1- GENEL AÇIKLAMA
Kişi yakalama ve tutuklama şartlarının gerçekleşmesi sebebiyle yakalanmış yahut tutuklanmış olsa dahi AİHS yine de kişiye birtakım haklar tanımıştır. Bu haklara uygun davranılmadığı takdirde AİHS’ne ihlal gündeme gelecektir. Bu haklar:
a) aydınlatılma hakkı,
b) yetkili makamın veya mahkemenin önüne çıkma hakkı,
c) makul süre içinde yargılanma hakkı,
d) haksız yakalanmaya veya tutulmaya ilişkin mahkemeye başvurma (itiraz) hakkı,
e) haksız yakalanmaya veya tutulmaya ilişkin tazminat talep etme hakkıdır.
2- AYDINLATILMA HAKKI
AİHS’nin 5.maddesinin 2.fıkrasında yakalanan her kişiye yakalanma nedenleri ve kişiye isnat edilen suçlamanın hangi tür suçlama olduğunu en kısa zamanda ve anlayabileceği bir dille bildirilmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir. Bu hükmün temel amacı; maddi hataları ortadan kaldırmak ve kişinin itiraz hakkını kullanabilmesini, savunma yapabilmesini sağlamaktır. Ayrıca bu hüküm kamu makamlarının yetkileri içerisinde hareket edip etmediklerini dikkate almalarını ve haklı bir gerekçesi bulunmayan davranışlardan kaçınmalarını teşvik etmektedir.
Kişiye verilecek bilginin eksiksiz olması gerekmektedir. Bu bilgilendirmede temel unsurlar; a) kişinin hangi fiili nedeniyle suçlandığı, b) bu fiilin hukuki anlamda nitelemesinin ne olduğu yönündeki bilgilerdir. Verilen bilgilerdeki eksiklik hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacaktır.
Bildirimin şekli önemli değildir. Mutlak surette bildirimin açıkça yapılması gibi bir mecburiyet yoktur. Somut olaylar ve suç isnadı dikkate alındığında yakalanan kişinin niçin yakalandığı ortadaysa, kişiyi açıkça bilgilendirmeye gerek yoktur. Ayrıca bilgilendirmenin mutlaka yakalama anında yapılması da gerekmemektedir. Yakalanan kişiye yakalandığı günün akşamı yahut iki gün sonra bildirilmesi AİHM için yeterli görülmektedir. Önemli olan bildirimin en kısa zaman zarfında yapılmasıdır.
Bildirimin içeriği her somut olaya göre Habeas Corpus’un gerektirdiği açıklık şeklinde olmalıdır. Çünkü buradaki temel amaç özgürlüğü kısıtlayıcı hareketin bir an önce sona ermesidir.
AİHS ile birlikte Anayasa’nın 19.maddesinde de özgürlüğü kısıtlanan kişiye bilgilendirilme hakkı tanınmıştır. Anayasa uyarınca her ne sebeple olursa olsun özgürlüğü kısıtlanan kişiye en kısa sürede bildirimin yapılması ve bildirimin ilgili kişiye mümkün olduğu durumlarda yazılı yapılması ancak mümkün değilse sözlü olarak verilebileceği belirtilmiştir.
Yakalanan yahut tutuklanan kişiye bu bildirimin anladığı dilde yapılması gerekmektedir. Şayet kişi birden fazla dil biliyorsa bu dillerden herhangi biri ile bildirimin yapılması yeterlidir. Peki, kişinin anladığı dilin hangi dil olduğu nasıl tespit edilecek? Kişinin ifade alma sırasında ve diğer işlemler yapılırken kullandığı dil dikkate alınarak tespit edilecektir.
3- YETKİLİ MAKAMIN VEYA MAHKEMENİN ÖNÜNE ÇIKMA HAKKI
Sözleşme’nin 5.maddesinin 3.fıkrası uyarınca yakalanan veya tutulan herkesin derhal bir yargıç önüne yahut yasayla adli görev yapabilme açısından yetkili olan kamu görevlisinin önüne çıkartılmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Yargıç deyiminden yargısal yetkiye sahip kişi anlaşılmalıdır. Ayrıca belirtmeliyiz ki bu fıkra hükmü sadece sözleşmenin 5.maddesinin 1.fıkrasının c bendi uyarınca özgürlüğü kısıtlanan kişiler için uygulama alanı bulacaktır.
Hemen bir yargıç yahut adli görev yapma yetkisine sahip kamu görevlisi huzuruna getirilme aşaması kişinin gözaltına alındığı aşamadır. Burada amaç, kişinin gereksiz ve haksız olarak yakalanıp gözaltına alınmasını engellemektir. Yargısal denetimin sağlanması bu maddenin esas dayanağını oluşturmaktadır. Böyle bir denetimin yapılabilmesi için kişinin başvuruda bulunması şart değildir. AİHM bir kararında, “Yargısal denetimin yapılabilmesi tutulan kişinin başvuruda bulunma şartına bağlanamaz” demiştir.
Fıkra hükmünde geçen “hemen” kelimesi, gereksiz bir şekilde gecikmeye sebebiyet verilmemesi şeklinde anlaşılması gerekmektedir. Gerek AİHS’de gerekse de AİHM’de belli bir süre yoktur. Her somut olay bazında dikkate alınması gereken süreler farklılık göstermektedir. AİHM bazı kararlarında, dört gün-altı saat yahut dört gün-on bir saat gibi başka karalarında da yedi günü geçen süreleri somut olaya göre geçilmemesi gereken süreler olarak belirlemiştir.
4- MAKUL SÜRE İÇİNDE YARGILANMA HAKKI
Burada bahsedilen “makul süre” kavramı ilk derece mahkemesinde görülen yargılamaya ilişkindir. İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararlara karşı istinaf veya temyize başvurulması aşamasında burada geçen süreler makul süreye dahil değildir. Ancak önemle belirtilmeli ki, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyete ilişkin verdiği hükümden sonra da tutukluluk hali devam ediyorsa bu durumda AİHS m.5/3 değil, m.5/1-a uygulanmalıdır. Bunun nedeni ise, masumiyet karinesinin varlığıdır. Asıl olan masumiyet karinesi olduğundan yargılama devam ettiği müddetçe kişinin tutuklu kalmaya devam etmesi bu karineye aykırılık teşkil edecektir. Çünkü tutukluluk hali yargılamanın daha kolay ilerleyebilmesi için geçici olarak verilen tedbirdir. Bu tedbirin cezaya dönüştürülmesi yerinde olmayacaktır.
AİHM’nin birçok içtihatlarında ulusal makamların her somut olay nezdinde makul süreyi aşıp aşmadıkları konusunda kararlar verirken, masumiyet karinesini de dikkate almaları gerektiğini ve kişi hürriyetini kısıtlayıcı tedbirlere meşruluk kazandıran bir kamu yararının mevcut olup olmadığını tüm yönleriyle tespit etmelerini belirtmiştir. Dolayısıyla ulusal makamlar kişilerin salıverilme taleplerine ilişkin ret kararları verdiklerinde, bu kararı hangi gerekçeye dayanarak verdiklerini ve bu gerekçede kamu yararının olduğunu açıkça ortaya koyarak belirtmeleri gerekmektedir.
Özellikle AİHM ve AİHK tarafından makul süreye ilişkin ortaya atılan diğer bir ilke; tutuklama tedbirine başvurulabilmesi için kişinin suç işlediğine ilişkin kuvvetli delillerin olmasıyla birlikte, bu delillerin başlangıç aşamasında aranıp daha sonra bu delillerin yeterli olamayacağı ve bunların tek başına tutukluluğun devamı için sebep oluşturmayacağı meselesidir. Bu hususta adli makamların kişinin tutuklanması hususunda vermiş oldukları kararlar her ne kadar yerinde olsa da, yargılamanın sebepsiz yere sürüncemede bırakılması nedeniyle kişilerin tutukluğunun devam etmesi üzerine verilen kararlar AİHM açısından ihlal oluşturmaktadır. Bunun nedeni, tutukluluk süresi uzamaya devam ettikçe sözleşmenin 5.maddesinde getirilen güvence hürriyet aleyhine bozulmaktadır ve başlangıçtaki sebepler artık anlamlarını yitirmektedir.
Sonuç olarak; tutukluğun devamı için makul şüphe zorunlu bir şart olmakla beraber, eğer bu makul şüphe ortadan kalkmışsa, tutukluluk halinin de sona ermesi gerekecektir. Yani makul şüphenin sona ermesi demek, tutuklulukla ilgili makul süre meselesinin de sona ermesi demektir.
5- HAKSIZ YAKALANMAYA VE TUTULMAYA İLİŞKİN MAHKEMEYE BAŞVURMA (İTİRAZ) HAKKI
“Habeas Corpus” güvencesi olarak adlandırılan bu güvence her ne suretle olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişileri kapsamaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişi, bu kısıtlamanın kanuna uygun olup olmadığını en kısa zaman içinde inceletme ve herhangi bir aykırılık bulunması halinde salıverilme talebinde bulunma imkânını AİHS m.5/4 sağlamıştır.
Başvurulacak mahkemenin kısıtlamanın kanuna aykırı olup olmadığını denetleyen ve aykırılık halinde salıverilme kararını vermede yetkili bir mercii olması gerekmektedir. Mahkeme sadece tarafsızlık ve bağımsızlık güvencesine değil, inceleme bakımından da güvenceli incelemeye sahip olması gerekmektedir. Yapılan incelemenin yargısal nitelikte olması ve silahların eşitliği prensibine de uygun olması gerekmektedir. Aynı zamanda hürriyeti kısıtlanan kişinin tutuklanmasına yönelik belirtilen sebepleri çürütebilmesi amacıyla soruşturma dosyasını da incelemesi gerekmektedir. Bu imkânların kişiye sağlanmaması halinde, mahkemeye başvuru hakkının olması pek bir şey ifade etmeyecektir ve sözleşmeye aykırılık teşkil edecektir.
AİHS m.5/4’te düzenlenen haklar şu şekildedir:
1- Tutuklamanın kanuna uygun olup olmadığının denetimi bir mahkeme tarafından yapılması,
2- Bu denetimin makul aralıklarla yapılması,
3- Denetimin konusunun “hukuki” olması (hukukilik denetimi),
4- Denetimin kısa bir zamanda yapılması.
Önemle belirtmemiz gerekir ki, iç hukukta hürriyeti kısıtlanan kişiye sağlanan bu hukuksal korumanın, sanık için elverişli ve etkili olması zaruridir. Bunlar olmadan sadece mahkemeye başvurma hakkının verilmesi yeterli değildir.
AİHS m.5/4’te öngörülen denetim, sadece şekli bir denetimi içermemekle birlikte tutuklamanın suç şüphesi kapsamında yapılıp yapılmadığını ve tutuklama ile hedeflenen amacın meşru olup olmadığını da içermektedir.
6- HAKSIZ YAKALANMAYA VE TUTULMAYA İLİŞKİN TAZMİNAT TALEP ETME HAKKI
AİHS m.5/5 uyarınca, 5.maddeye aykırı olarak yapılan tutuklama ve gözaltı işlemlerinden dolayı zarar gören mağdurlara tazminat talep etme imkânı sağlanmıştır. Zarar ifadesinden hem maddi hem de manevi zarar anlaşılmalıdır. Ancak belirtmeliyiz ki, tazminat hakkı sadece sözleşmenin 5.maddesine aykırı olarak yapılan işlemlere karşı hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınmış bir haktır. AİHS’nin genel hükmü olan 41.maddesindeki tazminattan bağımsız bir niteliktedir.
Mağdurun tazminat talebinin doğabilmesi için ilk önce sözleşmeyi uygulayan ve denetleyen organ tarafından ihlal tespit edilecek, mağdurun iç hukukunda tazminat talebini olumlu yanıtı alamaması üzerine komisyona başvuracak ve bunun devamında tazminata hak kazanacaktır. Ancak sürecin uzun olması nedeniyle mağdurun 5.maddeye ilişkin bir zararı tespit edildiğinde genel hüküm olan 41.maddenin de harekete geçirilip sorun daha hızlı bir şekilde çözüme kavuşabilecektir. Burada bahsedilen, sözleşmenin 5.maddesine aykırılık nedeniyle mağdurun uğradığı zararın tazmini ulusal organlar tarafından ödenirken, ancak 41.madde uyarınca “hakkaniyete uygun tazminatta” ise, zarar AİHM tarafından ödenecektir.