BARO’NUN AVUKATI

Abone Ol

Baro başkanları yahut camia için önemli hizmetler üstlenen üstat avukatların ölümlerinin ardından haklarında veda yazısı yazılması ve böylelikle gelecek nesillere miras bırakılmaları bir Türk avukatlık geleneğidir. Günümüzde artık bu gelenek yaşatılmasa da, verdiği ilhamdan yola çıkarak bu yazıyı kaleme aldım.

Bugün 26 Nisan 2023. Av. Ozan Bengisu’yu bu dünyadan uğurladık. 1940 doğumlu olan Av. Ozan Bengisu, 1968 kuşağından önceki kuşak olarak sol devrimci hareket içerinde yer almıştır. 47 yıl boyunca aktif meslek hayatını sürdürmüştür. 

Av. Orhan Adli Apaydın’ın baro başkanlığı döneminde 1981 yılında İstanbul Barosu’nun en genç yönetim kurulu üyesi olarak seçildi. Çağdaş Avukatlar Grubunun yönetimde kaldığı 1984 yılına kadar yönetim kurulu üyeliği görevini sürdürdü. Son döneminde genel sekreterlik yaptı. 

Kendisinden dinlediğim o dönemi, geçen yıl İnkılap Kitabevinden çıkan “Savunmanın Tarihi ve İstanbul Barosu” adlı kitabıma şöyle alıntıladım: 1982 yılında yapılması gereken baro genel kurulu Sıkıyönetim Komutanlığı’nın izin vermemesi, daha sonra da Avukatlık Kanunu’na eklenen bir madde ile 1983 yılında yapılabiliyordu. Başkan Av. Orhan Adli Apaydın barış derneği davasından tutuklandığı için genel kurula katılamıyordu. Toplantının, neredeyse üç kişinin bir araya gelmesinin yasak olduğu sıkıyönetim döneminde, baronun çatısındaki restoranda eski baro başkanları, yönetim ve diğer kurul üyelerinden oluşan Çağdaş Avukatlar Grubu (ÇAG) gizlice toplandı. Toplantıya çağrı ve tertip görevini, Baro Genel Sekreteri olan Av. Ozan Bengisu yapıyordu. 

Av. Ozan Bengisu baro için çekilen belgeselde, sıkıyönetimin ilan edildiği bu dönemde bir yandan baronun kapatılmaması için çaba gösterildiğini, diğer yandan baronun mücadeleci çizgisinden taviz verilmediğini ifade ediyordu. Nitekim 1982’de anayasanın halk oylaması öncesinde Cağaloğlu’nda olan Gazeteciler Cemiyeti’nin toplantısında yapılan açık oturumda baroyu Genel Sekreter olarak temsil ediyor ve dönemin Cumhuriyet gazetesine yansıyan biçimiyle “Bengisu, Bu Anayasa Kenan Evren’i Tarif Ediyor” diye başlık atılıyordu. 

Adalet Bakanlığı 1983 yılında baro yönetim kurulundan, devletin şahsiyetine karşı suçtan dolayı yargılanan başkan Av. Orhan Adli Apaydın’ın baro levhasından silinmesini istiyordu. Talebi kabul etmeyen yönetim kurulu üyeleri hakkında dava açılıp yargılama yapılıyordu. 

Soldan sağa yargılanan baro yönetim kurulu üyeleri: Av. Yalçın Öztürk, Av. Alp Doğan Öztunç, Av. Ozan Bengisu, Av. Nermin Aksın ve Av. Kazım Kolcuoğlu

Başkan Apaydın’ın cezaevinde tutuklu olması nedeniyle Başkan Yardımcısı Av. Fevzi Hakkı Esatoğlu, 1983 yılı sonunda baro genel kurul çağrısı yapıyordu. Sıkıyönetim Komutanlığı, seçim ve mali konular dışında herhangi bir görüşme ve beyanatta bulunulmaması koşuluyla genel kurula izin verdi. Bir yandan da toplanmanın yasak olduğu o dönemde, Av. Orhan Adli Apaydın’ın tutuklu olması nedeniyle Av. Fevzi Hakkı Esatoğlu, Av. Kemal Kumkumoğlu, Av. Turgut Kazan’ın aday olduğu bir ön seçim yapılıyordu. Baronun üst katındaki lokalde yapılan ön seçimde Av. Ozan Bengisu, ekmek sepetinin içindeki boş kâğıtları katılımcılara dağıtıyordu. Ön seçimde tek bir adayın ismi yazılıyordu. 14 oyla en çok oyu Av. Kemal Kumkumoğlu alıyordu. Ancak ÇAG’ın başkan adayı olabilmek için katılanların yarısından bir fazla olan 19 kişinin oyunun alınması gerekiyordu. Sonraki tura kalan oylama neticesinde ÇAG’ın başkan adayı Av. Fevzi Hakkı Esatoğlu oluyordu.

Av. Ozan Bengisu, daha sonra bir holding bünyesinde hukuk müşaviri olarak çalıştı. 2001 yılında o holdinge karşı açılan bir davada hasım taraf vekilleri olarak yer aldık. Çok sonra birlikte çalışacağımız ve ömrünün son günlerine kadar bir insan, avukat, baro hukuk müşaviri ve ağabey olarak birbirimizi bırakmayarak hukukumuzu sürdüreceğimiz bu ilk tanışmayı, yıllar sonra kendisine anlatacağım zamanlar gelecekti. 

Üstat, Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubunun (Öİ ÇAG) kuruluşunda yer aldı. Grubun yönetime geldiği 2002 yılında TBB delegesi seçildi. Başkan Av. Kazım Kolcuoğlu’nun isteği üzerine holding bünyesinden ayrılarak baronun avukatı oldu. Öİ ÇAG’ın yönetimde olduğu 2004-2006 ve 2008 genel kurullarında TBB delegesi olarak seçildi. 

Baronun vekilliğini yürütürken çok önemli davaları yürüttü. Bunlardan birisi, 22 Temmuz 2004 tarihinde yeterli altyapısı hazırlanmadan faaliyete geçirilen hızlı trenin Pamukova’da kaza yaparak 41 kişinin ölümüne, 89 kişinin yaralanmasına neden olduğu cinayet gibi kazaydı. Baro adına olay yerinde yaptırdığı tespit, ileride açılacak davalarda çok önemli bir delil olacaktı.

Kapısı gerçek manada da herkese açıktı. Avukat merkezli bakış açısı vardı. Memnu hakları iade edilen bir avukatla ilgili görüşleriyle Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bugün dahi emsal gösterilen karar düzeltme kararının oluşumunu sağladı.

Kendine özgü kişiliği vardı. İdeolojik olarak otoriteye karşıydı. Sorulmadan konuşmaz, sorulduğunda ise konuşmasının sonuna kadar dinlenilmesini isterdi. Arada sırada şekerinin yükselmesiyle atışmaların içinde kendini bulsa da, ince ruhunun ikliminden hiç çıkmadı. 

Gerçek bir İstanbul beyefendisiydi. Her bayram Lebon pastanesinden aldığı likörlü çikolataları baro personeline bizzat ikram ederdi. Kadınlar gününde karanfil dağıtırdı. Baro ile sendika arasında yapılan toplu iş görüşmelerinde çalışanların haklarını gözeterek adil ve makul bir denge gözetirdi. 

İsmi ile müsemma olduğu üzere şairdi. 2009 yılında İstanbul Barosu Yayınlarından çıkan Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Yarışması için çıkan “Şiir Demeti” adlı kitapta yayınlanan üç şiirinden birisi şöyleydi: 

GECE

Görünen hep karanlık dokunduğumuz kir.

Bu ne bitmez gecedir nasıl sıvandı bu zift bu yağlı kara. Bir gönüllü sürgünüm uzaklara en uzaklara.

Barodan ayrılış sürecinde kırgınlıkları oldu. Kimi dostlarından gördüğü vefasızlıklar, bu şair ruhlu naif insanı üzdü. Ancak serzenişini dahi kendine özgü incelikle gösterdi. 

Kendisini inançlı birisi olarak tarif etmezdi. Ancak bir enerjinin varlığına, var olanın yok olmayacağına inanırdı. Bir gün okuduğum Niyâzî-i Mısrî şiirine rast geldi. Bu durum bir Uşak’lı olarak belki derinindeki başka duyguları anımsattı. 

Mısrî’nin söylediği “Kalp yöneldiği şeyin sıfat ve rengine bürünür.” sözünde olduğu gibi, çağın Ozan’ı olarak gönlü gibi bu dünyada coşkun çağlayıp sonsuzluğa aktı. 

26/04/2023 

Av. Atilla Özen