BARO SEÇİMLERİ ÜZERİNE: DÜZEN VE İLERLEME

Abone Ol

Baro seçimleri, geçen hafta sonu yapıldı. Bir adayın listesinde yönetim kurulu üyeliğine aday olduğum için seçimler üzerine ve seçmen davranışları üzerine bir değerlendirme yapmayı ve yayımlamayı uygun bulmadım. Beklememin diğer nedeni, tabi ki seçim sonuçlarını görmekti. Sonuçların ardından bütünüyle seçimi ve seçmen davranışını değerlendirme imkanına sahip oldum. Baro Seçimlerini ve avukatların seçmen davranışını kaleme almak istedim. Çünkü, seçimler hakkında nesnel fikirlere sahip olabilmemiz için konunun gözleme dayalı bir şekilde ele alınarak yazılması gerekir. Yeterli deneyim, düşün ve yazın bulunmayan bir konuda ayakları yere basan fikirler geliştirebilmek imkansız değilse bile çok zordur. Bu zorluğu aşabilmek için Baro seçimlerine dair düşüncelerimi katıldığım seçim kampanyasındaki deneyimlerimden yola çıkarak aktarmaya ve analiz etmeye çalıştım. Türkçeye yeni kazandırılan J. Stuart MILL’in “Temsili Yönetim Üzerine Düşünceler” eserinde ortaya koyduğu teorik çerçeveden esinlenecek olursak, konunun iki kavram esas alınarak temellendirilmesi mümkün: “Düzen” ve “ilerleme”.

PROJE BAZLI SEÇİM ÇALIŞMASI NEDİR?

Seçimlere yaklaşık bir buçuk ay varken ekibe davet edildim. Daveti kabul etmemin nedeni, proje bazlı seçim çalışması yapılacak olmasıydı. Birlikte seçim çalışması yapacağım ekip üyelerinin hiçbirini tanımıyordum. Meslektaş olmamıza rağmen hiçbirisiyle karşılaşmamış ve konuşmamıştım. Buna rağmen, ilk katıldığım toplantıdan itibaren “Proje Bazlı Seçim Çalışması” yapılmasına büyük bir değer verdiklerini gördüm, üstelik kazanmayı da önemsemiyorlardı. Çünkü, ilk kez uygulanan bir yöntemin yerleşik alışkanlıkları kısa bir sürede değiştiremeyeceğinin farkındaydılar. Herhangi bir ideolojik kaygı gütmüyorlardı, zira her birinin düşüncesi ve çizgisi farklıydı. Seçim çalışmaları tamamen, proje anlatımı ve seçmenin bakış açısını değiştirme üzerine kuruluydu.

Seçim çalışmaları için oldukça detaylı sayılabilecek bir proje kitapçılığı hazırlanmış ve meslektaşlarımızın çoğuna dağıtılmıştı. Kitapçıktaki projeler, spesifik konularda somut öneriler sunuyordu. Meslek sorunları üzerine düşünen ve yazan biri olarak proje bazlı bir seçim çalışmasına katılma fikri Beni ziyadesiyle heyecanlandırdı.

Proje Bazlı Seçim Çalışması; meslek sorunları üzerine düşünülmesini, sorunların tespit edilmesini, çözüm önerilerinin sunulmasını, sunulan önerilerin tartışılmasını ve olgunlaşan tartışmalardan çıkan sonucun uygulamaya dönüştürülmesini amaçlıyor. Bunların her biri, zaman ve emek gerektiren işlerdir. Meslek sorunlarına odaklanabilmek için ülke gündeminin etkisinden çıkmak gerekir. Ülke gündemine yetişmeye çalışmak, sıranın meslek sorunlarına gelmesini her zaman engeller. Sonuçta basit sorunlar, büyük aksaklıklara yol açıyor ve meslek gün geçtikçe daha fazla tıkanma yaşıyor. Bu tıkanıklıktan çıkabilmek için önce mesleğin sorunlarını birinci gündem maddesi yapan bir anlayışa ihtiyaç var. Tabi ki, ülkemizde ve dünyamızda yaşanan sorunlara kayıtsız kalınması kast edilmiyor. Ancak, farklı sahalarda dile getirilmesi gereken konuların sürekli meslek sorunlarının gündeme gelişini engellemesi, son bulması gereken bir durum olarak görülüyor. Aksi takdirde hiçbir zaman meslek sorunları gündeme gelemiyor ve talebe dönüşemiyor. Neticede; hiçbir sistemsel sorununu çözemeyen ve sistemsel gelişme yaşayamayan bir meslek ortaya çıkıyor ki, bu da meslek itibarının sürekli erimesine yol açıyor. Proje bazlı seçim çalışması, mesleğin sorunlarını çözmeye başlamadan ülke sorunlarını çözmeye talip olmanın anlamsız olduğuna inanıyor.

PROJELER NELERDİ?

Proje bazlı seçim çalışmaları öncelikle yönetim anlayışında üç temel ilkenin benimsenmesini öngörüyordu: Şeffaflık, hesapverilebilirlik ve çoğulculuk. Bu ilkeler doğrultusunda en ön plana çıkan proje, Baro gider ve gelirlerinin periyodik aralıklarla ilan edilmesi fikriydi. Üstelik, çok kısa aralıklar düşünülüyordu; üç aylık ya da aylık olarak anlaşılır şekilde mali hesap özetlerinin sunulması ve bunun yerleşik bir uygulama haline getirilmesi planlanıyordu.

Projelerinin başarısı tabi ki, meslektaşlarımızın kabulüne bağlıdır. Bir proje fikri, kâğıt üzerinde ne kadar harika görünürse görünsün meslektaşlarımız tarafından uygulanması eleştiriliyorsa, geri çekilmesi ya da değiştirilmesi gerekir. Bunun yapılabilmesi için de düzenli aralıklarla avukatlar meclisinin toplanması ve ayrıca genç avukatlar meclisi kurulması planlandı.

Proje kitapçığındaki dikkat çeken projelerden biri, home ofis çalışan meslektaşlarımız için Baro tarafından kiralanacak bir binanın komple ofise dönüştürülmesi ve uygun mali koşullarla mesleğe yeni başlayan avukatlara sunulmasına yönelik projeydi. Dikkat edilirse, bu projelerin arka planında mesleğe ve meslektaşlara dair köklü bakış açısı değişiklikleri var. Söz gelimi, bu projenin ardında avukat sayısının çok fazla olduğuna yönelik bakış açısının reddedilmesi var. Zira, seçim çalışmalarında kullanılan söylemlerden biri şuydu: “Avukat sayısı fazla değil, aksine Avrupa ülkelerindeki ortalamaların altında, sayımızdan şikayet etmek yerine sayımızı güce çevirmeliyiz”.

Tabi ki, avukat sayısının fazla olması iktisadi bir realite olarak mesleğin daha az kazandıran bir meslek olmasını beraberinde getirir. Fakat, bu mutlak bir realite değildir. Halihazırda, avukatlar hukuk alanlarının birçoğunda faaliyet göstermemekte ya da gösterememektedir. Örneğin, şirketlerin kuruluşu büyük ölçüde muhasebeciler tarafından yerine getirilmektedir. Sosyal güvenlik işlemleri çok teknik ve detaylı bilgi gerektirmesine rağmen SGK Danışmanları tamamen bu alanı domine etmiş durumdadır. Hemen hepimizin şikayetçi olduğu KVK Uyum Şirketleri hukukçulardan çok daha fazla ön plana çıkmıştır. Hukuki danışmanlığa muhtaç birçok konu, hukukçulara hiç uğramamaktadır. Dolayısıyla iş alanları açısından meslek adeta işgal altındadır. Oysa, bahsettiğimiz alanlarda hukukçu olmaksızın yetkin bir hizmet sunmak mümkün değildir. Çünkü, hukuk sahasında sadece bir branşa ait mevzuatı bilmek yeterli değildir, hukuk hizmeti bütüncül ve tutarlı bir bakış açısı gerektirir ki, bu da ancak hukuk bilimine ve onun diğer bilimlerle ilişkilerine dair genel bir idrake sahip olmakla mümkündür. Tüm bu hususlar, avukatların iş alanlarının genişletilmesine yönelik çalışmalar yapılması gerektiğini göstermektedir. İşte Proje Bazlı Çözüm Çalışmamız, tüm bu hususları dikkate alarak avukatlarının iş alanlarının genişletilmesine yönelik çalışmalar yapmayı vaat eder. Mesela, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gibi önemli sözleşmelerin avukat onayına tabi kılınması, bu bağlamda dile getirilen çözüm önerilerinden biridir.

Eğitim konusu, Proje Bazlı Seçim Çalışmasının en gözde konularından biriydi. Bu alanda sayıca fazla eğitim seminerleri düzenlemek ve düzenlenen seminere mutlaka “profesör” unvanlı hocaları davet etmek gibi yaygın bir anlayış hüküm sürüyor. Eğitim seminerinin başarısı ise katılan dinleyici avukat sayısıyla ölçülüyor. Proje Bazlı Seçim Çalışması, ne seminer sayısını ne gelen hocanın unvanının profesör olmasını ne de katılan dinleyici avukatların fazla olmasını başarı addediyor. Konuya tamamen farklı bir perspektif getiriyor: Eğitim konuları genel değil özel olmalı, örneğin “CMK Semineri” değil “ifade alma” ya da “tutuklama/tutuklamaya itiraz” semineri yapılmalı. Semineri bir profesör değil, konu üzerine bilimsel çalışmaları olan ve mümkünse bilgileri taze olan bir akdemiysen ve eşliğinde o alanda tecrübeli bir uygulamacı birlikte anlatmalı. Dinleyici olarak da sadece konuyla ilgilenen meslektaşlarımız hedeflenmeli; boşanma davaları üzerine çalışan meslektaşlarımızın “Karşılıksız Çekte Sorumluluk” başlıklı bir eğitime katılması beklenmemeli. Proje Bazlı Seçim Çalışması bu bakış açısı ile eğitimleri, ilgi çekici ve verimli kılmayı vaat ediyor. Böylece, Baro Yöneticilerinin eğitim talepleri söz konusu olduğunda sürekli dile getirdikleri “Hoca’yı getiriyoruz, Siz gelip dinlemiyorsunuz” argümanı da çürümüş oluyor.

Proje Bazlı Seçim Çalışmaları, bu makalenin sınırlarını fazlasıyla aşacak kadar çok konuyu somutlaştırıyor ve çözüm önerisi haline getiriyor: Baroyla elektronik iletişim, isimsiz şikayet imkanı, düzenli ve kapsamlı servis hizmeti, disiplin dosyalarının elektronik ortama aktarılması, CMK ücretlendirmelerinin meri tarihe göre yapılması, adli yardım hizmetinin genişletilmesi, kişisel gelişime yönelik temel beceri eğitimleri, dijital kütüphane, kreş hizmeti, sosyal tesis faaliyetlerin artırılması ve çok daha fazlası Proje Kitapçığında detaylı ve somut bir şekilde anlatılıyor.

Proje Bazlı Seçim Çalışması, sadece vaat sırlamakla değil, aynı zamanda bu faaliyetler için nereden ve nasıl mali kaynak bulunacağını da izah ediyor. Çünkü, birçok proje geliştirebilirsiniz ancak somut ve uygulanabilir değilse, kâğıt üzerinde kalmaya mahkum olur. Bunu aşabilmek için çözüm önerilerinin mali kaynakları da izah ediliyor.

ÖNCEKİ DENEYİMLER İLE MUKAYESESİ NASIL?

Daha önce de birkaç kez aktif olarak Baro seçimlerinde seçim çalışmalarına katıldım, ancak böyle bir çalışma yöntemi ve ekibi ilk kez gördüm. Diğer çalışmalar, tamamen seçim sürecinde seçmenlerle yakınlık tesis etme üzerine kuruluydu. Tabi ki, bu yakınlığı tesis edebilmenin en kolay yolu dostluktu. Eğer seçmen zaten arkadaşınız ise büyük bir avantaja sahipsiniz demektir. İkinci yakınlık tesis etme yolu, ideolojik yakınlıktır. Üçüncü yakınlık tesis etme yolu ise hemşeri olmaktır. Bunların ağırlıkları ve yoğunlukları kişi bazında değişebilir. Bu nedenle, adayın karşısındaki seçmeni analiz edip en etkili yolu kullanması gerekir. Diğer yandan, bu yakınlık tesis etme yöntemlerinin bir arada kullanılması gerekir, sadece bir tanesini kullanmak netice vermez, genellikle. Aksine, bu yöntemler arasında dengeli ve tatlı bir denge tutturmak gerekir ki, işin en hassas yönü de burasıdır.

Proje Bazlı Seçim Çalışmalarında, yakınlık tesis etme yöntemlerini kullanmak gerekmiyor. Fakat, etkili bir görüşme, özlü bir anlatım ve ikna kabiliyeti, proje bazlı seçim çalışmalarının olmazsa olmaz yetkinlikleri. Proje bazlı seçim çalışmalarının en zor yönü; projelerinizden bahsetmeden önce farklı bir bakış açısı ile bakmanın gerçekten fark meydana getirebileceğine, karşınızdakini ikna edebilmektir. Aksi halde, projelerden bahsetmek anlamsız, çünkü yerleşik bir öğrenilmiş çaresizlik hissi mevcut. Söz gelimi, teknolojik gelişmelerin neden yargı süreçlerini gözle görünür şekilde hızlandırmadığını gündeme getirdiğinizde, şaşkın bakışlarla karşılaşıyorsunuz. Bu kadar bariz bir sorunun ilk defa fark edilişine tanık olmanın şaşkınlığı yanında yerleşik öğrenilmiş çaresizlik hissinin nasıl bir körleşme meydana getirdiğinin hayretini de aynı anlarda muhatabınızın yüz ifadelerinde izleyebiliyorsunuz. Proje Bazlı Seçim Çalışması, tam olarak bu körleşmeyi fark ettirmek ve aşılmasını sağlamak istiyor. En basit ve kolay sorunların dahi gündeme getirilmemesi ve konuşulmaması meslek sorunlarının görülmesinde ileri derece miyop meydana gelmesine yol açıyor. Örneğin, avukatlık ücret tarifelerinde neden arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yok, böyle önemli bir sözleşme tarifede nasıl yer almaz, bu neden şimdiye kadar gündeme getirilmez, sorularını yönettiğinizde aynı şaşkınlığı bir kez daha gözlemleyebiliyorsunuz.

PROJE SUNUMU TAKDİR EDİLİYOR

Tüm meslektaşlarımız, kendilerine projeler içeren bir kitapçık sunulmasından memnuniyet duydular. Hatta, farklı bir adaya vereceklerini açıkça söyleyenler bile projelerin anlatıldığı kitapçılığı takdir ettiler. Bir üstadımız, okuduğunda orada “akıl ve bilim” gördüğünü beyan etti. Aynı üstadımız, yılların verdiği tecrübeyle önemli bir hatırlatmada da bulundu: “Atılan bir çekirdeğin meyve vermesi için üzerinden bir bahar geçmesi gerekir”.

Gerçekten, proje kitapçığını görüp de takdir etmeyen bir meslektaşımız çıkmadı. İstisnasız olarak tüm meslektaşlarımız, kendisine yazılı ve basılı bir proje kitapçığı sunulmasından memnuniyet duydu. Bazı meslektaşlarımız, satır satır okuyup ikinci ziyaretimizde not edilmiş sorularını yönelttiler. Meslektaşlarımız vakıf oldukları bir sorun üzerine fikir alışverişinde bulunmaktan büyük bir keyif alıyorlar.

SEÇİMİ KAZANMAK İKİNCİ PLANDA

Tüm seçim çalışmaları gibi bu seçim çalışması da seçmenlerin gönlünü kazanmak ve reylerini almak amacıyla yapıldı. Sonuç ne olursa olsun, seçmenin iradesinin, “okunması ve anlaşılması gereken bir mesaj” olarak görülmesi gerekir. Kazansa da kaybetse de tüm adayların seçmenin verdiği mesajları dikkatle analiz etmesi ve gereken dersleri çıkarması beklenir. Dolayısıyla seçmen iradesinin ne şekilde ortaya çıktığının analiz edilmesinde, hem kazananlar hem de kaybedenler için büyük faydalar vardır.

Şu bir gerçek ki, seçmen davranışlarını kısa sürede değişmesi mümkün değil. Projeler, çok somut ve öneriler çok mantıklı olsa bile her seçmenin yerleşik alışkanlıkları var ve bu alışkanlıklardan kısa sürede çıkabilmek, çok zor.

Seçmenlerin avukat olması ve sistemsel düşünceye yatkın olmaları çok büyük bir avantaj. Diğer yandan, çok basit sorunları çok genel konularla ilintilendirerek düşünmek, anlamak ve izah etmek, belki de avukatların en büyük açmazlarından biri. Çünkü, sadece bir konuya odaklı olarak düşünüldüğünde rahatlıkla çözülmesi talep edilebilecek bir sorun, genel konularla ilişkilendirildiğinde içinden çıkılamaz bir hal alıyor.

İLGİ GÖRMEK VE OY ALMAK

Birçok seçim çalışmasına katıldım ama proje bazlı bir seçim çalışmasına ilk kez katıldım. Daha önceki seçim çalışmaların hiçbirinde insanların, beni bu kadar dikkatli bir şekilde ve bu kadar uzun süre dinlediğine şahit olmadım. Daha önceki seçim çalışmalarında başımın belası olan yapmacılık tavırları sergilemek zorunda kalıyormuşum hissini, bu kez hiç yaşamadım. Tüm bu ilgiye rağmen seçimde çok az oy almış olmak, üzücüydü ve umut kırıcıydı.

Proje Bazlı Seçim Çalışmaları, her şeyden önce bir ayrımın farkına varmamızı sağladı: Seçmenin ilgisi kazanmak başka, oyunu kazanmak başka bir mesele. Seçmen ilgi gösterebilir, dinleyebilir, takdir edebilir hatta övebilir; ancak onun da bir birey olarak kendini konumlandırması gereken bir yer vardır ve konumlandırma problemi aşılamadığı sürece projelerin değerlendirilmesi, oy verme kararına etki edemez. Tabi ki, seçmenin ilgisini kazanmak da bir marifettir, zira seçmen ilgisini de herkese vermez. Eğer seçmen ilgisi verip oyunu vermiyorsa, yine okunması gereken bir mesaj veriyor, demektir. Buradaki mesaj, yürütülen seçim kampanyası bağlamında ve seçmen kitlesinin grupları dikkate alınarak analiz edilmelidir. Ancak daha genel ve tüm Baro seçimlerini ilgilendiren bir konu daha vardır: Avukatlar, Baro Seçiminde hangi kriterle oy kullanır?

SEÇİME KATILIM

Bilindiği üzere, avukatların seçime katılma oranı her zaman yüksektir. Avukatlık mesleğine de bu yakışır. Dolayısıyla avukatların seçime ilgi göstermemesi çok az karşılaşılan bir durumdur. Ancak seçmenlerin, adayların projelerine ilgi göstermesi genellikle daha zayıftır. Bunun nedenlerinden biri; birçok avukatın, Baro’nun yetkilerinin çok kısıtlı olduğuna ve çözebileceği çok az problem olduğuna inanmasıdır. Bu nedenle, avukatlar meslek sorunları üzerine düşünmezler, konuşmazlar ve gündem oluşturmazlar, aksine başkalarının sorunlarının nasıl çözülmesi gerektiği üzerine uzun uzun düşünürler. Tabi ki, bu durum biraz da mesleğin doğasından kaynaklanmaktadır, çünkü bizler vekillik görevi icra ediyoruz, bu nedenle hep başkalarının meselelerini düşünmek durumundayız, mesleğimizi icra ederken. Az evvel, yukarıda anlattığım bazı basit sorunların gündeme gelmeyişinin nedeni budur, büyük ölçüde. Ancak bu alışkanlığın ve oy verme davranışının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Zira, meslek ve mesleğin itibarı, uzun bir süredir adeta mum gibi eriyor.

HANGİ KRİTER ÖN PLANDA

Hemen belirtelim ki; seçmen, öncelikle neyi veya kimi istediğini değil; neyi veya kimi istemediğini düşünüyor. Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak, bir avukat, Baro seçimlerinde oy tercihini belirlerken; öncelikle kimi ve neyi istemediğini önemsiyor. Dolayısıyla, oy verme davranışında istemekten ziyade kaçınma belirleyici bir etkiye sahip. Eğer bir seçmen, net bir şekilde bir adayı istemediğini söyleyebiliyorsa, artık oy verme davranışı, bir faydayı elde etmekten ziyade bir riskten kurtulmayı esas alıyor.

Tanınırlık ve bilinirlik, şüphesiz Baro seçimleri için de büyük bir önem arz ediyor. Örneğin, yeni ruhsatname almış bir avukat, mevcut Başkanı sadece onun elinden ruhsat aldığı için tercih edebiliyor. CMK Sistemine bakan yönetim kurulu adayı, listesinde olduğu Başkan adayından çok daha fazla oy alabiliyor. Tabi ki, adayların olumlu bir izlenim bırakmış olmalarının da oy tercihinde payı vardır, fakat oy verme davranışını etkileyen asıl etken tanınırlıktır.

Her adayın bir seçim kampanyası var, ön plana çıkardığı konu başlıkları var, çizdiği bir imaj var ve söylemleri var. Bunların etkili olabilmesi inandırıcı ve tutarlı olmasına bağlı. Dolayısıyla seçmen davranışını etkileyen faktörlerden biri de inandırıcılık. İnandırıcılığı sağlayan, öncelikle adayın duruşu, sonra tutarlılığı.

OY VERME DAVRANIŞININ TEMELLERİ

Sayılan kriterlerin oy verme davranışını önemli ölçüde belirlediği muhakkak. Ancak bu kriterlerinde arkasında yer alan iki tane tercih faktörü var: Birincisi “düzen tercihi”, diğeri ise “ilerleme amacı”. Tüm kriterleri bu iki kavram altında toplamak mümkün.

Seçmen kimi seçeceğine karar verirken, o kişinin getireceği düzeni hesap etmeye çalışıyor. Her Başkanın şahsi özelliklerinin etkin olduğu bir yönetim alanı var. Yönetim alanının genişliği konusundaki algılar birbirinden farklı. Kimleri Baro’yu sadece CMK ve Adli Yardım’dan ibaret görürken, kimileri Baro’nun daha geniş imkan ve yetkilere sahip olduğunu düşünüyor. Ancak, neticede her bir avukat, adayın getireceği düzeni hesap ediyor ve kendisini rahatsız edecek bir hususun gerçekleşmesinden kaçınıyor.

Düzen kriteri, adayın ve ekibinin iletişimi ve ilişkileri bağlamında ele alınıyor, öncelikle. Seçmen, önce ilişkilerini ve iletişimini önemsiyor, hangi durumda nasıl bir iletişim ile karşılaşacağını hesap etmeye çalışıyor. Bunun için de adayların beğendiği özelliklerinden ziyade beğenmediği yönlerine odaklanıyor. Bir adayın getireceği düzen, muhafazakar ya da seküler eğilimlerle özdeşleştirilebileceği gibi tamamen adayın kişisel bir özelliğiyle örneğin kibirli olmasıyla da özdeşleştirilebilir. İşte, tercih farklılığının temel dayanağı burada başlıyor. Biri için “kibir” sayılan bir davranış, başka biri için “karizma” anlamına gelebiliyor.

Oy verme davranışına etki etmesi beklenen ikinci faktör ise, ilerleme amacı. İlerlemekten kasıt, gelişmek. Gelişim maddi de olabilir manevi de. Söz gelimi, bir seçmen için düzenli eğitim programları bir ilerleme sayılırken, bir başka meslektaş için ise sosyal faaliyetlerin artışı ilerleme sayılabilir. Proje Bazlı Seçim Çalışmasının perspektifinden bakılacak olursa, gerçek bir ilerleme basit ve küçük mesleki sorunların birer birer çözülmesiyle sağlanabilir. Bu bağlamda, proje bazlı bir seçim çalışmasında yönetimde olunsaydı ne yapılacağına dair gündelik meslek sorunlarından örnekler vermek gerekir. Ekip olarak yaptığımız çalımalar sırasında da sıkça dile getirdiğim üzere; proje bazlı seçim çalışmasıyla gelen bir ekibin somut ve gündelik mesleki sorunlara odaklanması gerekir. Söz gelimi, izale-i şüyuu davalarının arabuluculuğa tabi kılınması mutlaka karşı çıkılması ve gündemde tutulması gereken bir husustur. Örneğin, elektronik ihalelerde yaşanan ve en yüksek pey sürenin kazanmasını engelleyen son otuz saniye yöntemleri mutlaka gündeme getirilmesi ve çözülmesi gereken bir meslek sorunudur.

PROJE BAZLI SEÇİM ÇALIŞMALARI NEDEN KAZANAMIYOR?

Proje Bazlı Seçim Çalışmalarındaki gözlemler ve analizler şunu gösteriyor: Avukatlar, ilerleme istiyor, mesleklerinin gelişmesini, itibarlarının yükselmesini ve kazançlarının artmasını istiyor. Ancak avukatlar diğer yandan “düzen tercihini” çok önemsiyor ve oy verme davranışında büyük ölçüde düzen tercihini esas alıyor. Bir adayın gelişiyle onun düzeninin gelmesi özdeşleştiriliyor. Dolayısıyla, bir adayın gelişi aynı zamanda kişinin sosyal ve siyasi eğilimlerine uygunluk arz ettiği ölçüde “oy verilebilir” hale geliyor. Oy verme davranışı, büyük ölçüde genel eğilim ve şahsi ilişkiler gözetilerek tartıya vurulan “uygunluk” kriterine dayanıyor. Eğer, adayın getireceği düzen, seçmen olarak avukatın genel eğilimlerine ve ilişkilerine uygunluk arz ediyorsa, oy getirebilir. Tabi ki, buradaki “adayın düzeni” kavramı, çok sınırlı anlamlar ifade ediyor.

Neticede, seçmen olarak avukat hangi adayın düzeninin kendi genel eğilimlerine uygun olduğuna bakarak karar veriyor. Bunun yanında oy verme davranışını belirleyen ikinci bir etken daha var: Kazanma ihtimali. Seçmen iradesini sandığa yansıtmayı değil, kazanma ihtimali olan adaya oy vermeyi önemsiyor. Seçmen kazanma ihtimali zayıf olan adaylara oy vermek istemiyor, bunu oyunun boşa gitmesi olarak nitelendiriyor. Oysa, seçmen hangi adaya oy verirse versin, bu okuması ve ders alınması gereken bir mesajdır. Bu iki neden, seçmenin projeleri değerlendirmesine engel oluyor. Projelere ilgi gösteriliyor, takdir ediliyor fakat oy verilmiyor. Çünkü “düzen tercihi” denkleminden çıkılamadığı için “ilerleme amacına” sıra gelmiyor. İlerleme arzusu, oy verme davranışında etkili bir hale gelemediği için iyi ve kaliteli yönetim arayışı ne yazık ki başlamadan son buluyor.

PEKİ, OLMASI GEREKEN NE?

Proje Bazlı Seçim Çalışması, seçimlerin kesinlikle meslek sorunları ekseninde ilerlemesi gerektiğini savunuyor. Çünkü, meslek kuruluşu kendi sahasını boş bırakıp daha büyük ve genel konularla ilgilenmeye başladığında hem kendi işini yapamıyor hem de ülke gündemine yetişemiyor. Ülke gündemi, bir meslek kuruluşunun yetişemeyeceği kadar yoğun ve hızlı bir şekilde akıyor.

Diğer yandan meslektaşlarımız gerek siyasi partilerde gerekse sivil toplum örgütlerinde sıklıkla görev alıyor. Bu nedenle, bir avukatın siyasi ve sosyal mesellerle ilgili çalışmalar yürütmek ve tavır ortaya koymak için Baro’ya ihtiyacı yok. Ancak, bir avukatın meslek sorunlarının detaylarına dair çalışmaları siyasi partilerde ya da sivil toplum örgütlerinde dile getirebilmesi ve gündeme alınmasını sağlaması neredeyse imkansız. Hal böyleyken, Baro seçimlerinin siyasi veya sosyal eksende yürümesi tüm avukatların meslek sorunları karşısında çaresiz kalmasına yol açıyor. Çaresizlik, çaresizliği doğruyor ve çaresizlikler sarmalı içinde hiçbir şeyin düzelemeyeceğine dair kocaman bir öğrenilmiş çaresizlik duygusu yerleşiyor. Düşünceleri ve argümanları kısa bir sürede çürütebilirsiniz ama yerleşmiş bir duyguyu, yanlışlığı herkesçe kabul edilse bile, söküp atmak çok zordur. İşte bu nedenle, Proje Bazlı Seçim Çalışması ilgi görüyor, takdir ediliyor, kabul ediliyor ancak oy alamıyor.

Meslek sorunlarının bir çözüm yoluna girebilmesi için meslektaşlarımızın meslek sorunları üzerine daha fazla düşünmesi, konuşması, yazması ve öneri sunması gerekiyor. Ancak böyle bir tavrın gelişebilmesi için öncelikle seçim çalışmalarının, siyasi ve sosyal eğilimler esas alınarak belirlenen “düzen tercihine” göre değil, meslek sorunları ve mesleki gelişim esas alınarak belirlenen “ilerleme amacına” göre yürütülmesi gerekiyor. Seçmen olarak bir avukatın, siyasi ve sosyal eğilimine dayalı düzen tercihiyle oy kullandığı sürece mesleki gelişimin ve yönetimde kalitenin gerçekleşmesi mümkün değil. Olması gereken, mesleki gelişim esas alınarak belirlenen ilerleme amacına göre oy kullanmak ve adayları bu yönde çalışma yapmaya sevk etmektir. Tabi ki, buradaki “olması gereken” kalıbını, lütfen hukuk kitaplarında kullanılan ve sadece vicdan rahatlatmak için söylenen “olması gereken hukuk açsıdan ise…” kalıbıyla özdeşleştirmeyelim.

Baro seçimlerinin ilerleme amacı ekseninde yürümesi ancak ve ancak her bir avukatın bireysel olarak kendini seçimin öznesi olarak görmesiyle mümkün. Seçim çalışmalarının seçmen iradelerinden ve taleplerinden bağımsız bir şekilde yürüdüğünü zannetmek, seçmen olarak avukatları adeta rüzgarın önünde savrulan bir yaprak gibi görmek, isabetli bir yaklaşım değildir. Fakat çok yaygın bir anlayıştır. Birçok meslektaşımız, Baro seçimlerini, avukatları iki arada bir derede bırakan bir süreç olarak görmektedir. Oy hakkının değeri ve ciddiyeti konusunda bilinçli bir tavır ortaya konulmadan kullandığımız oyun bir şeyleri değiştirmesini beklemek beyhudedir. Bu nedenle, her avukatın bireysel olarak kendine bir “demokratik mahremiyet alanı” çizmesi ve bu alanı hudut çizgisi gibi koruması gerekir.

Burada ortaya konulan çerçeve, bazı açılardan çok ütopik görünebilir. Ama unutmayalım ki, ülke sisteminin kuralları hakkında en çok bilgi sahibi olan meslekten yani avukatlıktan bahsediyoruz. Eğer, bu seçmen bilinci, avukatlık mesleği içinde gelişemezse, diğer meslekler içinde gelişebilmesini beklemek adeta hayal olur.