Bu bilgi verildikten sonra akla gelen soru şudur: Neden Amerika gibi bir ülkede yaklaşık 229 yıldır yaşamını sürdüren bir Anayasa varken Türkiye Cumhuriyeti 95 yılda 4 farklı Anayasa yapmıştır? Ve Neden bu anayasalardan hiç biri de kalıcı olmayarak günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermemektedirler?
Cevap ortadadır: Hukuki ve siyasi istikrar kavramı Amerika’da yıllardır mevcudiyetin korumuşsa da ülkemiz hukuki ve siyasi istikrar kavramı ile son on yılda yeni tanışmıştır. Bu dönem öncesinde her on yılda bir milletin iradesine ipotek koyan askeri vesayet gerçekleştirdiği darbeler ve darbe girişimleri ile siyasi ve hukuki istikrarın ülkemizde bir türlü doğal süreci içinde oluşup gelişmesine izin vermemiş ve ordu kendi yetki alanı dışına sürekli olarak çıkarak siyasetin önünü kapatmış ve bu gelişimi engellemiştir.
İşte tüm bu gelişmelerden sonra ülkemizde mevcudiyetini son on yıldır oturtmaya ve korumaya çalışan siyasal ve hukuki istikrar kavramı kısa sürede kendi mevcudiyeti ile örtüşen ve bu mevcudiyeti devam ettirmeye uyumlu Yeni Bir Anayasa ihtiyacını hissetmiş ve Yeni Anayasa çalışmalarının bir an evvel yapılması ülkemizde bulunan tüm farklı sosyal sınıfların öncelikli talepleri arasında yerini alıvermiştir. Bu noktada akla gelen ikinci soru bir devletin temel yapıtaşlarını, devletin bireylere tanıdığı temel hak ve özgürlükler ile devleti yönetecek olan iktidarın devri meselesini düzenleyen Anayasa’nın nasıl yapılması gerektiği sorusudur.
Başarılı Bir Anayasa Nasıl Olmalıdır?
Avrupa’nın bir Anayasa’da olmazsa olmaz olarak gördüğü husus 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’nin 16 ıncı maddesinde gizlidir:
“İnsan haklarının sağlanmadığı ve kuvvetler ayrılığının belirlenmediği bir toplumda anayasa yoktur”.
Diğer taraftan Sydney Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Dr. Wojcıech Sadurski Anayasa Yapımı Ve Anayasal Değişim isimli tebliğinde alıntı yaparak ifade ettiği gibi bir Anayasa’nın özellikleri şunlar olmalıdır:
- Yazılı bir metnin bulunması,
- Bunun parlamenter çoğunluklardan gelecek değişim taleplerine karşı oldukça güçleştirilmiş değiştirme usulleriyle korunuyor olması,
- Göreceli olarak uzun bir ömre sahip olması (veya en azından anayasa yapıcılarının niyetlerinin bu olması),
- Aynı zamanda diğer yasal araçların üzerinde yer alması,
- Bunların anayasaya aykırılıklarının tespitinde bir ölçü-norm değeri taşıması,
- Toplumun temel değerleriyle uyum içinde olması; ve,
- Yasama ve yürütme gücünün sınırsız kullanımının sonucu olarak temel haklarının ihlâl edilmesi tehlikesiyle karşılaşan kişilere hukukî koruma sağlayabilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan Robert Goodin’in belirttiği üzere anayasalar ilgili devletin toplumbilimsel kompozisyonu hakkında bir dizi yaşamsal karine sunmalıdır.[1]
Dolayısı ile başarılı bir Anayasa’da toplumun farklı kesimlerden tüm fertleri kendi kimliklerini bulabilmelidir ve Anayasamızı okuyan bir başka devlet vatandaşı ‘’Bizim’’ yani Türkiye’nin kimliğini, öz değerlerini bu Anayasa’da bulabilmelidir. Bu nedenle birçok etnisiteyi bünyesinde barındıran ülkemizde bu husus gözetilmeden yapılan Anayasaların uzun ömürlü ve tatmin edici olması beklenemez. Şu açıktır ki mutlak surette bir anayasanın o toplumdaki hakim olan inanış, fikir ve görüşleri yansıtıyor olması gerekir. Temel olarak Michel Rosenfeld[2] altı farklı anayasa-yapım modeli olduğundan bahsetmektedir:
1) Devrim temelli model (Fransız ve Amerikan Devrimleri’nin ardından görülen örnekler gibi),
2) “Görünmez” Britanya modeli,
3) Savaş-temelli model (İkinci Dünya Savası sonrasında yazılan Alman ve Japon Anayasaları gibi),
4) Pakta dayalı geçiş modeli (İspanya, Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile Güney Afrika Anayasaları gibi),
5) Ulus aşırı model (Avrupa Anayasacılığı gibi) ve
6) Uluslararası güç eksenli model (İkinci Körfez Savaşı sonrasında ortaya çıkan Irak Anayasası gibi)
------------------
[1] Robert E. Goodin, “Designing Constitutions: the Political Constitution of a Mixed Commonwealth”, Bellamy ve Castiglione içinde, op.cit., s. 224.
[2] Michel Rosenfeld, The Identity of the Constitutional Subject, Routledge: London 2010, bölüm 6