AYM'NİN POLİS ŞİDDETİNE İLİŞKİN EMSAL NİTELİĞİNDEKİ BEYZA KURAL YILANCI KARARININ, KÖTÜ MUAMELE YASAĞI İLE İFADE VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ HAKLARI IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ

Abone Ol

Gösteri ve yürüyüşlerin tartışıldığı, protestoların konuşulduğu, öğrencilerin gözaltına alındığı, polisin gözaltı işlemlerinde ters kelepçe yaptığı bu dönemde, Anayasa  Mahkemesi, 12/01/2021 tarihli (B.No:2016/78497) kararında bir gazetecinin haber takibi sırasında ters kelepçe ile uğradığı haksız gözaltı işlemine ilişkin hak ihlali vermiş, bu karar ile birlikte Kötü Muamele Yasağı, Kişi Dokunulmazlığı, Basın Ve İfade Özgürlüğü, Devletin Temel Amaç ve Görevleri gibi ilkeleri de ortaya koymuştur.  

Anayasa Mahkemesi 12/01/2021 tarihli kararında “Bir gazeteci olan başvurucu, bir grup tarafından icra edilen izinsiz bir gösterinin muhabirliğini yaptığı sırada kolluk görevlileri tarafından güç kullanarak müdahale edilmesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile ifade ve basın özgürlüğü hakları ihlal edilmiştir. Başvurucunun polislere kendisinin muhabir olduğunu söylemesine rağmen gösterinin dağıtılması sırasında cereyan etmiştir. Söz konusu olayların ardından başvurucuda sağ el 1. parmak dorsalinde (sırt) 3x1 cm'lik ve 2x1 cm'lik iki kızarıklık, sol el sırtında 2x1 cm'lik 1 kızarıklık, her iki kolda hassasiyet saptandığı rapor edilmiştir. Başvurucudaki söz konusu yaralanmaların nasıl meydana geldiğini tespit etmek için bir ceza soruşturması açılmış ancak 07/09/2016 tarihinde polis memurlarının zor kullanma yetki sınırını aşmadığı belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bunun kabul edilmesi mümkün olmamakla birlikte, başvurucu, polise şiddet uygulamamış ya da başka bir tehdit oluşturmamıştır. Başvurucuya karşı güç kullanılmasına herhangi bir sebep de gösterilmemiştir. Bu yüzden başvurucuya karşı kullanılan güç, asgari ağırlık eşiğini aşan ve kabul edilemez bir güçtür. Ayrıca kolluk görevlileri, yapılan gösteri sırasında öğrencilere müdahale ederken, çekim yaptığı sırada basın görevlisi olduğunu bildirmesine rağmen başvurucuyu da ters kelepçeleyerek gözaltına almıştır. Kelepçe takmak polisin maddi güç kullanımının bir çeşidini oluşturmaktadır. Polisin zor kullanma yetkisi bir cezalandırma aracı olmayıp zorunlu sınırın aşılması, işkence ve kötü muamele yasağına aykırı bir durum oluşturmaktadır.” şeklinde süreci ve yaşananları özetlemiştir.

KÖTÜ MUAMELE NEDİR?  

Kötü muameleye tabi olmama temel bir insan hakkıdır.  Evrensel ve bölgesel insan hakları sözleşmelerinde mutlak olarak yasaklanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin “İşkence Yasağı” başlığını taşıyan 3. maddesi “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.” şeklindedir. Kötü muamele yasağı, demokratik toplumların en temel değeridir. Terörizmle veya organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerde bulunulamaz. Bir kişi, kolluk görevlilerinin eylemleriyle özgürlüğünden yoksun bırakıldığında, kişinin davranışları herhangi bir risk barındırmasa da bu kişiye karşı fiziksel güç kullanımı, kötü muamele yasağına aykırılık oluşturmaktadır. Bir muamelenin kötü muamele olarak adlandırılabilmesi için asgari ağırlık eşiğini aşması, muamelenin sebebiyet verdiği amacın kasıtlı olması ve saiki şartları aranır.  

 Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlığını taşıyan 17. maddesi; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” şeklindedir. Bu maddeden de açıkça anlaşılacağı üzere her bireyin vücut bütünlüğü dokunulmazlığı ile işkence ve eziyet yasağı Anayasa ile güvence altına alınmıştır  

Haber takibi yaptığı sırada kolluk görevlileri tarafından güç kullanmak suretiyle müdahale edilip ters kelepçelenerek gözaltına alınan başvurucuya, Anayasa Mahkemesi, uğradığı haksız gözaltı işlemine ilişkin bir hak ihlali kararı vermiştir. Kelepçe takmak polisin maddi güç kullanımının bir çeşidini oluşturmaktadır. Polisin zor kullanma yetkisi bir cezalandırma aracı olmayıp zorunlu sınırın aşılması, işkence ve kötü muamele yasağına aykırı bir durum oluşturmaktadır. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlığını taşıyan 17. maddesi ve Sözleşme’nin 3. maddesi, belirli bir yasal muamele kapsamında, bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Fakat güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulması için mevcudiyeti gerekli şartlar şunlardır: 

- Sınırları belirli bir durum mevcut olmalıdır. 

- Güç kullanımı kaçınılmaz ve zorunlu olmalıdır.  

- Kullanılan güç orantılı olup, asgari ağırlık eşiğini aşmamalıdır. 

- Başvurulan güç ölçülü ve kademeli olmalıdır. 

- Karşılaşılan direnişi kırmak amacıyla ve bu direnişi kıracak ölçüde olmalıdır. 

- Fiilî bir saldırının varlığı hâlinde kolluk görevlileri meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine sahip olmalıdır. 

- Güç kullanmanın, sonradan dahi ortaya konulabilecek meşru bir sebebi bulunmalıdır. 

Bir gözaltı işlemi yapılırken, kişinin işlediği suçtan bağımsız olarak kolluğun kişiye müdahale etme şekli vardır. Kişi herhangi bir terör örgütü üyesi olabilir, çıkar amaçlı suç örgütü üyesi (mafya) olabilir. Bu hallerde dahi kolluk görevlilerince bu kişiye yapılan gerekli müdahalede keyfi olarak ters kelepçe takılamaz, kişi hırpalanamaz ve darp edilemez. Ancak kişiyi etkisiz hale getirmek için güç kullanılabilir ve bu gücü kırmak için orantılı bir müdahalede bulunulabilir. Müdahalenin ağırlığı, suçun ne olduğuyla ilişkili değil, kişinin karşı koyma derecesiyle orantılıdır. Kolluk kuvvetlerine hiçbir şekilde karşı koymayan birine bir güç uygulanması, kötü muamele kapsamındadır. Bununla birlikte, hiç kimsenin işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamayacağı Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınmıştır.   

İFADE VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ NEDİR?  

Basın hürriyeti, Anayasa’nın 28. maddesi ile güvence altına alınan bir haktır. Bu hak Anayasa’da; “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.” şeklinde düzenleme alanı bulmuştur. Basın hürriyeti hakkı, demokratik bir toplumun olmazsa olmaz yapıtaşlarından da biridir ve bir hukuk devletinin yurt dışında olumlu bir intiba bırakmasında önemli bir rol oynamaktadır.  Özellikle günümüzde mevcut teknolojik gelişmeler ve basın organizasyonları vasıtasıyla ile birden fazla kişiye hızlı bir şekilde ulaşmak mümkündür. Bu durum, basın hürriyeti hakkının önemini daha da artırmıştır. Basın özgürlüğü, halkın ilgilendiği konularla ilgili kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için gereklidir. Bu tür bilgi ve fikirleri alma hakkı, herhangi bir demokratik toplumun gelişimi için önemli olan muhalif gruplarca gerçekleştirilen toplantılar ve gösteriler hakkında bilgilendirilmesini de içerir.   

İfade özgürlüğü ise Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığını taşıyan 26. maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir...” şeklinde düzenlenmiştir. İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. İfade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli basın özgürlüğü, demokratik bir toplumun zorunlu temellerindendir, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan biridir. İfade özgürlüğü ile basın özgürlüğü birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Zira bu iki hak ayrılmaz bir bütün olmakla birlikte biri diğerinden ayrı düşünülemez.  

KÖTÜ MUAMELENİN DEVLETİN POZİTİF VE NEGATİF YÜKÜMLÜLÜKLERİ ARASINDAKİ YERİ NERESİDİR?   

Devletin temel amaç ve görevleri, Anayasa’nın 5. maddesinde “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."  şeklinde düzenlenmiştir. Devletin, bir hakkı ya da özgürlüğü koruması, bu hakkın negatif statü hakları veya pozitif statü hakları olarak tasnif edilmesine göre iki türlüdür. Bunları, negatif yükümlülükler ve pozitif yükümlülükler olarak sıralamak da mümkündür: 

- Pozitif yükümlülükler; kişilerin, Anayasal haklarından etkin şekilde yararlanması için devletin bazı tedbirler almasını, bir başka ifadeyle aktif bir şekilde müdahale etmesini gerektirmektedir. Devlet, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmelidir. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır.  

- Negatif yükümlülükler ise devlete, yasaların izin verdiği haller dışında, hakka müdahale etmeme görevi yüklemektedir. Devletin; bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamaları gerekir. Bu, devletin, bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir.  

Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlığını taşıyan 17. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin “işkence yasağı” başlığını taşıyan 3. maddesindeki “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.” şeklindeki düzenleme ile güvence altına alınan kötü muamele yasağı da devletin negatif yükümlülükleri arasında yer almaktadır.   

Anayasa Mahkemesi, 12/01/2021 Tarihli (B.No:2016/78497) kararı ile  ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edilmiş olduğunu kötü muamele yasağının ihlal edildiğini, işkence ve insan onuruyla bağdaşmayan davranışların etkin bir şekilde soruşturulmadığını tespit etmiş , gazeteci Beyza Kural YILANCI’nın bu iddialarıyla ilgili savcılığın yeniden  etkin soruşturma yapmasına karar vermiştir. AYM’nin bu kararı, kolluğun gösteri ve yürüyüşlerde müdahale ederken bir ölçüde nasıl davranması gerektiğinin çerçevesini çizmiştir. Keyfi davranışlar sergileyen kolluk görevlileri için bu karar emsal niteliğinde bir karar olmakla beraber, kolluk görevlilerinin bu konuda keyfi yollara başvurmadan ve dönemin siyasi iradesi etkisinde kalmadan görevlerini gerçekleştirmeleri gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını, sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Meseleye her daim hukuk içi perspektiften bakılmalıdır. Bu bakış mevcut olduğu müddetçe kendini güvende hisseden, adalete inancı yüksek bireylerin varlığından söz edilebilir. Hukuk dışına çıkıldığı anda ise, ceza ile baş başa kalan yine kişinin kendisi olacaktır. 

KAYNAKÇA: 

Beyza Kural YILANCI, B.No: 2016/78497, 12/01/2021

Najafli/ Azerbaycan, B. No: 2594/07, 2/10/2012

Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16  

Cezmi Demir ve diğerleri, § 81  

Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82  

Arif Haldun Soygür, B. No: 2013/2659, 15/10/2015, § 51  

Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56  

Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35  

Erdal İmrek B. No: 2015/4206, 17/7/2019 § 86  

Mehmet Doğan, §§ 58-59  

Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67