ANZAK ÖMER

Abone Ol

Bir yandan şehit haberleri, bir yandan salgın hastalık haberleri gelirken  ve bunlara karşı üzgün, çaresiz kalınmışken, tarihimizin övünç verici anılarından birini paylaşarak biraz moral vermek istiyorum.

Birleşik Krallık ve yandaşları, (İngiltere, Avustralya, Fransa, Yeni Zelenda…) Çanakkale Boğazını donanmalarıyla geçerek İstanbul’un işgalini planladılar. En güçlü saldırılarını 18 Mart 1915 günü (bundan tam 105 yıl önce bu gün)  uygulamaya koydular.

Ancak ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldılar. Türk Ordusunun kumanda heyetinde Mustafa Kemal bulunuyordu..

Bu savaşda yaşanan ibretlik bir olayı Dr.Ömer Musuluoğlu’nun anılarından özetleyerek dinleyelim. 1957 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD’ye giden doktor Ömer Musluoğlu, görev yaptığı hastahanede başından geçen çok ilginç ve önemli bir olayı şöyle anlatıyor:

“1957 yılında Amerika.Newyork’da, Medical Center Hospital hastahanesine staj yapmak için gitmiştim. Bir gün, beni bir hastaya kan vermekle görevlendirdiler. Yaşlıca bir adam. Tahminen yetmiş beş yaşlarında. İngilizce konuşuyorum:

Kan vereceğim kolunuzu acar mısınız’ dedim. Kolunu açtı, baktım pazusunda dövme şeklinde bir ‘Türk Bayrağı’ var. Çok ilgimi çekti. Kendisine sormadan edemedim. ‘Siz Türk müsünüz?’ Kaşlarını yukarıya kaldırarak ‘Hayır’ manasına işaret yaptı. Ama ben hala merak ediyorum:  ‘Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?’. ‘Aldırma işte öylesine bir şey’ dedi. Ben yine ısrarla dedim ki: ‘Fakat benim için bu bayrak çok önemli. Çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım.’

Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:

’Siz Türk müsünüz?’. ‘Evet Türk’üm….’ İhtiyar gözlerime bakarak tanıdık bir yüz arıyor gibiydi. Anlatmaya başladı:

“Yıl 1915. Sen hatırlamazsın o yılları. Çanakkale diye bir yer var Türkiye’de, orada savaşmak üzere bütün hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben Anzak’tım Avustralya Anzak’larından… İngilizler bizi toplayıp dediler ki: ‘Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda. Birlik olup üzerine gideceğiz. Bu savaş çok önemlidir.’ Biz de inandık sözlerine vaatlerine… savaşmak isteyenler arasına katıldık. Bizi alıp Çanakkale’ye getirdiler. Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan can veriyordu. Savaş sırasında yaralandım, bayılmışım.

Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında gördüm. Nasıl korktuğumu anlatamam. Çünkü İngilizler bize Türkleri barbar, vahşi kimseler olarak tanıttı ya… Ama dikkat ettim. Yaralarımı sarmışlar. Bana hiçte öfkeli bakmıyorlar. Kendime geldim iyice, bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu. Dedim ki; kendi kendime: Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler. Ama öldürmüyorlar… Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi. Halbuki beni cephenin gerisine götürdüler. Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı.” Bu duygularla “Yazıklar olsun bana” dedim.” Böyle asil insanlarla niye ben savaşıyorum. Niye savaşmaya gelmişim.” . ve devam etti: “Memleketime döndüm. Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu dövme Türk bayrağını yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte”

Dr. Musluoğlu anlatmaya devam ediyor:

Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti: “Talihin cilvesine bakın ki o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek, sıhhate kavuşmama çaba sarfeden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine beni iyileştirmeye çaba sarfeden gene bir Türk…

Peşinden nemli gözlerle “Bana adınızı söyler misiniz?” Dedi. “Ömer” cevabını verdim. Yüzüme bakarak dedi ki: “Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Mr. Josef Miller idi. Şimdiden sonra “Anzaklı Ömer” olsun.

Av. A. Erdem Akyüz