KARARLAR

AYM'nin 2021/3397 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 10/7/2024 tarihli ve 2021/3397 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERSİN ULAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/3397)

 

Karar Tarihi: 10/7/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Muhammed Nuri ÖZGÜR

Başvurucu

:

Ersin ULAŞ

Vekili

:

Av. Yunus ELMAS

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gerekçesi açıklanmadan suçun terör örgütünün faaliyeti kapsamında kabul edilerek verilen cezada artırım yapılması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/12/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyon; adli yardım talebinin kabulüne, suçta ve cezada kanunilik ilkesi dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başvurucu hakkında başlattığı soruşturma sonucunda başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma ve resmî belgede sahtecilik suçlarından cezalandırılması talebiyle iddianame düzenlemiştir. İddianamenin resmî belgede sahtecilik suçu ile ilgili olan kısmı şöyledir:

"...hakkında çıkartılan yakalama neticesinde yakalandığı, şüphelinin yakalandığı esnada üzerinden ele geçirilen ve [M.Ş.] adına düzenlenen nüfus cüzdanının İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarının IST-BLG-19-07440 sayılı raporu ile sahte olduğunun tespit edildiği..."

6. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) önünde görülen yargılama sonucunda başvurucunun anılan suçlardan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Sanığın soruşturma aşamasında hakkında çıkartılan yakalama emrine istinaden arandığı sırada, 27/08/2019 tarihinde bulunabileceği değerlendirilen bir adreste yakalandığı, gözaltına alındığı sırada yapılan üst araması sırasında, üzerinde kendisinin fotoğrafının yer aldığı ancak [M.Ş.] adına düzenlenmiş 'T-11/060074' seri numaralı nüfus cüzdanı ele geçirildiği, söz konusu belge üzerinde İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce yapılan incelemeler neticesinde düzenlenen 29/08/2019 tarih ve IST-BLG-19-07440 uzmanlık numaralı Uzmanlık Raporuna göre, bahse konu nüfus cüzdanının tamamen sahte olarak hazırlanıp düzenlenmiş olduğu sonucuna varıldığının belirtildiği, bu suretle sanığın sahte nüfus cüzdanıyla yakalanmak suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği sabit görülerek, mahkememizce oluş bu şekilde kabul edilmiştir.

...sanığın üzerine atılı Resmi Belgede Sahtecilik suçunun sübuta ermiş olduğu anlaşıldığından eylemine uyan TCK' nun 204/1 maddesi gereğince suçun işleniş şekli, sanığın kastının yoğunluğu ve oluşan yakın tehlikenin ağırlığı nazara alınarak takdiren sanığın alt sınırdan hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, sanığın üzerine atılı suçun terör suçu olması nedeniyle 3713 sayılı yasanın 4/1-a ve 5/1 maddeleri gereğince 1/2 (yarı) oranında artırım yapılmış, sanığın duruşmalardaki tavır ve davranışları verilen cezanın geleceği üzerindeki olası etkileri nazara alınarak sanık hakkında TCK 62 maddesi gereğince takdiren 1/6 oranında indirim yapılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

7. Başvurucu, mahkûmiyet kararına karşı -diğer nedenlerle birlikte- kararın gerekçesiz olduğu ve resmî belgede sahtecilik suçunun örgüt suçu kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği gerekçesiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi (Daire) resmî belgede sahtecilik suçundan verilen karar yönünden kesin olmak üzere istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Daire, kararında eylemin örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmediğine ilişkin savunma yönünden bir değerlendirme yapmamıştır. Resmî belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyet hükmü 26/11/2020 tarihinde kesinleşmiştir.

8. Başvurucu, resmî belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyete ilişkin nihai kararı 2/12/2020 tarihinde öğrendikten sonra 31/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

9. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör tanımı" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."

10. 3713 sayılı Kanun'un "Terör suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."

11. 3713 sayılı Kanun'un "Terör amacı ile işlenen suçlar" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Aşağıdaki suçlar 1 inci maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır:

a) Türk Ceza Kanununun 79, 80, 81, 82, 84, 86, 87, 96, 106, 107, 108, 109, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 142, 148, 149, 151, 152, 170, 172, 173, 174, 185, 188, 199, 200, 202, 204, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 243, 244, 265, 294, 300, 316, 317, 318 ve 319 uncu maddeleri ile 310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.

b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan suçlar.

..."

12. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası şöyledir:

"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması dolayısıyla ilgili maddesinde cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece bu madde hükmüne göre cezada artırım yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın üçte ikisinden az olamaz."

B. Yargıtay İçtihadı

13. Yargıtay, silahlı terör örgütü üyeliği suçu sabit görülen ve üzerinden sahte kimlik belgesi ele geçirilen sanıklar hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilecek cezada 3713 sayılı Kanun'un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca artırım yapılması konusunda çeşitli kararlar vermiştir. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 21/6/2018 tarihli ve E.2018/578, K.2018/2009 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan tayin olunan temel cezada 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesi gereğince artırım yapılmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır."

14. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 3/10/2016 tarihli ve E.2016/3883, K.2016/5020 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Resmi belgede sahtecilik suçunun, terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirildiğinin tespit edilemediği gözetilmeden yazılı şekilde 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca artırım yapılması, Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenlerle BOZULMASINA, bu hususların yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK'nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, 1 numaralı hükmün 2. fıkrasındaki “3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesi gereğince 1/2 oranında artırılarak 4 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,” ibaresinin çıkarılması suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA..."

15. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 29/3/2016 tarihli ve E.2015/5404, K.2016/1727 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Silahlı terör örgütüne yardım suçundan cezalandırılan sanık [C.A.nın] sahte kimliği ile evinde ele geçen tabancayı örgütsel amaçla kullandığının sübut bulmadığı gözetilmeden 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve sahtecilik suçlarından kurulan hükümlerde belirlenen temel cezalarda 3713 sayılı Kanunun 5. maddesiyle artırım yoluna gidilip ayrıca TCK’nın 58/9. maddesinin uygulanması..."

16. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 17/6/2015 tarihli ve E.2015/1072, K.2015/1801 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...sanıklar [U.Y.], [T.K.] ve [E.V.İ.] hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından, sanık [E.V.İ] hakkında kasten öldürmeye teşebbüs ve tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçlarını örgüt adına işledikleri yukarıda belirtilen suçlar nedeniyle tayin edilen cezanın 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesi uyarınca arttırılmaması suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 10/7/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu, resmî belgede sahtecilik suçunun terör örgütü faaliyeti kapsamında işlenmemesine rağmen anılan suçtan verilen cezada artırım yapılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Bakanlık görüşünde; başvurucunun bireysel başvuru konusu yaptığı hususları kanun yolu başvurusunda dile getirmediği, Mahkemenin ilgili ve yeterli gerekçe ile karar verdiği, iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu belirtilmiştir.

20. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu; beyanında, başvuru formunda belirttiği iddialarını yinelemiştir.

B. Değerlendirme

21. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

''Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel şikâyeti iddia ve itirazları karşılanmadan eyleminin örgüt faaliyeti kapsamında kabul edilerek cezada artırım yapılmasına ilişkindir. Bu kapsamda başvurunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

24. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesi ve 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında yorumlandığında adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkını da güvence altına almaktadır. Öte yandan adil yargılanma hakkı, doğası gereği gerekçeli karar hakkını da içermektedir. Bu sebeple gerekçeli karar hakkı Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biridir (Hilmi Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686, 17/11/2021, § 77).

25. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri, ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

26. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak yargı mercileri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

27. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce yeterli bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (bazı değişiklikler birlikte bkz. Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

28. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, mahkeme kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz mercilerince cevapsız bırakılması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).

29. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin olarak yargı mercilerinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarını incelemekten ibarettir. Anayasa Mahkemesinin sözkonusu gerekçelerin hukuka uygun olup olmadığını denetleme görevi olmadığı gibi yargı mercilerinin kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ, B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).

30. Mahkemelerin duruşma neticesinde ulaştıkları sonucun keyfî olup olmadığı ve/veya takdir yetkilerini ne yönde kullandıkları kararlarının gerekçelerinden anlaşılır. Bu nedenle uyuşmazlığın maddi ve hukuki sorunlarının nasıl çözüldüğü mahkemelerce yeterli bir gerekçe ile ortaya konulmalıdır. Mahkemelerin kararlarında göstermeleri beklenen yeterli gerekçede ise soyut değerlendirmelerden ziyade kararın temelini oluşturan hukuki ve fiilî olguların belli edilmesi, olayın belirli olan şartlarının gözetilmesi ve dava konusu olguların tartışılarak varılan sonuçla bir bağ kurulması gerekir (Adalet Sertan Ayhan, B. No: 2019/7218, 5/9/2023, § 30).

31. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda bir ceza davasında suçun sübutuna dayanak teşkil eden delillerin açıkça ve eylemlerle ilişkilendirilerek açıklanmasının gerekçeli karar hakkı açısından önemli olduğunu vurgulamıştır (Veysi Güneş, B. No: 2015/4993, 13/2/2020, § 34; İlyas Başak, B. No: 2013/5662, 21/4/2016, § 39; Ejder Güzel, B. No: 2020/13491, 12/4/2023, § 63; Gürcan Balık, B. No: 2020/16435, 17/11/2022, § 71; Raziye Akçay, B. No: 2019/1665, 28/6/2022, § 46; Adalet Sertan Ayhan, § 30).

32. Anayasa Mahkemesi tanık sorgulama hakkına ilişkin verdiği bir kararda, bir delilin belirleyici olup olmadığının sadece başvurucunun mahkûmiyeti yönünden değil temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi açısından da dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Bati, B. No: 2019/8419, 28/6/2022, §§ 33-35). Anayasa Mahkemesi birçok kararında ise cezanın miktarını ya da niteliğini etkileyen bireyselleştirme kurumlarının uygulanmasına ya da uygulanmamasına karar verilirken mahkemelerce ayrı ve açık bir değerlendirmeye yer verilmemesinin de gerekçeli karar hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir (İzzet Pirbudak, B. No: 2015/392, 27/6/2018, § 37; Emre Ongurlar, B. No: 2016/9607, 10/1/2019, § 26). Bu çerçevede başvurucunun somut olaydaki gibi ceza miktarına önemli ölçüde etki eden suçun örgüt faaliyeti kapsamında işlenmediği iddiasına da yargı mercilerince ilgili ve yeterli bir yanıt verilmesi gerekçeli karar hakkının bir gereği olarak kabul edilmelidir.

33. Somut olayda başvurucu hakkında başlatılan soruşturma kapsamında bir adreste yapılan aramada, üzerinde başvurucunun resminin bulunduğu sahte kimlik ele geçirilmiştir. Mahkemece resmi belgede sahtecilik suçunun örgüt faaliyeti kapsamında işlendiği kabul edilerek sanığın üzerine atılı suçun terör suçu olduğu gerekçesiyle cezada yarı oranda artırım yapılmıştır. Ancak mahkûmiyet kararında davanın sonucuna ve özellikle verilen ceza miktarına etki edebilecek nitelikte olan suçun örgüt faaliyeti kapsamında işlenip işlenmediğine yönelik somut olayın şartlarını gözeten bir değerlendirme yapılması gerekirken bu yükümlülüğün yerine getirilmediği görülmüştür. Özellikle yukarıda anılan konuyla ilgili Yargıtay içtihadı da gözetildiğinde (bkz. §§ 13-16) bu değerlendirmenin gerekliliği daha belirgin hâle gelmektedir. Başvurucunun eylemin örgüt faaliyeti kapsamında işlenmediği, ancak cezada bu gerekçeyle artırım yapıldığına yönelik savunması Daire tarafından da değerlendirilmemiştir. Diğer bir ifadeyle Mahkemenin ve Dairenin eylemin örgüt faaliyeti kapsamında işlendiği ve bu nedenle ceza artırımının gerektiği sonucuna ulaşmalarını sağlayan fiilî ve hukuksal olgular ile bunlar arasındaki bağlantıyı yeterli açıklıkta ortaya koyan somut bir gerekçe oluşturmadığı anlaşılmıştır. Mahkemenin ve Dairenin kararlarında yer verilen gerekçenin yeterli olmaması nedeniyle başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

34. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten mahkemelere aittir (Orhan Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 44). Bu bağlamda somut olayda başvurucunun işlediği suçun örgütsel faaliyet olup olmadığını yönünde karar vermek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. İhlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemler yerine getirildikten sonra yapılacak değerlendirmede delillerin takdir biçimine göre mahkemenin benzer veya farklı bir sonuca varması mümkündür.

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

36. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

37. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2019/470, K.2020/241) GÖNDERİLMESİNE,

D. 18.800 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.