‘Bazı insanlar alçak gönüllüdür. Bazıları ise alçak olmaya gönüllüdür.’ Necip Fazıl Kısakürek
Fizikçi, kozmolog, astronom, teorisyen ve yazar olan Stephen Hawking, yaşamının büyük kısmını geçirdiği için çok sevdiği, görkemli mimarisine, zengin tarihsel geçmişine saygı, kentsel dokusuna ise hayranlık duyduğu Cambridge ile eğitim ve öğretim kalitesine, akademik kadrosunun seçkinliğine, yüksek düzeydeki entelektüel atmosferine imrendiği Gonville&Caius College’ı ziyaretinde, kentin karakteristik ironisinin rengini taşıyan bir tarih dersi verircesine kendisine eşlik eden söyleşiciye şunları söyler: “On Altıncı Yüzyılda Dr.Caius, Gonville&Caius College’ı yeniden açtığında üç kapı yaptırmıştır. Gate of Humility/Alçakgönüllülük Kapısı, Gate of Visdom and Virtue/Akıl ve Doğruluk Kapısı, Gate of Honour/Onur Kapısı. Eğitim ve öğrenim için okula kaydını yaptıran öğrenciler Alçak gönüllülük Kapısından girerler, Akıl ve Doğruluk Kapısından geçerler ve Onur Kapısından çıkarlar. Alçak gönüllülük kapısı yıkılmıştır. Ona artık gerek yoktur.”
Hawking’in, Gonville&Caius College’dan mezun olmanın bir ayrıcalık olduğuna, bunun herkese nasip olmayacağına vurgu yapmak amacıyla “Alçak gönüllülük kapısı yıkılmıştır. Ona artık gerek yoktur” dediği ve böyle diyerek ironi yaptığı çok açık. Çok açık, zira Hawking gibi ömrü sadelik ve alçak gönüllülükle geçmiş bir dehanın “alçak gönüllülük” gibi temel bir insani niteliği ıskalaması ve ona gerçekten gereksinim duymaması olanaksızdır.
Hawking ile ilgili bu anekdotu paylaşmamın nedeni şudur; hangi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş olursa olsunlar, avukatlar da, Gonville&Caius College öğrencileri gibi aynı üç kapıdan geçerek avukatlık mesleğine girerler.
Ama bu üç kapı, sadece mezun olunan Hukuk Fakültesi’nde var olan bir üç kapı değildir. Avukatın meslek kariyerinin her aşamasında var olan ve avukata rehberlik edecek olan bir üç kapıdır. Bu bağlamda, avukat, Avukatlık Stajına başlarken, kendilerinden önceki meslektaşları gibi; “alçak gönüllülük kapısından” girer, avukatlık mesleğine girdikten sonraki her süreçte “akıl ve doğruluk kapısından” geçer ve mesleğine veda ederken de “onur kapısından çıkar.”
Zira avukatlık mesleği, hem alçak gönüllülük, hem akıl ve doğruluk, hem de bir onur mesleğidir. Bir işin, bir mesleğin en iyisi veya en iyilerinden birisi olmak, örneğin en profesör, en asker, en gazeteci, en avukat, en yargıç, en savcı, en mühendis vs. olmak kuşkusuz önemlidir, önemli olduğu kadar da hemen herkes tarafından hedeflenen bir şeydir. Ama kişiliğin her zaman bilgiden önce geldiğini bilenler, önemli değil, değerli olmayı önemseyenler ve seçenler için; ahlaklı, onurlu, doğru, zarif, sözüne ve davranışlarına güvenilir, inanılır olmak, kurnaz değil, akıllı olmak, bütün bunların yanı sıra tevazu sahibi olmak, yani alçak gönüllü olmak kuşkusuz her insan için, her meslek için gerekli ve vazgeçilmez hasletlerdir. Ama bütün bu hasletler, aynı zamanda cesaret, mücadele, güven, yardım, dayanışma, koruma, savunma ve hak arama mesleği olan avukatlık mesleği için de çok önemli ve vazgeçilmez değerdedir.
İçinizde bu kadar zengin, bu kadar görkemli, bu kadar onurlu bir geçmişe, önder nitelikli bir mesleğe sahip kişiler olarak neden alçak gönüllü olalım diye düşünenler, Hawking gibi ironi yaparak veya gerçekten inanarak “Alçak gönüllülük kapısı yıkılmıştır. Ona artık gerek yoktur” diyenler var ise eğer, onlara yanıtım “Hayır, alçak gönüllülük kapısı yıkılmamıştır, avukat her zaman ve her koşulda alçak gönüllü olmalıdır” olacaktır. Çünkü “insanın, kendi değerini tam olarak takdir etmesi ve kendisini hak ettiği yere koymasını bilmesi” olarak tanımlayabileceğimiz alçakgönüllülüğün/tevazuunun özünü, bireyin ölçülü olma/ölçülü olabilme becerisi, yani itidal içerisinde ve dengeli davranabilme gücü veya yeteneği oluşturur.
Alçak gönüllü olmanın özünü oluşturan “ölçü” veya “ölçülü olma”, toplum içerisinde ve bir arada yaşamanın asgari kurallarını düzenleyen ahlak gibi, nezaket gibi sosyal düzen kurallarına uymanın yanı sıra hukuk kurallarına ve hayat ilminin gereklerine uygun bir yaşam sürmeyi gerekli kılar. Alçak gönüllü olmak demek, insanın iki güç arasındaki, yani kibir ve azamet ile çekingenlik ve zillet halleri arasındaki gerçek yerini bulabilmek için tutum ve davranışlarına ölçü ve itidal koyabilmek demektir. Yukarıda iken, yani güç ve iktidar sahibi iken kalbini, yani insanlığını, aşağıda iken, yani zayıf ve güçsüz olduğu, zor durumda bulunduğu zaman aklını, yani ruh sağlığını korumak demektir.
Esasen bütün bunlar, yani “ölçülü olma, kurallara uyma, itidal içerisinde olma, dengeli ve nazik davranma, kibirden, azametten uzak durma, sahip olunan her türlü iktidarı iyiye kullanma”, avukata ve avukatlık mesleğine yakışan özelliklerdir. Zira avukat, düzenin adamı olmadığı gibi devletin de, iktidarın da adamı değildir, avukat halkın adamıdır, halkın haklarını koruyan, savunan adamdır. Bu da avukata halk gibi olmak, halk gibi yaşamak, yani tevazu sahibi olmak, alçak gönüllü olmak, sade olmak görevlerini yükler. Onun için avukatlar, ‘Alçak gönüllüdür. Ve asla alçak olmaya gönüllü değillerdir.’