Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından, Erdem Gül ve Can Dündar bireysel başvurusuna ilişkin olarak geçen hafta verilen karar ülkemizin gündemini ve siyasi atmosferini değiştirdi. Halbuki henüz Anayasa Mahkemesi, vermiş olduğu kararın gerekçesini yayınlamadı ve bu nedenle de tartışmalar sağlam bir zeminde yürümedi.
Ülkemizin her zamanki kutuplaşmış ve gergin ortamı ne yazık ki anılan karar hakkındaki yüzeysel tartışmalara da yansıdı ve sonuç itibariyle henüz konu ile ilgili olarak varsayımlardan öteye geçen sağlam bir hukuki çıkarım gerçekleştirilemedi.
Bu itibarla ve gerekçeli kararın henüz açıklanmamış olması nedeniyle ben bu yazımda kararın içeriğinden çok sonuçlarına odaklanmak istemekteyim. Çünkü bu kararın bu açıdan da önemli neticelere gebe olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle belirtmem gerekir ki bu karar, hem AİHM nezdindeki benzer başvurular ve ayrıca AK Bakanlar Komitesi önünde icra edilmeyi bekleyen Nedim Şener/Türkiye kararı açısından da ülkemizi etkileyecek öğeleri içermektedir. Zira, anılan başvurular genel itibariyle aynı konulara ilişkindir, yani TCK'nın 314. maddesi ile birlikte değerlendirilen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile ifade özgürlüğü bu başvuruların temelini oluşturmaktadır.
Öncelikle Hükümetin yeni yasal düzenlemelere giderek, TCK'nın 314. ve 220. maddelerinde yer verilen hususları somutlaştırması ve ayrıca bu maddelerden kaynaklanan bazı olumsuz düşünceleri bertaraf etmesi gerektiği açıktır.
Nedim Şener/Türkiye başvurusuna konu olayda, Nedim Şener, terör örgütü üyesi olmak ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçları şüphesiyle 2011 yılında gözaltına alınmış ve sonrasında tutuklanmıştır. Nedim Şener'in üzerine atılı söz konusu suçun cezası TCK'nın 314. maddesi ve 220. maddesine göre beş yıldan on yıla kadar ağır hapis cezasıdır.
AİHM, konuyu demokratik toplumda gereklilik kriteri bakımından incelemeyi tercih etmiştir. Mahkeme, Nedim Şener'in, Ergenekon örgütünün varsayılan üyelerinin talebi ve desteği ile yazılan ve yayınlanan iki kitabın yazımına yardımda bulunma olarak özetlenebilecek olgulara dayanılarak hakkında bir terör örgütüne üye olduğu için açılan ceza kovuşturması çerçevesinde bir yıldan daha fazla bir zaman boyunca tutuklu olarak kaldığını kaydetmiştir. Mahkeme, başvuran hakkında uygulanan tedbirlerin niteliği ve ağırlığını da dikkate alarak, içinde bulunulan şartlar ne olursa olsun, söz konusu tedbirlerin Sözleşmenin 10. maddesi tarafından öngörülen meşru amaçlara orantısız bir müdahale oluşturduğunu değerlendirmiştir. Mahkeme aynı zamanda, yeterli ve uygun bir gerekçe olmaksızın başvuranı bu kadar uzun süre boyunca özgürlüğünden yoksun bırakarak adli makamların, başvuranın genel kamu yararını ilgilendiren konularda görüşlerini ifade etme iradesi üzerinde caydırıcı bir etki ortaya çıkardıklarını değerlendirmiştir.
Anayasa Mahkemesinin Can Dündar ve Erdem Gül kararının sonucu ile AİHM'in Nedim Şener kararı arasındaki benzerlikten de anlaşılacağı üzere, sonuç itibariyle kararın AİHM penceresinden bakıldığında son derece yerinde olduğu düşünülebilecektir. Bu karar işte tam da bu yüzden Nedim Şener kararının icra sürecinde ülkemiz için bir aşama oluşturabilecektir.
Hükümet penceresinden bakıldığında ise Anayasa Mahkemesince verilen karara karşı yeni bir itiraz usulünün oluşturulabileceği değerlendirilmelidir.
Şöyle ki; malumu olunduğu üzere ülkemiz, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle kamu gücü faaliyetlerine karşı bireysel başvuru yolunu açmış olup anılan görev Anayasa Mahkemesine verilmiştir. Anayasa Mahkemesi ise bu görevi, oluşturmuş olduğu iç yapılanması ile sürdürmektedir. Bu çerçevede Mahkeme bünyesinde, her bir bölüm altında 3’er olmak üzere toplam 6 Komisyon bulunmaktadır.
Oybirliği sağlanamayan dosyalar ise Bölümlere gönderilmektedir. Bölümlerin asli görevini Komisyonlar tarafından kabul edilebilir bulunan bireysel başvuruların esasını inceleyip karara bağlamak oluşturmaktadır. Ancak komisyon üyelerinin kabul edilebilirlik konusunda ilke kararı alınmasını gerekli gördüğü hallerde başvuru Bölüm önüne gönderilmekte ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesi de Bölüm tarafından yapılabilmektedir.
Ayrıca, bu çerçevede; Bölümler ve Komisyonların görev alanına dahil olmakla birlikte Genel Kurul, bireysel başvurulara ilişkin olarak Bölümlerin kararları arasında oluşmuş veya oluşabilecek farklılıkları gidermek ve Bölümlerce Genel Kurula sevk edilen konuları karara bağlamakla görevlidir.
Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesinde, AİHM örneğinde olduğu üzere herhangi bir itiraz mekanizması usulü geliştirilmemiştir.
AİHM örneğine baktığımızda ise şu husus göze çarpmaktadır. AİHM Daireleri tarafından verilen kararlara karşı yöneltilen itirazlara bakmakla görevli olan Büyük Daire iki farklı şekilde bir davaya bakabilmektedir: Bunlardan ilki taraflar tarafından Büyük Daire’ye yollanma istemiyken ikincisi Dairenin Büyük Daire lehine dosyadan çekilmesi halidir. Yani; bir Daire (Anayasa Mahkemesinde Bölüm) karar verdiğinde, istisnai durumlarda kabul olunmak şartıyla, taraflar davanın Büyük Daire’ye gönderilmesini isteyebilmektedirler.
Davanın, yeni bir inceleme için Büyük Daire’nin önüne yollanıp yollanmamasına ise Büyük Daire bünyesinde oluşturulan beş hakimlik bir Panel karar vermektedir. Ayrıca istisnai durumlarda olmak üzere, bir Daire’nin dosyadan el çekmesi sonrasında Büyük Daire davaya bakabilmektedir. Yani eğer Daire önünde görülmekte olan davada, Sözleşmenin yorumuna ilişkin ciddi bir sorun söz konusu ise ya da Mahkeme tarafından daha önceden verilmiş bir karar ile çelişki riski varsa, Daire, Büyük Daire lehine davadan el çekebilmektedir.
Davanın, yeni bir inceleme için Büyük Daire’nin önüne yollanıp yollanmamasına ise Büyük Daire bünyesinde oluşturulan beş hakimlik bir Panel karar vermektedir. Ayrıca istisnai durumlarda olmak üzere, bir Daire’nin dosyadan el çekmesi sonrasında Büyük Daire davaya bakabilmektedir. Yani eğer Daire önünde görülmekte olan davada, Sözleşmenin yorumuna ilişkin ciddi bir sorun söz konusu ise ya da Mahkeme tarafından daha önceden verilmiş bir karar ile çelişki riski varsa, Daire, Büyük Daire lehine davadan el çekebilmektedir.
Netice itibariyle, bugünkü hukuksal sistemimizde Anayasa Mahkemesi Bölümünde verilen bir karara karşı itiraz usulü öngörülmemişse de bu hususun AİHM'in iç yapısı da gözetilerek yeniden değerlendirilebileceği ve yapılacak yasal değişikliklerle yeni bir usulün oluşturulabileceği açıktır.
Saygılarımla,
Av. Meltem BANKO
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Meltem BANKO tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Meltem BANKO tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)