TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FİGEN KARA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/45975) |
|
Karar Tarihi: 17/7/2024 |
R.G. Tarih ve Sayı: 17/12/2024-32755 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Ferhat YILDIZ |
Başvurucular |
: |
1. Figen KARA |
|
|
2. Alperen Muharrem KARA |
|
|
3. Alparslan KARA |
|
|
4. İskender KARA |
|
|
5. Rabia Lalezar ÖZDEMİR |
Vekili |
: |
Av. Ali Yaşar ÖZKAN |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu F.K. dördüncü başvurucunun eşi ve diğer başvurucuların annesidir. F.K. 20/10/2009 tarihinde yüzünün sağ tarafında uyuşma, sağ kulağında işitme kaybı şikâyetleriyle Özel İstanbul M. Hastanesine (Hastane) başvurmuştur. Yapılan muayene sonucunda başvurucuda işitme kaybı, tek çizgi yürümede bozukluk olduğu görülmüş, kranial BT ve MR tetkiklerinde sağ serebellapontin (beyinde bir bölge) köşede tümör tespit edilmiştir. Bunun üzerine F.K. 22/10/2009 tarihinde ameliyat edilmiş ve bahsi geçen tümör bütüne yakınşekilde çıkarılmıştır.
3. F.K.nın ameliyat sonrasında şikâyetlerinin devam etmesi nedeniyle yapılan tetkikler sonucunda cerrahi alanda ödem görülmüş ve başvurucu 26/10/2009 tarihinde tekrar operasyona alınmıştır. Başvurucu; gerçekleştirilen tedavisi sonrasında 14/11/2009 tarihinde, yardımla yürür, denge sorunu devam eder hâlde bir ay sonra kontrol önerilerek taburcu edilmiştir. Taburcu edildikten iki ay sonra başvurucuda epilepsi gelişmesi üzerine 18/1/2010 tarihinde yapılan tetkikler sonrasında beyinde aynı bölgede tümör benzeri doku tespit edilmiştir. 25/1/2010 tarihinde başvurucu, baş dönmesi, işitmede azlık, yutkunma zorluğu yakınması ile başka bir hastaneye başvurmuş; gerçekleştirilen ameliyat sonucunda beyinde bulunan doku tamamen temizlenmiştir.
4. Başvurucu F.K. bundan sonra 1/3/2010 tarihinde sağ göz kapağının kapanmaması sebebiyle ameliyat edilmiş ve göz kapağına altın plak implantasyonu takılarak 5/3/2010 tarihinde taburcu edilmiştir. Söz konusu plağın çıkarılması amacıyla 24/3/2010 tarihinde yeniden ameliyat edilen başvurucu 26/3/2010 tarihinde taburcu edilmiştir. Başvurucunun 10/5/2010 tarihli MR tetkik raporunda beyinde patolojik bulgu saptanmadığı tespiti yer almaktadır.
5. Başvurucular 8/6/2010 tarihinde İstanbul Anadolu 21. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) hekim ve Hastane aleyhinde dava açmış; dava dilekçesinde başvurucu F.K.nın Hastanede üç kez cerrahi operasyon geçirdiğini, ayrıca akciğerde yoğun bakım ünitesi ve ameliyathane kaynaklı enfeksiyon geliştiğini, 17 gün yoğun bakım ünitesinde, 15 gün serviste kaldığını, bu süre zarfında 16 kilo kaybettiğini ifade etmiştir. Ayrıca Hastanede yapılan işlemler nedeniyle başvurucunun yüzünde felç oluştuğunu, ses tellerinin zarar gördüğünü, ses tellerinden ve gözünden ameliyat olmak zorunda kaldığını, bu süreçte psikolojisinin olumsuz etkilendiğini, hastaneden taburcu edildikten sonra beynindeki tümörün tamamen alınmadığının ortaya çıktığını ve yeniden ameliyat olmak zorunda kaldığını belirterek 2.200.000 TL maddi ve 160.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
6. Mahkeme, Adli Tıp Kurumu (ATK) 2. İhtisas Dairesinden rapor almıştır. 18/12/2013 tarihli raporda yapılan cerrahi girişimin tıp kuralları içinde gerçekleştiği belirtilerek bu tür operasyonların hayati riski yüksek olan zor ameliyat türü olduğu ve ameliyat sırasında gelişen kanama vs. nedenlerle tümör sahasının tam olarak değerlendirilmeyip bir miktar tümör dokusunun kalabileceğinin tıbben bilindiği ifade edilmiştir. Ayrıca kişide ameliyat sonrası yakın dönemde gelişen kranial hematom ve ödemden dolayı klinik tablonun kötüleştiği, bu duruma neden olan yutkunma güçlüğünün, bilinç bulanıklığının bu tür ameliyatlardan sonra her türlü özene rağmen oluşabilen, herhangi bir ihmal veya kusur izafe edilemeyen komplikasyon olarak nitelendirildiği, ilgili hekim tarafından bu komplikasyonlara zamanında ve uygun müdahale edildiği, hekime atfı kabil kusur bulunmadığı yönünde görüş bildirilmiştir.
7. Başvurucuların anılan rapora karşı itirazı üzerine Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirurji Ana Bilim Dalı Başkanlığında görevli öğretim üyesi bilirkişilerden yeni bir rapor alınmasına karar verilmiştir. 10/4/2015 tarihli raporda tümörün hepsinin çıkarılamadığı, ameliyata bağlı olarak yüz felci, işitme kaybı, sağ tarafta geçici kuvvet kaybı ve denge bozukluğu meydana geldiği, bu durumların bu tür ameliyatlar sonucunda oluşan komplikasyon niteliğinde olduğu, ilgili hekimin bu komplikasyonlara zamanında ve yerinde müdahale ettiği ifade edilmiştir. Hastanın oluşabilecek komplikasyonlar hakkında sözlü olarak bilgilendirilip bilgilendirilmediği hususunda tanık bulunmadığından karar verilemediğinin vurgulandığı raporda hasta dosyasında ameliyat komplikasyonlarından bahseden bir onam formunun olduğu, ameliyata ilişkin belgelerde tümörün hepsinin çıkarıldığı şeklinde bir ifadenin yer almadığı, ilgili hekimin hastada gelişen komplikasyonlarla ilgili ihmal ve kusurunun olmadığı belirtilmiştir. Başvurucular, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, davalıların kusurlu olduklarını belirterek rapora itiraz etmiştir.
8. Mahkeme 10/11/2015 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; hükme esas alınan raporların birbirleri ile uyumlu oldukları, Hastanenin ve hekimin vekâlet ilişkisinin tüm gereklerini yerine getirdikleri, gerçekleştirilen ameliyatta hekimin kusurunun bulunmadığı ifade edilmiştir. Başvurucuların kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından 2/7/2020 tarihinde onama kararı verilmiştir. Karar düzeltme talebi ise Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından 22/6/2021 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
9. Nihai hüküm 6/7/2021 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edildikten sonra 5/8/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
A. Maddi ve Manevi Varlığını Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
10. Başvurucular; ameliyatın kolay bir ameliyat olduğunun söylendiğini, ameliyat notunda tümörün çıkarıldığının yazdığını, bu süreçte çok büyük zarar gördüklerini, hekim tarafından tümörün tamamı alınmayarak özen yükümlülüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir. Öte yandan aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, dosyada bir aydınlatma formunun bulunmasının gerekli bilgilendirmenin yapıldığı anlamına gelmeyeceğini vurgulayan başvurucular tümör tamamen çıkarılmamasına rağmen hastanın hatalı olarak taburcu edildiğini, Mahkemenin bilirkişi raporlarıyla bağlı olmadığını belirterek maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
11. Başvuru, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli incelenmesi şartının yerine getirilmesi gerekmektedir. Mahkemelerin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira mahkemeler tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
14. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında mahkemelerin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).
15. Somut olayda yargı mercilerince ATK ve öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyetinden iki rapor alınmış ve anılan raporların değerlendirme kısımlarının aynı yönde olduğu görülmüştür.
16. Başvurucuların esaslı iddia ve itirazlarının yargılamayı gerçekleştiren mahkemelerce dikkate alındığı, buna göre ATK ve öğretim üyelerinden ayrıntılı somut tespitler içeren bilirkişi raporları tanzim edilmesinin istendiği görülmüştür. Nitekim düzenlenen bilirkişi raporlarında ilgili hekimin ve sağlık kuruluşunun kusurunun bulunmadığı vurgulanmıştır. Bunun yanında Mahkemece aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediğine dair de bilirkişilerden bilgi talep edilmiş ve başvurucu F.K.da meydana gelen komplikasyonların yer aldığı onam formunun hasta dosyasında bulunduğu, yapılan ameliyatın hayati açıdan önemli olduğu belirtilen bilirkişi raporu hükme esas alınmıştır. Öte yandan tümörün tamamen çıkarıldığına dair hasta dosyasında bir ibare bulunmadığına,bu tür ameliyatlardatümörün bütünüyle temizlenemeyebileceğine dair bilirkişi raporlarına da karar gerekçesinde yer verilmiştir.
17. Bu durumda başvurucuların yargılamanın sonucuna etkili iddiaları Mahkemece gözönünde bulundurularak bu hususlarda bilirkişi raporları alınmış, başvurucuların raporlara yönelik itirazları ise Dairece -itirazları karşılayacak nitelikte olduğu değerlendirilen- aynı yönde değerlendirmeler içeren raporlar gözetilerek reddedilmiştir. Bu itibarla yargılamayı gerçekleştiren mahkemelerce başvurucuların ileri sürdüğü iddialar araştırılarak maddi vakayı aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilmiş olup delillerin değerlendirilmesinde bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir bulguya rastlanmamıştır. Dolayısıyla maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirdiği kanaatine varılmıştır.
18. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucular, yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
20. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun’da değişiklik yapan 7499 sayılı Kanun uyarınca üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine makul süre şikâyetlerinin Tazminat Komisyonu tarafından inceleneceği düzenlenmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Ahmet Kartalkuş (B. No: 2019/39635, 19/3/2024) kararında ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna ulaşmıştır. Somut başvuruda, anılan kararlarda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.