MAKALE

AYM'NİN DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ KURUMUNA İLİŞKİN VERDİĞİ KARAR ÜZERİNE KISA BİR DEĞERLENDİRME

Abone Ol

ANAYASA MAHKEMESİ'NİN 17.06.2025 TARİH VE 2024/237 ESAS, 2025/137 KARAR SAYILI DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ KURUMUNA (HMK M. 166) İLİŞKİN VERDİĞİ KARAR ÜZERİNE KISA BİR DEĞERLENDİRME

İtiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine yapılan başvurularla 12.01.2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Davaların birleştirilmesi” kenar başlıklı 166. maddesinin birinci fıkrasını teşkil eden “Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.” hükmünün iptali istenmiştir.

Anayasa Mahkemesi bilhassa söz konusu hükmün Anayasa’nın 37. maddesinde hükme bağlanmış bulunan “kanuni hâkim güvencesine” aykırılığı üzerinde durmuştur. Anayasa Mahkemesi bunu yaparken Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 168. maddesinin birinci fıkrasına da değinmiş ve anılan hükümde aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılan davalarda ikinci davanın açıldığı mahkeme/hâkim tarafından koşulları oluşmadığı hâlde birleştirme kararı verilmesi durumunda bu konudaki keyfiliği önlemeye ve birleştirme kararını ortadan kaldırmaya elverişli, etkili ve yeterli güvencelerin öngörülmesi gerektiğini; buna karşılık, anılan kuralda, kanunda öngörülen koşullar oluşmamasına rağmen birleştirme kararı verilmesi hâlinde dosyanın usule aykırı şekilde birleştirme kararı veren ikinci davanın açıldığı mahkemeye geri dönmesini sağlayacak bir mekanizmaya yer verilmediği anlaşıldığını ifade etmiştir. Yine, Yüksek Mahkeme’ye göre; aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılan davalarda ikinci davanın açıldığı mahkeme/hâkim tarafından koşulları oluşmadığı hâlde birleştirme kararı verilmesi durumunda bu konudaki keyfiliği önlemeye ve birleştirme kararını ortadan kaldırmaya elverişli, etkili ve yeterli güvencelerin öngörülmesi gerekir. Bununla birlikte kuralda, kanunda öngörülen koşullar oluşmamasına rağmen birleştirme kararı verilmesi hâlinde dosyanın usule aykırı şekilde birleştirme kararı veren ikinci davanın açıldığı mahkemeye geri dönmesini sağlayacak bir mekanizmaya ise yer verilmemiştir.

Nihayet, Yüksek Mahkeme’ye göre; kuralda hukuka aykırı olarak verilen birleştirme kararlarının denetlenmesi suretiyle davanın birleştirme kararını veren mahkemeye gönderilmesini sağlayacak düzeltici bir mekanizmaya yer verilmemiş olması da bahsi geçen hükmü Anayasa’ya aykırı hâle getirmektedir.

Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirme neticesinde Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 166. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline oy çokluğuyla karar verilmiştir.

"Her şeyden önce vurgulanmalıdır ki, söz konusu iptal kararında ‘mahkeme’ ve ‘hâkim’ kavramları özdeşleştirilerek hatalı bir kullanım yapılmıştır. Bu noktada, anılan karara yöneltilen karşı oy gerekçelerinde ve konuyla ilgili kaleme alınmış kapsamlı eleştiri yazılarında[1] gerekli değerlendirmeler ayrıntılı biçimde ortaya konulmuş olduğundan, burada bunların tekrarıyla yetinilmemektedir. Burada özellikle vurgulanmak istediğimiz husus, Anayasa Mahkemesi’nin, sonucu itibarıyla usulî nitelik taşıyan bir karardan, hatalı da olsa, dönülememesinin keyfî uygulamalara zemin hazırlayabileceğine işaret etmesidir. Nitekim ‘birleştirme’ kararı mahiyeti gereği usulî bir karardır. Bu kararın yanlış verilmiş olması ve diğer mahkeme bakımından bağlayıcılık arz etmesi, davanın esasına ilişkin olarak da zorunlu şekilde hatalı bir sonuca ulaşılacağı anlamına gelmez; zira bu iki alan birbiriyle doğrudan bağlantılı olmayıp, bağımsız nitelik taşımaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin, davaların birleştirilmesine ilişkin kararın diğer mahkeme bakımından bağlayıcı kabul edilmesi ve başkaca bir istinaf yahut temyiz sebebi bulunmaması hâlinde kararın kaldırılamayacağı veya bozulamayacağı yönündeki yaklaşımı anayasal açıdan sakıncalı görülmektedir. Zira bu değerlendirme, Mahkeme’nin daha önce kanun yollarına ilişkin olarak vermiş olduğu bazı kararlarla karşılaştırıldığında belirgin bir çelişki arz etmektedir. Zira Anayasa Mahkemesi’nin bazı kararlarına göre ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu tüm kararlara karşı kanun yoluna gidilememesi Anayasa’ya aykırılık teşkil etmemektedir. Gerçekten de hukukumuzda ilk derece mahkemelerinin bütün kararlarına karşı kanun yolu açılmış değildir. Anayasa Mahkemesinin yukarıda davaların birleştirilmesi hükmüne ilişkin olarak dile getirdiği keyfilik riskinden bahsedilecekse ilk derece mahkemelerinin kesin olarak verdiği “esasa ilişkin bazı kararlar” bakımından bu tehlike çok daha yüksektir. Hâlbuki Anayasa Mahkemesine göre bu durum Anayasa’ya aykırı değildir. Gerçekten de Yüksek Mahkeme’nin kanun yollarına ilişkin olarak verdiği, sıkça atıf yapılan 20.01.1986 tarih ve 23/02 sayılı meşhur kararında[2] miktar veya değeri belli bir miktarı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararların kesin olması Anayasa’ya aykırılık teşkil etmediği kabul edilmiştir.

Özetle; Anayasa Mahkemesinin davaların birleştirilmesine ilişkin olarak aynı sıfat ve düzeydeki mahkemenin vermiş olduğu birleştirme kararının diğer mahkemeyi bağlayacağına ilişkin hükmün Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin kararındaki gerekçe Yüksek Mahkemenin mahkeme kararlarının tümüne karşı kanun yollarının açık olmamasının Anayasaya aykırı olmadığına ilişkin içtihadındaki gerekçeleriyle de çelişmektedir. Zira Anayasa Mahkemesin davaların birleştirilmesine ilişkin kararın diğer mahkemeyi bağlayacağına ilişkin hükümde gördüğü keyfilik riski verildiği anda kesin olan ilk derece mahkemesi kararlarında evleviyetle mündemiçtir.

Dr. Cenk AKİL

Dr. Süleyman TOPAK

--------------

* https://www.hukukihaber.net/ayni-yargi-cevresindeki-ayni-hukuk-mahkemelerinde-acilan-davalarda-verilen-birlestirme-karar

[1] Örneğin bkz. Muhammet Özekes, “ANAYASA MAHKEMESİ’NİN BİZATİHİ İPTAL GEREKÇESİNDE DAYANDIĞI AY HÜKMÜNE DAHİ AYKIRI YİNE USÛLE VAKIF OLMAMAKTAN KAYNAKLANAN YANLIŞ BİR KARARI” (https://www.hukukihaber.net/anayasa-mahkemesinin-bizatihi-iptal-gerekcesinde-dayandigi-ay-hukmune-dahi-aykiri-yine-usule-vakif-olmamaktan-kaynaklanan-yanlis-bir-karari)

[2] Bkz. RG 16.04.1986, S. 19080.