KARARLAR

AYM'nin 2020/19166 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 6/9/2023 tarihli ve 2020/19166 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

M. T. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/19166)

 

Karar Tarihi: 6/9/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Soner GÖÇER

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Ali BOZAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; bir açık hava toplantısında yaşanan ve kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğu ileri sürülen canlı bomba saldırısı sonucu meydana gelen yaralanma olayı nedeniyle yaşam hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. 10/10/2015 tarihinde bazı sivil toplum örgütlerinin çağrısı ile Ankara Gar Meydanı'nda düzenlenen açık hava toplantısında IŞİD-DEAŞ mensubu teröristler tarafından bombalı saldırı gerçekleştirilmiş, 100'ü aşkın katılımcı ölmüş ve aralarında başvurucunun da olduğu çok sayıdaki katılımcı ise yaralanmıştır (söz konusu patlama ilgili olarak İçişleri Bakanlığının yaptırdığı ön incelemeyle ilgili süreç, bu süreç sonundan düzenlenen soruşturma raporu ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan diğer işlemlere ilişkin tüm açıklamalar için bkz. Hasan Kılıç, B. No: 2018/22085, 27/1/2021, §§ 11-15).

3. Saldırıda ayağından yaralanan başvurucu, önce maddi ve manevi zararlarının karşılanması için idari başvuru yapmış; talebinin yanıtsız bırakılması üzerine 24/3/2016 tarihinde Ankara 16. İdare Mahkemesi nezdinde açtığı dava ile yaptığı başvuruların zımnen reddedilmesine ilişkin işlemlerin iptali ile fazlaya dair haklarını saklı tutmak suretiyle 35.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

4. Dava dilekçesinde başvurucu; saldırı gerçekleşebileceği yönünde istihbarat bilgisine sahip olmasına rağmen idarenin saldırının önlenmesi, miting ve gösteri yürüyüşünün sağlıklı bir şekilde yapılması için gerekli tedbirleri almadığını, ayrıca patlamadan sonra güvenlik güçlerinin gazlı müdahalesi nedeniyle yaralılara yapılacak tıbbi yardımın fiilen engellendiğini ve geciktirildiğini, bu durumun saldırının sonuçlarını ağırlaştırdığını ileri sürmüştür ancak gazlı müdahale nedeniyle tıbbi yardımın fiilen engellendiğine ve geciktirildiğine yönelik iddiaları ile kendi yaralanması arasında bir bağ kurmamıştır.

5. Yapılan yargılama sırasında alınan sağlık kurulu raporunda, başvurucunun "sağ ayak bileğindeki yabancı cismin opere edildiği, kas gücünün tam bağımsız olduğu ve herhangi bir özür oluşturmadığı" belirtilmiştir.

6. Yargılama sonunda idare mahkemesi, sosyal risk ilkesi uyarınca başvurucu lehine 10.000 TL manevi tazminata hükmetmiş, maddi tazminat talebinin ise reddine karar vermiştir. Bölge idare mahkemesince onanan karar kesinleşmiştir.

7. Başvurucu, nihai hükmü 22/4/2020 tarihinde öğrendikten sonra 12/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun ile COVİD-19 pandemisi nedeniyle yargı alanındaki süreler 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar uzatıldığından başvuru süresindedir.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Yaşam Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu; kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikteki canlı bomba saldırısının engellenememesi, patlamadan sonra güvenlik güçlerinin gazlı müdahalesi nedeniyle yaralılara yapılacak tıbbi yardımın fiilen engellenmesi ve geciktirilmesi, açılan davada idare mahkemesince hizmet kusuru bakımından bir değerlendirme yapılmaksızın yalnızca sosyal risk ilkesi gereği inceleme yapılması, maddi zararının hiç karşılanmaması, hükmedilen manevi tazminatın ise yetersiz olması, istinaf talebinin gerekçesiz şekilde reddedilmesi nedeniyle yaşam, gerekçeli karar ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

11. Bakanlık görüşünde, başvurucu lehine sosyal risk ilkesi uyarınca hükmedilen manevi tazminata işaret edilerek başvurucunun uğradığı zararın giderildiği ve mağdur sıfatının ortadan kalktığı, ayrıca hizmet kusuru nedeniyle idarenin sorumluluğuna gidebilmek için ortaya çıkan zarar ile idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarını tekrarlamıştır.

12. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı uyarınca, ölüm gerçekleşmese dahi bazı hâllerde başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür ve bu hâllerde başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenip incelenmeyeceğinin tespitinde diğer faktörlerle birlikte kişinin maruz kaldığı tehlikenin derecesi ve türü de değerlendirilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 109, Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20, Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69). Başvurucunun bombalı terör saldırısı yapılan ve birçok kişinin hayatını kaybettiği/yaralandığı alanda bulunduğunu ve saldırı sonrası yaralandığını ileri sürdüğü dikkate alındığında, başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkün görülmüştür.

13. Aynı olaya ilişkin olarak farklı başvurucular tarafından yapılan başvurularda Anayasa Mahkemesi yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edildiği iddiasının değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte bilgi ve belge bulunmaması nedeniyle incelenmesinin olanaklı olmadığına (Şükran Asan, B. No: 2019/14829, 19/1/2023, § 13), patlamadan sonra güvenlik güçlerinin gazlı müdahalesi nedeniyle yaralılara yapılacak tıbbi yardımın fiilen engellendiği ve geciktirildiği iddiasının başvurucunun olayda kullanıldığı ileri sürülen gazdan etkilendiğine ve/veya yaralanmasından sonra acil sağlık hizmetlerinden yararlanamadığına dair açık bir şikâyette bulunmaması nedeniyle şikâyetinin Anayasa'da güvence altına herhangi bir hak, özgürlük ya da yasak kapsamında incelenmesinin mümkün olmadığına (Süheyla Kırmacı, B. No: 2019/2008, 28/12/2021, § 31; İrfan Tuncer, B. No: 2019/4023, 19/1/2022, § 14), hizmet kusuruna yönelik iddiaların savunulabilir (tartışmaya, değerlendirmeye değer) nitelikte olduğuna, bu durumda yapılacak incelemenin başvurucunun yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiasının idare mahkemesince değerlendirilmediğine yönelik şikâyetiyle ilgili ve yalnızca yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında olacağına (Şükran Asan, § 14), sonuç olarak başvurunun yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesinin gerektiğine (Şükran Asan, § 12, Mustafa Çetin, B. No: 2019/3290, 17/11/2021, §§ 22-31; Murat Orçun Çalış, B. No: 2018/24472, 7/10/2021, §§ 32-40), idare mahkemesinin sosyal risk ilkesi çerçevesinde başvurucu lehine tazminata hükmetmesinin incelemeye konu ihlal iddiası yönünden başvurucunun mağdur sıfatını ortadan kaldırmayacağına (Şükran Asan, § 16) karar vermiştir.

14. Somut başvuruda yukarıda ifade edilen ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir husus yoktur. Bu kapsamda, başvurucunun mağdur sıfatı devam etmektedir. Ancak başvurucunun olayda kullanıldığı ileri sürülen gazdan etkilendiğine ve/veya yaralanmasından sonra acil sağlık hizmetlerinden yararlanamadığına dair açık bir şikâyette bulunmaması nedeniyle, gazlı müdahalesi nedeniyle yaralılara yapılacak tıbbi yardımın fiilen engellendiği ve geciktirildiği iddiasının incelenmesi mümkün değildir. Başvurunun yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir. Başvuruda herhangi bir kabul edilemezlik nedeni tespit edilmemiştir. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Anayasa’nın devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin kaynağını teşkil eden “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı ve “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile iddianın değerlendirmeye esas alınacak “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:

 “Madde 5:

Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

Madde 17:

Herkes, yaşama... hakkına sahiptir

Madde 40:

Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”

16. Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlar. Bunun için sözü edilen başvuru yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp uygulamada da etkili olması, eş ifadeyle başarı şansı sunması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolunun gerek hukuken gerekse uygulamada genel anlamda etkili olması, somut olay bakımından etkili başvuru hakkına ilişkin bir müdahale bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine engel değildir (Yusuf Ahmed Abdelazım Elsayad, B. No: 2016/5604, 24/5/2018, §§ 60, 61).

17. Toplumun genelinin yaşamını tehdit eden gerçek ve yakın bir tehlikenin varlığının bilindiği ya da bilinmesi gerektiği bir durumda kamu makamlarının makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler almadığı iddiasıyla açılan bir tam yargı davasında olayın kamu makamlarının kusuruyla meydana geldiğine yönelik iddia konusunda herhangi bir inceleme yapılmadan meselenin kusursuz sorumluluk çerçevesinde ele alınması, yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlaline neden olabilir. Zira genel anlamda kusura dayanan ihlali tespit edip buna göre giderim sağlayabilecek ve benzer olaylarda idari mercilerce alınabilecek tedbirlerin neler olduğunu ortaya koyabilecek nitelikte olduğu için etkili olan tam yargı davası yolu, kusur değerlendirilmesi yapılmadığı için bir olayda etkili olmamış ve davacıya başarı şansı sunmamış olur (Ali Hıdır Tekin, B. No: 2018/35243, 15/9/2021, § 49).

18. Somut olayda başvurucu, açtığı tam yargı davasını esas olarak bombalı saldırı gerçekleştirileceğini bilen veya bilmesi gereken idarenin saldırının gerçekleşmesini önlemek için asgari düzeyde bile tedbir alınmadığı iddiası üzerine inşa etmiş ve elinde olmayan bazı delillerin toplanmasını talep etmiştir. İdare mahkemeleri, başvurucunun toplanmasını istediği delilleri toplamadan ve genel koruma yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediği yönünde herhangi bir değerlendirme yapmadan, idarenin olayın bir terör saldırısı olduğuna ilişkin açıklamalarına istinaden sosyal risk ilkesi çerçevesinde başvurucu lehine tazminata hükmetmiştir. Başvurucu, olayda idarenin hizmet kusuru bulunduğunu ileri sürmüştür ancak başvurucunun bu iddiası yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır. Olayın bir terör saldırısı olması, başvurucunun anılan iddiasının araştırılıp değerlendirilmesinin önünde bir engel teşkil etmemektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Şükran Asan, § 19).

19. Sonuç olarak idari yargı mercileri, başvurucunun iddiaları yönünden teoride ve uygulamada etkili olan tam yargı davası yolunu meseleyi yalnızca sosyal risk ilkesi çerçevesinde ele almak suretiyle etkisiz kılıp yaşamı koruma yükümlülüğüne yönelik ihlalin tespit edilmesi hususunda başvurucuya başarı şansı sunmamışlardır. Öte yandan varılan bu sonuç, somut olayda yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediği hususunda herhangi bir kanaati ifade etmemektedir(benzer değerlendirmeler için bkz. Şükran Asan, § 20).

20. Ulaşılan sonuç nedeniyle, maddi tazminat talebinin reddedilmesinin haksız olduğu ve hükmedilen manevi tazminatın yetersiz olduğuna ilişkin iddia hakkında değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Şükran Asan, § 21).

21. Açıklanan gerekçelerle idare mahkemelerinin tazminat talebiyle ilgili değerlendirmeleri yönünden Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikteki saldırının engellenemediğini, toplantı ve gösteri yürüyüşünün sağlıklı bir şekilde yapılması için gerekli önlemlerin alınmadığını iddia ederek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

23. Bakanlık görüşünde; toplantıda alınan önlemler sayılarak bir toplantı ve gösteri yürüyüşünde yapılması gereken tüm iş ve işlem ile tedbirlerin ilgili kurumlarla da koordineli olarak toplantı öncesinde, gerçekleştirilmesi sırasında ve hatta toplantı sonrasını kapsayacak şekilde uygulandığı ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarını tekrarla yetinmiştir.

24. Anayasa’nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” kenar başlıklı 34. maddesi devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını güvence altına alma yönünde bazı pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Bu pozitif yükümlülüklerden biri de hukuka uygun toplantı ve yürüyüşlerin barışçıl bir şekilde yapılmasını ve sözü edilen toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılacak kişilerin güvenliğinin sağlanması için uygun tedbirleri uygulama yükümlülüğüdür ancak bu yükümlük bir sonuç gerçekleştirme yükümlülüğü değildir. Ayrıca tedbirlerin seçimi açısından kamu makamları geniş bir takdir yetkisine sahiptir (bahsedilen pozitif yükümlükler konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yaklaşımı için bkz. Kudrevičius ve diğerleri/Litvanya [BD], B. No: 37553/05, 15/10/2015, § 159; Frumkin/Rusya, B. No: 74568/12, 5/1/2016, §§ 128, 129).

25. Bununla birlikte başvurudaki asıl mesele, başvurucunun iştirak edeceği toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl bir şekilde yapılmasının sağlanması ile bu toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılacak kişilerin güvenliklerinin temini değil olayın idarenin kusuruyla meydana geldiğine ilişkin iddiaların değerlendirilmemesidir. Anayasa Mahkemesince de bu husus incelenmiştir. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiası hakkında ayrıca inceleme yapılmasına gerek olmadığına karar verilmesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Şükran Asan, § 26).

III. GİDERİM

26. Başvurucu, başvurularında ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama yapılması ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

27. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

28. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Şükran Asan, § 29).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia hakkında İNCELEME YAPILMASINA GEREK OLMADIĞINA,

E. Kararın bir örneğinin yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 16. İdare Mahkemesine (E.2016/1497, K.2019/1277) GÖNDERİLMESİNE,

F. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

G. 9.900 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

H. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

İ. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesine (E.2020/48, K.2020/175) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.