6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nda bilirkişi, “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü veya yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi” olarak tanımlanmıştır.
Bu durumda dosya muhteviyatına göre mahkeme tarafından seçilecek bilirkişinin mesleği itibarıyla konunun uzmanı olması gerekir.
Mahkeme, bilirkişi olarak, yalnızca bir kişiyi görevlendirebilir. Ancak, gerekçesi açıkça gösterilmek suretiyle, tek sayıda, birden fazla kişiden oluşacak bir kurulun bilirkişi olarak görevlendirilmesi de mümkündür.
Hangi durumda mahkeme tarafından bilirkişi görevlendirilir/bilirkişi raporu aldırılmasına karar verilir?
Mahkemece, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunludur. Bilirkişi deliline taraflardan birinin talebi üzerine başvurulacağı gibi mahkeme kendiliğinden de bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebilir.
Genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkes gibi hakimin de bildiği konularda bilirkişi dinlenmesine karar verilemeyeceği gibi, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konularda da bilirkişi dinlenemez.
Hakim kendisini bilirkişi veya bilirkişi kurulu yerine koyamaz. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda şahsi bilgisi ile kusur belirleyemez. Bu görüş Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2.4.1986 gün ve 1984/4-847 E, 1986/338 K; 8.11.1995 gün ve 1995/19-601 E, 938 K; 2.4.2003 gün ve 2003/4-185 E, 263 K; 7.3.2007 gün ve 2007/11-94 E, 113 K; 19.3.2008 gün ve 2008/11-262 E, 260 K; 14.5.2008 gün ve 2008/11-392 E, 377 sayılı kararları da doğrulamaktadır.
Hakim özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde şahsi bilgisi ile kusur belirlemesi yapamayacağına göre, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırması gerekecektir. Bu görüş de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8.12.2004 gün ve 2004/4-642 E, 648 K; 2.3.2005 gün ve 2005/11-81 E, 118 K; 30.1.2008 gün ve 2008/11-42 E, 45 K; 5.11.2008 gün ve 2008/4-655 E, 664 sayılı kararlarında vurgulanmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.02.2009 tarih ve E:2008/823, K:2009/50 sayılı kararında belirttiği üzere; “Bilirkişi müessesi tenkit edilebilir. Verdikleri raporlar hukuki çerçevede yok sayılabilir. Ama o müessese kaldığı sürece yeniden rapor alınmasını gerektiren durumlarda, başka bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılabilir. Yoksa hakim bilirkişi heyeti yerine geçirilemez. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda da şahsi bilgisine göre kusur belirlemesi sonucu karar vermesi istenilemez. Şimdiye kadarda hukuk dairelerinin tümü bilirkişi incelemesi yapılmasını icap ettiren hallerde bilirkişiden rapor alınmasının şart olduğunu içtihat etmişlerdir.”
Bilirkişi raporunda olması gereken unsurlar nelerdir?
Bilirkişi raporunda, tarafların ad ve soyadları, bilirkişinin görevlendirildiği hususlar, gözlem ve inceleme konusu yapılan maddi vakıalar, gerekçe ve varılan sonuçlarla, bilirkişiler arasında görüş ayrılığı varsa, bunun sebebi, düzenlenme tarihi ve bilirkişi ya da bilirkişilerin imzalarının bulunması gerekir. Azınlıkta kalan bilirkişi, oy ve görüşünü ayrı bir rapor hâlinde de mahkemeye sunabilir.
Bilirkişi/bilirkişiler, rapor hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu aynı zamanda Yargıtay denetimine de elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hüküm kurmaya dayanak yapılabilir.
Aşağıda yer verdiğimiz Yargıtay kararından da anlaşılacağı üzere ayrıntılı, açıklayıcı, hüküm kurmaya elverişli ve Yargıtay denetimine uygun bir rapor aldırılmadan eksik inceleme ve araştırma sonucu düzenlenen bilirkişi raporu doğrultusunda karar verilmesi bozma sebebidir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 24.11.2016 tarih ve E:2016/3202, K:2016/13384 sayılı kararına göre; “Davalı taraf mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporuna gerekçelerini de belirtmek sureti ile itiraz etmiş, ne var ki mahkemece, bu itirazlar karşılanmadan, itiraza konu bilirkişi raporuna dayalı hüküm tesisi usul ve yasaya uygun görülmemiştir. Hal böyle olunca, mahkemece, dosyanın önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak üç kişilik uzman bilirkişi kuruluna verilerek, bilirkişi heyetinden davalı tarafın itirazlarını da karşılayacak şekilde, dava konusu bedel hakkında, tahakkuk tarihlerinde yürürlükte bulunan ilgili mevzuat hükümlerine göre tereddüte yer vermeyecek şekilde, ayrıntılı, açıklayıcı, hüküm kurmaya elverişli ve Yargıtay denetimine uygun bir rapor aldırılarak, davalı kurumun istemekte haklı olduğu miktar belirlenmeli ve sonucu dairesinde bir hüküm kurulması gerekirken, böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan, eksik inceleme, soruşturma ve itiraza konu bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.”
Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hakim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.
Bilirkişi raporu kural olarak hakimi bağlamaz. Hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Hakim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa hâkim çelişkiyi gidermeden karar veremez.
Bilirkişi raporuna hangi sürede ve nasıl itiraz edilir?
Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.
Bilirkişi raporuna karşı talebin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olması ya da özel yahut teknik bir çalışmayı gerektirmesi hâlinde yine bu süre içinde mahkemeye başvuran tarafa, sürenin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilir.
Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir. Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.
Bilirkişi tarafından dosyaya sunulan rapor taraflara tebliğ edilmeden ve söz konusu rapora itiraz süresi dolmadan Mahkeme tarafından dava hakkında karar verilemez. Aksi halde tarafların adil yargılanma hakkına ve hukuki dinlenilme hakkına aykırı hareket edilmiş olur. Aşağıda yer verdiğimiz Yargıtay kararları da bu yöndedir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 09.10.2017 tarih ve E:2016/8804, K:2017/5161 sayılı kararına göre; “Hükme esas alınan bilirkişi raporu davalı vekilline 26.11.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. 01.12.2015 tarihli mazeret dilekçesiyle, iki haftalık yasal süre geçmediğinden bilirkişi raporuna itirazlarını sunmak üzere davalı vekilince süre ve mesleki mazeretinin kabulü talep edilmesine rağmen mahkemece, bilirkişi raporuna itiraz hakkı tanınmadan ve davalı vekilinin mazereti değerlendirilmeden aynı gün karar verilmiştir. Bu suretle, HMK’nin 281 ile 184 vd. maddelerinde belirtilen usullere uyulmadan hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan, adil yargılanma hakkı ile hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır. Mahkemece, bu hususlar nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir.”
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 11.4.2017 tarih ve E:2016/9823, K:2017/2991 sayılı kararına göre; “6100 sayılı HMK’nın 280. maddesinde, bilirkişi raporunun birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği; aynı Kanun’un 281. maddesinde, tarafların bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebileceği hükme bağlanmıştır. davacı tarafın katılmadığı 18/04/2016 tarihli celsede ise, davacı tarafa tebliğ edilmeyen bilirkişi raporuna itibar edilerek hukuki dinlenilme hakkını ihlal edecek şekilde davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.”
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 15.2.2017 tarih ve E:2015/35945, K:2017/1788 sayılı kararına göre; “Mahkemece, ürünler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve bilirkişi raporuna göre hüküm tesis edildiği belirtilmiştir. Ne var ki, dosya kapsamı incelendiğinde, bilirkişiden alınan raporun 20.01.2015 tarihli olduğu, uyap sistemine dahi 20.01.2015 tarihinde giriş yapıldığı, ancak aynı gün karar verildiği anlaşılmaktadır. 20.01.2015 tarihli celsede, raporlardan birer suretin celse arası taraflara tebliğ edildiği belirtilmiş ise de, dosya içerisinde bilirkişi raporunun tebliğine ilişkin bir bilgiye rastlanılmamıştır. Oysa, HMK’nın 280. ve 281. maddelerinde bilirkişi raporunun taraflara tebliği hususu düzenlenmiştir. Alınan bilirkişi raporunun davalıya tebliği yapılmayarak, davalının itirazlarını sunması hakkının kısıtlandığı değerlendirilmiştir.
Savunma hakkı Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alındığı gibi, karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK.nın 27.maddesi hükmüne göre de, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup başka bir anlatımla, davalıya savunma hakkını kullanma olanağı verilmeden hüküm kurulamaz. Davanın taraflarının, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakları mevcut olup, bu hak çerçevesinde tarafların açıklama ve ispat hakkını kullanabilmeleri gerekmektedir. Hukuki dinlenilme hakkının usul hukukundaki bir diğer yansıması ise, HMK madde 297/ 1-c bendinde yer almış olup buna göre, mahkemelerin gerekçeli kararlarında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi ile sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin belirtilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Davalının tüm bu haklarını kullanabilmesinde, bilirkişi raporunun kendisine tebliğinin önemi büyüktür. Hal böyle olunca, bilirkişi raporunun usulüne uygun şekilde davalıya tebliği ile varsa itirazlarının da değerlendirilmesi suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”
Bilirkişi tarafından dosyaya sunulan rapora tarafların gerekçeli olarak itiraz etmesi halinde yahut dosyada birden fazla bilirkişi raporu olup bu raporların çelişkili olması halinde Mahkeme tarafından tarafların rapora itirazlarını karşılayacak ve raporlar arasındaki çelişkiyi ortadan kaldıracak ayrıntılı, açıklayıcı, hüküm kurmaya elverişli ve Yargıtay denetimine uygun rapor aldırılması gerekmektedir. Mahkeme bu durumda dosyayı ek rapor düzenlemek üzere bir önceki bilirkişiye verebileceği gibi başka bir bilirkişiye vererek yeni bir rapor düzenlenmesine de karar verebilir. Ancak Mahkeme tarafından aksi şekilde hareket edilerek karar verilmesi halinde ise verilen hüküm Yargıtay tarafından bozmayı gerektirir. Aşağıda yer verdiğimiz Yargıtay kararı da bu yöndedir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 13.06.2022 tarih ve E:2022/4355, K:2022/5724 sayılı kararına göre; “Davacı taraf mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporuna gerekçelerini de belirtmek sureti ile itiraz etmiş, ne var ki mahkemece bu itirazlar tam olarak karşılanmamıştır. Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir. Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir. Somut olaya gelince; mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış, uzman bilirkişi tarafından düzenlenen itirazlar karşılanmamış aynı bilirkişiden ek rapor ya da yeni bir bilirkişi kurulundan yeni bir rapor almaksızın itirazı konu bilirkişi raporuna dayalı hüküm tesisi cihetine gidilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirir. Hal böyle olunca, mahkemece dosyanın oluşturulacak üç kişilik uzman bilirkişi kuruluna verilerek, bilirkişi heyetinden davacı ve davalının müterafik kusuru hakkında, tereddüte yer vermeyecek şekilde, ayrıntılı, açıklayıcı, hüküm kurmaya elverişli ve Yargıtay denetimine uygun bir rapor aldırılarak, sonucu dairesinde bir hüküm kurulması gerekirken, böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın, eksik inceleme, soruşturma ve itiraza uğramış, bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.”
Sonuç olarak; uyuşmazlığın çözümü için özel ve teknik bilginin gerekli olduğu, hakimin hukuk bilgisi ile olayın çözümünün mümkün olmadığı durumlarda tarafların talebi doğrultusunda veya Mahkeme tarafından resen dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verilir.
Bilirkişi, hukuki nitelendirme yapmadan uzmanlık alanı doğrultusunda bilirkişi raporu düzenler. Söz konusu rapor mahkeme tarafından taraflara tebliğ edilir. Taraflar, raporu tebliğ aldıktan sonra iki hafta içerisinde rapora itiraz edebilir.
Tarafların rapora itirazları gerekçeli ve dosyada yer alan bilirkişi raporu hüküm kurmaya elverişli değil ise dosya Mahkeme tarafından tarafların itirazı doğrultusunda ek rapor düzenlenmek üzere bir önceki bilirkişiye verilebileceği gibi yeni bir rapor düzenlenmek üzere yeni bir bilirkişiye de verilebilir.
Tarafların rapora itirazları değerlendirilmeden, dosyada bulunan bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden, tarafların rapora itiraz süreleri dolmadan Mahkeme tarafından hüküm kurulması halinde tarafların adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş olur.