KARARLAR

AYM'nin 2019/558 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 11/7/2023 tarihli ve 2019/558 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A. G. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/558)

 

Karar Tarihi: 11/7/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Seçil ÇAM

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, özel bir güvenlik şirketinde çalışan başvurucunun sosyal medyada beğendiği paylaşımlar nedeniyle iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 1976 doğumlu olup iş akdinin feshedildiği 27/7/2016 tarihine kadar özel bir güvenlik şirketine bağlı güvenlik görevlisi olarak Anadolu Üniversitesinde belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışmıştır.

3. Başvurucu 15/7/2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden bir gün sonra Facebook isimli sosyal medya hesabı üzerinden başka hesaplar tarafından yapılan iki ayrı paylaşımı "Beğen" butonuna basarak beğenmiştir.

4. Güvenlik şirketi, başvurucunun bahse konu paylaşımları beğenmiş olmasının suçu ve suçluyu övdüğü anlamına geldiğini değerlendirerek iş akdini 27/7/2016 tarihinde "haklı nedenle" feshetmiştir.

5. Başvurucu; fesih işleminin haksız olduğunu iddia ederek işe iade talepli tespit davası açmıştır.

6. Davanın görüldüğü Eskişehir 1. İş Mahkemesi (Mahkeme) 20/12/2016 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme; ülkenin içerisinde bulunduğu olağanüstü dönem içerisinde işverenlerden şüphelendikleri kişilerle çalışmalarının beklenemeyeceği, haklılık derecesi tam anlamıyla oluşmadığı düşünülse bile şüpheli bir durumun varlığı nedeniyle işverenin şüphe feshinin geçerli olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur.

7. Kararın istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 4/4/2017 tarihinde Mahkemenin kararını kaldırmıştır. Gerekçeli kararında Bölge Adliye Mahkemesi; Mahkemenin hangi paylaşımı esas alarak karar verdiğinin anlaşılamadığını, davacının beğeni yapıp yapmadığı, yaptı ise hangi paylaşımları beğendiği konusunda uzman teknik bilirkişiden rapor alınarak feshin geçerli veya haklı nedene dayanıp dayanmadığının tespit edilmesi gerektiğini belirtmiştir.

8. Anılan karar üzerine Mahkeme, dosyayı bilirkişiye tevdi etmiştir. Bilirkişi başvurucunun sosyal medya hesabına girememesi üzerine başvurucunun rızası ile şifresini alarak başvurucunun hesap geçmişini incelemiştir. Bilirkişi raporunda başvurucunun iki ayrı paylaşımı beğendiğini tespit etmiştir. Paylaşımlardan ilki A.G. isimli bir şahıs tarafından yapılan 16/7/2016 tarihli "camide okunan sela camiye gelin diye okunur, sokağa çıkın diye değil" şeklindeki bir paylaşımdır. Diğeri ise yine aynı tarihte özel harekat isimli bir hesap tarafından yapılan şöyle bir paylaşımdır:

"Bir tane er düşünün,

Ankara gibi bir yerde askerlik yapıyor.

Etrafında oksijenden çok rütbeli asker mevcut.

Yat diyorlar yatıyor, kalk diyorlar kalkıyor.

Gece 2'de kalkıp 4'e kadar nöbet tutuyor.

Nöbet çıkışı geri uyuyup 6'da uyanıyor.

Soğuk su ile traşını oluyor.

Kibrit kutusu gibi 3 tane kahvaltılık ile karnını doyuruyor.

Aklında annesi, babası belki de 300 gündür yüzünü görmediği sevdikleri.

Tanka bin diyorlar biniyor,

Sür diyorlar sürüyor,

Dur diyorlar duruyor.

Karşısında, sözde elinde şerefini koruduğu millete mensup bir kitle.

Su şişesi atıyor, taş atıp sopa sallıyor. araçtan indirilip linç edilmeye çalışılıyor

Elinde askerliği boyunca en fazla 20 kez mermi attığı silahı var, yine onu kullanmıyor.

Korkulu ve şaşkın gözlerle etrafa bakıyor.

Gözü dönmüş, sözde milletin iradesi de kafire saldırır gibi salyalarını en fazla 20 yaşında Olan er'in üzerine akıtıyor.

Görüntüler, videolar ortada.

biri bile silahını kullanmıyor!

Şimdi bunları geçelim, o er'i televizyonda izleyen annesine gelelim, 20 yaşına kadar gözünden sakındığı, vatana kurban olsun diye eline kına yakıp yolladığı oğlunu bu şekilde görüyor. Bütün dinler toplansa, dünyadaki tüm inançlar birleşse, bu ananın hakkını verin dese, bütün insanlar toplansa yine ödeyemez. Benim gözümde, ailem dahil bilerek veya bilmeyerek kim bu meydanlara inmişse, kim bu oyuna ortak olmuşsa, o insanda şeref namına bir zerre bile yoktur."

9. Mahkeme 6/9/2017 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme; önceki gerekçesini yineleyerek olayda şüpheli bir durum olduğu ve işverenin şüphe feshinin geçerli olduğu kanaatine varmıştır. İstinaf edilmesi üzerine kararı inceleyen Bölge Adliye Mahkemesi, iş ilişkisinin devamı için gerekli güven ilişkisinin sarsıldığı değerlendirmesinde bulunarak 13/7/2018 tarihinde istinaf talebinin reddine karar vermiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 18/10/2018 tarihinde herhangi bir gerekçe belirtmeden kararın onanmasına karar vermiştir.

10. Başvurucu, nihai kararı 4/12/2018 tarihinde öğrendikten sonra 31/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu, Mahkemenin hangi paylaşım nedeniyle iş akdinin feshedildiğini belirleyip tartışmadan karar verdiğini, bilirkişi raporunda geçen ve herhangi bir sakınca içermeyen paylaşımın yalnızca beğenildiğini, paylaşımı yapan kişinin hâlen aynı iş yerinde çalışmaya devam etmesine rağmen kendisinin iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde; mevcut başvuruda başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı önceki iddialarını yinelemiştir.

13. Başvuru ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Somut olayda başvurucunun iş sözleşmesi bazı paylaşımları beğenmesi nedeniyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdini fesheden güvenlik şirketinde özel hukuk hükümlerine tabi bir personeldir. Dolayısıyla somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir (aynı ölçütle negatif yükümlülük bağlamında değerlendirmeler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 104; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 113).

16. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini de gerektirir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47, 48).

17. Bu doğrultuda özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).

18. Derece mahkemeleri tarafından, tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı somut olayın koşullarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi ifade özgürlüğüne ilişkin bir müdahale oluşturmaması için derece mahkemelerince gereken özen gösterilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 51).

19. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, başvurucu ile işveren şirket arasındaki özel hukuk hükümlerine tabi iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine kamu makamlarınca etkili bir yargısal sistem kurulup işletilerek başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin menfaatleri arasında adil bir denge kurmak suretiyle, devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmekte başarılı olup olmadığını belirlemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, B. No: 2017/35488, 7/4/2021, § 28; Musa Karaca ve diğerleri, B. No: 2019/16719, 10/5/2023, § 17).

20. İşverenlerin çalıştırdıkları işçilerin verimli şekilde iş görmeleri ve önceden saptanmış nesnel kurallara karşı sadakat göstermeleri konusunda beklenti içinde olmalarının haklı bir gerekliliğe dayandığını söylemek gerekir. Zira işin veriminin düşmesine veya işveren ile olan güven ilişkisinin ciddi şekilde zedelenmesine işçiden kaynaklanan nedenlerle yol açılan durumlarda işverenin menfaatinin etkileneceği açıktır. Dolayısıyla yasal düzenlemelerin ve işverenin belirlediği kurallar çerçevesinde devam eden iş ilişkisinin meşru nedenler ortaya çıktığında bozulması ve sona erdirilmesi olağan bir durumdur (C.A. (3), § 123). Bununla birlikte başvurucunun, idare ile arasında belirli bir düzeyde güven ve sadakat ilişkisinin tesis edilmesi gereken bir devlet memuru olmadığı, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılıİş Kanunu’na tabi bir işçi olduğu da unutulmamalıdır. Bu bağlamda, özel hukuka tabi olarak çalışan işçilerin işverenlerine karşı yerine getirmeleri beklenen sadakat, sakınma ve gizlilik yükümlülüğünün, kamu kurumunda çalışanlardan beklenen sadakat ve sakınma yükümlülüğü kadar katı olması beklenemez (Oğuz Kurumlu, B. No: 2019/12167, 11/1/2023 § 24; Hülya İnan, B. No: 2019/10642, 11/1/2023, § 23; İdil Alakuş Dere, B. No: 2019/38252, 11/1/2023, § 21; Nuran Müzeyyen Korkut, B. No: 2019/19160, 1/3/2023, § 28).

21. Somut olayda güvenlik şirketi, bir üniversitede güvenlik görevlisi olarak çalışan başvurucunun yapılan iki adet paylaşımı beğenmiş olması nedeniyle eyleminin suçu ve suçluyu övme anlamı taşıdığı gerekçesiyle iş akdini haklı nedenle feshetmiştir. Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucunun beğendiği paylaşımlar nedeniyle işveren ile aralarındaki güven ilişkisinin bozulduğu kanaatiyle feshin geçerli olduğu sonucuna ulaşmışlardır.

22. 4857 sayılı Kanun'un 18. maddesinde belirsiz süreli iş sözleşmelerinin işveren tarafından sona erdirilmesinde geçerli bir sebep bildirme zorunluluğu getirilmiştir. Söz konusu hükümde, geçerli sebeplerin neler olabileceği madde metninde sayılmıştır. İşveren tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için ya işçinin yeterliliği ve davranışlarından kaynaklanan ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebin işveren tarafından gösterilmesi gerekmektedir. Hükmün gerekçesinde de işbu hüküm gereği iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için işçinin davranışlarının iş görme borcunu ciddi biçimde olumsuz etkilemesi, iş görme borcunu gerektiği biçimde yerine getirmesine olanak vermemesi, iş ilişkisinin sürdürülmesinin işveren açısından makul ölçülerde beklenememesi gerektiği ifade edilmiştir. Hükme göre bir davranış ancak işyerinde olumsuzluklara yol açması hâlinde geçerli sebep sayılabilir. İşçinin davranışlarının işyerindeki üretim ve iş ilişkisi sürecine olumsuz bir etkisi yoksa bu davranışların iş sözleşmesinin sona erdirilmesinde geçerli bir sebep olarak gösterilmesi mümkün değildir (Musa Karaca ve diğerleri, § 19; İdil Alakuş Dere, § 18; Nuran Müzeyyen Korkut, § 17).

23. Somut olayda başvuruya konu beğenme eyleminin mesai saatleri içerisinde ya da iş araçlarıyla yahut işyerinde yapıldığı ve başvurucunun bu sebeplerle iş sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getiremediği ileri sürülmemiştir. Söz konusu paylaşımların başvurucunun işi, işyeri veya işvereni ile bir ilgisi bulunduğu da mahkemelerce kabul edilmiş değildir. Paylaşımın hangi sebeplerle işveren ile "aralarındaki güven ilişkisinin kopmasına ve iş yerinde olumsuzluğa yol açtığı" izah edilmemiştir.

24. Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında başvurucunun beğendiği paylaşımlarla ilgili olarak "iş yerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz olarak etkilediğine ilişkin" bir değerlendirmeye yer verilmemiş; "işçiye somut olarak hangi sözleşme yükümlülüğünün yüklendiği" ve "işçinin, hangi davranışı ile hangi somut sözleşme yükümlülüğünü ihlal ettiği eksiksiz olarak" tespit edilmemiş; "işverenin zarar gören işletme menfaatlerinin neler olduğu" açıklanmamıştır. Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında, anılan paylaşımların soyut olarak işveren ile işçi arasındaki güven ilişkisini bozduğu belirtilmekle yetinilmiş, hangi paylaşımın hangi gerekçeyle bu duruma sebebiyet verdiği konusunda bir değerlendirme yapılmamış, paylaşımların içeriğine yer verilmemiş, soyut olarak ülkenin içerisinde bulunduğu olağanüstü şartlar vurgulanmakla yetinilmiştir.

25. Somut olayda, başvurucunun darbe teşebbüsünün gerçekleştiği gece henüz olayların herkes için yeterince açık olarak belirmediği bir sırada sübjektif düşünceleri doğrultusunda kendi sosyal medya hesabında, başkası tarafından yapılan bir paylaşımı beğendiği görülmektedir. Başvurucunun beğendiği paylaşımlarla, halk ile askerin karşı karşıya gelmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdiği görülmektedir. Bununla birlikte, bu içeriklerde temel olarak ve inkâr edilemez şekilde kamuoyu tartışmaları kapsamındaki meselelerin ele alındığı ve içeriklerin bu tartışmalar bağlamında paylaşıldıkları göz ardı edilmemelidir. Kamu menfaatini ilgilendiren meseleler söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün önemli ölçüde korunmasının yanı sıra yetkililerin takdir marjının özellikle kısıtlanması gerekir. Kamu menfaatini ilgilendiren bir husus olduğu dikkate alındığında, kullanılan ifadelerin belirli bir husumet içermesi ve bazı sözlerin belli bir ağırlığa sahip olma ihtimalinin bulunması durumu ifade özgürlüğünün korunması yönündeki gerekliliği ortadan kaldırmaz (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Melike/Türkiye, B. No: 35786/19, 15/6/2021, §§ 47, 48; Musa Karaca ve diğerleri, § 23).

26. Ayrıca somut olayda, bilirkişi tarafından tespit edilen başvuruya konu içeriği hazırlayan ve ilgili sosyal medya platformunda yayınlayan kişinin başvurucu olmadığı ve başvurunun yalnızca ilgili içeriklerin alt kısmında bulunan “Beğen” butonuna bastığı gözardı edilmiştir. Paylaşılan bir içeriğe “Beğen” butonuna basma yoluyla tepki göstererek içeriği aktif bir şekilde yayma niyeti değil, yalnızca bu içeriğe karşı duyulan ilginin ifade edildiği dikkate alındığında bir içeriği “beğenme” eyleminin, bu içeriği sosyal medya platformlarında paylaşma eylemi ile aynı ağırlığa sahip olamayacağı açıktır. Ayrıca, söz konusu içeriğin ilgili sosyal medya platformlarında çok geniş bir kitleye ulaştığı yönünde de bir iddia bulunmamaktadır. Dahası, görevinin niteliği dikkate alındığında, başvuranın çalıştığı iş yerindeki bilinirliği ve temsil edebilirliğinin kısıtlı olduğu ve sosyal medya platformu üzerindeki eylemlerinin diğer çalışanlar üzerinde önemli bir etkisinin olamayacağı görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Melike/Türkiye, § 51).

27. Yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen ilkeler gözetilmeden işten çıkarma şeklinde uygulanan yaptırımın, müdahalenin meşru amacı ile karşılaştırıldığında başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği sonucuna ulaşılmıştır (iş akdinin feshinin ifade özgürlüğü üzerindeki ağırlığına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, § 39; Musa Karaca ve diğerleri, § 26; İdil Alakuş Dere, § 22; Oğuz Kurumlu, § 25). Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında Anayasa Mahkemesi, 4857 sayılı Kanun'un 18. maddesinin aşırı bir yoruma tabi tutularak düşünce açıklamalarının dolaylı sınırlandırılmasına dayanak yapıldığı ve derece mahkemelerinin Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ilkelere uygun hareket etmedikleri kanaatine varmıştır.

28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamışlardır.

III. GİDERİM

29. Başvurucu ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

30. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK] B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

31. Öte yandan ihlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE'nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Eskişehir 1. İş Mahkemesine (E.2017/828, K.2017/992) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/7/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, Mahkemenin hangi paylaşım nedeniyle iş akdinin feshedildiğini belirleyip tartışmadan karar verdiğini, bilirkişi raporunda geçen ve herhangi bir sakınca içermeyen paylaşımın yalnızca beğenildiğini, iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

2. Başvurucunun, STK Güvenlik Sistemleri Özel Güvenlik Tic Ltd. Şti.’ne bağlı özel güvenlik görevlisi unvanıyla Anadolu Üniversitesi Rektörlüğünde güvenlik görevlisi olarak çalışmakta iken 27/07/2016 tarihli fesih ihbarı ile ''15 Temmuz günü yaşanılan askeri kalkışma (darbe girişimi) olayı ile ilgili sosyal paylaşım sitesi (Facebook) üzerinden yaptıkları paylaşımlarda 'Suçu ve suçluyu övmek' gerekçesi ile iş verenin haklı nedenlerle fesih hakkını kullandığı" gerekçesi ile iş akdine son verilmiştir.

3. Başvurucunun açtığı işe iade davası Eskişehir 1. İş Mahkemesince reddedilmiş, Yargıtay tarafından onanan karar kesinleşmiştir.

4. Somut olayda başvurucunun iş sözleşmesi bazı paylaşımları beğenmesi nedeniyle feshedilmiştir. Başvurucu, STK Güvenlik Sistemleri Özel Güvenlik Tic Ltd. Şti.’nde özel hukuk hükümlerine tabi güvenlik görevlisi olarak çalışmaktadır. Dolayısıyla somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir (aynı ölçütle negatif yükümlülük bağlamında değerlendirmeler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 104; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 113).

5. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini de gerektirir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47, 48).

6. Somut olayda başvurucu, darbe teşebbüsünden bir gün sonra 16/7/2016 tarihinde, darbe teşebbüsünü öven paylaşımları beğenmiştir. Bunun üzerine iş akdi 27/7/2016 tarihinde feshedilmiştir.

7. Başvurucu tarafından açılan davada başvurucunun iddia ve delilleri incelenmiş, bilirkişi raporu alınmış, adil yargılanma hakkının tüm güvenceleri de sağlanarak gerekçesi ortaya konulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. İstinaf istemi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi; “Davacının davalı işyerinde özel güvenlik görevlisi olarak çalıştığı, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler ile 14.08.2017 tarihli teknik bilirkişi raporu dikkate alındığında, davalı işverenin davacı işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açacak nitelikte olması karşısında, işverenden katlanması beklenilmeyecek bu tür bir şüpheden dolayı iş ilişkisinin devamı için gerekli güven ilişkisinin sarsılmasına yol açacak ve güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğu da ortadan kalkacaktır. Bu halde, davalı işveren tarafından yapılan fesih geçerli nedene dayandığından, davacının işe iade talebinin reddine dair mahkemece verilen karar, usul ve yasaya uygundur.” gerekçesiyle istemin reddine karar vermiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi de: “Dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesiyle yapılan inceleme sonucunda, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve özellikle davacının sosyal medyada 15 Temmuz darbe girişimini öven yazılı ve görsel paylaşımlarda bulunması üzerine iş sözleşmesinin işverence haklı nedenle feshedildiğinin anlaşılmasına göre, sonucu itibariyle doğru olan Bölge Adliye Mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, tarafların yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile kararın bu ek gerekçe ile ONANMASINA” karar vermiştir.

8. Somut olayda başvurucunun iş akdi şüphe feshi kapsamında işveren tarafından feshedilmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararına göre; "Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.

9. Şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, öncelikle işverenin niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarını belirlemesidir. Zira şüpheyi doğuran olay yahut durum, farklı pozisyonlarda çalışan kişiler yönünden farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilmektedir.

10. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçebilmek adına önem arz etmektedir.

11. Somut olayda gerek Eskişehir 1. İş Mahkemesi gerekse Ankara Bölge Adliye Mahkemesince tüm deliller ve başvurucunun iddiaları değerlendirilerek, gerekçesi ortaya konulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun yaptığı “beğeni”nin 15 Temmuz darbe teşebbüsünün bir gün sonrasında gerçekleşmesi ve başvurucunun güvenlik görevlisi olarak Anadolu Üniversitesinde çalıştığı dikkate alındığında, başvurucunun iş akdinin işveren tarafından şüphe feshi kapsamında feshedilmesinin keyfî ve temelsiz olmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan başvurucunun açtığı davada mahkemelerce verilen kararların gerekçesiz olduğu da söylenemez.

12. Açıklanan nedenlerle, pozitif yükümlülüklerin söz konusu olduğu somut olay yönünden, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.

Üye

İrfan FİDAN

Üye

Muhterem İNCE