KARARLAR

AVUKATIN KUSURLU EYLEMİ OLMASAYDI DAHİ TAKİP EDİLEN İŞ AYNI ŞEKİLDE SONUÇLANACAK NİTELİKTEYSE AVUKATIN EYLEMİNE BAĞLI OLARAK DOĞMUŞ BİR ZARARIN VARLIĞINDAN BAHSEDİLEMEYECEKTİR

Bu sorumluluğun tespitinde; şayet vekâlet görevi gereği gibi ifa edilseydi dava yahut takip edilen iş, konuyla ilgili mevzuat ve emsal içtihatlar ile dosya kapsamında sunulan delillere göre hangi netice ile sonuçlanacak idiyse o durumun esas alınması gerekir. Zira avukatın kusurlu eylemi olmasaydı dahi takip edilen iş aynı şekilde sonuçlanacak nitelikteyse avukatın eylemine bağlı olarak doğmuş bir zararın varlığından bahsedilemeyecektir.

Abone Ol

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2022/699 E., 2023/852 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/262 E., 2021/284 K.
KARAR : Davanın reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 06.07.2020 tarihli ve
2020/707 Esas, 2020/5811 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar her iki taraf vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Geçici Madde 3” hükmüne göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteminin reddine 20.09.2023 tarihili birinci görüşmede oy birliğiyle karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacılar vekili; müvekkillerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı İtfaiye Müdürlüğünde itfaiye grup amiri olarak çalışan murisi ... ...’ın, 13.02.1997 tarihinde Tuzla tersanesinde meydana gelen tanker yangınının söndürülmesi sırasında yanarak sonrasında vefat ettiğini, bu olay nedeniyle açılacak davaları takip etmek üzere davalı avukatın vekil olarak tayin edildiğini, davalının önce İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/84 Esas sayılı dosyasında, murisin çalıştığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi, yanan tanker sahibi ... Deniz İşletmeciliği ve Tankerciliği A.Ş. ve tersane sahibi ... Gemi İşletmeciliği Ltd. Şti. aleyhine dava açtığını ancak bu davada (11.09.1998 tarihinde) İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönünden davanın idari yargıda görülmesi gerektiğinden bahisle görevsizlik, diğer davalılar yönünden ise yetkisizlik kararı verildiğini, davalının talebi üzerine dosyanın yetkili Pendik 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildiğini, yapılan yargılama sonunda ... Deniz İşletmeciliği ve Tankerciliği A.Ş. ve ... Gemi İşletmeciliği Ltd. Şti. şirketleri hakkında açılan davanın da 01.07.1999 tarihli karar ile esastan reddedildiğini, kararın onanarak kesinleştiğini, davalının bunun üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesine karşı, İstanbul 4. İdare Mahkemesine dava açtığını, 2000/1372 Esas sayılı bu davanın da 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 9 uncu maddesi gereğince görevsizlik kararını müteakip otuz gün içerisinde dava açılmadığı gerekçesiyle 28.06.2002 tarihli kararla reddedildiğini, davalı avukatın bu şekilde vekâlet görevini gereği gibi yerine getirmemesi nedeniyle müvekkillerinin zarara uğradığını, zira diğer mağdurların davalarının Belediyenin hizmet kusuru nedeniyle kabul edildiğini, süresinde dava açılması hâlinde tazminat alabilecek iken müvekkillerinin davalının kusuru nedeniyle maddi ve manevi tazminat alacaklarından mahrum kaldıklarını, davalının bu zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere ... için 20.000,00 TL, Sena ... ... için 10.000,00 TL olmak üzere toplam 30.000,00 TL tazminatın, İdare Mahkemesine ait kararın kesinleştiği 16.06.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş; bilahare 31.08.2005 tarihli dilekçe ile talebini ıslah ederek 100.000,00 TL’ye yükseltmiş, 05.05.2009 tarihli duruşmada ise 100.000,00 TL tutarındaki talepleri içerisinde manevi tazminat isteminin de bulunduğunu beyan etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı; dava konusu tersane yangınıyla ilgili olarak on iki kişinin vekilliğini üstlendiğini ve çoğunun masraflarını da karşılamak suretiyle yıllarca süren davalarda görevini ifa ettiğini, vekilin kusuru iddiasına dayalı eldeki davada talebin, zararı doğuran olayı yani tanker kazasının yaşandığı tarihten itibaren 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 40 ıncı maddesinde öngörülen beş yıllık sürenin gerçekleşmiş olması nedeniyle zamanaşımına uğradığını, esas yönünden ise açılan tazminat davasında ret kararı verilmiş olmasında kendisine atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığını, her ne kadar görevsizlik kararından sonra öngörülen sürede dava açılmadığından bahisle idare mahkemesi davayı reddetmiş ise de bu kararın doğru olmadığını, idari yargı davaları için geçerli beş yıllık sürenin davanın açıldığı tarihte henüz dolmadığını, buna rağmen yargı mercilerinin kararı onadığını, davanın geç açılmasına davacıların bu yöndeki talimatı geç vermesi ve yargılama masraflarını geç ödemesinin sebep olduğunu, kendisinden talep edilen tazminat miktarının haksız ve orantısız olduğu gibi davacılara olay nedeniyle maaş bağlanıp ayni ve nakdi yardımlar yapıldığını, gerek yardımlar gerekse karşılıksız verilen daire ve diğer ödemelerin davacıların kaza nedeniyle ... zararını karşıladığını, dolayısıyla herhangi bir zarara da uğramadıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalının karşı dava olarak ileri sürdüğü alacak istemi yargılama sürecinde takipsiz bırakılarak uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.06.2009 tarihli ve 2006/346 Esas, 2009/143 Karar sayılı ilk kararıyla; davalının vekâlet görevini ifa sırasında kusurunun bulunmadığı, idari yargıda açılan davanın hak düşürücü süre yönünden reddinin bu konudaki farklı içtihat ve görüşlerden kaynaklandığı, aksi düşünülse dahi davacı tarafça süresinde harç ikmal edilmediği için davanın geç açıldığı gözetildiğinde davalının tazminat sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna varılacağı yönündeki 17.03.2008 tarihli bilirkişi raporuna dayanılarak asıl davanın esastan, karşı davanın ise takip edilmediği gerekçesiyle usulden reddine karar verilmiştir.

7. Kararın davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi 12.04.2011 tarihli ve 2010/10491 Esas, 2011/5586 Karar sayılı ilk bozma kararıyla; adli yargıda verilen görevsizlik kararından sonra kanunun öngördüğü sürede idari yargıda dava açmayan davalı avukatın, bu davanın kendi kusuru nedeniyle kaybedilmesinden dolayı müvekkillerinin uğradığı zarardan sorumlu olduğu, davacıların uğradığı zarar miktarı ve davalının sorumlu olduğu tutar belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken mahkemece aksi düşüncelerle davanın reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

8. Bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.05.2018 tarihli ve 2011/482 Esas, 2018/288 Karar sayılı ikinci kararı ile; bilirkişiler marifetiyle desteklerinin ölümü nedeniyle davacıların uğradıkları zararın hesaplandığı, bu meblağdan, desteğin işvereni İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından davacılara verilen daire bedeli ile itfaiye müdürlüğü tarafından yapılan yardımların düşülmesi gerektiği, zira bu ödemelerin zararlandırıcı olayla bağlantılı olup 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 55 inci maddesi anlamında ifa amacıyla yapılan yardımlar olduğu, idare mahkemesinde açılan davanın davalısı Belediyenin ödeyeceği tazminatı bu yardımlarla karşıladığı, ifa amaçlı olduğu kabul edilen bu ödemelerin güncellenmiş değerinin davacıların zararından fazla olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

9. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde her iki taraf vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 06.07.2020 tarihli ve 2020/707 Esas, 2020/5811 Karar sayılı kararı ile; “…

1-Davacı, dava dışı İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Müdürlüğünde çalışmakta olan eşinin, Tuzla Tersanesinde meydana gelen tanker yangınının söndürülmesi sırasında 13.2.1997 tarihinde vefat ettiği olaya ilişkin sorumlular hakkında dava açmak üzere kendisi ve velayeten kızı adına davalı avukata vekalet verdiğini, ancak davalı tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi hakkında süresinde dava açılmayarak zarara uğramalarına neden olduğunu ileri sürerek tazminat talebi ile eldeki davayı açmıştır. Davalı davanın reddini dilemiş; Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Kararın davacı tarafından temyizi üzerine Dairemizin 12.4.2011 tarih ve 2010/10491 E. - 2011/5586 K. sayılı ilamı ile vekalet görevini özenle ve gereği gibi yerine getirmeyen ve buna bağlı olarak da müvekkilinin zararına neden olan davalı avukatın, davacıya karşı sorumlu olduğu, mahkemece davacının uğradığı ve davalının sorumlu tutulabileceği zarar miktarı belirlenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde bilirkişi raporu ile davacı eş ...’ın nihai gerçek maddi zararının 421.351.73 TL olduğunun, davacı kızı Sena ... ...’ın ise 80.570.82 TL’den ibaret olduğunun bildirildiği, davacılara yapılan maddi yardımların güncellenmiş değerlerinin tespiti açısından alınan birikişi raporuna göre İBB tarafından davacılara verilen taşınmazın 2017 yılı itibariyle rayiç değerinin 330.000.00 TL olduğu, verildiği tarihten rapor tarihine kadar getireceği kira bedeli ve faizinin 262.862.815 TL olduğunun bildirildiği, 12/3/2018 tarihli ek raporlarında da davacılara yapılan ölüm yardımı ve nakti yardımların 2017 yılı itibariyle denkleştirici adalet kurallarına göre miktarının 194.254.30 TL olduğunun ifade edildiği, raporlardan da anlaşılacağı üzere davacılara yapılan ve TBK 55. maddesi uyarınca uğranılan zarardan tenzili gereken ifa amaçlı olduğu kabul edilen ödemelerin miktarının davacıların uğradıkları zarardan fazla olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

6098 sayılı TBK’nun 55. maddesinde destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanacağı, kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemelerin, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemeyeceği, zarar veya tazminattan indirilemeyeceği öngörülmüştür. Her ne kadar TBK’nun 55. maddesi olay tarihi itibari ile yürürlükte olmadığından somut olaya uygulanması mümkün değilse de, Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre de ifa amacı taşımayan ödemelerin destekten yoksun kalma tazminatı(n)dan indirilmesi mümkün olmadığından, davacıların uğradıkları zararlardan indirim yapılıp yapılamayacağının tespitinde, yapılan yardım ya da ödemenin ifa amacı taşıyıp taşımadığının belirlenmesi gerekmektedir. Buna göre, zarar gören ya da üçüncü kişi tarafından ödeme kastı dışında kalan saiklerle yapılan ödemelerin ifa amacı taşımadığının kabulü gerekir. Zarar veren tarafından yapılan ödemenin kural olarak ifa kastı ile yapıldığı kabul edilebilirse de, üçüncü kişi tarafından yapılan ödemelerde bu kişinin amacının ne olduğuna bakılmalı, zarar verenin borcunu tazmin amacı ile hareket ettiği sonucuna varılması halinde ifa amacının bulunduğu kabul edilerek tazminattan indirim yapılmalıdır.

Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında, mahkemece İBB tarafından davacılara verilen taşınmaz ile bu taşınmazın kira getirisi ve faizinin, ayrıca ölüm yardımı ve nakdi yardımların destekten yoksun kalma tazminatından indirildiği anlaşılmaktadır. Ne var ki, davacılara verilen ev İtfaiye Vakfı İktisadi İşletmesi tarafından satın alındığı gibi mahkemece indirim konusu yapılan nakdi yardımların da aynı vakfın organizatörlüğünde üçüncü kişilerden toplanan toplam 5.382.500.000 TL olduğu anlaşılmaktadır. Üçüncü kişilerden toplanan yardımlar İstanbul Büyükşehir Belediyesinin tazmin borcunun ifası amacıyla değil, yardım ya da bağış amacıyla yapılmış olduğundan bunların davacıların destekten yoksun kalma tazminatı alacağından indirilmesi hatalıdır. Mahkemece, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından verildiği kabul edilen eve gelince, dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden söz konusu evin belediye başkanının talimatı ile mesken ve gecekondu müdürlüğü tarafından tahsisinin yapıldığı, tahsis edilen dairenin ödemesinin ise İtfaiye Vakfı İktisadi İşletmesi tarafından yapılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. O halde ödemesi İtfaiye Vakfı İktisadi İşletmesi tarafından yapılan evin, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin tazminat borcunu ödemek amacıyla mı yoksa yardım amacıyla mı yapıldığının değerlendirilmesi, tazminat borcunun ödenmesi amacıyla yapıldığı sonucuna varılması halinde destekten yoksun kalma tazminatından indirilmesi gerekmektedir. O halde Mahkemece, tazminat sorumlusu dışındaki üçüncü kişiler tarafından yapılan yardım ve bağışların ifa amacı taşımadığı kabul edilerek destekten yoksun kalma tazminatından indirilmemesi, ev bakımından ise İtfaiye Vakfı İktisadi İşletmesi tarafından ödenmiş olduğu gözetilerek ifa amacı taşıyıp taşımadığının değerlendirilmesinden sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceme ile yardımların zararlandırıcı olayla bağlantılı olduğu, zararlandırıcı olay olmasaydı yardımların yapılmasının söz konusu olmayacağı ve yardımları yapanın desteğin işvereni İBB ve itfaiye müdürlüğü olduğu gerekçesi ile destekten yoksun kalma tazminatından indirilmesi usul ve yasaya yakırı (-aykırı-) olup, bozmayı gerektirir.

2-Öte yandan, davacı dava dilekçesinde davalı avukatın süresinde dava açmayarak kendisinin ve çocuğunun maddi ve manevi tazminat alamamasına neden olduğunu ifade etmiş, talep sonucunda ise toplam zararının tazminini istemiştir. Davalı avukat tarafından idari yargıda açılan davada da maddi ve manevi tazminat talep edilmiştir. Buna göre davacının gerçek zararının belirlenmesinde maddi tazminat miktarının yanında idari yargıda talep konusu olan manevi tazminat miktarının da gözetilmesi gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

3-Bozma nedenine göre davacının sair, davalının tüm temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

11. Mahkemenin 18.11.2021 tarihli ve 2020/262 Esas, 2021/284 Karar sayılı kararı ile; yapılan ayni ve nakdi ödemelerin tamamının ifa amacı taşıdığı yönündeki ilk karar gerekçesi yanında, davacıların gerek dava gerekse ıslah dilekçelerinde davalıdan manevi tazminat talep etmedikleri, idare mahkemesinde manevi tazminat istenmiş olmasının bu dava dosyasında da manevi tazminat talebinde bulunulduğunu kabule yeterli olmayacağı belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

12. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mirasbırakanlarının vefatı nedeniyle davacıların uğradığı maddi ve manevi zararlarının tazmini amacıyla davalı avukat eliyle üçüncü kişi (İstanbul Büyükşehir Belediyesi) aleyhine açılan davanın, davalının vekâlet görevini gereği gibi ifa etmemesi nedeniyle ret ile sonuçlandığı ve davalının bundan ... zarardan sorumlu olduğunun Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişmesiz olduğu olayda;

1-Davalının sorumlu olduğu tazminat miktarının tespitinde ölüme sebep olan olay nedeniyle davacılara yapılan nakdi ödemelerin ve verilen evin tazmin borçlusu Belediyenin borcunu ifa amacıyla yapıldığının ve bu nedenle tazminat miktarından indirilmesi gerektiğinin kabul edilip edilemeyeceği, davacılara verilen ev bedelinin Belediye değil İtfaiye Vakfınca ödendiği gözetilerek Mahkemece yeniden bir değerlendirme yapılmasının gerekip gerekmediği,

2-Davacıların dava konusuyla ilgili talep ve açıklamaları dikkate alındığında; davalı avukattan talep edilen tazminat alacağı içerisinde manevi tazminatla ilgili tutarının da bulunduğunun kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

(1) numaralı uyuşmazlık yönünden yapılan inceleme:

14. Davaya konu tazminat isteminin dayanağı vekâlet görevinin gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle zarara uğranıldığı iddiasıdır.

15. Davacılar, murislerinin itfaiye eri olarak çalışmaktayken Tuzla Tershanesinde çıkan yangına müdahale sırasında yanarak vefat etmesi nedeniyle tazminat taleplerinin tahsili amacıyla vekil olarak davalı avukatı tayin etmişler ve davalı, idari yargıda dava dışı İstanbul Büyükşehir Belediyesine karşı maddi-manevi tazminat davası açmış ancak bu dava hak düşürücü sürede açılmaması nedeniyle reddedilmiş, karar onanarak kesinleşmiştir.

16. Yargılama sürecinde davalı avukatın somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386 ve devamı maddelerinde [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK), md. 502 vd.] düzenlenmiş olan vekâlet sözleşmesinden ... edimini ifada kusurlu davrandığı ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 34 üncü maddesindeki yükümlülüklere aykırı gelerek davacıların zararına sebep olduğu hususu Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişmesiz hâle gelmiştir.

17. Davacılar, davalı avukatın özen borcuna aykırılığı nedeniyle ret ile sonuçlanmış dava sonucunda elde etmek istedikleri tazminattan mahrum kaldıklarından o davada talep ettikleri tazminat istemlerini bu kez zarar olarak davalı avukata yönlendirmişlerdir.

18. Avukatın sözleşmeye aykırılık nedeniyle ... zararı tazmin borcu, borçlar hukukunun borçlunun temerrüdüne ilişkin genel hükümlerinde karşılık bulur ve BK’nın genel borç ilişkilerinde borcun ifa edilmemesi hâlinde borçlunun sorumluluğunu düzenleyen 98 inci maddesi gereği (TBK, md. 114) borçlu, genel itibarıyla her kusurdan sorumludur. Yine, bu sorumlulukta aynı maddenin ikinci fıkrası gereği haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler (BK md. 41 vd., TBK md. 49 vd.) göz önünde tutulacağından haksız/hukuka aykırı fiilin, bu fiil ile illiyet bağı içerisinde bir zarar doğması aranır ve şayet bu şartlar mevcut olup avukatın özen borcuna aykırılığı müvekkil davacı tarafından ispat edilmiş ise hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirlemelidir (BK md. 42, TBK md. 50).

19. Bu sorumluluğun tespitinde; şayet vekâlet görevi gereği gibi ifa edilseydi dava yahut takip edilen iş, konuyla ilgili mevzuat ve emsal içtihatlar ile dosya kapsamında sunulan delillere göre hangi netice ile sonuçlanacak idiyse o durumun esas alınması gerekir. Zira avukatın kusurlu eylemi olmasaydı dahi takip edilen iş aynı şekilde sonuçlanacak nitelikteyse avukatın eylemine bağlı olarak doğmuş bir zararın varlığından bahsedilemeyecektir.

20. Davacıların kaybettikleri davada ileri sürdükleri destekten yoksun kalmaya ilişkin tazminat taleplerinden davalı avukatın sorumlu olduğu hususu gerek Mahkeme gerekse Özel Daire tarafından kabul edilmiş ve Hukuk Genel Kurulunun incelemesi dışında kalmışsa da şu hususu açıklığa kavuşturmakta fayda vardır: Elbette ki burada avukatın sorumluluğu bizatihi davacıların mirasbırakanının vefatıyla sonuçlanan eylemden doğmaz ve avukat 818 sayılı Kanun’un 45 ve devam eden maddeleri anlamında ölüme bağlı tazminatın doğrudan muhatabı değildir; sorumluluk, avukatın bu tazminat alacağına kavuşulmasına engel olan kusuruna dayalıdır ve bu kusur nedeniyle davacılar için zarar kavramı artık avukatın sözleşmeden ... tazmin sorumluluğu görünümüne dönüştüğü gözden kaçırılmamalıdır.

21. Bu çerçevede yapılacak değerlendirmede; davacıların söz konusu yangında mirasbırakanlarını kaybetmelerinden ... zararları, vekilin takip ettiği davada alınacak sonuca bağlı kalmaksızın tazmin sorumluları tarafından kısmen yahut tamamen tatmin edilmiş ise, başka bir anlatımla ölümle neticelenen vakıadan asıl sorumlu olan kişi, bundan ... borcunun bir bölümü veya tamamını ifa etmişse bu durumun vekilin sorumlu olduğu meblağın tespitinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.

22. Davacılar adına idari yargıda açılan ve davalı avukatın kusuru nedeniyle kaybedilen davada, zarar doğuran eylemin sorumlusu olarak husumet, mütevaffanın çalıştığı itfaiye teşkilatının bağlı bulunduğu İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönlendirilmiştir. Yani ilk hâli/görünümüyle zararı tazmin borçlusu anılan Belediyedir.

23. Dava dışı Belediye söz konusu elim olaydan hemen sonra, kendisinin bu konudaki yasal yetkileri sınırlı olduğundan İtfaiye Vakfını devreye soktuklarını ve zarar gören itfaiyeciler ve yakınlarına ayni ve nakdi şekilde destek olunduğunu savunmuş, Mahkeme ise yapılan ayni ve nakdi yardımları araştırarak bunların asıl borçlunun borcunu ifa amacıyla yapıldığı ve 6098 sayılı Kanun’un 55 inci maddesi gereği bu ödemelerin zarar hesabında tazminattan indirilmesi gerektiği değerlendirmesinde bulunmuştur.

24. Uyuşmazlıkta asıl çözümlenmesi gereken şey de bu ödemelerin Belediyenin edim borcunu ifa mahiyeti taşıyıp taşımadığıdır.

25. Türk Borçlar Kanunu’nda ölüm ve bedensel zararlar hâlinde tazmin sorumluluğunun kapsamı 53-56 ncı maddeler arasında düzenlenmiş ve 55 inci maddede BK’da yer almayan yeni bir hüküm getirilerek bu kapsamdaki bir tazminatın nasıl hesaplanacağı açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre “…ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez”.

26. Yürürlük tarihi itibarıyla bu hüküm somut olayda uygulanamazsa da, bu husus mülga Kanun döneminde de içtihatlarla uygulanan bir ilkedir.

27. Bu bağlamda, tazmin borcu yükü altında olan zarar verenin zarar görene yaptığı ödemelerin kural olarak borcunu ifa amacıyla yapıldığı kabul edilir; zira hayatın olağan akışında bir kimsenin hâlihazırda ödenmemiş borcu varken borçlusuna bağış gibi saiklerle ödeme yapması beklenmez. Edim borçlusu dışında üçüncü kişilerin yaptığı ödemelerde ise aslolan bunların bağımsız olmasıdır; ancak elbette ki aksi, yani bir başkasını borcundan kurtarmak amacıyla ödeme yapılması da mümkündür. Bu hâlde üçüncü kişinin iradesinin ne olduğu ispat kuralları çerçevesine ortaya konulmalıdır.

28. Dosya kapsamında sunulan delillerden tershane patlamasından sonra yangında zarar gören kişilerin ve ailelerinin mağduriyetlerinin kamu oyunda geniş yankı uyandırdığı ve hem gönüllü kişi ve kuruluşlar hem de ilgili kurum ve kuruluşlarca mağdurlara yardım ulaştırılmak istendiği anlaşılmaktadır.

29. Mahkemece yapılan araştırma sonucunda 15.02.2006 tarihli müzekkere cevabına göre İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından, 06.03.2006 tarihli müzekkere cevabına göre İtfaiye Vakfı tarafından, 05.01.2007 tarihli müzekkere cevabına göre de Türkiye İtfaiyeciler Birliği tarafından davacılara nakdi birtakım yardımlar yapıldığı tespit edilerek bu gibi nakdi ödemelerin ölüm olayı nedeniyle ve onunla illiyet bağı içerisinde, zararı tazmin amacıyla yapıldığı kabul edilmiş ve zarar hesabında indirim nedeni olarak kabul edilmiştir.

30. Oysa Özel Daire kararında işaret edildiği üzere gerek bizatihi İstanbul Büyükşehir Belediyesi gerekse diğer kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan bu nakdi desteklerin tamamında yardım amacıyla yapıldıkları açıkça belirtilmiştir. Vatandaşların gönüllü olarak bağış kampanyalarıyla topladığı yardımların da Büyükşehir Beldiyesini tazmin borcundan kurtarmak için yapılmadığı, yardımın zarar vereni değil zarar göreni olay nedeniyle içine düştüğü maddi zorluklardan bir nebze olsun kurtarmak amacıyla yapıldığı açıktır. Buna rağmen aksi yöndeki bir değerlendirmeyle nakdi yardımların ifa amaçlı ödeme olarak kabul edilmesi ve davalı avukatın sorumluluğunun hesabında tazminat miktarından indirilmesi hukuka aykırıdır. Bu yönden Özel Daire kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmiş olması hatalıdır.

31. Bu tespitten sonra davacılara önce tahsis sonrasında da tapuda devir ve temlik edilen taşınmaz yönünden inceleme yapılmalıdır.

32. Yukarıda değinildiği üzere, borçlunun alacaklısına yaptığı bir ödeme, aksi belirtilmedikçe, öncelikle borca mahsuben yapılmış bir ödeme olarak kabul edilmelidir. Yangından hemen sonra o dönemki Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yangında vefat eden itfaiye erlerinin ailelerine birer daire verilmesi yönünde sözlü talimat verdiği, bu talimat doğrultusunda Belediyenin iştirakleri tarafından yapılmış olan İkitelli Konutlarından ölen itfaiye erlerinin ailelerine birer daire tahsis edildiği, Vakfa ait karar defterinin 10.05.1999 tarihli tutanağına göre Belediye Başkanı’nın talimatı çerçevesinde ödemenin Vakıf eliyle yapılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Üçüncü kişiler tarafından karşılıksız yapılan yardımların bundan ayrı şekilde toplanarak davacılara verilmiş olduğu da dikkate alındığında, zarardan sorumlu olan Belediye adına yapılan bu tahsis ve ödeme herhangi bir yardım yahut bağış olarak nitelendirilemez; borcu ifa amacıyla yapıldığı ve davalı avukatın tazmin sorumluluğunda göz önünde tutulması gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, Mahkeme kararında taşınmaz bedelinin belediye tarafından ödendiği şeklinde ibare bulunmasının da esasa etkisi olmadığından Özel Daire kararında gösterilen şekilde Mahkemece yeniden bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmamaktadır.

33. Hâl böyle olunca davacılara tahsis ve temlik edilen taşınmaz yönünden direnme gerekçesi haklı ve yerinde olup davacılar vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddi gerekir.

(2) numaralı uyuşmazlık yönünden yapılan inceleme:

34. Mahkemece somut olayda davalı avukata karşı usulüne uygun şekilde ileri sürülmüş bir manevi tazminat davasının bulunmadığından bahisle Özel Dairenin 2 numaralı bozma nedenine direnilmiş ve ret ile sonuçlanan davadaki manevi tazminat istemi yönünden eldeki davada herhangi bir değerlendirme yapmamıştır.

35. Oysa ki gerek dava dilekçesi gerekse aşamalardaki açıklamalarında açıkça ifade ettikleri üzere davacılar; davalı avukatın özen borcuna aykırılığı nedeniyle ret ile sonuçlanmış dava sonucunda elde etmek istedikleri tazminattan mahrum kaldıklarından o davada talep ettikleri destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemlerini zarar olarak davalı avukata yönlendirmişlerdir. Böyle bir iddiada avukatın sorumluluğu ölüm nedeniyle duyulan manevi ızdırabın tazmini değildir, zira ölümün ve bundan ... zararın sorumlusu davalı avukat değildir. Yukarıda yirminci bentte de değinildiği üzere; dava dilekçesinde bahsi geçen manevi tazminat isteği BK’nın 47 nci maddesi çerçevesinde ileri sürülmüş bir talep değil, bu madde çerçevesinde hak edildiği hâlde davalının kusuru nedeniyle elde edemedikleri maddi bir zarar hâline dönüşmüş bir tazminat alacağıdır ve özen borcunu ihlâl eden avukatın sorumluluğu çerçevesinde idari yargıdaki dava ret ile sonuçlanmasaydı davacıların elde edebileceği manevi tazminat miktarı (on dokuzuncu bentte açıklanan usul dairesinde yapılacak değerlendirmeyle) takdir edilerek sonucuna göre karar verilmelidir.

36. Aksi yönde, hatalı bir değerlendirmeyle verilen direnme kararı bu açıdan da usul ve yasaya aykıdır.

37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; nakdi yardımların davalının sorumlu olduğu tazminat hesabında dikkate alınamayacağı ve kaybedilen davada istenen manevi tazminatın eldeki davada davalı avukattan talep edilen maddi tazminat içerisinde kaldığı konusunda Kurul çoğunluğuyla hemfikir olunmakla birlikte, davacılara verilen taşınmaz yönünden, Özel Daire kararında gösterilen şekilde, ödemeyi yapan kişinin bizatihi belediye değil İtfaiye Vakfı olduğu üzerinde durarak gerekirse aralarındaki bağlantıyı net bir şekilde ortaya koyabilmek için araştırma yapılmasının yerinde olacağı, kararın bu yönden Daire bozmasında açıklanan gerekçelerle bozulması gerektiği görüşüyle, taşınmaz devrinin Belediyenin borcunu ifa amacıyla yapıldığının kabul edilemeyeceği, bunun İtfaiye Vakfı tarafından tıpkı diğer nakdi yardımlar gibi yapılmış bir bağış olduğu ve Belediyenin borcundan mahsup edilmesi mümkün olmadığına göre davalı avukatın sorumlu olduğu tazminat miktarı yönünden bir indirim nedeni olmayacağı, bu kabule göre de Özel Daire kararında gösterilen şekilde bedeli ödeyen kişinin Vakıf olduğu üzerinde durularak yeniden bir değerlendirme yapılmasına gerek bulunmadığı, hükmün belirtilen bu sebeplerle (çoğunluk görüşünden farklı) değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
38. Diğer taraftan, dava tarihi 18.05.2005 olmasına rağmen direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında bu tarihin 04.11.2011 olarak gösterilmesinin mahallinde her zaman giderilebilir nitelikte olduğu ve maddi hata teşkil etmesi nedeniyle ayrıca bozma nedeni yapılmadığı da belirtilmelidir.

39. Hâl böyle olunca direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

(1) numaralı uyuşmazlık yönünden davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabul, kısmen reddi ile direnme kararının açıklanan (§14-33) değişik gerekçe ve nedenlerle,

(2) numaralı uyuşmazlık yönünden davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararın Özel Daire kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan (§34-38) nedenlerle 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” hükmü gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince direnme kararının BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

27.09.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede (1) numaralı uyumazlık yönünden oy çokluğu, (2) numaralı uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.

"K A R Ş I O Y"

1. Dava avukat olan vekilin vekâlet görevini kusurlu ifası nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.

2. Davacıların mirasbakanının 1997 yılında gerçekleşen Tuzla Tershanesi patlamasına itfaiye eri olarak müdahale sırasında vefat etmesi sonrasında sorumlular aleyhine açılacak davaları takip etmek üzere davalı avukat vekil olarak tayin edilmiştir. Davalı avukatın ölüm nedeniyle ... zarardan sorumlu olduğu iddiasıyla dava dışı İstanbul Büyükşehir Belediyesi aleyhine açtığı dava, hak düşürücü süre gerçekleştiği için reddedilmiş ve karar onanarak kesinleşmiştir.

3. Bu durum nedeniyle davacılar Belediyeye karşı ileri sürdükleri maddi ve manevi tazminat alacaklarına kavuşma imkânını kaybetmiş olup davalı avukatın bundan ... zarardan sorumlu olduğu hususu yargılama sürecinde Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişmesiz hâle gelmiştir.

4. Hukuk Genel Kurulunun incelemesi yalnızca davalı avukatın sorumlu olduğu zararın tespitinde davacılara verilen ev ve nakdi ödemelerin göz önünde tutulup tutulamayacağı, bu çerçevede belirlenecek zarar kapsamında manevi tazminat isteminin de olup olmadığı hususuna ilişkindir. Kurul, davacılara yapılan nakdi ödemelerin bağış niteliğinde olmakla borçlunun borcunu ifa mahiyetinde sayılamayacağından tazminat hesabında göz önünde bulundurulamayacağı ve yine bu tazminat tutarı içerisinde davalının kusuruyla kaybedilen davada istenen manevi tazminat alacağının da bulunduğu konusunda hemfikirdir.

5. Ne var ki davacılara tahsis ve temlik edilen ev yönünden Genel Kurulun saygıdeğer çoğunluğuyla aynı görüşü paylaşmam mümkün olmamıştır.

6. Zira; söz konusu evin davalı avukatın tazmin borcunda göz önünde tutulabilmesi için ölüm nedeniyle sorumlu olan dava dışı Belediye açısından doğmuş bir borcun ifası amacıyla verildiğinin açıkça ortaya konulması gerekir. Şayet ödeme, bu borçlunun borcunu ifa amacı taşımıyorsa zararın belirlenmesinde bu hususun tazminattan indirim sebebi olarak göz önünde tutulamayacağı yerleşik içtihatlarla sabittir.

7. Oysa somut olayda davacılara temlik edilen ev bedeli Belediye tarafından değil, İtfaiye Vakfı tarafından karşılanmıştır. Bu noktada dava dışı Belediye ile İtfaiye Vakfının ayrı tüzel kişilikler olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Dolayısıyla Vakfın yaptığı bir ödeme doğrudan Belediyenin ödemesi olarak kabul edilemez.

8. İtfaiye Vakfının Belediye adına (daha genel bir anlatımla üçüncü kişi yararına) ödeme yapması elbette mümkündür. Ancak bunun için ödemenin Belediyenin borcuna karşılık yapıldığının sabit olması gerekir. Oysa dosya kapsamında sunulan deliller bu hususu açıkça ortaya koymaya yeterli değildir. Belediyenin ölümden sorumlu olup olmadığı, zarar miktarı, kusur durumu ve tazmin ile sorumlu olunan miktar henüz karşı tarafla varılmış bir sulh, borçlunun açık kabulü ya da yargılama sonucunda tespit olunmuş bir değer üzerinden belirlenmemişken yani sorumluluk tutarı ortaya çıkmamışken mağdurlara Belediyenin sorumlu olduğu zararı karşılamak, Belediyeyi borcundan kurtarmak amacıyla ev verildiği de düşünülemez.Tam tersine Belediye, aleyhine açılan davalarda kendisinin kusur ve sorumluluğunun bulunmadığı savunmasında bulunmuştur. Tüm bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda İtfaiye Vakfının Belediyeyi borcundan kurtarmak, Belediyeye bu anlamda destek olmak için değil, kendi kuruluş amacına uygun şekilde bünyesinde bulunan personelin ve ailesinin uğradığı mağduriyeti yardımlaşmayla bir nebze olsun giderebilmek için hareket ettiği, evin karşılıksız bir şekilde, bağış olarak davacılara verildiği açıktır.

9. Bu nedenledir ki; kazada vefat eden diğer itfaiye görevlisinin ailesi tarafından Belediye aleyhine açılan davada, bu aileye de aynı şekilde ev verilmiş olmasına rağmen, zararın ve Belediyenin sorumluluğun tespitinde ev bedeli mahsup edilmemiş, karar temyiz incelemesiyle onararak kesinleşmiştir. Nitekim davalı avukat da, hem ölen diğer itfaiye eri hem de yangında mağdur olan kişilere vekâleten takip ettiği davalarda, müvekkillerine yapılan yardımların yangından sorumluluğu bulunan kişilerin borcunu sona erdirmeyeceğini ve bu sebeple maddi tazminat hesabında indirim nedeni teşkil etmeyeceğini savunmuştur.

10. Aynı kazada vefat eden iki kişinin, aynı nakdi ve ayni yardımları almakla aynı konumda hak ... mirasçıları yönünden iki farklı karar verilmesinin adalet duygusunu zedeleyeceğinde de tereddüt olmamalıdır.

11. Hâl böyle olunca; davacılara verilen evin davalının sorumluluğunun tespitinde dikkate alınamayacağı, kararın bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan Sayın Çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmam mümkün olmamıştır.