BALKAN GEZİSİ. 4

Abone Ol
Osmanlı, şimdilerde SIRBİSTAN olarak adlandırılan bu bölgeye 1300 yıllarında girmiş. Belgrad’ı 1521 yılında aldıktan sonra Macaristan’a yönelmiş. Yani burada en aşağı 700 yıllık bir geçmişimiz var.
     
Sırbistan’ın para birimi dinar. 120 dinar, 1 euro ediyor.
     
Eski Yugoslavya’nın ve buradan ayrılan ülkelerden biri olan Sırbistan’ın Başkenti Belgrad. 
     
Belgrad; durgun, eski ve kirli binalarla dolu, başkent olmaya çalışan bir şehir.
     
Şehrin en güzel yeri, hakim bir tepede yer alan Belgrad Kalesi. Kale içinde, bir Osmanlı Çeşmesi ve muhteşem bir Konak bulunuyor. Güzelliğini ve ihtişamını yansıtan kısımlarının tamamı bir Osmanlı eseri olan kaleden Tuna ve Sava Nehirleri ile bu iki nehrin birleştiği yer görülüyor. Akşam gün batışında, batan güneşin Tuna ve Sava Nehirleri üzerindeki yansımaları olağanüstü güzellikte.
     
Başlangıçta, genel değerlendirme kısmında anlattığım üzere; Sırplar bağımsızlığa kavuştuktan sonra, zamanın kıralı, Sırp dilindeki Türkçe kelimeleri ayıklamak üzere bir heyet toplamış. Heyetin başkanı, bir baş papaz. Uzun süre görev yapan heyet çalışmalarını tamamladıktan sonra bilgi vermek üzere kıralın huzuruna çıkmış. Kıral “Türkçe kelime kaldı mı ?” diye sormuş. Papaz cevap vermiş “Yok, kalmadı”. Ama bu son iki kelimeyi Türkçe olarak söylemiş ve hala; çarşaf, pencere, tencere en çok kullandıkları kelimeler arasında.



BELGRAD KALESİ

Eski Türk Akıncılarının, birbirleri ile konuşmalarında övündükleri bir husus da Tuna’yı kaç kere geçtikleri olurmuş. Örneğin bir Akıncı, arkadaşı olan bir diğer akıncıya takılmak için “Ben Tuna’yı kırk kere geçtim, sen kaç kere geçtin ?” diye sorarmış.
     
Tam bu sırada, hiçbir hazırlık olmaksızın yani gayet spontane bir şekilde; Belgrad Kalesinde, Tuna ve Sava Nehirlerine karşı hep birlikte ve yüksek sesle Mehter Marşı’nı söylemeye başladık. Yerel rehberin, bizim rehberimize çok asık bir suratla yaptığı müdahale ile marşı yarıda kestik. Yerel rehberin sonraki davranışları nedeni ile, itiraf etmeliyim ki, marş nedeni ile polis karakoluna çağrılma olasılığı da aklımıza geldi.
   
 Belgrad’dan, Saraybosna’ya bir nehir kenarından giden karayolu inanılmaz güzellikte. Dağ ve tepelerin arasından kıvrılarak giden, çok değişik ağaçların arasında bazen kaybolan, bazen göz kırparak meydana çıkan nehir, değişik renk ve görüntüleri sergiliyor.
     
Bize Saraybosna’da gelişmiş bir tramvay hattının olduğu söylenmişti. Bu kadar uzun, tenha ve doğal bir dağ yolundan gittikten sonra aniden gelişmiş bir şehre inmek gerçekten şaşırtıcı oluyor.
     
BOSNA HERSEK Devleti, adından anlaşılacağı üzere Bosna ve Hersek olarak adlandırılan iki bölgeden oluşuyor. Ülkenin Başkenti Saraybosna, Hersek’in en büyük kenti ise tarihi köprüsü ile tanınan Mostar.
     
Bir mimarlık ve estetik harikası olarak 1556 yılında yapılan tarihi Mostar Köprüsü, sırp baskınlarında nasibini alarak bombalanmış ve yıkılmış, geçtiğimiz yıllarda Türkiye tarafından yeniden yapılarak halkın hizmetine açılmış.



MOSTAR KÖPRÜSÜ 
   
Saraybosna, 1.Dünya Harbini tetikleyen bir olay olan, Avusturya Macaristan Veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ın 1914 yılında, şehir içinde nehir üzerindeki bir köprüde öldürülmesi ile de tanınıyor.
         
AB isteği ile Bosna Hersek’de Halkoylaması yapılıp bağımsızlığına kavuşması üzerine, başkent Saraybosna, Sırplar tarafından kuşatılıyor. Açlık, vahşet, bombalama, sniper denen keskin nişancıların yoldan geçenleri ve evlerinde pencere önünde oturanları öldürmeleri ile geçen Kuşatma 1420 gün yani yaklaşık olarak 3.5 sene sürüyor.
     
İlk saldırıda 350 müslüman işkence ile öldürülüyor. Toplu katliamlardan kaçan Türk, Boşnak, müslümanlar Serebrenitza’ya sığınıyorlar. Bu sığınma ile kentin nüfusu 10.000 den, 60.000’e çıkıyor ve büyük bir sefalet yaşanıyor. 
     
Şehirlerin bombalanması, toplu öldürmeler üzerine Birleşmiş Milletler Barış Gücü, UN askerleri şehri kuşatarak güven altına alıyorlar ve sırp kuvvetlerine birkaç hava saldırısı yapıyorlar.
     
Bunun üzerine Sırplar, şehri kontrol altına alan AB, NATO denetimli Hollanda askerlerinden 30 kişiyi rehin alıyorlar veya böyle danışıklı döğüş rehin işlemi yapılıyor ve bombalamanın kesilmemesi halinde, Hollanda askerlerinin öldürüleceği söyleniyor. Birleşmiş Milletler’e bağlı Hollanda askerleri, kendilerine sığınan 8.372 müslüman, Türk ve Boşnak’ı, Sırplara teslim ediyorlar. Teslim alınan bu kişiler Miladiç komutasındaki Sırplar tarafından kamyonlara bindirilerek ormanlık ve tenha alanlara götürülerek insafsızca öldürülüyor.
     
Birleşmiş Milletler ve NATO uçaklarının ve diğer askerlerinin çekilmesi üzerine gece şehre hücum eden Sırplar, 12 ile 77 yaş arasında 13.000 kişiyi öldürülüyorlar. Öldürülenlerden bu gün hala 8.500 kişi teşhis edilmiş, geri kalan 4.500 kişi kayıp durumundadır.
     
Uygar batının bilgi ve denetimi ve hatta yardımı ile bilinçli bir şekilde yürütülen, Türkleri Avrupa’dan kazıma, sürme, bölme ve yoketme operasyonu halen devam ediyor ve nasıl yürüdüğü belli olmayan Savaş Suçları Mahkemesine zoraki çıkarılan tek sanık durumundaki Radkoviç, son günlerini rahat bir şekilde geçiriyor.
     
Saraybosna’da insanı ürküten ve insanlık dışı cinayetlere tanıklık eden bir diğer eser de “Savaş Tüneli”.



 SARAYBOSNA'DA SAVAŞ TÜNELİ
     
Sırpların vahşetinden kaçmak isteyen halk, havalaanına giderken de bombalanıyor ve bu yüzden hava alanına gidemiyor. Bunun üzerine, hava alanına 300-400 metre uzaklıkta olan mezra çeklindeki ufak bir yerleşim yerinin ahıra benzeyen bir yapısında, tünel kazılmaya başlanıyor. Zor koşullar altında kazılan ve tamamlanan bu tünelden giren insanlar, havaalanına çıkarak kurtuluşa uçuyorlar. 30.000 kişinin kurtuluşuna neden olan bu tünelin içine bizler de girerek, dar ve boğucu havasında ancak bir kısmını yürüyebildik.


Av.A.Erdem Akyüz
Hukukun Egemenliği Derneği
Genel Başkanı



(Bu köşe yazısı, sayın Av. Erdem AKYÜZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)