TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
A. S. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/10925) |
|
Karar Tarihi: 20/7/2023 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA |
Başvurucular |
: |
|
Vekili |
: |
Av. Rehşan BATARAY SAMAN |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, Şırnak'ın Cizre ilçesinde güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında meydana gelen ölümler ile ölümler hakkında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Olayların arka planı PKK/KCK Terör Örgütü, Çözüm Süreci ve 6-7 Ekim Olayları ile ilgili açıklamalara Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], (B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28) kararında yer verilmiştir.
3. Suriye'nin Türkiye sınırında bulunan Ayn el Arap (Kobani) kentinde -PKK'nın Suriye kolu olduğu kabul edilen- PYD ile DAEŞ arasındaki çatışmalar, 2014 yılının Eylül ayı sonunda ve Ekim ayı başında yoğunlaşmıştır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 21).
4. Suriye'deki çatışmalar dolayısıyla tepkilerini dile getirdiğini ileri süren gruplar 6/10/2014 tarihinden itibaren Türkiye'nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda “6-7 Ekim olayları” olarak adlandırılan şiddet eylemlerini gerçekleştirmiştir. Bu eylemler sırasında ülkenin pek çok yerinde kamu binalarına, banka şubelerine, işyerlerine, araçlara, güvenlik güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotof kokteyli ve silahlarla saldırıda bulunulmuştur. Bu sırada kamu makamlarınca güvenliğin sağlanması için birçok şehirde eğitime ara verilmiş ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 26).
5. Türkiye, 2015 yılı Temmuz ayından itibaren giderek yoğunlaşan terör saldırılarına maruz kalmıştır. Tırmanan terör saldırılarını PKK/KCK terör örgütünün öz yönetim ilanları izlemiştir. Öz yönetim ilan edilen bölgelerde Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) adı altında silahlı gruplar oluşturan PKK terör örgütü, bu gruplar ve YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) eliyle yollara barikat kurma, hendek kazma ve tünel açma gibi eylemlerde bulunmuştur (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 25-27).
6. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 16-28, 67, 346-348).
7. Terörle mücadele operasyonlarının gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazıları geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Bu kapsamda terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla anılan il ve ilçelerin bir kısmında sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş fakat güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından söz konusu yasaklar kaldırılmıştır (Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 12).
8. Şırnak Valiliği, Cizre ilçesinde ilk olarak terörle mücadele operasyonlarının düzenlendiği bazı yerlerde uygulanan sokağa çıkma yasakları kapsamında 4/9/2015 tarihinden itibaren terör örgütü mensuplarının etkisiz hâle getirilmesi, mayın ve patlayıcılarla tuzaklanmış barikat ve hendeklerin bertaraf edilmesi, vatandaşların can, mal güvenliğinin ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıklamıştır. Cizre'de bu tarihten itibaren çeşitli defalar kaldırılıp yeniden uygulamaya konulan ve uygulama saatleri değiştirilen sokağa çıkma yasağı 10/4/2017 tarihinde tamamen kaldırılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 28).
9. Şırnak Valiliğinin olaylarla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine 28/1/2016 tarihinde verdiği bilgiler özetle şöyledir:
i. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde terör örgütü üyelerinin saldırıları devam etmektedir. Terör örgütü, silahlı ve bombalı eylemlerle temel kamu hizmetlerinin sunulmasını engellemektedir. Sokağa çıkma yasaklarıyla, yerleşim yerleri içinde terör örgütü mensupları ile girilen silahlı çatışmalar sırasında bölgede yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin sağlanması amaçlanmaktadır.
ii. Şırnak Valiliği güvenlik operasyonlarının icra edileceği Silopi ve Cizre ilçelerinde yaşayan halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli planlama ve düzenlemeleri yapmıştır. Bu kapsamda Cizre Devlet Hastanesi hizmet vermeye devam etmekte, dört eczane dönüşümlü olarak eczacılık hizmetlerini sürdürmektedir. Ambulanslar 14/12/2015 ile 27/1/2016 tarihleri arasında 1.295 vakaya müdahale etmiştir. 112 ve 155 yardım hatları faaliyettedir. 155 hattına başvuran tüm vatandaşlara gıda ve temel ihtiyaç malzemesi dağıtımı yapılmıştır. Bazı market ve bakkallarla birlikte ekmek fırınları açık tutulmaktadır.
iii. 5/9/2015-4/1/2016 tarihleri arasında Cizre’de 112 Acil yardım hattına yapılan çağrıların %84’ü cevaplanmıştır. Sağlık personelinin yaşamlarının korunması amacıyla müdahale edilemeyen vakalara, vaka bölgesinde güvenlik sağlandıktan hemen sonra müdahale edilmektedir. Bu süreçte sağlık personeli ve ambulanslar terör örgütü tarafından birçok defa saldırıya uğramış, buna rağmen hizmetler devam etmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 35).
10. Başvurucuların yakınları H.S. ve N.S., sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde 7/1/2016 tarihinde ateşli silah ile yaralanması nedeniyle Cizre Devlet Hastanesine getirilmiş olup her ikisi de yapılan tıbbi müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiştir.
11. Cizre Emniyet Müdürlüğü görevlilerince düzenlenen 7/1/2016 tarihli tutanakta özet olarak, sokağa çıkma yasağının devam ettiği 7/1/2016 günü saat 20.21'de Cizre Belediyesine ait ambulans ile Dağkapı Mahallesi Şen Caddesi ile Mirabdal Caddesi kesişiminden alınan iki tane ağır yaralı erkek şahsın babaları Ali Sömer refakatinde Cizre Devlet Hastanesine getirildiği, yapılan tüm müdahalelere rağmen şahısların öldüğü, şahısların nerede ve ne şekilde yaralandıklarının netlik kazanmadığı belirtilmiştir.
12. Başvurucu Ali Sömer 7/1/2016 tarihinde kolluk tarafından müşteki sıfatıyla Cizre Devlet Hastanesinde alınan beyanında özet olarak, evinde bulunduğu sırada silah sesleri üzerine dışarı çıktığını, oğullarının ambulansa konulduğunu görmesi üzerine ambulansla hastaneye geldiğini, olayı görmediğini belirtmiştir.
13. Cizre Emniyet Müdürlüğü görevlilerince düzenlenen 25/5/2016 tarihli kamera araştırma tutanağında olayın meydan geldiği Dağkapı Mahallesi Şen Caddesi ile Mirabdal Caddesi kesişimi 66 numara önü olarak belirlenen yerde ve çevresinde güvenlik kamerası bulunmadığı belirtilmiştir.
14. Cizre Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Grup Amirliği görevlilerince düzenlenen 7/1/2016 tarihli olay yeri inceleme raporunda olay yeri olarak ölenlerin kardeşi İlhan Sömer tarafından gösterilen yerde iz ve delil olabilecek bulguya rastlanmadığı belirtilmiştir.
15. Cizre Devlet Hastanesinde görevli polis memurları tarafından düzenlenen 7/1/2016 tarihli tutanakta ölen H.S.ye ilk müdahalenin yapıldığı acil servis odasında zeminde kan birikintisi içinde 1 adet mermi çekirdeği bulunduğu belirtilmiştir.
16. Cizre Devlet Hastanesinin 7/1/2016 tarihli genel adli muayene raporlarında H.S.nin ölü olarak hastaneye getirildiği, N.S.ye 50 dakika süreyle kardiyopulmoner resistasyon uygulandığı ancak yanıt vermediği için 21.10 itibarıyla ölü kabul edildiği tespiti yapılmıştır.
17. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından düzenlenen 8/1/2016 tarihli Otopsi Tutanağı'nda adli tıp uzmanı bilirkişi hekimlerin H.S.nin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı büyük damar yaralanmasından gelişen dış kanama sonucu meydana geldiği kanaatini bildirdikleri belirtilmiştir.
18. Başsavcılık tarafından düzenlenen 8/1/2016 tarihli Otopsi Tutanağı'nda adli tıp uzmanı bilirkişi hekimlerin N.S.nin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kot, klavikula ve vertebra kırıkları ile birlikte gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği kanaatini bildirdikleri belirtilmiştir.
19. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturmada dinlenen gizli tanıklar beyanlarında, ölen N.S.nin YPG üyesi olduğunu, hendek ve barikatlarda silahla nöbet tuttuğunu, vatandaşları nöbet tutmaları ve barikat kurmaları için tehdit ettiğini belirtmiştir.
20. Soruşturma kapsamında Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarından alınan raporda ölen H.S.nin sol el avuç içi, sol el üstü, sağ el avuç içi, sağ el üstü ve yüz bölgesi ile N.S.nin sağ el üstünden alınan svaplarda atış artıklarında bulunan antimon elementi bulunduğu tespit edilmiştir.
21. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma neticesinde 5/1/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Karar gerekçesinde özet olarak, gizli tanık ifadesi, teşhis tutanağı ve toplanan bütün delillerden, H.S.ve N.S.nin sokağa çıkma yasağının uygulandığı dönemde güvenlik güçleri tarafından başlatılan operasyonda diğer terör örgütü üyeleri ile birlikte güvenlik güçleri ile yapılan çatışmalara katıldığı, güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet gösterdikleri esnada meşru müdafaa hakkı kapsamında güvenlik güçlerince öldürüldükleri belirtilmiştir. Kararda ölenlerden alınan svaplarda atış artıklarında bulunan antimon elementinin tespit edildiği, ölenlerin terör örgütü üyesi olduğu, ölenlerin de içinde bulunduğu terörist grubun güvenlik güçlerine saldırıda bulunduğu sırada güvenlik güçlerinin karşılık verdiği ifade edilmiştir.
22. Başvurucular, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara özet olarak, antimon elementinin herhangi bir şekilde bulaşmasının mümkün olduğunu, olay yerinde hendek bulunmadığını, güvenlik güçlerinin hedef alarak ateş açtıklarını belirterek itiraz etmiştir.
23. Başvurucuların itirazını inceleyen Şırnak Sulh Ceza Hâkimliğince özet olarak Başsavcılığın olayda hukuka uygunluk sebebi bulunduğu gerekçesi açıklanarak 16/2/2018 tarihinde itirazın reddine karar verilmiştir.
24. Başvurucular nihai kararı 13/3/2018 tarihinde öğrendikten sonra 10/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucular başvuru formunda, yakınları H.S. ve N.S.nin sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde 7/1/2016 tarihinde ikamet ettikleri Cizre Dağkapı Mahallesi Şen Caddesi'nde evlerinin önünde bulundukları sırada ateşli silah ile vurulduklarını, yakınlarının silahlı çatışmada değil evlerinden ayrıldıktan kısa bir süre tek taraflı ateş edilerek öldürüldüklerini, N.S.nin su almak için evden dışarı çıkmasının ardından silah sesleri duyduklarını, bunun üzerine H.S.nin de evden ayrıldığını, silah seslerinin devam etmesi üzerine sokağa çıktıklarında H.S. ve N.S.yi yerde yatar halde gördüklerini, ateş edilmesi sebebiyle yanlarına gidemediklerini, 112'yi arayarak ambulans istediklerini, yaralıların hastanede vefat ettiğini, olay günü ölenlerin vuruldukları yerde ve bu yerin yakınlarında hendek ile eylemci bulunmadığını, çatışma yaşanmadığını, güvenlik güçlerinin bulundukları taraftan ateş açıldığını, ölenlerin üzerinde silah bulunmadığını, soruşturma işlemlerinin olayın faili güvenlik güçleri tarafından yürütüldüğünü, delil oluşturma ve delil karartma ihtimali bulunduğunu, ölenlerin terör örgütü üyesi olduğuna dair delil oluşturulmaya çalışıldığını, yapılan tespitlerin ve alınan beyanların sadece N.S.ye ilişkin olduğunu, eksik inceleme neticesinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, faillerin cezasız bırakıldığını belirtmiştir. Başvurucular yakınlarının güvenlik operasyonu sırasında güç kullanımı ile ölümü ve etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde ihlal iddialarının incelenmesi sırasında ilgili mevzuat hükümleri ve içtihatlar ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.
27. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında özet olarak ölenlerin örgüt bağlantısının bulunmadığını, evlerinin önünde silahsız şekilde hedef alınarak öldürüldüklerini belirtmiştir.
28. Başvurucuların iddiaları yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvuruda yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
30. Somut başvurunun yaşam hakkı bağlamında incelenmesinden önce bazı hususlara açıklık getirilmesi elzemdir. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler başvuru konusu olayı çevreleyen koşullara ilişkin ve bunlarla sınırlıdır, öz yönetim ilanlarını takip eden süreçte ülkemizin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör hadiselerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planında yaşananların gözardı edilmesi de düşünülemez (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 332).
1. Maddi Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, dokunulmaz ve vazgeçilmez temel bir hak olup Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021, §§ 50, 51). Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır .
32. Kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleşen ölümlerin devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yükümlülük hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44).
33. Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında hangi durumlarda yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı belirtilmiştir. Bu durumlarda dahi başka şekilde müdahale olanağı kalmaması nedeniyle son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması zorunlu olmalıdır. Yaşam hakkının dokunulmaz niteliği de dikkate alınarak ölümle sonuçlanabilecek bir güç kullanımı söz konusu olduğunda bunun gerekliliği ve ölçülülüğü çok sıkı bir şekilde denetlenmelidir (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, §§ 116, 117).
34. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen güç kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir (İpek Deniz ve diğerleri, § 118). Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin ve nasıl bir seyir izlediğinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 57).
35. Devlet görevlileri tarafından kullanılan gücün Anayasa’nın 17. maddesinin aradığı kanunen cevaz verilen zorunlu bir durumda gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda bir sonuca ulaşılırken ölüm olayının gerçekleşme şartlarının dikkatlice incelenmesi, yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemlerinin ve kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir (Cemil Danışman, §§ 62, 63).
36. Devletin bir bireyin ölümünden sorumlu tutulabilmesi için öncelikle o kişinin devlet görevlileri tarafından öldürüldüğünün makul şüpheye yer kalmayacak şekilde kanıtlanmış olması gerekir. Eğer devletin ölüm olayından sorumlu olduğu kanıtlanırsa bu durumda öldürme olayının Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında izin verilen istisnai durumlardan birinin kapsamına girdiğini ispat yükümlülüğü devlete geçer (İpek Deniz ve diğerleri, § 121).
37. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucunda meydana gelip gelmediğidir. Başvurucular, yakınlarının güvenlik güçlerince öldürüldüğünü iddia etmişler, ölümle ilgili olarak yürütülen soruşturmada verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda H.S. ve N.S.nin silahlı terör eyleminde bulunduğu sırada güvenlik güçlerince öldürüldüğü kabul edilmiştir. Başvuruda, başvurucuların yakınları H.S. ve N.S.nin güvenlik güçlerince düzenlenen operasyon sırasında öldürüldüğü yönündeki kabul ve tespitlerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
38. Bu belirlemenin ardından yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olup olmadığı Anayasa'nın 13. ve 17. maddelerinde belirtilen ilkeler çerçevesinde ele alınmalıdır. Öldürme fiilinin bu ilkeler çerçevesinde Anayasa'ya uygun olduğunu ispat yükümlülüğü devlete aittir. Bu konuda bir sonuca ulaşılırken ölüm olayının gerçekleşme şartlarının dikkatlice incelenmesi, yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemlerinin ve kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin Anayasa'nın 13. ve 17. maddeleri kapsamında değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen güç kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekir. Bunun yanı sıra bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği ve nasıl bir seyir izlediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 334).
39. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Negatif bir yükümlülük olan öldürmeme yükümlülüğü bireylerin yaşamlarına hukuka aykırı olarak son verilmemesini öngörür ve kolluk görevlilerinin ölümcül güç ve silah kullanabilecekleri durumların Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'si standartlarına uygun yasal ve idari düzenlemeler ile belirlenmesini gerektirir. Nitekim Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin “ancak kanunla” sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında ise “silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda” öldürme fiilinin hukuka uygun sayılabileceği düzenlenmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 335).
40. Kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen kanun hükümlerinin varlığı kanunilik kriterini sağlamaya yeterli değildir. Bu kriterin yerine getirilmiş sayılması için kanun hükümlerinin yaşam hakkına ancak mutlak bir zorunluluk altında ve ölçülü olarak müdahale edilmesi gerektiğini düzenlemesi; gücün kötüye kullanılmasına, keyfîliğe ve belirli bir ölçüde de olsa kazalara karşı koruma sağlayabilecek düzeyde yeterli ve açık kurallar içermesi gerekir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 336).
41. Kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuata Gazal Kolanç ve diğerleri (§§ 208, 214, 216-218, 221) kararında yer verilmiştir. Bu mevzuat her kolluk biriminin kendine özgü hizmet gerekleri nedeniyle farklı biçimlerde formüle edilmiş olsa da gücün ancak zorunlu hâllerde ve tehlikeyle orantılı olarak kullanılması, silahlı güç kullanımına son çare olarak ve önceden uyarı yapılarak başvurulması gibi keyfîliği önlemeye yönelik kurallara mevzuatın tamamında yer verilmiştir. Bu açıdan bakıldığında gerek Türk Silahlı Kuvvetleri gerekse emniyet ve jandarma teşkilatlarının güç ve silah kullanımının şartlarını düzenleyen kurallar tek başına kanunilik kriterini karşılayacak düzeyde açık ve yeterlidir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 337).
42. Netice olarak anılan düzenlemelerin hangi görevlilerin hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanacaklarını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, böylece kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir.
43. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Yaşam hakkına hangi durumlarda müdahale edilebileceği ise Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilmiştir. Bu hükümlere göre yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun sayılması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir.
44. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarda güvenlik güçlerinin güç kullanımının bu istisnai durumlardan meşru müdafaa kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Bakanlık görüşü de bu yöndedir. Başvuruya konu olayda güvenlik güçlerince maktullerden alınan svaplarda antimon elementi tespit edilmiş olması, ölenlerin hareket halinde bulunması ihtimali ve somut olayın koşullarında çatışmanın koşullarının ortaya konmasının mümkün olamaması da dikkate alınarak meşru müdafaa şartlarının gerçekleştiğine dair kabulden ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmadığı değerlendirilmiştir.
45. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı güvenlik güçlerince ölümcül güç kullanılarak mukabele edilmesinin, silahlı ayaklanmayı bastırmak ve güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır. Başvuruya konu olayda, başvurucunun yakınlarının, Gazal Kolanç ve diğerleri kararında açıklanan ayaklanma ortamında yaşanan silahlı çatışmada güvenlik güçlerinin kendileri ile diğer kişilerin yaşamlarını korumak için -meşru müdafaa amacıyla- zorunlu olarak ve bu meşru amaçlarla orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği, bu nedenle yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvuruda öldürmeme yükümlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
2. Usul Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Kamu görevlilerinin güç kullanımı neticesi ölüm meydana geldiği durumlarda kamu makamları üzerinde bu ölüm olayıyla ilgili etkili bir ceza soruşturması yapma yükümlülüğü oluşmaktadır. Belirli unsurları ihtiva etmeyen soruşturmalar etkili olma şartını sağlamayacağından yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlali sonucunu doğurabilir. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için öncelikle güç kullanımı sonucu ölüm olayının öğrenilmesi ile kamu makamlarının kendiliğinden harekete geçerek ceza soruşturmasını resen başlatmaları gerekir. Soruşturmaya doğal olmayan ölümün öğrenilmesinden itibaren makul bir sürede başlanması, soruşturma işlemlerinin makul bir hızla yerine getirilmesi ve soruşturmanın makul bir sürede sonuçlandırılması hususlarının da soruşturmanın etkililiği üzerinde önemli bir rolü vardır. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için soruşturmayı yürüten kişilerin soruşturma konusu olayda sorumluluğu bulunması muhtemel kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Etkili bir soruşturmada, ölen kişilerin yakın akrabalarının soruşturmadan haberdar edilmeleri ve soruşturma işlemlerine dâhil olma imkânına sahip olmaları gerekir. Bunun yanı sıra soruşturmanın gerekli olduğu ölçüde kamunun denetimine açık olmasının sağlanması da gerekmektedir. Son olarak soruşturmanın etkili kabul edilebilmesi için aynı zamanda yeterli olması gerekir. Yeterlilik, soruşturmanın ölüm olayının nasıl gerçekleştiğine dair olguları ortaya çıkaracak nitelikte olmasını ifade eder. Soruşturmanın yeterli olması, ölümle sonuçlanan güç kullanımının haklı olup olmadığının belirlenmesi açısından da önem arz etmektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 369).
48. Somut olayda, kamu makamlarının terörle mücadele operasyonlarında yaşanan çatışmalarda ölen kişiler bulunduğunu tespit etmelerinin ardından kendiliklerinden harekete geçerek ceza soruşturması başlattıkları anlaşılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda resmî bir soruşturmanın resen başlatılması bakımından etkili soruşturma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği sonucuna varılmıştır.
49. Ceza soruşturmasına ölüm olaylarının öğrenilmesiyle derhâl başlanmıştır. H.S. ve N.S.nin ölümü nedeniyle yürütülen soruşturma 16/2/2018 tarihli, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddi ile sona ermiştir. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında etraflıca açıklanan somut olayın koşullarında soruşturmanın başlamasından sonuçlanmasına kadar geçen 2 yıl 1 ay süre etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bakımından makul olarak değerlendirilmiştir.
50. Başvurucuların yakınlarının ölümü olayıyla ilgili usul yükümlülüğüne ilişkin diğer hak ihlali iddiaları ise genel olarak soruşturmanın maddi gerçeği açığa çıkarmak için yeterli olmadığı temeline dayanmaktadır. Somut olayda başvurucuların yakınlarının ateşli silah yaralanması nedeniyle ambulansla hastaneye getirildikten sonra burada öldüğü, olayın görgü tanığı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Olay Yeri İnceleme birimi tarafından svap alındıktan sonra ölü muayene ve otopsi işlemleri yapılmıştır. Somut olayın koşullarında delil toplama işlemlerinin azami dikkat ve özen gösterilerek yerine getirildiği kanaatine varılmıştır.
51. Diğer taraftan, devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).
52. Mevcut durumda soruşturmada ölüm olayını çevreleyen koşulların tespiti ve varsa ölüm olayının sorumlularının belirlenmesi için gerekli adımların atıldığı, soruşturma işlemleri ile bu işlemler sonucunda elde edilen deliller birlikte değerlendirdiğinde Cumhuriyet Başsavcılığının olayı aydınlatma isteğinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir hususun bulunmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca soruşturmada olayın sebebinin objektif değerlendirmesinin yapılmadığını ve elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşılmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir durum da söz konusu değildir.
53. Açıklanan gerekçelerle başvuruda yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
54. Başvurucular yakınlarının ölümü ve faillerin cezalandırılmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Seyfullah Turan ve diğerleri, (B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 121) kararındaki ilkeler doğrultusunda iddiaların kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Diğer ihlal iddialarının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 20/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.