TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NOMAN ÖZKAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/28111) |
|
Karar Tarihi: 20/7/2023 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Mustafa ŞENOCAK |
Başvurucu |
: |
Noman ÖZKAN |
Vekili |
: |
Av. Meriç KAPTAN |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; bilirkişi raporu alınması talebinin reddedilmesi ve sanığın usule ilişkin imkânlar noktasına dezavantajlı konuma düşürülmesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin, mahkûmiyet hükmünün yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Kemalpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) iş kazası sonucu ölen kişi ile ilgili işyeri sahibi ve sorumlu kişi olarak eğitim verilmesinden ve denetiminden sorumlu olmasına rağmen bu sorumluluğunu gereken şekilde yerine getirmediği ve kusuru bulunduğu gerekçesiyle başvurucu hakkında soruşturma başlatmıştır. Soruşturma neticesinde Başsavcılık olay tarihinde fabrika sahibi ve yetkilisi olan başvurucunun asli kusurlu olarak taksirle ölüme neden olma suçundan cezalandırılması talebiyle 18/12/2015 tarihinde iddianame düzenlemiştir. İddianamede özetle başvurucunun alınan tanık ve müşteki beyanları, otopsi raporu, 6/12/2015 tarihli bilirkişi raporu neticesinde atılı suçu işlediği iddia edilmiştir.
3. İddianamenin kabulü ile açılan dava, Kemalpaşa 2. Asliye Ceza Mahkemesince görülmeye başlanmıştır. Yargılamada 22/12/2015 tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Duruşma, on iki celsede bitirilmiştir.
4. Mahkeme talimat yoluyla, en az biri iş güvenliği uzmanı ve gıda mühendisi olmak üzere üç kişilik heyetin düzenlediği 23/5/2017 tarihli bilirkişi raporunu, yine en az biri iş güvenliği uzmanı olmak üzere üç kişilik heyetin düzenlediği 25/7/2018 tarihli bilirkişi raporu ve en az birisi gıda mühendisi olmak üzere üç kişilik heyetin düzenlediği 18/3/2019 tarihli bilirkişi raporlarını almıştır.
5. Söz konusu 23/5/2017 ve 18/3/2019 tarihli bilirkişi raporlarına göre işyerinde eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılmasından işveren olarak başvurucunun sorumlu olması, işverenin çalışanların kimyasal maddelerin tehlikelerinden korunması için gerekli tüm önlemleri almakla yükümlü bulunması ve bu yükümlülüğü yerine getirilmemesi karşısında başvurucunun asli kusurlu olduğu belirtilmiştir.
6. Söz konusu 25/7/2018 tarihli bilirkişi raporuna göre işyeri sahibi ve sorumlu kişi olarak başvurucunun eğitim verilmesinden ve bunun denetiminden sorumlu olmasına rağmen bu görevi gereken şekilde yerine getirmediği için tali kusurlu olduğu ifade edilmiştir.
7. Mahkeme 23/5/2017 ve 18/3/2019 tarihli bilirkişi raporlarına itibar ederek başvurucunun asli kusurlu olarak taksirle ölüme neden olma suçundan 15.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Dosya içerisinde farklı tarihlerde birden fazla kez bilirkişi raporu düzenlendiği, mahkememizce aldırılan 23/5/2017 tarihli raporda sanık Noman'ın [başvurucu] ve [B.nin] asli kusurlu olduğu, sanık [M.nin] bir kusurunun bulunmadığı; 25/7/2018 tarihli raporda sanık Noman[başvurucu] ve [M.nin] tali, sanık [B.nin] asli kusurlu olduğu, 18/3/2019 tarihli raporda ise sanık Noman'ın[başvurucu] asli, sanık [B.nin] tali kusurlu olduğu, sanık [M.nin] kusurunun olmadığı belirtilmiştir. Tüm raporlar incelendiğinde her birinin birbirinden farklı olduğu anlaşıldığından, kusura ilişkin değerlendirme raporlardaki gerekçeler de göz önünde bulundurularak ayrı ayrı yapılmıştır. Bu hususta; ... bilirkişi raporunda [18/3/2019 tarihli] belirtilen, sanık [M.nin] sorumluluğuna ilişkin olarak, isg mevzuatındaki gereklerin yerine getirilmesi sorumluluk ve yükümlülüğün işveren veya işveren vekilinde olduğu, sanık [M.nin] böyle bir pozisyonunun olmadığı, kazanın üretimi yapılan ürünle ilgili olmaması sebebiyle sorumlu olamayacağı yönündeki hukuka uygun gerekçeye itibar edilerek sanık hakkında beraat kararı verilmiştir. Yine aynı raporda sanık Noman [başvurucu] hakkında, işçilere gerekli eğitimlerin verilmemiş olması, kostikle ilgili tehlikelerin anlatıldığına ilişkin bir belgenin bulunmaması, fabrika sahibinin bundan doğrudan sorumlu olduğu yönündeki hukuka uygun gerekçe ile asli kusurlu olduğu anlaşıldığından mahkumiyetine karar verilmiştir. Sanık [B.] hakkında yapılan incelemede, sanığın kusurlu eylemi olmasa idi olayın gerçekleşmeyeceği açıkça anlaşıldığından, başka bir anlatımla sanığın kostiği açık alanda bırakıp gitmesinin, ölüm sonucu ile doğrudan ilgisi olduğu anlaşıldığından sanığın asli kusurlu olduğunun kabulüyle mahkumiyetine karar... [verilmiştir.]"
8. Başvurucu; istinaf dilekçesinde diğerlerinin yanı sıra bilirkişi raporları arasında çelişki olduğunu, Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak karar verilmesi gerekirken bu yöndeki taleplerinin hukuka aykırı olarak reddedildiğini belirtmiştir. Hüküm, kanun yolu denetiminden geçerek 8/7/2020 tarihinde kesinleşmiştir.
9. Başvurucu, nihai hükmü 7/8/2020 tarihinde öğrendikten sonra 1/9/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
11. Başvurucu; atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığına ve savunmasında ileri sürdüğü diğer iddialara neden itibar edilmediğinin gerekçeli kararda gösterilmediğini, cezanın azaltılmasına veya bireyselleştirilmesine ilişkin yargılama aşamasında yazılı ve sözlü olarak ileri sürdüğü esaslı taleplerin karşılanmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
12. Bakanlık görüşünde; Asliye Ceza Mahkemesince dava dosyasında bulunan ve gerekçeli karara esas alınan tüm deliller hakkında başvurucunun bilgilendirildiği, başvurucunun katıldığı celselerde aleyhine olan ve kendisine bildirilen tüm delillere karşı savunmalarını mahkeme önünde yaptığı ifade edilmiştir.
13. Başvurucu, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanında genel olarak bireysel başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
14. Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.
15. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
16. Somut olayda başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü iddiaları kanun yolunda ileri sürmediği ve böylece başvuru yollarını usulüne uygun tüketmediği anlaşılmıştır.
17. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucu; bilirkişi raporları arasında çelişki olduğunu, Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak karar verilmesi gerekirken bu hususa ilişkin talebinin reddedildiğini, böylelikle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde; başvurucunun duruşmada lehine olan hususları ileri sürebildiği, aleyhine olan delillere karşı çıkabildiği ve yargılamaya konu olayı mahkemede kendi açısından anlatabildiği ifade edilmiştir.
20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanında genel olarak bireysel başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
21. Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri çerçevesinde incelenmiştir.
22. Anayasa'nın 36. maddesine "... ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Ruhşen Mahmutoğlu, B. No: 2015/22, 15/1/2020, § 56).
23. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
24. Silahların eşitliği ilkesi, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında dengenin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (Yüksel Hançer, B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
25. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).
26. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu değil adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir. Bu kapsamda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri uyarınca taraflara delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınıp tanınmadığı yargılamanın bütünü nazara alınarak değerlendirilecektir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Fazlı Celep, B. No. 2015/1025, 21/3/2018, § 25). Esasen yargılama sürecinde savunma hakkını zedeleyen birtakım eksikliklerin bulunması veya uygulamaların yapılması otomatik olarak adil yargılanma hakkının ihlaline yol açmayacaktır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, bu eksiklikler/uygulamalar nedeniyle savunmanın maruz kaldığı zorlukların yargılama süreci içinde telafi edilip edilmediğinin ve bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetinin zedelenip zedelenmediğinin değerlendirilmesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Ayfer Atalmış, B. No: 2016/12198, 9/6/2020, § 41).
27. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarına aleyhlerindeki delillerin güvenilirliklerini sarsmak için yeni delil toplanmasını talep etme imkânı sağlanmasını da gerektirebilir (bazı değişikliklerle birlikte Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 72; Sebahat Tuncel (2), B. No: 2014/1440, 26/2/2015, § 96). Buna göre delil toplanmasına dair talebinin reddi, talep edeni diğer tarafa göre daha zayıf bir duruma düşürebilir ve savunma hakkını etkileyebilir. Bu durumda talebin reddi yönündeki mahkeme kararının geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığı ve talebin reddi ile meydana gelen savunmanın karşılaştığı zorlukları telafi eden imkanların başvurucuya sağlanıp sağlanmadığı incelenmelidir. Buna göre yargılama bir bütün olarak dikkate alınıp delil toplanması talebinin reddi ile oluşan taraflar arasındaki dengesizlik hâlinin uygun bir biçimde giderilip giderilmediği araştırılmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte Ayfer Atalmış, §§ 31-35).
28. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin görevi, herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir (Sencer Başat ve diğerleri, § 68). Anayasa Mahkemesinin görevi delillerin sunulması da dâhil olmak üzere başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir. Diğer yandan bilirkişilerin duruşma sırasında dinlenilmesine karar verme yetkisi de derece mahkemelerine aittir. Derece mahkemesi, bir davada maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmayacağını değerlendirdiği uzman bilirkişilerin duruşmada dinlenilmesi taleplerini, gerekçelerini ortaya koymak koşuluyla usul ekonomisi ilkesini de dikkate alarak reddedebilir; bilirkişi mütalaasına uymayan bir karar verebilir (Yahya Murat Demirel ve Hüsnü Barbaros Olcay, B. No: 2013/7996, 17/2/2016, § 54).
29. Somut olayda soruşturma evresinde alınan bilirkişi raporlarının çelişkili olması nedeniyle Mahkeme tarafından kovuşturma evresinde birçok bilirkişi raporu alınmıştır. Duruşma aşamalarında Mahkeme; bilirkişi raporları arasında çelişki giderilemediğinden bahisle, içinde en az biri iş güvenliği uzmanı ve gıda mühendisi olmak üzere üç kişilik heyetten bir bilirkişi raporu daha alınmasına karar vermiştir. Bilirkişi raporları, başvurucu ve müdafiine tebliğ edilmiş, savunma makamı bu raporlara karşı itirazlarını öne sürme fırsatı tanınmıştır. Başvuru konusu yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde Adli Tıp Kurumundan bilirkişi incelemesi yaptırılması talebinin reddedilmesi dolayısıyla silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
31. Başvurucu; maktulün olay tarihinden sonra hastanede tedavi edilerek hakkında çalışabilir raporu alındığını ve olay tarihinden dokuz ay sonra ölümün gerçekleştiği olayda ölüm ile olay arasındaki illiyet bağı kopmasına rağmen hakkında haksız olarak mahkûmiyet kararı verildiğini belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Bakanlık görüşünde; başvurucunun yargılama aşamasında lehine olan hususları ileri sürebildiği, aleyhine olan delillere karşı çıkabildiği ve mahkemede yargılamaya konu olayı kendi açısından anlatabildiği ifade edilmiştir.
33. Başvurucu, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanında genel olarak bireysel başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
34. Gerekçeli karar içeriği ve hükme esas alınan delillere ilişkin istinaf uygulaması gözönüne alındığında işyerinde işçilere gerekli eğitimlerin verilmemiş olması, kostikle ilgili tehlikelerin anlatıldığına ilişkin bir belge bulunmaması, fabrika sahibi olan başvurucunun bundan doğrudan sorumlu olması ve alınan bilirkişi raporlarına göre asli kusurlu olduğunun tespit edilmesi neticesinde taksirle ölüme neden olma suçundan hüküm kurulmuştur. Hüküm, kanun yolu denetiminden geçerek kesinleşmiştir.
35. İlke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42). Buna göre başvurucunun ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve somut olayda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır. Hukuka aykırılık iddiası ise soyut ve genel ifadelerle dile getirilmiştir.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.