BİLDİRİM YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ YERİNE GETİRMEYEN SERMAYE ŞİRKET YÖNETİCİLERİNE KARŞI SORUMLULUK DAVASI

Abone Ol

Sermaye şirketleri, belli bir sermayenin varlığı sayesinde bu sermayeden çok daha fazla miktarlara ticari iş ilişkisine girilmesine imkân sağlamaktadır. Bu nedenle, liberal-kapitalist ticari iş ilişkileri düzeninin vazgeçilmezleridirler. Fakat ticari hayattaki sermaye şirketlerinin borçlarını zamanında ödeyememesi ve iflas etmesi zaman zaman söz konusu olmaktadır. Bu noktada sermaye şirketlerinin olumsuz yönü ortaya çıkmakta ve alacağına ulaşamayan alacaklılar söz konusu olmaktadır. Çünkü sermaye şirket ortakları şirketin borçlarından, kanun gereği ikinci dereceden ve sınırlı olarak sorumludurlar. Dolayısıyla çoğu zaman şirket ortakları, şirketin borçlarından kolayca sıyrılabilmektedirler. Fakat şirket yöneticilerinin durumu her zaman böyle olacak diye bir kaide bulunmamaktadır. Bu yazımızda, istisnaen karşılaşılabilecek bir yol olsa da, yapılacak dikkatli bir inceleme çerçevesinde borçlu şirket ortaklarının kanuni yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle şirketin borçlarından kısmen/tamamen sorumlu olabileceği açıklanmaktadır. Yazımızın amacı, başta meslektaşlarımız olmak üzere, şirket yöneticilerine kanuni yükümlülüklerini hatırlatmak ve şirket alacaklılarına alacaklarına ulaşabilmeleri adına tavsiye yolların hali hazırda kanunda var olduğunu göstermektedir.

Lafı uzatmadan, şirket yöneticilerinin sorumlu olabilecekleri bir örnekle başlayalım. Örnek olayımızda, bir limited/anonim şirket ve bu şirketin borçlu olduğu başka gerçek veya tüzel kişiler yani alacaklılar olsun. Borçlu sermaye şirketinin, var olan kuruluş sermayesinin kat kat fazlası borçları nedeniyle şirketin borçlarını ödeyemediğini; buna mukabil, alacaklıların kısa yol olarak, icra dairelerine başvurmuş ve borcu kesinleştirmiş olduğunu; fakat haciz aşamasında şirketin mal varlığının olmayışı ya da var olan mallar üzerinde çok fazla sayıda haciz oluşu nedeniyle icra yoluyla alacaklarına ulaşamadıklarını farz edelim.

Belirtmek gerekir ki bu senaryo her gün farklı farklı yerlerde yaşanmakta ve alacağına ulaşamayan alacaklı icra dairelerinden eli boş dönmektedir. Böyle bir durumla karşılaşıldığında bazı koşulların oluşması halinde gidilebilecek bir yol daha bulunmaktadır. Buna göre, eğer borçlu şirket, varlıklarını TTK m.376'da belirtildiği şekilde yitirmiş ve müdür/yönetim kurulu gerekli önlemleri almamışsa o halde müdür veya yönetim kurulu hakkında sorumluluk davası açabilmek mümkündür.

Şöyle ki, 6102 sayılı TTK m. 633 ve m. 634 hükümlerinin anonim şirket hükümlerine atfı uyarınca m. 376/1,2 ve 3 üncü fıkra hükümlerini yerine getirmeyen şirket müdürü, m. 375/c ve g bentleri uyarınca kanunun kendisine yüklediği görevi yerine getirmemiş sayılabilir. Buna müteakiben, limited şirketi müdürleri için de, TTK m. 644/1-a hükmü atfı uyarınca, müdürün sorumluluğu bakımından anonim şirketlere ilişkin TTK m. 553 üncü madde hükümleri kıyasen uygulanabilir. Böylece, TTK m. 553/1 hükmü uyarınca "kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusuru ile ihlal eden" müdürler kurulu üyeleri veya müdürleri "şirket alacaklılarına karşı verdikleri zararlardan dolayı" sorumludurlar. Sorumluluk, TTK m. 602 uyarınca mal varlığı sorumluluğudur[1].

Şimdi ifade ettiğimiz bu durumu kanunları biraz daha fazla izah ederek açalım:

1. Adım:

Limited şirketlerde sermaye kaybı ve borca batıklık halinde bildirim yükümlülüğünü düzenleyen TTK m. 633’e göre, ek ödeme yükümlülüğü hakkındaki hükümler saklı olmak üzere, esas sermayenin kaybı ya da borca batık olma hâllerinde anonim şirketlere ilişkin ilgili hükümler kıyas yoluyla uygulanacağı belirtilmiştir. TTK m. 634’te ise limitet şirketlerde iflâsın bildirilmesi ve konkordato talebine anonim şirket hükümleri uygulanacağını düzenlenmiştir.

Anonim şirketlerde sermayenin kaybı, borca batık olma durumu halinde çağrı ve bildirim yükümü TTK m. 376’da düzenlenmiştir. Maddenin 3. Fıkrasına göre, “Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartır. Bu bilançodan aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde, yönetim kurulu, bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirir ve şirketin iflasını ister. Meğerki, iflas kararının verilmesinden önce, şirketin açığını karşılayacak ve borca batık durumunu ortadan kaldıracak tutardaki şirket borçlarının alacaklıları, alacaklarının sırasının diğer tüm alacaklıların sırasından sonraki sıraya konulmasını yazılı olarak kabul etmiş ve bu beyanın veya sözleşmenin yerindeliği, gerçekliği ve geçerliliği, yönetim kurulu tarafından iflas isteminin bildirileceği mahkemece atanan bilirkişilerce doğrulanmış olsun. Aksi hâlde mahkemeye bilirkişi incelemesi için yapılmış başvuru, iflas bildirimi olarak kabul olunur.”

Örneğimizde, borçlu şirketin kuruluş sermayesinden kat kat fazla borçlandığını ve şirket mallarının bunu karşılamaya yetmediğini yani aslında şirketin borçlarını ödeyemeyecek durumda olduğunu fakat gerekli bildirimlerin yapılmayıp aksine borçlanmaya devam edildiğini ve böylece şirketin malları üzerinde çok sayıda haciz olduğunu hatırlayalım.

Öte yandan, TTK m. 375, şirket yönetim kurulunun devredilemez görev ve yetkilerini düzenlemekte ve özellikle c bendinde, “Muhasebe, finans denetimi ve şirketin yönetiminin gerektirdiği ölçüde, finansal planlama için gerekli düzenin kurulması” ve g bendinde, “Borca batıklık durumunun varlığında mahkemeye bildirimde bulunulması” görevi ve yetkisini münhasıran yönetim kuruluna vermektedir. Yani gerekli düzenin kurulması ve mahkemeye bildirimde bulunulması yönetim kurulu tarafından gerçekleştirilmesi gerekli olan bir yükümlülüktür.

O halde ifade etmek gerekir ki, zikredilen örneğimiz çerçevesinde anonim şirketler için yönetim kurulu veya limited şirketler için müdürlerin kanunun emrettiği görevleri yerine getirmemekte, gerekli düzenin kurmayıp bildirimleri yapmamaktadır. Şimdi bundan sonraki adımda, bu yöneticilerin şahsi sorumluluğuna nasıl gidilebileceğini gösterelim.

2. Adım:

Limited şirketlere de uygulanacak olan anonim şirketlere ilişkin bazı hükümler TTK m. 644’de gösterilmektedir. Maddenin 1. fıkrasının a bendine göre, kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğunu düzenleyen 553. madde limited şirketler için de uygulanacaktır.

Zikredildiği üzere, anonim şirketlerde, kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğunun düzenlendiği TTK m. 553/1’e göre ise, kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.

O halde, TTK m. 375 ve 376’daki yükümlülüklerini kusurlarıyla yerine getirmedikleri takdirde kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olacaklardır.

SONUÇ:

Olayımızda borçlu olan ve borçlarını ödeyemeyen bir şirket söz konusu olup, bu şirketin yöneticileri şirketin bu durumuna rağmen şirketi borçlandırmaya devam ettikleri ve borçlarını ödeyemeyen şirketin borca batıklıkları ile ilgili gerekli bildirimleri yapmadıklarını ve böylece şirketin arkasına saklanarak alacaklıları zarara uğrattıklarını söylemiştik. Keza kendilerinin sorumluluğunun sınırlı ve ikinci dereceden olması nedeniyle şahsi mallarına yönelik bir zararın gelmeyeceği düşüncesiyle ticari hayatta böyle davranan birçok kişinin de olduğunu belirtmiştik. İşte gösterdiğimiz yol çerçevesinde hem anonim şirket yönetim kurulunun hem de detaylı olarak anlattığımız üzere anonim şirkete uygulanan hükümleri limitet şirkete de uygulayarak limited şirket müdürlerinin şahsi sorumluluğuna gidilmesi mümkündür. Keza bu kişilerin kusurlu olduklarının ispatlanması gerekli olsa da şirketlerin yöneticilerinin şirketin borca batık olduğunu bilmemesi kural olarak imkânsız olup örneğimizde olduğu gibi şirketin birçok malın hacizli olduğu olgusunun varlığı ise kusurun varlığının ispatlanması noktasında alacaklılar lehine olacaktır.

(Bu köşe yazısı, Av. Muhammet Sefa MUTLU tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmış olup kaynak gösterilmek suretiyle özel izin alınmadan kullanılabilir. Ancak alıntılanan köşe yazısına, aktif link verilmelidir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------

[1] https://www.turkhukuksitesi.com/showpost.php?p=757918&postcount=3