Beraat Eden Sanığın Ödediği Vekalet Ücreti Katılana Yükletilebilir mi?

Abone Ol

I. Giriş

Bu yazımızda ele alacağımız hukuki sorun; Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin güncel bir kararında, yerel mahkemenin beraat eden sanığın ödediği vekalet ücretinin katılana yükletilmesi şeklindeki kararını onamasının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Yargılama Giderleri ve Çeşitli Hükümler” başlıklı yedinci kitabının “Yargılama Giderleri” başlıklı birinci kısmında yer alan düzenlemelere uygun olup olmadığıdır.

Yazımızda; Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin kararı ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili düzenlemeleri açıklanarak, bu kararın hukuka uygun olup olmadığı incelenip sonuca varılmaya çalışılacaktır.

II. Yargıtay 8. Ceza Dairesi Kararı ve İlgili CMK Hükmü

Yargıtay 8. Ceza Dairesi 18.12.2023 tarihli, 2022/6670 E. ve 2023/10172 K. sayılı kararında; “Söz konusu davada olayla ilgisi bulunmayan …’nun davaya katılarak katılan sıfatı verilmek sureti ile aleyhine vekalet ücreti hükmedilmesi hukuka aykırı bulunmuş, ancak bu durumun Yargıtay tarafından düzeltilmesi mümkün görülmüştür.

Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.06.2022 tarihli kararına yönelik katılan vekili ile …’nun temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 321 inci maddesi gereği BOZULMASINA, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanun’un 322 inci maddesi gereği, gerekçeli karar başlığında katılan olarak adı bulunan … ibaresi ile hüküm fıkrasında üçüncü bendinde yer alan ‘katılanlar’ ibaresinin çıkarılarak yerine ‘katılan …’ ibaresinin eklenmesi suretiyle hükmün Tebliğnameye aykırı olarak oy birliğiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.12.2023 tarihinde karar verildi.” şeklinde hüküm kurulmuştur.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi böylelikle; dava ile ilgisi bulunmayan katılanın, beraat eden sanığın ödediği vekalet ücretine katılması hakkında düzelterek onama kararı ile sorunu çözmekle birlikte, ilk derece mahkemesinin kararının diğer katılana bu ücretin yükletilmesine ilişkin kısmını onayarak, beraat eden sanığın dava süresince ödediği vekalet ücretini Hazinenin değil, katılan tarafın karşılamasına hükmetmiştir.

Kararın isabetli olup olmadığını ortaya koyabilmek için, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yargılama giderlerine ilişkin hükümlerini sistematik şekilde ele almak gerekmektedir.

CMK m.324 hükmünün 1. ve 2. fıkralarında[1]; harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan tüm harcamaların ve taraflarca yapılan ödemelerin yargılama gideri kapsamında olduğu, kararda bu giderlerin kimin üzerine yükletileceğinin belirtilmesi gerektiği düzenlenmiştir. 324. maddenin 1. fıkrası okunduğunda; sadece harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretlerinden bahsedildiği ve “taraflarca yapılan ödemeler” ibaresinden hareketle, sanık tarafından özel müdafiine ayrıca yapılmış ve yapılacak ödemelerin, ücret sözleşmesinin kapsama alınmadığı görülmektedir. Bu nedenle; kanun koyucunun avukatlık ücretlerinin yükletilmesi konusunda sınırı, harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile belirlediği anlaşılmaktadır. CMK m.324’ün kapsamına girmeyen harcamalar bakımından haklı çıkan tarafın diğer tarafa karşı hukuki yola başvurabilmesi mümkündür. Bu durumda, CMK m.324 ila m.330 dikkate alınarak ve bunlar emredici hüküm denilerek savunma yapılıp talebin reddi sağlanabilir mi? Kanun koyucunun yargılama giderleri ile ilgili hükümlerinin emredici olduğu hususunda tereddüt bulunmamakla birlikte, Borçlar Hukukunun borcun kaynağını oluşturan haksız fiil gerekçesinden hareketle tazminat davasının haklı olabileceği söylenebilir. İspatı mümkün ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “dürüstlük” ilkesini düzenleyen 2. maddesini ihlal etmeyen bir tazminat talebinin dinlenebilir olduğu söylenebilir.

Yargılama giderlerinin sanığa yükletileceği haller; CMK m.325’de yer almakta olup[2], hüküm uyarınca yargılama sonucunda sanık hakkında ceza veya güvenlik tedbirine hükmedilmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi halinde yargılama giderlerini sanığın karşılaması zorunlu kılınmıştır. Dikkat etmek gerekir ki; eğer sanık birden fazla suçtan dolayı yargılanmış ve bu suçların bir kısmından beraat ederken bir kısım yönünden de ceza almış ise, beraat ettiği suçların duruşmasının gerektirdiği giderleri ödemekle yükümlü kılınamayacaktır[3].

Belirtmeliyiz ki; bu düzenlemeler genel itibariyle sanık hakkında yargılama sonucunda ceza veya güvenlik tedbirine hükmedildiği hallerde gündeme gelecek olup, bu ihtimaller haricinde kalan durumlar için Kanunda ayrıntılı özel düzenlemeler bulunmaktadır[4]. Yazımıza konu kararla ilgili olarak bu özel düzenlemelerin, sanık hakkında yargılama sonucunda beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi halinde öngördüğü hükümlerini incelemek gerekir.

Ceza Muhakemesi Kanunu; sanığın yargılama sonucunda beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı alması hallerini ayrık tutmuş, bu ihtimaller CMK m.327’de müstakil şekilde düzenlenmiştir[5]. Bu düzenleme uyarınca; CMK m.325’den farklı olarak, yargılama sonucunda beraat eden veya hakkında ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilen sanık, kendi kusurundan kaynaklanan giderler haricinde tümü ile yargılama giderlerini ödemekle yükümlü kılınamayacak, kusuru ile sebep olduğu giderler dışında kalan yargılama giderleri Devlet Hazinesi tarafından karşılanacaktır. Aynı şekilde; CMK m.327’de açıkça gösterilmemiş olsa da beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararları dışında bir karar olan davanın düşmesi kararı verildiği durumda da, CMK m.327’nin uygulanması gerekecek, sanık kusuruyla sebebiyet verdiği giderler hariç olmak üzere yargılama giderlerinin tümünden yükümlü kılınamayacaktır[6]. Doktrinde de beraat ve ceza verilmesine yer olmadığı kararları haricinde, mahkumiyet niteliğinde olmadıkları için düşme ve davanın reddi kararlarının da CMK m.327 kapsamında görülmesi gerektiği ileri sürülmektedir[7].

Görüldüğü üzere; Kanun düzenlemesi CMK m.327 hükmünü sevk ederek, beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararları halinde sanığı, kusuru nedeniyle sebep olduğu[8] dışındaki yargılama giderlerinden muaf tutmuş, ayrıca hükmün ikinci fıkrasında da açık bir şekilde bu ihtimallerde yargılama giderlerinin Devlet Hazinesine yükletileceğini öngörmüştür. CMK m.237’nin ikinci fıkrasındaki düzenleme tereddüde mahal vermeyecek şekilde belirli olup, sanığın beraat etmesi veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi hallerinde yargılama giderlerinden olan sanığın ödediği vekalet ücretinin katılana yükletilmesine ilişkin hiçbir ifade öngörmemektedir. Dolayısıyla; sanığın beraat ettiği veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verildiği her durumda, sanığın ödediği vekalet ücretinin katılan tarafa yükletilmesi açıkça Kanun hükmüne aykırılık teşkil edecektir. Ancak bu hususta; başta ifade ettiğimiz gibi Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri sistematik şekilde bir bütün olarak ele alınmalı, özellikle CMK m.329 düzenlemesine dikkat edilmesi gerekmektedir.

CMK m.329 hükmü[9]; sanığa suç uydurarak iftirada bulunduğu iddia edilen kişinin iftirada bulunduğunun sabit olması durumunda, yargılama giderlerinden yükümlü olmasını öngörmektedir. Bu düzenlemede yine ayrık bir durum öngörülmüş olup, hükümde kimse ifadesi yer aldığından, iftirada bulunduğu sabit olarak yargılama giderleri üstüne yüklenecek kişinin davanın tarafı olmasının şart olmadığı, yargılama giderlerine mahkum edilmesi için ilgili yargılamaya ilişkin olarak suç uydurarak iftirada bulunduğunun ve bu suretle kusurlu olarak yargılama giderlerine sebebiyet verdiğinin tespitinin yeterli olduğu ifade edilmektedir[10].

Hükümde; “Suç uydurup iftirada bulunduğu” denilerek, teknik anlamda doğrudan TCK m.267 ve m.271 hükümlerine atıfta bulunulmamıştır. Düzenleme; bu haliyle, teknik olarak her iki suça da ayrı ayrı atıfta bulunmasa da, hem iftira ve hem de suç uydurma suçu bakımından uygulanabilmesinin önünde açık bir engel görülmemektedir.

Bu hususun yanı sıra CMK m.329 ile ilgili esas tartışılması gereken durum, düzenlemede geçen “Suç uydurup iftirada bulunduğu sabit olan kimse” ifadesindeki sabit olmadan ne anlaşılması gerektiğidir. Hükme bakıldığında; ilk olarak iftira iddiası ile ilgili kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmüne ihtiyaç olmadığı, iftiraya uğrayan sanığın yargılandığı davada mahkemenin iftiranın sabit olduğuna kanaat getirerek suç duyurusunda bulunarak, yargılama giderlerini iftirayı gerçekleştirene yükleyebileceği anlaşılmaktadır. Sabit bulunma ifadesinin, ilk dava bakımından gerekli olduğu görülmektedir. Bunun yanında, CMK sistematik yorumlandığında da bu sonuca ulaşılabilir. CMK m.223/5’de “Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde” ibaresine yer verilirken, CMK m.329’da suç ifadesine açıkça yer verilmemesi, yine CMK m.329’un uygulanması bakımından iftirada bulunduğuna kanaat getirilen kişi için ayrıca doğrudan bir mahkumiyet hükmünün bulunmasına gerek olmadığı şeklinde yorumlanabilir.

Buna karşılık doktrinde; CMK m.329’un uygulanabilmesi için, kişinin iftira (TCK m.267) veya suç uydurma (TCK m.271) suçlarından mahkum edilmesi, ilgili suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturma dosyalarının getirtilmesi, kendisine yargılama giderleri hakkında bilgi verilerek diyeceklerinin sorulmasının gerektiği ileri sürülmektedir[11]. Eski tarihli bir Yargıtay kararında da CMK m.329’un tatbiki için, iftirada bulunduğu iddia edilen kişi hakkında iftira davası açılması ve bundan dolayı mahkum edilmesi gerektiği, aksi takdirde beraat ederse yargılama giderlerinin üstüne yükletilemeyeceği şeklinde yorumlanmaktadır[12].

Bu tartışmanın açığa kavuşturulmasının önem arz etme nedeni, yargılama giderlerine hükmedileceği zamanla ilgilidir. Hüküm kesinleşmeden yargılama giderlerine hükmedilemeyeceği açık olduğu gibi, mahkemenin katılanın sanığa iftira ettiğini tespit ederek katılan hakkında suç duyurusunda bulunduğu ve katılanı yargılama giderlerine mahkum ettiği, ancak daha sonra katılanın yargılandığı iftira davasından beraat ettiği bir ihtimalde kişi, katılan sıfatına sahip olduğu daha önceki yargılamanın yargılama giderlerini karşıladığından hakkaniyetsiz bir durum ortaya çıkacaktır. Kanunun bu ihtimale ilişkin açık bir düzenleme getirmediği, bu konuyu belirsiz bıraktığı anlaşılmaktadır. Yukarıda yaptığımız açıklamalar gereği; katılanın sanığa iftirada bulunduğunun sanığın yargılandığı davada mahkemece sabit görülerek suç duyurusunda bulunulması, yargılama giderlerinin katılana yüklenmesi bakımından CMK m.329 uyarınca yeterli görülebilir olsa da, bu uygulama olması gereken hukuk bakımından isabetli değildir. Çünkü kişinin iftira davasından beraat etmesi halinde, ilk dava için ödediği yargılama giderleri onun mülkiyet hakkına haksız bir müdahale teşkil edecektir.

Kanaatimizce; böyle bir durumda, yani katılanın iftira atarak davaya sebep olduğuna mahkemece kanaat getirildiğinde, yargılama giderlerinin öncelikle Devlet Hazinesinden karşılanması, iftira attığı sabit kabul edilen katılan hakkında suç duyurusunda bulunulması ve ancak katılanın kendisi hakkında açılan iftira davasından mahkumiyeti kesinleştiğinde, daha önceden Devlet Hazinesinden karşılanan yargılama giderlerinin kendisinden tahsili, hukuka ve hakkaniyete uygun bir uygulama olacaktır.

Bu düzenlemeler kapsamında Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin kararının isabetli olup olmadığının tespiti için, karara konu somut olayda vekalet ücreti yükletilen katılanın şikayetinin iftira niteliğinde olup olmadığının tespiti yapılmalıdır. Dolayısıyla; kararın isabetli olup olmadığının ortaya koyulması, diğer bir ifadeyle Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin kararında sanığın yargılama sürecinde ödediği vekalet ücretinin katılana yükletilmesinin hukuka uygun olup olmadığının ortaya koyulabilmesi bakımından somut olayda önemli olan unsur, katılanın yaptığı şikayetin iftira mahiyetinde olup olmadığının tespitidir. CMK m.329’da yer alan hükmün tatbiki suretiyle yargılama giderlerinin katılan veya katılanlara yükletilmesi için önemli olan sanığın yargılandığını suçun iftira suçu olması değil, sanığın yargılanmasına şikayetiyle sebep veren kişilerin (bu kişilerin CMK m.329 düzenlemesi gereğince katılan sıfatını almaları dahil şart değildir), şikayetlerine konu fiili suç uydurmak, yani iftira suretiyle yaptıklarının açık bir şekilde ortaya koyulmasıdır.

Bu bakımdan CMK m.329; yargılama giderleri bakımından katılanın yükümlü kılındığı yargılamada sanığın iftira suçundan yargılanmasının şart olduğu yönünde bir düzenleme olmayıp, aksine sanık hangi suçtan yargılanıyor olursa olsun şikayette bulunarak, sanığın o suçtan soruşturma veya kovuşturma geçirmesine, suç uydurarak veya iftirada bulunarak sebep olduğu sabit olan kişinin yargılama giderlerine mahkum edilmesini öngören bir hükümdür.

III. Sonuç

Yukarıda yaptığımız açıklamalardan anlaşıldığı üzere; yazımızın konusunu teşkil eden Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin kararının hukuken isabetli olup olmadığını belirlemek bakımından somut olayın özelliklerinin önem arz ettiğini vurgulamak gerekir. CMK m.329 hükmünün; sanığın beraat ettiği her durumda kendisini şikayette bulunan kimsenin katılan sıfatını almış olsun veya almamış olsun yargılama giderlerine ve bu kapsamda sanığın ödediği vekalet ücretine mahkum edilmesi anlamına gelmediği açık olduğu gibi, yargılama sonucunda sanık hakkında beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi durumunda, yargılama giderlerinin katılan tarafa değil, Devlet Hazinesine yükleneceği de açıkça CMK m.327/2 hükmünde belirtilmiştir.

Tüm bu sebeplerle; Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin onadığı Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bir yargılama gideri olan sanığın ödediği vekalet ücretini katılana yüklenmesine dair kararının, yargılama gideri olan vekalet ücretinin yükletildiği katılanın somut olayda, CMK m.329 kapsamında sanık hakkında yaptığı şikayeti suç uydurmak veya iftira amacıyla yaptığının sabit görülmesi sebebiyle verildi ise isabetli olduğunu, ancak böyle bir tespit olmadığı halde bu yönde karar alınmışsa, gerek yerel mahkemenin ve gerekse Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin sanığın ödediği vekalet ücretini katılana yüklemesinin isabetli olmadığını, sanığın yalnızca beraat etmesinin katılana yargılama giderlerinin yükletilmesi için yeterli olmadığını, suç uydurma veya iftiranın mahkemece sabit görülerek, bunlardan dolayı katılan hakkında suç duyurusunda bulunulmayan durumlarda, sanığın beraat etse de CMK m.327/2 gereğince yargılama giderlerinin Devlet Hazinesinden karşılanması gerektiğinin açık olduğunu ifade etmek isteriz.

Yeri gelmişken; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “Adil/Dürüst yargılanma hakkı” başlıklı m.6/3-b’de öngörülen “Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak” ve m.6/3-c’de yer alan “Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksunsa ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, re’sen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;” hükümlerinin de dikkate alınması gerektiğini bu hükümlere göre avukata ödenen temsil ücretinin sanığa yükletilemeyeceği sonucuna varılabilir. Bu hükümler ile CMK m.224 ila m.330’da çelişen taraflar varsa, Anayasa m.90/5 dikkate alınarak düzeltme yoluna gidilmelidir.

İncelememize konu Yargıtay kararına ilişkin görüşümüz bu şekilde olmakla birlikte netice olarak; Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yargılama giderlerine ilişkin düzenlemelerinin “kanunilik” prensibine aykırı şekilde açık, belirli, bilinebilir ve öngörülebilir olmadığını, düzenlemelerde bazı ihtimallerin gözardı edildiğini, özellikle suç uydurarak iftirada bulunduğu tespit edilen kişinin hangi aşamada yargılama giderlerine mahkum edileceğinin ve iftirada bulunduğunun sabit kabul edilmesi için kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmüne ihtiyaç bulunup bulunmadığı hususlarının Kanunda açık şekilde düzenlenmediğini, bu yönü ile Kanunun eksik ve birbiri ile çelişen uygulamalara elverişli düzenlemelerinin olduğunu belirtmek gerekmektedir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Cem Serdar

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------------

[1] “Yargılama giderleri” başlıklı CMK m.324’ün 1. ve 2. fıkralarına göre; (1) Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir. (2) Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir”.

[2] “Sanığın yükümlülüğü” başlıklı CMK m.325’e göre; (1) Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi halinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir. (2) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve cezanın ertelenmesi hallerinde de birinci fıkra hükmü uygulanır. (3) Yargılamanın değişik evrelerinde yapılan araştırma veya işlemler nedeniyle giderler meydana gelmiş olup da, sonuç sanık lehine ortaya çıkmış ise, bu giderlerin sanığa yüklenmesinin hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında mahkeme, bunların kısmen veya tamamen Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verir. (4) Hüküm kesinleşmeden sanık ölürse, mirasçılar giderleri ödemekle yükümlü tutulmazlar”.

[3] “Bağlantılı davalarda giderler” başlıklı CMK m.326/1’e göre; “(1) Birden çok suçtan dolayı aleyhinde kovuşturma yapılmış olan kimse, bunların bir kısmından mahkûm olmuş ise, beraat ettiği suçların duruşmasının gerektirdiği giderleri ödemekle yükümlü değildir”.

[4] Yener Ünver/Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku Cilt III, Adalet Yayınevi, 20. Baskı, Ankara 2023, s.2567.

[5] “Beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi halinde gider” başlıklı CMK m.327’ye göre; (1) Hakkında beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen kişi, sadece kendi kusurundan ileri gelen giderleri ödemeye mahkum edilir. (2) Bu kişinin önceden ödemek zorunda kaldığı giderler, Devlet Hazinesince üstlenilir”.

[6] Bkz. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 28.01.2010 tarihli, 2010/773 K. sayılı kararı. Karar için bkz. Ünver/Hakeri, s.2573. Ancak Yargıtay’ın aksi yönde karar vererek, düşme kararı verildiği durumlarda kıyasen CMK m.325 hükmünün uygulanmasını, yani yargılama giderlerinin sanık üzerine bırakılmasını öngördüğü içtihadı da mevcuttur. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 13.03.2012 tarihli, 2011/4-415 E. ve 2012/92 K. sayılı kararına göre; Yasanın 327. maddesinde yalnızca beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına kararları verilmesi halinde yargılama giderlerinin kimden ve ne şekilde tahsil edileceği düzenlenmiş olduğundan, 223/8. maddesi uyarınca verilecek olan düşme kararlarında yargılama giderlerinin kimden ne şekilde tahsil edileceği anılan madde hükümleri uyarınca değil, 325. madde hükmü uyarınca belirlenmelidir”.

[7] Saim Köroğlu, Ceza Muhakemesinde Yargılama Giderleri, Seçkin Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara 2023, s.55.

[8] Sanığın kendi kusuru ile sebep olduğu giderlere ilişkin madde gerekçesinde, “… hakkında kamu davası açılmış olan kişi savsama ve kusuruyla bilirkişi veya tanıkların dinleneceği veya yüzleştirme yapılacak duruşmaya katılmaması ve bu işlemlerin yenilenmesinin gerekmesi, kendisini suçlama gibi nedenlerden kaynaklanan giderlerden sorumludur.”  ifadelerine yer verilmiştir.

[9] “Suç uydurma ve iftira gibi hallerde gider” başlıklı CMK m.329’a göre; “(1) Suç uydurup iftirada bulunduğu sabit olan kimse, bu nedenle yapılmış giderleri ödemeye mahkum edilir”.

[10] Köroğlu, s.62.

[11] Osman Yaşar/Cengiz Otacı, Yeni İçtihatlarla Uygulamalı ve Yorumlu Ceza Muhakemesi Kanunu 2. Cilt, Seçkin Yayıncılık, 10. Baskı, Ankara 2022, s.3027.

[12] “Tahkikat sonunda ihbar tahakkuk etmediğinden muhbir hakkında iftira davası açılır ve muhbir beraat etmiş olursa, bu maddenin tatbiki mümkün değildir.” (Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 03.06.1947, 6079-8363) Karar için bkz. Yaşar/Otacı, s.3027.