MAKALE

'BEKLETİCİ SORUN' (HMK M. 165) NE KADAR BEKLETMELİ?

Abone Ol

Bekletici sorun kısaca bir mahkemenin gördüğü dava hakkında karar verebilmesi için başka bir mahkemenin veya idari makamın kararına ihtiyaç duyması ve bu nedenle yargılamanın ertelenmesi olarak tanımlanabilir.

Bekletici sorun HMK m. 165’te düzenlenmiştir. Anılan hükme göre; “Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir./ Bir davanın incelenmesi ve sonuçlandırılması başka bir davanın veya idari makamın çözümüne bağlı ise mahkeme, ilgili tarafa görevli mahkemeye veya idari makama başvurması için uygun bir süre verir. Bu süre içinde görevli mahkemeye veya idari makama başvurulmadığı takdirde, ilgili taraf bu husustaki iddiasından vazgeçmiş sayılarak esas dava hakkında karar verilir.”

Mahkemenin bir meseleyi bekletici sorun sayması istisnai hallerde zorunludur. Bu hâllere anayasaya aykırılık iddiasının ileri sürülmesi durumunda Anayasa Mahkemesi kararının beklenilmesi (AY m. 152), yargı yolu uyuşmazlıklarında Uyuşmazlık Mahkemesinin kararının beklenilmesi (UMK m. 18, m. 19) örnek gösterilebilir. İstisnai haller dışında ise bekletici sorun sayıp saymama konusunda mahkemenin takdir yetkisi bulunmaktadır. Nitekim yukarıda yer verilen 165. maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde mahkemenin yargılamayı “bekleteceğinden” değil, “bekletebileceğinden” bahsedilmiştir. Görüldüğü üzere kanun koyucu iki yargılama arasında bağlantı bulunması durumunda dahi bekletici sorun sayma kararı verilmesini mahkemenin takdirine bırakmış, onu bu yönde karar vermekle zorunlu tutmamıştır.

Uygulamada ise Yargıtay temyizen incelediği kararı etkileyebileceğini düşündüğü, başka bir mahkemede açılmış bulunan hemen her davanın neticesinin beklenilmesini istemektedir:

 “…(F)er'i müdahil ve davalılar, Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/454 Esas sayılı dosyası ile (fer'i müdahil tarafından) davacı aleyhine tapu iptali ve tescil davası açıldığı ve bu dosyanın bekletici mesele yapılması gerektiğini savunmuş, bu hususu temyiz dilekçelerinde de dile getirmişlerdir. İlgili tapu iptali ve tecil davasında, dava konusu 5 nolu bağımsız bölümün hatalı ve yolsuz şekilde tescil edildiği iddia edilmiştir. Mahkemece, fer'i müdahil ile davacı arasında Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/454 Esas sayılı dosyası ile görülen tapu iptali ve tescil davasında verilecek kararın temyize konu davanın dayanağı olan mülkiyet hususunu etkileyeceğinden, söz konusu dosyanın akıbeti sorularak sonucuna göre değerlendirme yapılması ve oluşacak neticeye göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.”[1]

“…Eşle birlikte eşten kazandırma veya devralan üçüncü kişiye karşı dava açılması durumunda, mahkemece yapılması gereken iş; HMK'nin 167. maddesi uyarınca üçüncü kişiye (davalı ...’ya) karşı açılan dava hakkında “ayırma kararı” verilerek davanın ayrı bir esasa kaydının sağlanması; bu davada eski eşe karşı açılan mal rejiminin tasfiyesi davası sonucunun ve alacağa karar verilmiş ise, eşten tahsil edilebilme durumunun HMK'nin 165/1. maddesi gereğince “bekletici sorun” yapılması olmalıdır...”[2]

Görüldüğü üzere Yargıtay iki dava arasındaki “soyut bağlantıyı” yani birbirlerinin kararını etkileme potansiyelini bekletici sorun sayma bakımından yeterli görmekte ve diğer davanın neticesinin (ki, bununla kastedilen kararın kesinleşmesidir) beklenilmemesini bozma sebebi saymaktadır. Belirtmek gerekir ki, Yargıtay’ın konuya ilişkin bu yaklaşım biçimi suistimale açıktır. Gerçekten de uygulamada zaman zaman davanın açılmasından uzun bir süre geçtikten sonra davanın kendi aleyhlerine karara bağlanacağını öngören tarafların (davalıların) esasen hiçbir başarı ümidi olmayan davalar açarak ilk davanın görüldüğü mahkemeden daha sonra açılan davada verilecek kararın beklenilmesi yönünde talepte bulundukları görülmektedir. İlk derece mahkemeleri de Yargıtay’ın yukarıda örneklerine yer verilen tutumundan dolayı hemen her zaman ikinci davada verilecek kararı beklemektedirler.

Özetle, Yargıtay bu konuda ilk derece mahkemelerine takdir yetkisi tanımamakta ihtiyari bekletici sorun kural olmaktan çıkıp adeta istisna hâle gelmektedir. Öyle ki, Yargıtay bir kararında beklenen ceza davası neticesinde “beraat kararı verilmiş olmasını” dahi yeterli görmemiş ve bu kararın kesinleşmesinin de beklenmesini istemiştir: “… Davacı işçi hakkında hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçundan açılan kamu davasında mahkemece beraat kararı verildiği, kararın işveren tarafından temyiz edildiği, ceza dosyasının Yargıtay'a gönderildiği ve henüz temyiz incelemesinin bitmediği anlaşılmıştır. Mahkemece, ceza davası eldeki alacak davası açısından bekletici mesele yapılmış, ancak sonradan bir ara kararla ceza davasının eldeki dava açısından bekletici mesele yapılmasına dair ara karardan rücu edilmiştir… Ceza mahkemesince verilecek karar, eldeki dava açısından feshin haklı bir nedene dayanıp dayanmadığının tespiti noktasında önemli bir delil olacaktır. Bu nedenle, eldeki davaya konu uyuşmazlığın çözümü için ceza mahkemesinde görülen davanın sonucunun beklenmesi gerekir. Mahkemece yerinde olmayan gerekçe ile ceza mahkemesinde görülen davanın sonucu beklenmeden eldeki dava hakkında karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…”.[3]

Yargıtay’ın iki dava arasında soyut bir bağlantı olmasını yeterli kabul eden yaklaşımını benimsemek mümkün değildir. Şüphesiz bir davada başka bir dava hakkında verilecek kararın beklenilmesi için iki dava arasında bağlantı bulunması, daha açık bir deyişle, beklenen mahkemenin kararının bekleyen mahkemenin kararı etkileyecek nitelikte olması gerekir. Bununla birlikte, salt soyut (teorik) düzeyde iki dava arasında bağlantı olması bekletici sorun sayma kararı verilebilmesi bakımından yeterli kabul edilmemelidir. Doktrinde çok haklı olarak belirtildiği üzere hâkim başka bir mahkemenin vereceği kararı kendi görevine giren dava bakımından bekletici sorun saymadan önce her bir somut olayın özelliklerini dikkate almalıdır.[4] Bekletici sorun sayma kararı vermeden önce mahkeme beklenilmesi istenen davanın dosyasını getirterek titiz bir şekilde incelemeli, beklenilmesi istenilen davanın başarı şansını değerlendirilmeli, bu davanın salt birinci davada verilecek kararı geciktirmek amacıyla açılmış olup olmadığını iyi tahlil etmelidir. Aksi takdirde, yani salt iki dava hakkında verilebilecek karar arasında soyut bir bağlantı olmasıyla yetinilecek olursa davayı uzatmak isteyen (davalı) tarafa prim verilmiş olacaktır ki, bu durum, makul sürede yargılanma hakkının (AY m. 141, IV; AİHS m. 6; HMK m. 30) ihlaline yol açabilecektir.

Av. Dr. Cenk AKİL

-----------------

[1] Yarg. 7. HD, 24.05.2022, 2021/5274 E.,  2022/3690 K.

[2] Yarg. 2. HD, 23.05.2022, 2021/8818 E.,  2022/4743 K.

[3] Yarg. 9. HD, 23.12.2015, 2014/25966 E., 2015/36644 K.

[4] Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 3. B., Ankara 2017, C. II, s. 2131.