AYM’nin Hayvan Hakları ile İlgili Verdiği Kararda Öne Çıkan Muhalefet Şerhi

Abone Ol

Anayasa Mahkemesi; Mahkeme Başkanı Zühtü Arslan’ın karşı oy kullandığı ve 24.03.2022 tarihli, 2021/97 E. 2022/36 K. sayılı kararında 09.07.2021 tarihli ve 7332 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. maddesiyle 24/6/2004 tarihli ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na eklenen 28/A maddesinin sekizinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine oyçokluğu ile karar vermiştir.

İhtilaf konusu kuralın iptali istemli dilekçede; hayvanlara yönelik işlenen sözgelimi nesli yok olma tehlikesi altında olan bir hayvanı öldürme sayılı suçların soruşturma usulünde, genel hükümlerden haklı neden olmaksızın saparak, yeni bir muhakeme ihdas edildiğine yer verilmiştir. Başvuruculara göre; her ne kadar iptali talep edilen cümlenin devamında bu istisna hükmüne bir istisna getirilerek[1] genel kurala dönülse de, suçüstünün olmadığı ve sahipli olmayan hayvana bu fiillerin yöneldiği durumların fazlalığı, iptali talep edilen cümlenin uygulama alanının çok kapsamlı olacağına delalettir.

Dilekçede ayrıca; Devletin, hayvanların korunmasına ve refahının sağlanmasına yönelik yükümlülüklere sahip olmasına rağmen kanun koyucunun, bir suçun soruşturulmasına yönelik usuli işlemleri başlatacak özneyi tekile indirgeyerek[2], anılan yükümlülüğüne aykırı davrandığı, hayvanların koruma alanının kapsamını, onlara yönelik işlenen suçların soruşturulması imkanını aşırı ölçüde daralttığı belirtilmiştir.

Ayrıca; merkezi idari teşkilat içinde yer alan Tarım ve Orman Bakanlığı’nın il veya ilçe müdürlüklerinin, sayılı suçların işlenmesi halinde soruşturma yapılması için, Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı başvuruda bulunurken, kanuna dayanması ve aykırı olmaması için; kanunda hangi hallerde yazılı başvuru yapılacağının genel çerçevesinin net, açık, anlaşılabilir şekilde çizilmesi gerekir.

Son olarak dilekçede; vicdanları yaralayan ve toplumda infial oluşturan bu türden eylemlere son zamanlarda sıklıkla rastlanıldığı, ihtilaf konusu kuralla belediyelerin, baroların, hayvan hakları derneklerinin ve diğer kurum ve kuruluşların Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat hakkının ortadan kaldırılmasının, bunların ceza yargılamasında kamu davasına müdahil olamamasına da sebebiyet verebileceğine yer verilmiştir.

AYM çoğunluğu; hayvanların varlıkları itibariyle sağlıklı ve dengeli çevrenin unsurlarından olduğunu belirtmekle birlikte, hayvanlara karşı işlenen suçlarda soruşturma yapılmasının Bakanlığın taşra teşkilatını oluşturan il ve ilçe müdürlüklerinin yazılı başvuruda bulunması şartına bağlanarak, genel soruşturma usulünden farklı bir usulün izlenmesini, Anayasa sınırları içinde kalmak kaydıyla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Bu bakımdan değerlendirmesini; elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç ilkeden oluşan ölçülük ilkesi kapsamında değerlendiren çoğunluk, kuralın Anayasa m.141/4’de yer alan “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” hükmü uyarınca yazılı başvuru şartının soruşturma ve kovuşturma aşamalarının sağlıklı, etkin ve adil/dürüst bir şekilde yürütülmesine, soruşturma ve kovuşturmaların makul sürelerde tamamlanmasına ve bunlara ilişkin maliyetlerin düşürülmesine katkı sunacağı kanaatindedir.

Dava dilekçesinde yazılı başvuru şartı getirilmesinin bu yetkinin kullanılması bakımından keyfi uygulamalara neden olacağı iddiası; görevin gereklerine aykırı hareket edilmesi, görevin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme gösterilmesi, soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğinin görevle bağlantılı olarak öğrenilmesine rağmen yetkili makamlara bildirimde bulunulmaması halleri, Ceza Hukuku kapsamında suç teşkil edebileceği gibi, yetkililerin idari ve hukuki sorumluluğunu da getirebileceğini, anılan düzenlemeler de dikkate alındığında, kuralın keyfi olarak uygulanmasına karşı gerekli yasal güvencelerin öngörüldüğü şeklinde açıklanmaktadır.

Eşitlik yönünden yaptığı değerlendirmede de çoğunluğa göre; hayvanlara karşı suç işleyen kişiler ile diğer suç tiplerini gerçekleştiren kişilerin karşılaştırma yapmaya müsait şekilde aynı veya benzer durumda oldukları söylenememekte, farklı durumda olanların farklı hukuksal düzenlemelere tabi olmalarının ise eşitlik ilkesiyle bağdaşmayan bir yönü bulunmamaktadır.

Karşı oy kullanan Sayın Zühtü Arslan’a göre;

Anayasanın 56. maddesine göre; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir”. Bu hükümden hareketle, hayvanların korunmasına yönelik yasal düzenlemelerin Anayasal dayanağının olduğu söylenebilir. Bireylerin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının etkili bir şekilde korunması, “sağlıklı ve dengeli çevrenin” zorunlu unsurları olan hayvanların korunmasını gerektirmektedir.

Hayvanların bir “araç” ya da “nesne” değil “amaç” olarak birtakım hakların öznesi oldukları görüşü istisnai olarak kabul edilmiştir. Ekvador Anayasa Mahkemesi yakın tarihli bir kararında; “Estrellita” adındaki maymunun 18 yıldır yanında yaşadığı davacının evinden alınıp, bir hayvanat bahçesine götürülmesinden kısa bir süre sonra ölmesi üzerine başlayan yargısal süreçte maymunun yaşam hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

Doğal çevrenin korunması ve geliştirilmesi görevi, Anayasal düzeyde “hak öznesi” olup olmadıklarından bağımsız olarak, hayvanların korunması yükümlülüğünü beraberinde getirmektedir. Hayvanların korunması bakımından Devletin negatif yükümlülüğü kamu gücü kullananların hayvanlara hukuka aykırı şekilde davranmaktan kaçınmasını, pozitif yükümlülüğü ise bir yandan bu tür davranışları önlemek için gerekli tedbirleri almayı diğer yandan da hayvanlara karşı suç işleyenleri etkili şekilde cezalandırmayı gerektirmektedir.

Nitekim dava konusu kuralın da içinde bulunduğu 5199 Hayvanları Koruma Kanunu’nu değiştiren 7332 sayılı Kanunun genel gerekçesinde, hem hayvanlara yaklaşımın değiştiği ve hem de onların korunması için caydırıcı cezai yaptırımlara ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır. Gerekçede öncelikle; Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi uluslararası belgelere atıf yapılarak, “hayvanların yaşama ve kötü muameleye maruz kalmama gibi temel haklara sahip oldukları” ve insanlığın “hayvanın bir mal veya eşya olarak kabul edildiği anlayıştan, bir can olarak değerlendirildiği perspektife evrilmiş ve tüm hayvanların yaşamlarının güvence altına alınması yolunda önemli mesafeler katetmiş” olduğu belirtilmiştir.

Sayın Zühtü Arslan’a göre, dava konusu kural ile gerekçede ortaya koyulan yaklaşım en az iki nedenle eleştiriye açıktır:

1. Hayvanlara yönelik suçlara ilişkin yargılamayı idarenin yazılı başvurusuna bağlayan kural, haksız eylemlerin cezasız kalmasına yol açabilecek mahiyettedir. Başvuru yapıp yapmama konusunda tüm takdir idareye aittir.

2. Dava konusu yapılmamakla birlikte, iptali istenen cümlenin de içinde bulunduğu fıkranın dördüncü cümlesinde sahipli hayvanlara karşı belli suçların başka kişiler tarafından işlenmesi halinde hayvan sahibinin şikayeti üzerine de soruşturma yapılacağı öngörülmektedir. Halbuki sadece sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişilerin cezalandırılmasını düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 151. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 7332 sayılı Kanunun 17. maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. “Mala zarar verme” başlığı altında yer alan düzenlemenin ilga edilmesi, hayvanları “mal” olarak değil, “can” olarak gören yaklaşımla uyumludur. Buna karşılık, soruşturma başlatılmasına ilişkin olarak sahipli/sahipsiz hayvan ayırımı yapılmasını aynı yaklaşımla uzlaştırmak mümkün değildir.

Sahipli hayvana yönelik haksız eylemin “mağduru” olarak hayvanın sahibinin şikayetiyle de soruşturmanın başlatılması anlaşılabilir. Bununla birlikte, sahibi tarafından “sahipli” hayvana ve herhangi bir kişi tarafından “sahipsiz” hayvana yönelik hukuka aykırı eylemin mağduru da aynı zamanda sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olan herkestir. Dolayısıyla hayvanlara karşı işlenen suçlarda mağdurların şikayetleri esas alınacaksa herkesin doğrudan savcılığa şikayette bulunabilmesi gerekirdi.

Zühtü Arslan ayrıca şu hususlara değinmiştir:

- Hayvanların korunması konusunda duyarlı kişilerin veya kuruluşların doğrudan savcılığa şikayette bulunmaları yerine, Tarım ve Orman Bakanlığı İl veya İlçe Müdürlüklerine başvurmaları zorunluluğuna Kanunun ne genel gerekçesinde ne de madde gerekçelerinde yer verilmiştir.

- Çoğunluk kararına Anayasa m.141/4’e atıfla iş yükünün artma endişesinin belirleyici olabileceği söylenebilirse de, savcılıklarda da konuya ilişkin özel büroların kurulması gibi bazı tedbirler alınarak hayvanlara yönelik suç teşkil eden fiillerin hızlı ve etkili şekilde soruşturulması ve kovuşturulması mümkün olabilir.

- Kural yeteri kadar açık ve belirli değildir. Muhakeme şartı olarak belirlenen, “Tarım ve Orman Bakanlığının il veya ilçe müdürlükleri tarafından Cumhuriyet başsavcılığına yazılı başvuruda bulunması” mekanizmasının nasıl çalışacağı hususunda hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple, keyfi uygulamaya sebebiyet verecek iptal davasına konu kural Anayasa m.2’ye aykırıdır.

Belirtmeliyiz ki; 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu m.4/1-a’da; “Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir.” hükmü yer aldığından, sahipli sahipsiz hayvan ayırımına neden ihtiyaç duyulduğu anlaşılamamaktadır. Hayvanların, sahipli ve sahipsiz hayvan olarak ayrılmadan eşit koruma görmesi gerekir.

Hayvanlara yönelik kasten gerçekleştirilen öldürme, işkence, eziyet gibi eylemlerin suç olarak tanımlanması gerekmekle birlikte, bu eylemlerin gerçekleştirilmesi durumunda caydırıcı cezaların öngörülmesi zaruridir. Hayvanlara karşı işlenen suçların ortaya çıkarılmasını, soruşturulmasını ve kovuşturulmasını zorlayıcı muhakeme şartlarına yer verilmemesi isabetli, insani ve adaletli olacaktır.

Sonuç olarak;

14.09.2022 tarihli “Sahipsiz Hayvan Tartışması Üzerine Düşünceler” başlıklı yazımızda; Kanuna eklenen 28/A’nın 8. maddesi değerlendirmenize paralel olarak karşı oyunu kullanan Zühtü Arslan’a katılmakla birlikte, Kanun Teklifinin amacının “bir can ve dost olarak kabul edilen hayvanların daha etkin bir şekilde korunması” olduğunu, bu nedenle hükmün “hayvanlara yönelik haksız eylemlere karşı caydırıcı yaptırımlar belirleme” güvencesinden oldukça uzakta olduğunu ve “can ve dost” olarak görülen hayvanların “mal veya eşya” olarak gören eski anlayışın silinmediğini vurgulamak isteriz.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Berra Berçik

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------------

[1] “…suçüstü halinde soruşturmanın genel hükümlere göre yapılması, belirtilen suçların başka bir kişi tarafından sahipli hayvana karşı işlenmesi halinde hayvan sahibinin şikayeti üzerine de soruşturma yapılabilmesi…”

[2] Belirtilen suçların işlendiği şüphesine sahip olan herkes ve/veya re’sen savcılık makamı yerine, sadece Tarım ve Orman Bakanlığı’nın il veya ilçe müdürlükleri tarafından Cumhuriyet başsavcılığına başvuru yapılabilmesine ilişkin hüküm getirilmesine itiraz edilmektedir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ