacılık kuramının anayasal demokrasi kurumları temelinin zayıf olduğuna ilişkin düşüncemdir.
Özellikle ifade etmek isterim ki, faydacılık kuramının, demokratik kurumlar adına birincil önemde ve mutlak bir gereklilikte olduğuna, yine yurttaşların serbest ve eşit insanlar olarak temel hak ve özgürlükleri üzerine tatmin edici şekilde hizmet ettiğine inanmıyorum. O nedenle, daha genel ve soyut olan başlangıç durumu/orijinal pozisyon fikri aracılığıyla sosyal sözleşme fikrine katkıda bulunmaya çalıştım. Hakkaniyet olarak adaletin birincil amacı, temel hak ve özgürlükler ile bunların önceliği konusundaki inandırıcılığıdır. İkinci amacı, yukarıda değindiğim hususlarla, farklılık ilkesine ve hakkaniyetli fırsat eşitliği ilkesine öncülük yapan demokratik eşitlik anlayışının birleşmesini sağlamasıdır.1
Kitabımın ilk baskısında bulunan bazı zayıf noktaları, 1975 yılında yaptığım düzeltmelerde gidermeye çalıştım. Şimdi bunlara işaret etmeye çalışacağım. Bunu yaparken, bunların, önceki metni bilmeyenler yönünden anlaşılabilir olmamasından dolayı endişe duyuyorum. Bu hususu bir yana bırakırsak, özgürlük adına en ciddi zafiyet, 1973 yılında H.L.A.Hart tarafından yapılan eleştirel incelemede ifade edilen eksikliklerdir.2 Hart’ın anlaşılmaz olduğuna işaret ettiği bazı hususlara, Paragraf 11,1’den başlayarak yaptığım düzeltmelerle açıklık getirdim. Ama yine de düzeltilmiş metinde özenle yapılan bu düzeltmelerin, tam olarak tatmin edici olduğunu söyleyemem. Bu konudaki daha iyi bir örneği, 1982 yılında yazdığım ‘Temel Özgürlükler ve Bunların Önceliği’3 isimli makalemde bulabilirsiniz. Bu makale, Hart’ın önemli itirazlarını göz önüne almak suretiyle yapılan bir yanıtlama girişimidir. Bu makalede de ifade edildiği üzere, benim iki temel olgu olarak isimlendirdiğim, – adalet duygusu için yeterlilik ve iyi kavramı için bunların yeterliliği – temel hak ve özgürlükler ile bunların önceliğinin yeterli biçimde geliştirilmesi, tam ve bilgili olarak uygulanması, temel haklar ve özgürlükler ile bunların önceliği, yurttaşların tamamı için güvenceli olan eşitlik koşullarıdır. Çok kısa biçimde ifade etmek gerekir ise, buradaki birinci temel olgunun, adalet ilkelerinin, yurttaşların uyguladıkları adalet duygusu yoluyla toplumun temel yapısına uygulanması olduğu söylenebilir. İkinci temel olgu, yurttaşların kendi iyi kavramını oluşturmada, bunu rasyonel olarak takip ve revize etmede, pratik akıllarını ve düşünce güçlerini kullanmalarıdır. Her iki durumda da, yurttaşların kendi adil değerlerini (*36’da sunulan bir düşünce), düşünce özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü dahil eşit siyasal özgürlükler için ahlaki güçlerini, serbest, etkili ve bilgilendirilmiş biçimde kullanmalarının sağlanmış olması gerekir. Genişletilmiş metinde özgürlük adına bu değişikliklerin bulunduğunu ve bunun hakkaniyet olarak adalet kavramının çerçevesiyle uyumlu olduğunu söyleyebilirim.
İlk baskıdaki ikinci ciddi zafiyet birincil iyilikler üzerine olandır. Bunlar, iyilik üzerine olan Kısım VII’da, ne isterlerse istesinler, ne ve neden olurlarsa olsunlar rasyonel kişiler için söylenmiş olan hususların bir açıklamasıdır. Üzülerek ifade etmek gerekir ise, iyilik üzerine söylenmiş olan bu sözler, birincil iyiliklerin sadece insan psikolojisinin doğal olgularına mı, yoksa belirli bir idealin kişinin kendi ahlak kavramına mı dayandığı hususunda bir çift anlamlılık yaratmıştır. Bu çift anlamlılık sonraki lehine çözümlenmiş: kişiler, iki ahlaki gücü (yukarıda sözü edilen) ve bu güçleri kullanmak ve geliştirmek hususunda yüksek oranda menfaat sahibi olarak gösterilmişlerdir. Bu kez birincil iyilikler, tamamlanmış bir hayat üzerinde toplumla olağan ve tam bir işbirliği içindeki kişilerin statülerinde, serbest ve eşit yurttaşlar olarak neye ihtiyaç duydukları şeklinde karakterize edilmiştir. Yurttaşlar yönünden birincil iyilikler indeksinde yapılan siyasal adalet amaçlı kişiler arası karşılaştırmalar ve bu iyilikler, kişilerin ihtiyaç duydukları kişisel arzu ve tercihlerinin aksine verilmiş bir cevap olarak görülebilir. *Sayfa 15’den başlayarak yaptığım bu bakış açısı değişikliği, 1982 yılında yayınlanan ‘Sosyal Birlik ve Birincil İyilikler’ başlıklı makalemden itibaren yer verdiğim daha tam bir açıklamanın kısaltılmışıdır.4 Temel özgürlükler adına yapılan değişikliklerde olduğu gibi, o açıklamanın içerdiği değişikliklerin, genişletilmiş metnin çerçevesiyle de uyum içinde olduğunu söyleyebilirim.
Özellikle Kısım III’de ve yine biraz asabi de olsa Kısım IV’de pek çok düzeltme yapılmıştır. Kısım III’de daha az yanlış anlamalara neden olacak ve akıl yürütmeye olanak sağlayacak basit düzeltmeler yapmaya çalıştım. Bu düzeltmelerin çok fazla olduğunu ifade etmekle birlikte, bunların ilk baskıdaki yaklaşımımdan çok önemli bir uzaklıkta olmadığını düşünüyorum. Kısım IV’den sonra birkaç değişiklik yapılmıştır. Kısım V içindeki 44’dekiler korunarak yapılan düzeltmeler, bu bölümün anlaşılır kılınması için yapılmaya çalışılmış; Kısım IX, 82 içindeki ilk altı paragraf, özgürlüğün önceliği için ileri sürülen argümandaki ciddi hatanın düzeltilmesi için yeniden yazılmış;5 ve yine bu bölümün kalan kısmında daha ileri bazı değişiklikler yapılmıştır. Biri temel özgürlükler, diğeri birincil iyilikler üzerinde yaptığım bu değişiklikler, benim nazarımda, düzeltmelerin niteliğini ve kapsamını belirtmek için yeterli göstergelerdir.
Bir Adalet Teorisi’ni şimdi yeniden yazsaydım iki şeyi farklı biçimde ele alırdım. Bunlardan birisi, başlangıç durumundan/orijinal pozisyondan (bakınız Kısım III’e) adaletin iki ilkesi ( bakınız Kısım II) için olan argümanın sunulmasıyla ilgilidir. Deyim yerindeyse, bu ikisinin karşılaştırmalı olarak sunulması bence daha iyi olmuştur. Birincisinde, taraflar, adaletin iki ilkesi arasında, adalet ilkesinin fayda ilkesinin (ortalama) yegane birimi olduğunu esas alarak bir karar vermelidirler. İkinci karşılaştırmada, taraflar, adaletin iki ilkesi arasında ve aynı ilkeler üzerinde sadece bir önemli değişiklik yaparak karar vermelidirler: çünkü burada fayda (ortalama) ilkesi, farklılık ilkesiyle yer değiştirmiştir. (Bu yer değiştirme sonrasında, her iki ilke, benim isimlendirmemle karma kavram olmakla, bu husus, fayda ilkesinin sınırlarının öncüllük/öncelik ilkelerinin konusuna uygulanması olarak anlaşılmalıdır: eşit özgürlükler ilkesi ve adil fırsat eşitliği ilkesi) Bu iki ilkenin karşılaştırılmasının kullanılması, eşit temel özgürlükler argümanının ve bunların önselliğinin/öncekiliğinin, farklılık ilkesi argümanından ayrılması konusunda önemli bir değere sahiptir. Farklılık ilkesinin daha kırılgan bir dengeyi içerdiği dikkate alındığında ve ilk nazarda, eşit temel özgürlükler ilkesi argümanı kanımca daha güçlüdür. Adaletin temel amacı olan hakkaniyete/adilliğe ulaşılabilmesi için, önce ilk mukayeseye esas olan bu iki ilkenin uygulanması gerektiği açıktır. Ve hatta üçüncü mukayesede dahi, fayda ilkesi yerine ikinci mukayesenin karma kavramı olan ikinci ilke uygulanmalıdır. Ben, farklılık ilkesinin önemli olduğunu düşünmeye devam ediyor, iki ilkenin kurumsal arka planını tatmin edecek (ikinci mukayesede olduğu gibi) bir olguyu kabul etmek üzerinde hala uğraşıyorum. Zira bu olguyu tanımak, açıkça iki ilkeye ilişkin argümanları zorlamaktan hem daha iyi, hem de daha benzersizdir.
Şimdi yapmak istediğim bir diğer düzeltme, mülkiyet-sahipli demokrasi düşüncesini, (kısım V’de sunulmuştur) refah devleti düşüncesinden keskin şekilde ayırt etmektir.6 Bu iki düşünce birbirinden çok farklıdır, ancak her iki düşüncenin de üretken aktifler/varlıklar içindeki özel mülkiyete izin vermesinden bu yana, biz, bunların gerçekten aynı olduklarını düşünme hususunda yoldan çıkmış durumdayız. Bu iki düşünce arasındaki en büyük farklılık, mülkiyet-sahipli demokrasi kurumlarının arka planının, rekabet edebilen pazarlar (çalışabilirse) sistemiyle birlikte, toplumun küçük bir parçasının ekonomiyi ve dolaylı olarak siyaseti kontrol etmesini engellemek için refah ve sermaye sahipliğini dağıtıma tabi tutmaya çalışmasıdır. Mülkiyet-sahipli demokrasi, her periyodun sonunda gelirin daha az gelir sahibi olanlara yeniden dağıtılmaması için değil, bunun yerine her periyodun başlangıcında üretken aktiflerin/varlıkların ve insani sermayenin (eğitilmiş yetenekler ve öğretilmiş/alıştırılmış beceriler) yaygın mülk sahipliğini sağlamak için bundan kaçınır. Zira bütün bunlar adil fırsat eşitliğinin ve eşit temel özgürlüklerin arka planına karşıdır. Buradaki fikri düşünce, sadece kazayla veya şansızlıkla kayba uğramış olanlara yardım etmek düşüncesi değil, (her şeye rağmen bu da yapılmalıdır) bunun yerine bütün yurttaşların işlerini yönetebilecekleri şekilde ve karşılıklı saygıya dayanan toplumsal işbirliği içinde ve uygun eşit şatlar altında yer almalarıdır.
Burada siyasal kurumların amacının zaman içinde değişen iki farklı yaklaşımı not edilmelidir. Refah toplumunda amaç, hiç kimsenin hayat standardının iyinin altına inmemesi, işsizlik ya da tıbbi bakım gibi konularda, herkesin kazalara ve şansızlıklara karşı belirli güvencelere sahip olmasıdır. Gelirin yeniden dağıtımı, her periyodun sona erdiği zaman yardıma ihtiyacı olanların yeniden tespit edilmesi amacına hizmet eder. Böyle bir sistem, gelirin eşit olmayan biçimde dağıtıldığı farklılık ilkesini ihlal ettiği kadar, büyük ve miras yoluyla intikal eden eşitsizliklerin, siyasal özgürlüklerin adil değerine karşıt olmasına da izin verir. (*36’da sunulmuştur) Her ne kadar fırsat eşitliğinin güvence altına alınması yönünde çabalar var ise de, bunlar siyasal nüfuz ve refahın farklılığı nedeniyle ya yetersiz ya da etkisizdir.
Bana karşın, mülkiyet-sahipli demokraside amaç, eşit ve özgür kişiler arasında zamanla adil bir işbirliği sisteminin olduğu bir toplum idesinin kurulmasını başarmaktır. Böylece, toplumun üyelerinin tam bir işbirliği içinde olmalarını sağlamak için, temel kurumlar, başlangıç olarak sadece birkaç yurttaşın eline değil, tamamının eline verimli araçlar vermelidirler. Buradaki vurgu, fazla çalışmayla veya hukuk ya da miras yoluyla istikrarlı şekilde sermaye ve kaynak sahibi olmak kadar, siyasal özgürlüklerin adil değerini destekleyen kurumların veya buna benzeyen adil fırsat eşitliği hükümlerinin koruduğu eğitim ve öğretim üzerinden sermaye sahibi olmak noktasında toplanmaktadır. Farklılık ilkesinin tam gücünü görmek için bu ilkenin refah devletinde değil, mülkiyet-sahipli demokrasi bağlamında olması şarttır (veya liberal sosyalist rejim bağlamında); bu, toplumun serbest ve eşit yurttaşlar arasında ve bir kuşaktan diğer kuşağa adil bir işbirliği sistemini görebilmesi için gerekli olan bir karşılıklılık ilkesidir.
Birkaç satır yukarıda ifade edildiği üzere, liberal sosyalist rejim bana, hakkaniyet olarak adaletin, mülkiyet-sahipli demokraside mi, yoksa sosyalist bir rejimde mi en iyi şekilde gerçekleşebileceği sorusunu eklemeyi hazır etmem gerektiğini söylüyor. Ne var ki, bu sorunun cevabı, her ülkenin kendi tarihsel şartları, gelenekleri, kurumları tarafından verilmelidir.7 Siyasal bir kavram olarak adalet, tıpkı hakkaniyet gibi verimlilik anlamında, ne özel mülkiyetin, ne de çalışan-sahipli ve yönetilen şirketlerin hiçbir doğal hakkını kapsamaz. (bununla birlikte yurttaşların bağımsızlığı ve bütünleşmesi için gerekli kişisel mülkiyet hakkını kapsar) Bu, adalet kavramı yerine, verili bir ülkenin özel durumunun bu soruları makul şekilde cevaplandırmasını teklif eder.
- Bu ilkeler için Kısım II *12-14’e bakınız. Hakkaniyet olarak adalete, liberal veya sosyal demokrat karakterini veren bu iki ilke ve özellikle farklılık ilkesidir.
- Bakınız Hart’ın ‘Rawls on Liberty and Its Priority/Önsellik/Öncelik ve Özgürlük Üzerine Rawls’, University of Chicago Law Review, 40 (1973), pp. 534-555,
- Bakınız Tanner Lectures on Human Values/İnsan Değerleri Üzerine Tanner Dersleri, (Salt Lake City: University of Utah Press, 1982) vol. III, pp. 3-87, John Rawls’ın Siyasal Liberalizm isimli kitabında Ders VIII olarak yeniden basılmıştır. (New York: Columbia University Press, 1993)
- Bu makale Amartya Sen ve Bernard Williams’ın editörlüğünü yaptıkları Utilitarianism and Beyond/Faydacılık ve Ötesi (Cambridge: Cambridge University Press, 1982), pp. 159-185: yine Samuel Freeman’ın editörlüğünü yaptığı John Rawls’un Collected Papers/Toplu Makaleler, Cambridge, Mass: Harvard University Press, 1999, Chap.17, pp. 359-387
- Bu yanlış için bakınız ‘Basic Liberties and Their Priority/Temel Özgürlükler ve Bunların Önceliği’, ibid./adı geçen eser n.83, p.87 veya Political Liberalism/Siyasal Liberalizm, n.84, p.37
- Mülkiyet-sahipli demokrasi, benim J.E.Meade’nin ‘Efficiency, Equality and the Ownership of Property/Verimlilik, Eşitlik ve Mülkiyet Sahipliği’ (London:G.Allen&Unwin, 1964). Bakınız, özellikle Kısım V. isimli eserinden borç aldığım fikrin bazı nitelikleridir.
- Bakınız Kısım V, *42’nin son iki paragrafına
John Rawls
Kasım 1990
ÖNSÖZ
Sunduğum adalet teorisi, bir düzine veya daha fazla yıldan bu yana yazdığım makalelerde açıkladığım görüşlerimi tutarlı bir şekilde bir araya getirme çabasıdır. Bütün bu makalelerin merkezindeki konular, olabildiğince daha ayrıntılı olarak yeniden ele alınmıştır. Aynı zamanda, teorinin ileriye taşınmasını kapsayan daha farklı sorunlar da incelenmiştir. Kitaptaki sunum üç ayrı parçadan oluşmaktadır. İkinci bölümün üçüncü kısmı pek çok eklemeyle beraber ve sırasıyla ‘Anayasal Özgürlük’ (1963), ‘Dağıtıcı Adalet’ (1967) ve ‘Sivil İtaatsizlik’ (1966) konularını kapsamakta, birinci bölüm ‘Hakkaniyet Olarak Adalet’ (1958) ve ‘Dağıtıcı Adalet: Bazı İlaveler’ (1968) konularını içermektedir. Son bölümün ikinci kısmı ‘Adalet Duygusu’ (1963) konusunu kapsamaktadır. Birkaç yer dışında bu bölümün diğer kısımları daha önce yayınlanmış makalelerle paralellik içinde değildir. Uyumsuzlukları gidermeme, birçok konudaki argümanları tamamlamama ve güçlendirmeme rağmen ana fikirleri bu makalelerle hemen hemen aynıdır.
Bu kitaba konu amacımı şimdi daha iyi açıklayacağımı sanıyorum. Şöyle ki, çağdaş ahlak felsefesinin gelişmesi üzerinde egemen olan sistematik teorinin önemli bir kısmı faydacılığın bazı şekilleri olmuştur. Bunun bir nedeni, bazı parlak yazarların, uzun bir zaman dilimi içerisinde kendi alanlarında etkileyici ve arıtıcı bir düşünce sistemi inşa etmiş olmalarıdır. Biz kimi zaman, Hume, Adam Smith, Bentham ve Mill gibi büyük faydacı teorisyenlerin, ilk derecedeki sosyal teorisyenler ve ekonomistler olduklarını, onların üzerinde çalıştıkları ahlak öğretisinin, yine onların bu hususa ilişkin ihtiyacı karşılamaya yönelik geniş ilgileri ve kapsamlı projeleri sayesinde tasarlanmış bulunduğunu unuturuz. Onları eleştirenler ise, bunu sıklıkla ve çok dar bir cephede yaparlar. Bunu yaparken fayda ilkesinin anlaşılmasının güçlüğüne, bu ilkenin ima ettikleri arasındaki kolay anlaşılır uyumsuzluklara ve ahlak duygumuza işaret ederler. Ne var ki, bunu yapanlar, bunda başarılı olamamışlardır, onun için ben, bütün bunlara muhalif sistematik ve pratik bir ahlak kavramının inşa edilebileceğine inanıyorum. Bunun çıktısı, çok sık görülen faydacılık ile sezgicilik arasındaki seçimin zorlayıcılığıdır. Sonuç olarak biz, sezgisel sınırlamalar tarafından belirli yollarla geçicileştirilen ve kısıtlanan değişik bir fayda ilkesi üzerine konumlanırız. Böyle bir bakış irrasyonel değildir, daha iyisini yapacağımızın da bir teminatı yoktur. Ama bu, bunu denememek için bir neden de olamaz.
Benim yapmaya giriştiğim şey, Locke, Rousseau ve Kant tarafından temsil edilen geleneksel sosyal sözleşme teorilerini genellemek ve daha yüksek bir soyutlama düzenine taşımaktır. Bu yolla teorinin gelişebileceğini ve dolayısıyla teorinin kaderine, düşünülenden daha uzun boylu, daha açık ve sık itirazların olmayacağını umut ediyorum. Dahası, adalet adına sistemli bir alternatif sunan bu teori gerçekten büyüktür, ben o nedenle faydacı kuram geleneğinin baskınlığını tartışabiliyorum. Sonuç itibariyle teori oldukça yüksek düzeyde Kantçı bir niteliğe sahiptir. Bundan dolayı ileri sürdüğüm özgün görüşlerin her birinden vazgeçiyorum. Çünkü teoriye öncülük yapan fikirler klasik ve iyi bilinen fikirlerdir. Benim niyetim, belirli sadeleştirme araçlarını kullanarak o fikirleri genel bir çerçeve içinde düzenlemek ve böylece bunların gücünün tam olarak takdir edilmesini sağlamaktır. Sözleşme geleneğinin ima ettiği alternatif adalet kavramının merkezi yapısının özelliklerini ve bunun daha ilerisindeki ayrıntı noktalarının işaret ettiklerini, birilerinin açıkça görmesine olanak sağlaması durumunda, beni bu kitabı yazmaya yönelten bütün hırsım gerçekleşmiş olacaktır. Adalet düşüncesini yaklaşık en iyi şekliyle düşünen bu incelemenin, demokratik bir toplumun en uygun ahlaki temelini oluşturacağına inanıyorum.
Bu kitap sadece sayfa olarak değil, içerik ve kapsam olarak da uzun bir kitaptır. Bundan dolayı birkaç uyarıyla okuyuculara rehberlik etmek ve onlar için bazı şeyleri kolaylaştırmak gerekir. Adalet teorisinin temel sezgisel fikirleri Kısım I’in **1-4’ü içinde sunulmuştur. Buradan kurumlar için adalet teorisinin iki ilkesinin incelendiği Kısım II’nin **11-17’sine ve sonra Kısım III’deki başlangıç durumuna/orijinal pozisyona ve bunun tamamına doğrudan gitmek mümkündür. Önsellik/öncekilik nosyonunun yabancı gelmesi durumunda, bunu kavramak için *8’e bir bakış yeterli olacaktır. Daha sonra gelen ve eşit özgürlük üzerine olan Kısım IV’ün, **33-35 bölümleri, özgürlüğün önselliği/öncekiliği ve Kantçı yorumlar üzerine olan **39-40 bölümleri teorinin en iyi resimlerini vermektedir. Bu bölümler bütünün üçüncüsü üzerinedir ve teorinin şimdiye kadarki en önemli esasını içermektedir.
Buradaki tehlike, son bölümdeki argümanları incelemeden adalet teorisini anlamanın olanaksız olmasıdır. Özellikle aşağıdaki bölümler vurgulanmalıdır; ahlaki değer ve öz-saygı ve ilgili nosyonlar üzerine olan Kısım VI, **66-67; eşitliğin temeli üzerine olan Kısım VIII, *77; tamamı Kısım IX bulunan ve sosyal birlik ve özerklik üzerine olan **78-79, özgürlüğün önselliği/öncekiliği üzerine olan *82 ve yine öz ve uyum birliği üzerine olan **85-86. Bu kısımları diğerlerine eklediğimiz takdirde, önemli ölçüde metnin yarısından daha azına gelmiş oluruz.
İndeks ve her kısmın önsözünde işaret edilenler ile bölüm başlıkları okuyuculara kitabın içeriği konusunda rehberlik edecektir. Bazı durumlar dışında gereksiz görünen geniş metodolojik yorumlar yapmaktan kaçındığımı söylemek isterim. *9’da ahlak teorisinin doğası, *4 ve *87’de bunun haklılaştırılması üzerine olan kısa bir görüş mevcuttur. *62’de ‘iyi’ kavramı üzerine konu dışı birkaç söz bulunabilir. Ara sıra yapılan metodolojik yorumları bir kenara bırakırsak, birçok bölümde adaletin maddi teorisi üzerinde fikir jimnastiği yapmaya çalıştım. Diğer teorilerle yapılan karşılaştırmalar ve çelişkiler, özellikle bunların faydacılıkla ilgili şimdiki ve daha sonraki eleştirileri bu amaçla resmedileceklerdir.
Kitabın IV-VIII kısımları hariç, diğer temel bölümlerinde, bu kısımların veya sadece bunların uygulanması kapsamına girmeyen konularda bir öneride bulunmadım. Bunun yerine, adalet teorisinin önemli bir testinin, daha geniş bir sorun yelpazesi içinde bizim düşüncelerimize nasıl daha iyi bir düzen ve sistem sunabileceğini inceledim. Bundan dolayı, bu kısımların konuların içine alınmasına ve ulaşılan sonuçların önerilen görüşe göre ve sırayla değiştirilmesine ihtiyaç duyuldu. Ancak bu konuda okuyucu, kendi tercihlerini takip etmek ve kendisini daha çok ilgilendiren konulara bakmak konusunda serbesttir.
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Vedat Ahsen COŞAR tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)