Bekçi Zor ve Silah Kullanabilir mi?

Abone Ol

1. Genel Olarak

Bekçilerin görev ve yetkileri 7245 sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’nda düzenlenmektedir. Bu Kanunda; bekçi adaylarında aranacak şartlar, sınav, atama ve adaylık süreci, bekçilerin görev ve yetkiler ile başka görevde çalıştırma yasağı ile çalışma saatleri gibi çeşitli hükümler yer almaktadır.

Seyyar olan ve “yaya” olarak sürekli hareket eden, görevli oldukları mülki sınırlar içerisinde halkın istirahatini, sağlığını ve selametini gözetip korumakla yükümlü olan çarşı ve mahalle bekçilerinin; “üstün kamu yararı” kriteri bakımından gerekli olduğu, polise ve jandarmaya tanınan yetkilerin bir kısmını kullanmaya yetkili kılınmaları “kişi yararı” aleyhine olacağı ileri sürülse de, “kamu düzeni” kavramı ve bu kavramın içine aldığı “kamu barışı”, “kamu esenliği” kavramları ile kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasında faydalı olduğu gözardı edilmemelidir. Bu kapsamda çarşı ve mahalle bekçileri; genel kolluk kuvvetlerine yardımcı olmak üzere, emniyet ve jandarma teşkilatları bünyesinde silahlı bir kolluk olarak istihdam edilmekte olup, kanunların genel kolluk kuvvetlerine tevdi ettiği görevlerde yardımcı olmakla görevlidirler[1].

2. Zor Kullanma Yetkisi

Çarşı ve mahalle bekçilerinin zor kullanma yetkisi, 7245 sayılı Kanunun “Zor ve silah kullanma yetkisi” başlıklı 9. maddesine göre; “Çarşı ve mahalle bekçileri 04.07.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 16. maddesinde belirtilen zor ve silah kullanma yetkisini haizdir”.

Dolayısıyla; 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu m.16’da yer alan şartların varlığı halinde, bekçilerin zor ve silah kullanmasının hukuka aykırı olmayacağı, bu kapsamda “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13’e ve “Kişilerin dokunulmazlığı, maddi ve manevi bütünlüğü” başlıklı Anayasa m.17’ye uygun düzenlemelere yer verildiği, ancak yine de bu yetki kullanılırken sınırın aşılmaması ve orantısız gücün kullanılmamasının gerektiği, aksi takdirde müdahale ölçülü olmadığından hukuka aykırılığın gündeme geleceği ifade edilmelidir.

Zor kullanma yetkisinin hukuka uygun icra edilip edilmediğinin tespit edilebilmesi bakımından 7245 sayılı Kanunun Üçüncü Bölümünde düzenlenen görev ve yetkilerin dikkate alınması gerekmektedir. 7245 sayılı Kanunun 5. maddesinde halka yardım görevi, 6. maddesinde önleyici ve koruyucu görev ve yetkileri, 7. maddesinde eski Kanunda olmayan durdurma ve kimlik sorma, 8. maddesinde adli görev ve yetkiler, 9. maddesinde zor ve silah kullanma, 10. maddesinde de genel kolluk kuvvetlerine yardım görevi düzenlemiştir.

7245 sayılı Kanunun 5 ila 10. maddeleri kapsamında bekçi; Anayasa ve kanunların kendilerine verdiği yetkiyi gerektiği yerde gerektiği kadar, özenle, yetkisini aşmadan ve sadece saldırı altında bulunanın değil, saldırıda bulunanın da haklarını gözeterek, somut olayın özelliklerini gözeterek ve sınırı aşmadan, orantılı güç kullanmak zorundadır. Bekçiler de polisler gibi düzenin koruyucusu olarak kabul edilebileceğinden, kendilerine tanınan yetki ve otoriteyi, baskıyı artırmak için değil, herkesin hak ve hürriyetlerinin korunması amacıyla kullanmalıdır.

Çarşı ve mahalle bekçisi; görev bölgesi ve çalışma saatleri ile sınırlı olmak kaydıyla kişileri ve araçları, bir suç veya kabahati işlenmesini önlemek veya suç işlendikten sonra kaçan failleri yakalamak, işlenen suç sonrasında faillerin kimliklerini tespit etmek, hakkında yakalama emri veya zorla getirme kararı verilen kişileri tespit etmek veya kişilerin vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından veya topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek maksadıyla, kademeli, yani ölçülü ve son çare olarak zor kullanabilir.

Çarşı ve mahalle bekçilerinin asli görevinin; can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla, Kanunla görevli ve yetkili kılındıkları çevreyi gözetlemek, asayişin, kamu barışının ve huzurunun devamına katkı sağlamak, kişi hak ve hürriyetlerine yönelik saldırıların önlenmesi, polisi, jandarmayı, itfaiyeyi, sağlık birimlerini durumdan haberdar edip yardım çağırmak olduğu tartışmasızdır. Koruyup kollama görevi çerçevesinde kişi hak ve hürriyetlerine müdahale içeren zor kullanma yetkisi ile ilgili bekçilerin iyi eğitim almaları, tecrübeli personelle birlikte görev ifa etmeleri ve sıkı denetime tabi tutulmaları, durdurma ve kimlik sorma, zor ve silah kullanma yetkilerinin kullanılması ile ilgili bireylerden gelen keyfilik, aşırılık ve kamu gücünün kötüye kullanılması iddialarının üzerine müsamahasız gidilmesi gerektiği izahtan varestedir.

3. Değerlendirme

Çarşı ve mahalle bekçilerinin zor ve silah kullanma yetkileri ile durdurma ve kimlik sorma yetkisi olduğunda bir tartışma yoktur. Her iki yetki de Anayasa m.13’e ve “hukuk devleti” ilkesine uygun olarak kanun ile tanınmıştır. Bekçiler, 7245 sayılı Kanunun 5 ila 10 maddelerinde belirtilen görevleri çerçevesinde hareket etmeli, gerektiğinde ise zor kullanabilmeli, ancak yukarıda da açıkladığımız üzere bunun kademeli ve ölçülü olması gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, Kanunun ilgili maddelerinde belirtilen görevlerin ifası sırasında, yani yetkilerinin icrası sırasında direnç ile karşılaşıldığı takdirde, bu direnci kırmakla sınırlı, orantıyı aşmayacak bir şekilde zor ve gerekliliği zorunlu olduğu takdirde silah kullanılabilir.

Belirtmeliyiz ki; bekçilerin zor ve silah kullanma yetkisi ile ilgili 7245 sayılı Kanunun 9. maddesi tarafından PVSK m.16’ya atıf yapılarak öngörülen düzenlemeyi yanlış, yetersiz bulan, zor ve silah kullanmanın 7245 sayılı Kanunda ayrıntılı düzenlenmesi gerektiğini savunan görüşte isabet yoktur, çünkü PVSK m.16 yeterli ayrıntıya sahiptir. Ayrıca; zor ve silah kullanma konusunda ayrıntı gösteren özel bir yönetmelik çıkarılabileceği gibi, kanuni dayanağı olan zor ve silah kullanma yetkisinin nasıl kullanılacağına dair genelge hazırlanıp, ilgili kolluk birimlerine gönderilebilir. Mevcut durumda; polisin, jandarmanın ve bekçinin zor ve silah kullanma yetkisine dair yasal dayanak bulunmaktadır. Zor ve silah kullanma yetkisinin nasıl kullanılacağı ile bu sınırın aşılıp aşılmadığına dair tespit; somut olayın özelliklerine, orantılı güç kullanılıp kullanılmadığına, zor ve silah kullanmanın kolluğun görev hududunda kalıp kalmadığına, gerekliliğine ve ölçülülüğüne, sınır aşılmışsa aşmanın kasten mi yoksa taksirle mi olduğuna veya sınırın aşılmasında sorumluluk yüklenmesinin önüne geçen mücbir bir sebebin olup olmadığına bakılmalı, bu konuda iddia ve savunma ile toplanan deliller net bir şekilde değerlendirilerek, sıfır tolerans kuralı ile hareket edilip, kamu kudreti kullanma yetkisi olan kolluğun hata yapıp yapmadığı ortaya koyulmalıdır. İlk bakışta, yani görünüşte; zor veya silah kullanan bir kolluk görevlisinin peşin hükümlü olarak suçlu ilan edilmesi doğru olmayacağı gibi, önyargı ile konu hakkında değerlendirmede bulunularak, kolluğun suçu önlediği veya suç işleyenlere müdahale ettiği iddiasından hareketle, her türlü zor ve silah kullanmasının hukuka uygun ve meşru olduğunu söylemek isabetli değildir. Hukuk devletinde; başkalarının hak ve hürriyetlerini koruyup kollamak, yine kamu düzeni, barışı ve selameti için kanunla tayin edilen görevlerin ifasında, bir kamu hizmeti türü olan güvenlik amaçlı kolluğun zor ve silah kullanması gerekebilir ki, “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı Anayasa m.17’de zor ve silah kullanmanın dayanağı bulunmaktadır. Zor ve silah kullanma yetkisi ile ilgili kanuni dayanak; Anayasa m.13, m.17 ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.2’ye aykırı olamaz.

Bu açıklamalar ışığında;

Örneğin; bekçi, iki gurubun kavga ettiği veya birisinin darp edildiği bir hadise ile karşı karşıya kaldığında, hemen polise ve jandarmaya haber vermesinin yanı sıra, müdahale de etmeli, kişilerin içinde bulunduğu saldırganlık halini sona erdirmeye yönelik fiilleri icra etmeli, yani saldırılanı korumakla beraber saldıranı da kendisine ve yine başkalarına karşı korumalıdır. Bu sırada etkisiz hale getirmeyi aşan, bireyin kafasına veya vücudunun muhtelif bölgelerine vurmak suretiyle zor kullanımın sınırı aşılıyorsa, görevden kaynaklanan yetkinin suiistimal edilmesi ile kasten yaralama suçu gündeme gelebilir ki, kasten yaralama suçunun işlendiğinin kabul edildiği aşamada, haksız saldırıya uğrayanın direnme hakkı olur.

Sınırın aşılması hali; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması” başlıklı 256. maddesinde, “Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” hükmü ile düzenlenmiştir. Sınırın aşılması hali Kanunda ayrı bir suç olarak tanımlandığından, “Görevi kötüye kullanma” başlıklı TCK m.257 değil, TCK m.256 tatbik edilecek ve bu suretle Türk Ceza Kanunu’ndaki kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulama alanı bulacaktır.

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçunun işlendiğinden bahsedilebilmesi için, failin kasten hareket etmesi gerekir. Hukuka aykırı hareket eden kamu görevlisi kasten, yani iradi olarak sınırı aşmamış ise, ceza sorumluluğunun, hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aşılması çerçevesinde değerlendirilmelidir[2].

Basına yansıyan bir örnekte; birey, bekçilere direnç göstermiş ise, bekçilerin kelepçe takma tedbirine başvurması hukuka uygun kabul edilebilir, ancak yine de bireyin ne şekilde direnç gösterdiği, kelepçe takmak tedbirine neden ihtiyaç duyulduğunun ortaya koyulması gerekmektedir. Bekçiler tarafından gerçekleştirilen fiziksel müdahale, yani bekçilerin bireye vurması ise açık bir şekilde hukuka aykırıdır. Somut olayın devamında, kelepçe takılan bireyin arkadaşı olduğu kabul edilen bir gurubun olay yerine geldiği, bekçilerin ise bu durumu kendilerine yönelik olası bir saldırı olarak yorumladıkları ve bu nedenle fiiliyata dönüşecek olan bir saldırıyı önlemek için havaya ateş ettikleri ileri sürüldüğü vakit, bu eylemin hukuk uygun olduğu söylenebilir. Ancak bekçi tarafından silah keyfi şekilde kullanılmışsa; görevden kaynaklanan yetkinin kötüye kullanılmasından dolayı suça konu fiilin ağırlığına göre, TCK m. 86, m.87, m.106, m.170 veya m.257’nin tatbiki ve ayrıca disiplin soruşturması gündeme gelebilecektir.

Belirtmeliyiz ki; bireyin toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılması veya herhangi bir nedenle sokakta, caddede veya kamuya açık herhangi bir yerde bulunup dolaşması kolluğa, yani polise, jandarmaya veya “yardımcı kolluk” niteliği taşıyan bekçiye silahsız ve saldırısız şekilde bulunan o bireye karşı zor kullanma yetkisi tanımaz. Hele bu yetki, silahlı güç kullanımı şekline hiç dönüşemez. Bir müdahale sırasında insanın zarar görmesi karşısında, kolluk tarafından yapılan müdahalenin zorunlu olup olmadığı, olayın somut özellikleri, zor kullanımının sınır, şekil ve şartları mutlaka denetlenmeli, meydana gelen olayın üstü örtülmemeli, "hukuk devleti" ilkesinin işlediği herkese gösterilmelidir. Bunu yapmadığımızda veya yapamadığımızda, müdahalede peşin suçluluğun kabul edilmesi ve adaletin yerini bulmaması da kaçınılmazdır. Toplumsal olayların sertlikle önlenebileceğine dair anlayışın demokratik hukuk toplumunda yeri olamaz. Hukukun evrensel ilke ve esasları, tüm bireyleri ve toplumu olduğu kadar Devleti de bağlar. Devlet, bu ilke ve esasların üstünde değildir.

Önemli olan; somut olayın özelliklerini iyi algılayıp, yetkilerinin kaynaklandığı kanunları çok iyi bilen bekçinin, mesleki bilgi, birikim ve tecrübeleri ile gerekli olduğunda zor ve silah kullanması, bu kullanıma şahsi veya sırf otoritenin kuvvetini göstermek için keyfi başvurmaması ya da başvurması gerekirken şahsi veya başka bir nedenle zor ve silah kullanmaktan kaçınmaması, özetle korunması gereken kişi hak ve hürriyetleri ile temeli bu olan kamu düzeni ve barışının gözetilmesi için zor ve silah kullanma yetkisine başvurmasıdır. Zor ve silah kullanma yetkisi doğru şekilde tatbik edilmediğinde, Devlet ile vatandaş arasında olması gereken hoşgörü ve aidiyet duygusu, yerini korku ve endişeye bırakabilir. Her korku ve endişe ise, beraberinde savunmayı ve karşı saldırıda bulunmayı gündeme taşır. Bu sebeple bekçiler, yetkilerini kişi hak ve hürriyetlerinin korunması için, yasal sınırlarında ve keyfi olmaksızın kullanmayı bilmelidir[3].

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Mehmet Vedat Ervan

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------------

[1] Ersan Şen, Yeni Mahalle ve Çarşı Bekçileri Kanunu, hukukihaber.net, Çevrimiçi Erişim: https://www.hukukihaber.net/yeni-carsi-ve-mahalle-bekcileri-kanunu-makale,8019.html (Erişim Tarihi: 18.05.2021).

[2] Suat Çalışkan, Polisin Zor kullanma Yetkisi, hukukihaber.net, Çevrimiçi erişim: https://www.hukukihaber.net/polisin-zor-kullanma-yetkisi-makale,7355.html (Erişim tarihi: 18.05.2021).

[3] Ersan Şen, Polisin Zor ve Silah Kullanma Yetkisi, hukukihaber.net, Çevrimiçi erişim: https://www.hukukihaber.net/polisin-zor-ve-silah-kullanma-yetkisi-makale,2579.html (Erişim Tarihi: 18.05.2021).a