Avukat!
Hukuk kurallarından kaynaklanan hak, yetki ve sorumluluklar, bir keyfilik, imtiyaz veya üstünlük değildir. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde tanımlanan hukukun evrensel ilke ve esaslarına uygun olmak kaydı ile çıkarılan her kanunun bir mantığı, amacı ve fonksiyonu vardır.
Avukatların görev, hak, yetki ve sorumluluklarını düzenleyen Avukatlık Kanunu da, bağımsız savunmayı temsil eden avukatlarla ilgili hükümler öngörmüştür. Avukatlık Kanunu, özel bir kanun statüsünde olması sebebiyle avukatlar yönünden tüm kanunlardan önce uygulanmak zorundadır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 1. maddesine göre, “Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder”. Türk Ceza Kanunu'nun “Tanımlar” başlıklı 6. maddesinde de avukatlar, “yargı görevini yapan” olarak tanımlanmıştır.
Kamu hizmeti gören ve kuvvetler ayrılığında yargı erkinin kurucu unsurlarından kabul edilen avukata, görevinden doğduğu veya görevi sırasında işlediği iddia edilen suçlardan dolayı ne şekilde muamele edileceği, Avukatlık Kanunu'nun 58 ila 62. maddelerinde ve 01.01.2006 tarihli Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 13 Numaralı Genelgesi'nde gösterilmiştir.
Bu sebepledir ki, görevi sırasında veya yaptığı görevden dolayı avukata karşı işlenen suçlar hakkında, bu suçların hakimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır. Yine bu sebepledir ki, ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali dışında, görevinden doğduğu veya görevi sırasında işlediği iddia olunan bir suçtan dolayı Adalet Bakanlığı'nın izni olmaksızın avukat hakkında cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma başlatılabilmesi mümkün olmadığı gibi, avukatların üzerleri dahi aranamaz. Hatta avukatların ofisleri ve konutları, sadece hakim kararına bağlı olarak, kararda belirtilen konu ile sınırlı olmak kaydı ile cumhuriyet savcısının denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir.
Tüm bu kurallar, keyfi şekilde ve sırf bir kamu hizmeti olan avukatlık mesleğini icra eden insanları, yani onların şahıslarını korumak ve onlara ayrıcalık tanımak amacıyla konulmamıştır.
Milletvekilleri, kamu görevlileri, hakim ve savcılar için öngörülen özel soruşturma ve kovuşturma yöntemleri, sırf bu insanların şahıslarını korumak ve onlara özel imtiyaz sağlamak için değil, görevlerini baskı altında olmaksızın, tarafsız bir şekilde ve güvence ile yerine getirmeleri amacıyla kabul edilmiştir. Avukatlar hakkında da aynı mantık ve gerekçe ile ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali hariç olmak üzere avukatın görevinden doğduğu veya görevi sırasında işlediği iddia olunan suçtan dolayı özel soruşturma ve kovuşturma yöntemi düzenlenmiştir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçların neler olduğu 5235 sayılı Kanunun 12. maddesinde gösterilmiş ve suçüstü halinin tanımı da Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinde yapılmıştır.
Adliye binasında bulunan avukatın görevini yaptığı, en azından görevi sırasında ve sebebiyle orada bulunduğu tartışmasızdır. Hakim ve savcıların adliye binasında veya çevresinde bulunduğu sırada yargı görevini yaptıkları, en azından görevleri sırasında ve sebebiyle orada bulunduklarının kesin kanuni karine olarak kabul edildiğinden, bu noktada avukatları ayrı bir statüye sokabilmek mümkün değildir. Çünkü yargı erki olarak, hukukçuluk mesleğini icra eden hakim, savcı ve avukat eşittir.
Avukatın adliye binasında bağırıp çağırdığına, deyim yerinde ise olay çıkardığına dair iddialar, bir suçun konusu olabilir. Ancak bu iddiaya karşı nasıl bir müdahale yönteminin izleneceği ve soruşturmanın hangi usulle başlatılacağı, Avukatlık Kanunu'nda ve 13 Numaralı Genelgede gösterilmiştir. Bir adliye binasında veya önünde avukatların, gösterdikleri tepki, alkışlı protesto ve toplanmaktan dolayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren bir suçüstü hali varmış gibi, görevlerini icra ettikleri adliye binasından yaka paça çıkarılıp, emniyet binasına götürülmelerinin hiçbir haklı izahı ve gerekçesi olamaz.
Milletvekilleri parlamentodan, hakim ve savcılar adliye binasından nasıl keyfi ve hukuka aykırı olarak çıkarılamazsa, avukatlar da çıkarılamaz.
Adliye binası içinde hakim veya savcıya yapılamayacak muamelenin, aynı şekilde avukata da yapılamayacağını herkesin bilip öğrenmesi, buna aykırı hareket edenlerin de yargı önünde bunun hesabını vermesi gerekir. Buradaki mesele, daha sonra gözaltına alınıp adli muayene amacıyla hastaneye sevk edilen avukat ve stajyer avukatların ne yaptıkları, ne ile suçlandıkları, masumiyet/suçsuzluk karinelerinin, şüpheli ve sanık haklarının bulunup bulunmadığı değildir.
Buradaki mesele, net bir şekilde avukatların Kanun ve Genelgeye rağmen, bir hukuk devletinde görmemeleri gereken muamele ile karşı karşıya kalıp kalmadıklarıdır. Esas sorun, hukuk devletinde açık hukuk kuralları karşısında yapılan hukuka aykırılıklara karşı içine düşülen çaresizliktir.
Hukuk güvenliği hakkına sahip olduğunu düşünen herkes, bir gün bu tür muamele ile karşı karşıya kalabilir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 6. maddesinde avukatın dürüst yargılanma hakkının bir unsuru sıfatını taşıdığı, Avukatlık Kanunu'nun 1. maddesi, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 149 ila 156. maddeleri asla gözardı edilemez ve “yargı görevini yapan” sıfatını taşıyan avukata, görevinden dolayı veya görevi sırasında ve görevi sebebiyle deyim yerinde ise “üvey evlat” muamelesi yapılamaz.
Aynı fakültelerden mezun olduğumuz, hukukçuluk mesleğini birlikte icra ettiğimiz hakim ve savcılarımız, avukatların muhatap olduğu hukuka aykırı davranışlara karşı sessiz kalmamalıdır. Avukatın maddi ve manevi bakımdan ne gibi sorunlarla yüzleştiği, en küçük bir ihlal iddiasında bile hakkında inceleme başlatılıp soruşturma izninin verilebildiği, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı temsil ettiği halde, görevini yerine getirirken karşılaştığı zorlukları gözönünde bulundurmak, yargı erkinin korunup “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin sağlanması adına avukat haklarına saygı gösterilmesini beklemek, tüm hukukçuların üzerine düşen ciddi bir sorumluluktur. Artık yeter!