KARARLAR

AYM'nin 2019/17847 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 6/9/2023 tarihli ve 2019/17847 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

B. K. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/17847)

 

Karar Tarihi: 6/9/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucular

:

Vekili

:

Av. Adnan TERECE

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, güvenlik güçleri tarafından kullanılan silahla meydana gelen ölüm nedeniyle açılan tazminat davasının reddedilmesi, aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkı, mahkemeye erişim hakkı ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Denizli-Aydın karayolu üzerinde 11/1/2006 tarihinde yapılan yol kontrolünde, aralarında başvurucuların murisinin de bulunduğu aracın önce durması ardından da hareket etmesi üzerine havaya ateş edilmiş fakat söz konusu araç seyrine devam etmiştir. Aracın durdurulması amacıyla hareket hâlinde olan aracın tekerleklerine doğru edilen ateş tekerlerle birlikte başvurucuların yakınına da isabet etmiş ve başvurucuların murisi vefat etmiştir. Başvuruculardan Binefş ve Cafer Kocaman olayda ölen R.K.nın anne ve babası, Güneş Kocaman eşi, Cem ve Can Kocaman ise oğullarıdır. Başvurucular, Denizli İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) ölene olan yakınlıklarına göre toplam 190.000 TL maddi ve manevi tazminat istemli tazminat davasını 10/4/2007 tarihinde açmıştır.

3. Olayla ilgili olarak başlatılan ceza kovuşturması sonucunda ilgili kamu görevlisi jandarma hakkında 2009 yılında verilen ilk hükümde netice olarak sanığın verilen emri ve görevini yerine getirirken kasıt olmaksızın sınırı aşarak dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı ve bunun sonucunda da ölüm olayının öngörülmeyerek meydana geldiği belirtilmiş, sanığın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 27. ve 82. maddelerine göre 1 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Temyiz incelemesinde, Yargıtay 1. Ceza Dairesi bu kararın bozulmasına 13/3/2013 tarihinde karar vermiştir. Bozma kararı üzerine ilgili ceza mahkemesi tarafından kanun hükmünü icra kapsamında olan olayla ilgili, sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına 2013 yılında karar verilmiştir.

4. İdare Mahkemesi 18/3/2009 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. İdare Mahkemesi, olaya ilişkin olarak ilgili ceza soruşturması ve kovuşturmasında yer alan bilgilere dayanarak özetle; sanığın kanun hükmüne uygun verilen emri ifa amacıyla hareket ettiği, öldürme kastı ile hareket etmediği ve burada kamu görevlisine ve dolayısıyla da idareye yüklenebilir bir kusur bulunmadığını kabul etmiştir. İdare Mahkemesi ayrıca aracın önce durmasına rağmen daha sonra tekrar hareket ederek yoldaki barikat engellerini ve önüne çıkan jandarmaları geçtiğini ve durdurmak amacıyla önüne çıkan bir adet araca da çarptığını tespit etmiştir. İdare Mahkemesine göre aracın içerisinde bulunan şahıslar havaya yapılan uyarı atışına rağmen durmayarak kaçmaya çalışmıştır. İdare Mahkemesi, araçta bulunan şahıslar üzerinde ve aracın çeşitli bölmelerinde çeşitli çap ve markada silahlar ve bunlara ait mermiler, bıçak, tornavida gibi kesici, delici aletler ve uyuşturucu madde de bulunduğunu vurgulamıştır. Tüm bunlardan hareketle İdare Mahkemesi; dur ihtarına uymayan başvurucuların murisinin de içinde bulunduğu araçta davalı idarenin bir personeli olan kişi tarafından gerçekleştirilen eylem nedeniyle meydana gelen zarardaki illiyet bağını araçtaki şahısların kusurlu davranışının ortadan kaldırdığını ve zararın doğmasına bu kusurlu davranışın neden olduğunu, netice olarak meydana gelen olayda idareye atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığını değerlendirmiştir.

5. Danıştay Onuncu Dairesi, İdare Mahkemesi kararının bozulmasına 15/11/2013 tarihinde karar vermiştir. Daire özetle, ceza kovuşturmasında verilen fakat bozulan kararda yer alan kusura ilişkin değerlendirme ve kabullerden hareketle, baştan ve batın bölgesinden vurulma sonucunda meydana gelen ölüm olayında zararın hizmet kusuru ilkesi uyarınca tazmin edilmesi gerektiğini belirtmiştir.

6. Bozma kararı sonrasında İdare Mahkemesi, ilgili ağır ceza mahkemesinin Yargıtayın bozma kararı sonrasında olaya ilişkin olarak sanığın kanun hükmünü icrası kapsamında görev ifa ettiğine dair kabulüne atfen özetle meydana gelen olayda idareye atfedilebilecek bir kusurun veya kusursuz sorumluluk hâlinin bulunmadığı gerekçesiyle 29/5/2014 tarihinde direnme kararı vermiştir. Bu kararında İdare Mahkemesi ayrıca kendisini adli müşavir ile temsil ettiren ilgili davalı idare lehine 2/11/2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (659 sayılı KHK) kapsamında, reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden hesaplanan toplam 7.925 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir.

7. Bu kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK) İdare Mahkemesi kararının onanmasına 28/4/2016 tarihinde karar vermiştir. Karar düzeltme talebi 7/3/2019 tarihinde İDDK tarafından davanın esası ve vekâlet ücreti yönünden oyçokluğu ile reddedilmiştir. Karşıoy yazılarında özetle 659 sayılı KHK'nın 6. maddesinin 2. fıkrasında; idareleri adli ve idari yargıda vekil sıfatıyla doğrudan temsil yetkisinin hukuk birimi amirleri, hukuk müşavirleri, muhakemat müdürleri ve avukata ait olduğunun kurala bağlandığı, söz konusu düzenlemenin ise 2/11/2011 tarihinde yayımlandığı ve ilgili düzenlemenin de ancak bu tarihten sonra açılan davalarda uygulanacağı belirtilmiştir.

8. Kararın 19/4/2019 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine 20/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur. Başvuruculardan Cafer Kocaman 30/10/2020 tarihinde ölmüştür.

II. DEĞERLENDİRME

A. Başvurucu Cafer Kocaman Yönünden

9. Anayasa Mahkemesi Elberan Vural ve diğerleri (B. No: 2018/30235, 29/9/2022, §§ 33-43) kararında önceki içtihatlarını gözden geçirerek başvurucunun bireysel başvuruyu yaptığı tarihten sonra ölmesi durumunda başvurunun incelenmesine devam edilip edilemeyeceğine ilişkin ilkelerini tekrar belirlemiştir. Anayasa Mahkemesi anılan kararında, murislerinin hayattayken yaptığı bireysel başvurudan haberdar olamayan mirasçıların uğrayabileceği hak kayıplarını gözeterek Anayasa Mahkemesinin 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükümleri çerçevesinde, ölen başvurucunun mirasçılarını durumdan haberdar etmesinin ve bireysel başvuruyu sürdürmek isteyip istemediklerini onlara sormasının hakkaniyete daha uygun bir yöntem olacağı ve bireysel başvurunun mahiyetiyle de uyumlu olacağı sonucuna ulaşmıştır.

10. Somut olayda bireysel başvuru tarihinden sonra başvuru süreci devam ederken 30/10/2020 tarihinde başvurucunun yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun vekiline, başvurucunun mirasçılarının bireysel başvuruyu sürdürmek isteyip istemediklerini sormuş ancak kendilerine verilen on beş günlük süre içinde başvuruyu devam ettirmek istediklerine ilişkin taleplerini Anayasa Mahkemesine iletmemiştir. Öte yandan başvurunun incelenmesini devam ettirmeyi gerekli kılan ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden birinin de bulunmadığı değerlendirilmiştir.

11. Açıklanan gerekçelerle başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer Başvurucular Yönünden

12. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

13. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Somut olayda başvurucuların, murislerinin ölümlerine ilişkin olarak yaşam hakkının devletin negatif ve/veya pozitif yükümlülüklerine ilişkin olarak doğrudan bir şikâyetlerinin bulunmadığının belirtilmesi gerekmektedir. Bu tespit sonrasında, başvurucuların şikâyetlerinin özünün adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı, mahkemeye erişim hakkı ve makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olduğu değerlendirilmiş ve incelemeler de sadece bu üç hak yönünden yapılmıştır.

1. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

14. Başvurucular, dava dilekçesinde ileri sürdükleri hususları tekrarlayarak özetle, ilgili kamu görevlilerinin herhangi bir uyarı yapmaksızın, saldırı veya çatışma da bulunmadığı hâlde ölçüsüz müdahale ile saldırıları nedeniyle hizmet kusurunun bulunmasına rağmen davanın reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

15. Başvuru hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

16. İdare Mahkemesi, başvurucuların yakınlarının ölümü nedeniyle hizmet kusuruna dayalı olarak açmış oldukları davada ilgili ceza soruşturmasında ağır ceza mahkemesinin kararı ile Yargıtay ilgili dairesinin tespit ve kabullerine dayalı olarak olayda devletin tazminat sorumluluğunun doğabilmesi için gereken yasal koşulların bulunmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur. İdare Mahkemesine göre başvurucuların yakınının yoldaki barikatlara ve dur ihtarına rağmen kaçmaya başlaması üzerine ilgili kamu görevlisinin silah kullanması şeklinde gerçekleşen olayda, ölenin kusurlu davranışları ile illiyet bağını ortadan kaldırdığı, böylece zararın kendi kusurlu hareketinden kaynaklandığı değerlendirilmiştir. İdare Mahkemesinin kararında ısrar etmesi neticesinde İDDK, söz konusu olayda İdare Mahkemesinin kabullerinin daha doğru olduğunu kabul ederek kararı onamıştır. İdare Mahkemesi kararı ile İDDK kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun bulunmadığı dikkate alınarak ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir.

17. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucular son olarak 10/4/2007 tarihinde başlayan yargısal sürecin 7/3/2019 tarihinde bozulması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

19. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.

20. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

21. Başvurucular; 659 sayılı KHK’nın 2/11/2011 tarihinde yürürlüğe girmesine rağmen daha önce açılan davalara da uygulandığını, bunun yanında davayı bir vekille temsil etmek yerine adli müşavir ile temsil eden idare lehine olmak üzere 7.925 TL vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim, mülkiyet ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

22. Başvuru, mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

24. Başvurucunun aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.

25. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38). Anayasa Mahkemesi; bireylerin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).46.

26. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya yüklenecek olan avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).Somut olayda, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Kamu düzeni ile doğrudan ilintili olan ve usul hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan derhal uygulama ilkesine görebir olaya o sırada yürürlükte olan mevzuatın doğrudan ve hemen uygulanması gerekmektedir. Bu ilke gereğince, olaya uygulanmakta olan usul mevzuatına ilişkin yapılan değişiklik veya getirilen yeni düzenlemelerin derhâl uygulanması gerekmektedir. Somut olayda da, yargılama devam ederken idarelerin davalardaki temsiline ve vekâlet ücretine ilişkin ilgili yasada yapılan değişikliğin uygulanmasının derhâl uygulama ilkesinin gereklerinden birisi olduğundan şüphe bulunmamaktadır.

27. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, başvurucuların dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için taleplerini yüksek tuttuğu ve yargılama sonucunda davasının reddedilmesi nedeniyle 7.925 TL avukatlık ücretini davalı idareye ödemek zorunda kaldığı görülmüştür.11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 4. maddesi ile değişik 2577 sayılı Kanun'un 16. maddesine yapılan ek ile idari yargılama alanında da ıslah müessesi uygulanmaya başlamıştır. Bununla beraber somut olayda davanın açıldığı tarih itibarıyla ıslah imkânı olmaması nedeniyle yüksek tazminat talebinde bulunarak açılan davaya ilişkin yargılama sonucunda başvurucu aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin Anayasa Mahkemesinin emsal kararlarında belirlediği kriterlere göre ölçülü olmadığı saptandığından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki kararlar için bkz. Galip Kocuk, B. No: 2014/5639, 24/6/2015; Metin Taşdemir, B. No: 2014/6991, 26/2/2015; Lütfi Karaca, B. No: 2013/6808, 4/2/2016).

28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

29. Başvurucular; ihlalin tespiti ile her bir başvurucu lehine ayrı ayrı olmak üzere 20.000 TL, toplamda 100.00 TL manevi tazminat ayrıca ölüm nedeniyle de yakınlık durumlarına göre toplam 107.500 TL manevi tazminat talep etmiştir.

30. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda yeniden yargılamada yapılması gereken iş Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucu Cafer Kocaman'ın ölümü nedeniyle bu başvurucu yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,

B. Diğer başvurucular yönünden;

1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Denizli İdare Mahkemesine (E.2014/690, K.2014/588) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.