KARARLAR

AYM'nin 2019/16718 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 21/6/2023 tarihli ve 2019/16718 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A. U. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/16718)

 

Karar Tarihi: 21/6/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Nilgün ŞAHİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/5/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. İşe İade Davasına İlişkin Süreç

6. 1980 doğumlu olan başvurucu, 18/8/2011 tarihinden itibaren çeşitli alt işverenler nezdinde (en son Samsun Kültür Turizm Ticaret Anonim Şirketi/Şirket) Samsun Büyükşehir Belediyesi (Belediye) Su ve Kanalizasyon İdaresi (SASKİ) bünyesinde tekniker olarak çalışmıştır.

7. İşveren tarafından başvurucu hakkında başlatılan disiplin soruşturması kapsamında 15/5/2017 tarihinde başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu, Zaman gazetesi aboneliğinin olduğunu ancak 17/25 Aralık 2013 tarihinden sonra aboneliğini iptal ettirdiğini, 2005-2011 yılları arasında Bank Asyada hesabının olduğunu, bu hesabını 2011 yılından sonra aktif olarak kullanmadığını, 2013 yılından önce bir defaya mahsus olmak üzere eşi adına Kimse Yok Mu Derneğine kurban bağışı yaptığını belirtmiştir. Ayrıca verdiği savunmada ise 2011 yılında evlendiğini, gelen takı ve paraları Halk Bankası, Kuveyt Türk ve Bank Asyaya yatırdığını, çeşitli zamanlarda faiz ve kâr payı durumuna göre bu bankalarda işlem yaptığını, 14/8/2015 tarihinde tüm birikimlerini toplayarak 37.000 TL'ye otomobil satın aldığını beyan etmiştir.

8. İnceleme sonucunda 17/5/2017 tarihli Belediye Teftiş Kurulu kararıyla başvurucunun iş akdinin sonlandırılmasının uygun olacağı sonucuna varılmıştır. Kurul, başvurucunun ilk ifadesi ile sonradan verdiği beyanlarında Bank Asya kullanımına ilişkin farklı bilgiler aktardığını, ilk ifadesinde Bank Asya hesabını gizlemeye çalıştığını, bu davranışının ahlak ve iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını, hakkında Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile iltisaklı olduğu kanaatinin oluştuğunu belirtmiş; 25/5/2017 tarihli bildirimi ile başvurucunun iş akdini feshetmiştir.

9. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Belediye ve Şirket aleyhine 20/6/2017 tarihinde dava açmıştır. Samsun 2. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, Bank Asya hesap hareketlerine ilişkin birtakım açıklamalarda bulunmuş; ilk savunmasında ifade verirken bazı şeyleri tam olarak hatırlayamadığını beyan etmiş; bu kapsamda tekrar ifadesine başvurulduğunda daha net bilgiler verdiğini belirtmiştir. Söz konusu durumun işveren tarafından iyi niyet kurallarına aykırı bir davranış olarak değerlendirilmesinin hatalı olduğunu ifade eden başvurucu, istenildiği takdirde bu bilgilere resmî kayıtlar vasıtasıyla ulaşılabileceğini, dolayısıyla isnat edildiği şekilde bir gizleme çabasının olmadığını ifade etmiştir. Ne bahsi geçen örgüt ile ne de millî güvenliği tehdit eden farklı yapılanmalarla irtibatının olduğunu ifade eden başvurucu iş akdinin hukuka aykırı olarak feshedildiğini ileri sürmüştür.

10. Davalı Belediye, Şirket ve SASKİ cevap dilekçelerinde, başvurucunun FETÖ/PDY ile iltisakının olduğunun değerlendirildiğini, soruşturma sürecindeki beyanlarının daiyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını belirterek iş akdinin 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) hükümleri de gözetilerek 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/II-e maddesi gereği haklı nedenle feshedildiğini ileri sürmüştür.

11. Mahkeme, yargılama sürecinde çeşitli tarihlerde açtığı duruşmalarda davacı ve davalı tanıklarını dinlemiş; ilgili kurumlardan müzekkere yoluyla bilgi toplama yoluna gitmiştir. 28/3/2018 tarihli duruşmada başvurucu, Bank Asya'da sadece bir hesabının olduğunu, bu hesabı 2005 yılında açtığını, 2012 yılında düğünden gelen yaklaşık 28.000 TL tutarındaki takı parasını hesaba yatırdığını, 2015 yılına kadar bu paranın giderek azaldığını, 2015 yılının Ağustos ayında da araç aldığı için paranın tamamını çektiğini ifade etmiştir. İddia edildiği gibi talimatla para yatırmadığını beyan eden başvurucu, bahsi geçen on bir farklı hesabın ek hesap niteliğinde olduğunu belirterek bunları Banka'nın kendisinin oluşturduğunu ifade etmiştir. Öte yandan başvurucu, hakkında yürütülen bir ceza soruşturması olmadığını beyan etmiş ve 2016 yılı Temmuz ayına kadar SASKİ'nin de Bank Asya ile sözleşmesi olduğunu belirtmiştir.

12. Başvurucunun iddialarını araştıran Mahkeme, SASKİ'ye bu konuya ilişkin yazdığı müzekkere cevabında faturaların tahsilatı için Samsun'daki tüm banka şubeleri ile olduğu gibi Bank Asya ile de 15/2/2005-17/7/2016 tarihleri arasında sözleşme imzalandığını tespit etmiştir. Öte yandan Şirkete yazılan müzekkerenin cevabında Bank Asya ile hiçbir zaman çalışılmadığı belirtilmiştir. Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gönderilen 22/6/2017 tarihli müzekkere cevabında ise başvurucu hakkında herhangi bir soruşturmanın bulunmadığı bilgisi verilmiştir.

13. Mahkeme, Bank Asya hesap hareketlerine yönelik dosyayı bilirkişi incelemesine göndermiştir. Bu kapsamda hazırlanan 7/5/2018 tarihli raporda, ilk hesabın 9/8/2005 tarihinde açıldığı, buna ek olarak toplamda on iki ek hesap daha açıldığı, 17-25 Aralık öncesinde toplam dokuz hesap açılmış olup bunların beşinin vadesiz, dördünün vadeli hesap olduğu, 17-25 Aralık sonrasında ise üç vadeli hesap açıldığı belirtilmiştir. 17-25 Aralık sonrasında açılan vadeli hesaplara yatırılan paranın kaynağının 20/12/2013 öncesine ait olduğu, 3/12/2013 ve 12/12/2013 tarihinde hesaba yatırılan gram altınların 20/12/2013 tarihinde vadeli hesaba aktarıldığı ve 24/10/2014 tarihinde Türk lirasına çevrilerek vadeli hesaba yatırıldığı tespit edilmiştir. Raporda sonuç olarak tüm vadesiz hesaplarda 17-25 Aralık tarihinden sonra yapılan işlemlerin bold olarak gösterildiği ve 17-25 Aralık sonrası tüm vadesiz hesapların bankacılık işlemleri için kullanılmaya devam edildiği belirtilmiştir.

14. Davalı Şirket ve SASKİ bilirkişi raporuna itiraz etmiş, başvurucunun banka hesabına Haziran 2016 tarihine dek düzenli olarak, zaman zaman da 20.000 TL gibi yüksek meblağlarla para ve döviz girişi olduğunu ileri sürmüştür. Bu kapsamda başvurucunun aktif şekilde kullandığı hesabı kapatıp kapatmadığını hatırlamamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirtilerek başvurucunun gerçekleri gizleyip işvereni aldatmaya yönelik eylemde bulunduğunu, bu hususun doğruluk ve bağlılığa uymadığını, iş akdinin haklı nedene dayanılarak feshedildiğini savunmuştur.

15. Mahkeme 9/1/2019 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Davacının Bilirkişi raporuna göre 03.12.2013 ve 12.12.2013 tarihinde altın hesabına gr altın yatırıldığı ve bu gr altın hesabının 24.10.2014 tarihinde TL olarak vadeli hesaba aktarıldığı ve miktarının 22.297,23 TL olarak belirtildiği 12.08.2015 tarihinde bir kısmının araç ödemesi olarak çıktığı, 13.08.2015 tarihinde vadeli hesap kapatıldığı, vadesiz hesap kullanılmaya devam ettiği anlaşılmış, yukarıda, belirtilen kararlarda belirtildiği şekilde 2013 son ayında altın hesabı açılarak para yatırıldığı, davalı tarafın şüphesinin fesih anında mevcut, belirli, objektif vakıa ve emarelere dayandığı anlaşıldığı bu sebeple yapılan feshin geçerli olduğu kabul edilmiştir."

16. Başvurucu, karara karşı 19/2/2019 tarihli dilekçesi ile istinaf talebinde bulunmuş; hakkında aynı isnatlar ile ceza yargılaması yürütüldüğünü ve beraatına hükmedildiğini, beraat kararının da dosyada olduğunu ancak Mahkemenin bu hususu dikkate almadığını ifade etmiştir. Dosya kapsamında yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde verilen raporun lehine olduğunu belirten başvurucu, rapor kapsamında yapılan tespitte banka hesabına yatırılan tüm mevduatların 17/25 Aralık öncesi olduğu hususunun sabit olduğunu, kaldı ki sadece Bank Asya ile değil başka bankalarla da çalıştığını, disiplin soruşturması sürecindeki beyanlarının samimi olduğunu ve bilgi gizleme amacının olmadığını ileri sürmüştür. Tüm bu süreçler nedeniyle temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiğini ifade eden başvurucu, adil yargılanma hakkının, masumiyet karinesinin, savunma hakkının, kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini belirtmiştir.

17. Belediye ile SASKİ cevap dilekçelerinde, başvurucuya yönelik her ne kadar beraat kararı verilmişse de iş akdinin başvurucunun soruşturma sırasında bilgi gizleme ve yanıltıcı beyanda bulunmak suretiyle dürüstlük ve iyi niyet kurallarına aykırı davrandığı gerekçesiyle feshedildiğini belirtmiştir.

18. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 29/3/2019 tarihli kararı ile istinaf talebinin reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine, davacı tarafça ileri sürülen tüm istinaf sebeplerinin ilk derece mahkemesince usulve yasaya uygun bir şekilde değerlendirilerek hüküm kurulmasına göre davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın353/1-b-1. Maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş, açıklanan sebeplerle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

19. Nihai karar 21/4/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 14/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç

21. Başvurucunun FETÖ/PDY ile iltisakı olduğu yönünde gelen ihbar ve Emniyetten gönderilen birtakım tespitler üzerine işe iade davası devam ederken Başsavcılık tarafından soruşturma başlatılmış ve 28/6/2018 tarihinde başvurucunun ifadesine başvurulmuştur. Bu kapsamda başvurucu "...Teftiş kurulu tarafından hakkımda Bank Asya sebebiyle iş akdim sonlandırıldı, 1997 yılında ÖSS sınavına hazırlanırken 1 defa Samsun Sakarya Dershanesine gittim, 17/25 Aralık tarihinden önce 2011 olarak hatırlıyorum bu zamanda kimse yok mu derneğine yurt dışında kesilmesi için bir kurban bağışı yaptığımı hatırlıyorum, 17/25 Aralık tarihinden önce 1 yıl kadar Zaman gazetesi aboneliğim vardı ama daha sonra bu aboneliğimi iptal ettirdim, 2010-2011 yılları arasında TÜTEV (Türkiye Teknik Elemanlar Vakfı) Samsun Şubesinde Şube ve Avrupa Birliği Sekreteri olarak çalıştım, buradan 2011 yılı Ağustos ayında ayrılarak SASKİ'de çalışmaya başladım. O tarihten sonra bu şube ile bir bağım olmadı. Samsun Şubesi 2016 yılı Ocak ayında kapandı. Darbe girişiminden sonra da genel merkez FETÖ ile iltisakından dolayı 2016 yılı darbe girişiminden sonra kapandı, Ben kesinlikle talimat üzerine hesap açıp para yatırmadım, 2015 yılından sonra da bu hesap üzerinden iki defa bankacılık işlemi yaptım..." şeklinde beyanda bulunmuştur.

22. Başsavcılık, başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan 3/10/2018 tarihinde iddianame düzenlemiş ve Samsun 3. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) nezdinde dava açmıştır.

23. Başsavcılık 19/11/2018 tarihli duruşmada verdiği esas hakkındaki mütalaasında başvurucunun;

- Geçmiş dönemde örgüte müzahir dershanede eğitim gördüğünü,

- Örgüte müzahir derneğe kurban bağışında bulunduğunu,

- Örgütün yayın organlarından olan Zaman gazetesine bir yıl süreyle abone

olduğunu,

- Örgütle iltisakı nedeniyle 667 sayılı KHK ile kapatılan Türkiye Teknik Elemanlar Vakfında (TÜTEV) görev aldığını,

- Örgütün finans kuruluşu olan Bank Asyanın müşterisi olduğunu ve üçü sözde örgüt lideri Fethullah Gülen'in talimatından sonra açılmış on iki ayrı hesabının bulunduğu, talimattan sonra 24/10/2014 tarihinde 22.297 TL tutarında 91 günlük katılım hesabı açtığını, söz konusu hesabını 29/1/2015 tarihinde 22.573 TL tutar ile vadesinden önce kapattığını, aynı gün bu para ile (29/1/2015 tarihinde) 22.573 TL tutarında, 35 günlük katılım hesabı açtığını, söz konusu hesaba temditler uygulayarak hesabını 20/5/2015 tarihinde 22.945 TL tutarla vadesinden önce kapattığını, aynı gün 22.945 TL tutarında 35 günlük katılım hesabı açtığını, bunun dışında da hesap hareketlerinin bulunduğunu belirtmiş; başvurucunun örgütün talimatı ile hareket ettiğini ileri sürmüştür.

24. Ceza Mahkemesi 7/12/2018 tarihli kararıyla başvurucunun müsnet suçu işlediğine dair mahkûmiyete yeter derecede, kesin, inandırıcı, her türlü şüpheden uzak delil elde edilemediği, yüklenen suçu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Kanun'un 223/2-e maddesi uyarınca başvurucunun beraatine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...somut olay değerlendirildiğinde; sanık Ayhan Uçar'ın örgüte müzahir derneğe dini ve insani duygularla kurban bağışında bulunduğu, örgütün yayın organlarından olan Zaman gazetesine bir yıl süreyle gerçek ismiyle abone olduğu, örgütle iltisakı nedeniyle 667 sy KHK ile kapatılan TÜTEV'de (Türkiye Teknik Elemanlar Vakfı) görev aldığı, sanığın Asya Katılım Bankasına ait hesap hareketleri incelendiğinde; bahsi geçen banka nezdinde 2005 yılında hesap açtırdığı, 2009, 2011, 2013, 2014 ve 2015 yıllarında açılan katılım hesaplarının olduğu, söz konusu talimattan önce açılan katılım hesapları bulunduğu gibi 2015 yılının 8. ayına kadar da hesabını kullandığı, TMSF tarafından Asya Katılım Bankasına el konulmasından sonra da sanığın hesap hareketlerinin devam ettiği, bu haliyle sanığın bankaya para yatırma ya da katılım hesabı açma eylemlerinin bankacılık hizmetlerinden yararlanma amacına yönelik olup örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme olarak değerlendirilemeyeceği anlaşıldığından aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir."

25. Karara karşı hem Başsavcılık hem de başvurucu istinaf kanun yoluna başvurmuş, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi 27/6/2019 tarihli kararıyla istinaf taleplerini esastan reddetmiş; karar, temyiz incelemesinden geçerek 28/6/2022 tarihinde kesinleşmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

26. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

27. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

28. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır. ..."

29. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi'dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

30. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.

...

Davacının hakkında derdest bulunan ecza yargılamasında, 'mor beyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."

31. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde, fesih nedeni olarak davalı işverene ait fabrikada 04/02/2015 tarihi ve öncesinde davacı ile bir kısım çalışanların işyerinde üretilen rakıları çaldıkları ve çalışan işçilerden ...'in hırsızlık suçuna yardım ettikleri iddiasının feshe gerekçe gösterildiği ve davacının iş akdinin davalı şirkette çalışırken 17/03/2015 tarihinde ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.

...2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2015/257 esas 2015/777 karar sayılı dosyası kapsamına göre davacının hırsızlık olayından mahkum olan ... ile aynı fabrikada çalışıp, işyerinde servis bulunmaması nedeniyle aynı kişinin aracı ile muhtelif zamanlarda iş yerinden ayrıldığı, davacının sırf bu kişinin aracına binmesinin ve araçtaki alkol kokusunu farketmemesinin feshe dayanak yapılamayacağı, rakı dinlenme bölümünde çalışan davacının aynı araçta bulunan ve hırsızlığa konu olan rakının ... tarafından araçta taşındığına ilişkin bilgi sahibi olamayacağı, işverenin davacının bu hırsızlık olayından haberdar olduğu yönündeki şüphesinin makul ve objektif bir şüphe olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi gerekçeler ile reddine karar verilmesi hatalıdır."

32. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda bir şüphe feshi söz konusudur. Bu tür fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.

Davalı işyerinde fesih bildirgesinde anılan olayın davacı tarafından gerçekleştirildiği ceza yargılaması sonucunda da ispatlanmamış, davacı hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Ancak davacının kendi kredi kartının sorgulanması ile bilgisi olmaksızın kredi kartından alışveriş yapılan müşterinin kredi kartının sorgulanmasının zamanlama yönünden iç içe geçmesi ve sorgulamanın yapıldığı terminalin aynı olması dikkate alındığında, bu hususun iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni ortadan kaldırmaya elverişli bir şüphe olup, davacı ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda davalı işverenin artık işçiyi çalıştırması mümkün değildir. Bu sebeple iş sözleşmesinin feshi haklı sebebe dayanmasa da, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. İşverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Anayasa Mahkemesinin 21/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Gerekçeli Karar Hakkı Yönünden

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

34. Başvurucu; iş akdinin gerekçesiz bir şekilde feshedildiğini, soruşturma sürecinde suçlamanın niteliği ve sebebinden haberdar edilmediği gibi savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıkların da sağlanmadığını, usul ve yasaya aykırı olarak fesih yapıldığını ifade etmiştir. Yargılama sürecinde alınan bilirkişi raporu lehine olduğu hâlde davanın reddedildiğini ifade eden başvurucu, sadece Bank Asya tespiti üzerinden FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu sonucuna varıldığını, öte yandan bu konuyla ilgili hakkında yürütülen ceza yargılaması neticesinde beraat ettiğini belirterek eşitlik ilkesi ile savunma hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

35. Bakanlık görüşünde, taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, geçerli nedenle feshin söz konusu olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi tarafından davanın reddine karar verildiği, anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu formunda belirttiği hususları tekrar etmiş; Bank Asyada 7/3/2010 tarihinde altın hesabı açtırıp 24/10/2014 tarihinde hesabını kapattırdığını, bu hesaba 235 g altın yatırdığını, altını yatırdığı tarihte değerinin 18.776,50 TL, kapatırken ise 22.297,27 TL olduğunu belirtmiştir. Bu süre zarfında başkaca bir para yatırma işleminin olmadığını ifade eden başvurucu, ek katılım hesabını ise 5/10/2009 tarihinde 3.100 TL ile açtırdığını, bu hesabı da 14/1/2011 tarihinde 6.500,49 TL ile kapattırdığını, bu kapsamda kesinleşmiş beraat kararı ve lehine bilirkişi raporuna rağmen işe iade davasının reddedilmesi nedeniyle Anayasa'da güvence altına alınmış haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

37. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası iddia ve itirazları karşılanmadan davanın reddi yönünde karar verildiği hususuna ilişkindir. Bu kapsamda başvurunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

 (1) Genel İlkeler

40. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

41. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

42. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

43. Makul gerekçe davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

44. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

45. Somut olayda işveren nezdinde 2011 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Bu kapsamda başvurucunun savunması alınmış, soruşturma neticesinde Teftiş Kurulu tarafından FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu kanaati ile iş akdi feshedilmiştir. Başvurucu, işe iade talebiyle dava açmış; işe iade yargılaması devam ederken aynı zamanda hakkında örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan ceza yargılaması başlatılmıştır. Ceza yargılaması kapsamında delil yetersizliği nedeniyle 5271 sayılı Kanun'un 232/2-e maddesi uyarınca beraat kararı verilmiş; söz konusu karar kanun yolu incelemesinde iken işe iade davası, işverenin başvurucuya yönelik şüphesinin belirli, objektif vakıa ve emarelere dayandığı gerekçesiyle reddedilmiştir. İşe iade davasının neticelenmesinin akabinde başvurucu hakkındaki beraat kararı da Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir.

46. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

47. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 40-44).

48. Şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, öncelikle işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarını belirlemesidir. Zira şüpheyi doğuran olay yahut durum, farklı pozisyonlarda çalışan kişiler yönünden farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilmektedir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.

49. Öte yandan Yargıtay, şüphe feshi kapsamında açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağını belirtmiştir. Bu itibarla şüphe feshi kapsamında açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanmaktadır (bkz. § 29). Yani derece mahkemelerinin tarafların ileri sürdüğü yahut ortaya koyduğu tespitlerden bağımsız olarak ayrıca araştırma yapması ve yine tarafların iddia ve itirazlarını bu kapsamda değerlendirerek bir sonuca varması gerekmektedir.

50. Bu açıklamalar ışığında somut olaya geri dönmek gerekirse işvereni şüphe feshine götüren temel olgu, Bank Asya hesap hareketleridir. Bunun yanı sıra disiplin ve ceza soruşturmasına yansıdığı kadarıyla başvurucu hakkında geçmişe ilişkin Zaman gazetesine abone olduğu, Kimse Yok Mu Derneğine kurban bağışı yaptığı, geçmiş dönemde örgüte müzahir dershanede eğitim gördüğü, örgütle iltisakı nedeniyle 667 sayılı KHK ile kapatılan TÜTEV'de görev aldığı yönünde tespitler de yer almaktadır.

51. Başvurucu, disiplin soruşturması ve yargılama sürecinde hakkındaki iddialara ilişkin yaptığı savunmada Zaman gazetesi aboneliğinin olduğunu ancak 17/25 Aralık 2013 tarihinden sonra aboneliğini iptal ettirdiğini, 2013 yılından önce bir defaya mahsus olmak üzere eşi adına Kimse Yok Mu Derneğine kurban bağışı yaptığını belirtmiştir. Bank Asyaya ilişkin olarak ise sadece bir hesabının olduğunu, bu hesabı 2005 yılında açtığını, 2012 yılında düğünden gelen yaklaşık 28.000 TL tutarındaki takı parasını bu hesaba yatırdığını, 2015 yılına kadar bu paranın giderek azaldığını, 2015 yılının Ağustos ayında da araç aldığı için paranın tamamını çektiğini ifade etmiştir.

52. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu ve bu suretle işçi işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).

53. Mahkeme, Bank Asya hesabına yönelik bilirkişi incelemesi yaptırmış; bu kapsamda dosyaya gelen bilgiler ve ceza yargılaması sürecinde yapılan tespitler bir bütün olarak ele alındığında başvurucunun bahsi geçen Banka nezdinde 2005 yılında hesap açtırdığı, 2009, 2011, 2013, 2014 ve 2015 yıllarında katılım hesapları açtığı, bu hesaplardan üçünün sözde örgüt lideri Fethullah Gülen'in talimatından sonra açtığı, 2015 yılının 8. ayına kadar da hesabını kullandığı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından Bankaya el konulmasından sonra da başvurucunun hesap hareketlerinin devam ettiği, 3/12/2013 ve 12/12/2013 tarihinde altın hesabına gram altın yatırdığı ve altın hesabını 24/10/2014 tarihinde TL olarak vadeli hesaba aktardığı, miktarın 22.297,23 TL olduğu, 12/8/2015 tarihinde paranın bir kısmını araç ödemesi olarak çektiği, 13/8/2015 tarihinde vadeli hesabını kapattırdığı, vadesiz hesabını kullanmaya devam ettiği görülmüştür.

54. Başvurucu, Bank Asya hesap hareketlerine ilişkin talimat üzerine işlem yaptığı iddiasını reddederek bahsi geçen on bir farklı hesabın ek hesap niteliğinde olduğunu, bunları Bankanın oluşturduğunu ifade etmiş; 2011 yılında evlendiğini, gelen takı ve paraları Halk Bankası, Kuveyt Türk ve Bank Asyaya yatırdığını, çeşitli zamanlarda faiz ve kâr payı durumuna göre bu bankalarda işlem yaptığını belirterek üzerine atılı suçlamalar kapsamında hakkında yürütülen ceza yargılamasından da beraat ettiğini beyan etmiştir.

55. Aynı somut olaya ilişkin ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta; ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında hem olağanüstü hâl dönemi için hem de olağanüstü hâl harici dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat yahut takipsizlik kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını ayrıca incelemiştir (bkz. §§ 30-32).

56. Gerekçeli kararda, başvurucunun Bank Asya hesap hareketlerinin şüphe feshi için yeterli olduğu kanaatine varılmış ise de başvurucunun başta bilirkişi raporunun lehine olduğu temelindeki somut olaya ilişkin savunmaları ve beraat kararında yer alan tespite ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.

57. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

58. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.

59. Dolayısıyla gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığı, gerekçeli kararda başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği, gerekçeli kararda bu iddiaların karşılanmadığı görülmüş; yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden

a. Başvurucunun İddiaları

61. Başvurucu, yargılamanın makul sürede neticelendirilmediğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

62. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013; Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

63. Somut olayda iki dereceli yargılama sisteminde 1 yıl 9 ay 9 gün süren yargılamanın bütünü dikkate alındığında başvurucunun hakkını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

65. Başvurucu, devletin denetim ve gözetim organları tarafından yasal zeminde faaliyet gösteren bir bankaya para yatırdığı için suçlu muamelesi gördüğünü ve Disiplin Kurulu kararı ile işten çıkarılma cezası ile tecziyesine karar verildiğini belirterek masumiyet karinesi ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

66. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

67. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

68. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

69. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

70. Dosyadaki belgeden tespit edilen 364,60 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Samsun 2. İş Mahkemesine (E.2017/374, K.2019/7) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.