Anayasa Mahkemesi’nin ilk kez 21.07.2020 tarihli Hüseyin Aşkan kararında ortaya koyduğu ve daha şimdiden birçok mağduriyete sebep olan süre aşımı nedeniyle kabul edilemezlik kararlarında; “UYAP evrak işlem kütüğü” üzerinde re’sen inceleme yapmaya başladığı, UYAP’a yüklenen kararların avukatlar tarafından açıldığını tespit ettiği, 30 günlük başvuru süresini de evrakın UYAP’tan açıldığı tarihten itibaren başlattığı görülmektedir.
Üstelik Anayasa Mahkemesi; bu konuda ilk kez 21.07.2020 tarihinde karar vermesine rağmen, bu tarihten önce yapılan başvurular için de aynı şartı tatbik etmektedir. Hatta son dönemde verdiği bu tür kararlarda, başvurucuların hangi tarihte UYAP evrakına eriştiğine dair bir bilgiye bile yer verilmediği görülmektedir.
Belirtmeliyiz ki; özellikle 21.07.2020 tarihinden önce yapılan bireysel başvurular yönünden “evrakı UYAP’tan açma” kriterinin hiçbir şekilde öngörülebilirliği yoktur. Ayrıca bireysel başvuru tarihinin 21.07.2020 öncesi veya sonrası olması fark etmeksizin; zaten son derece kısa olan 30 günlük bireysel başvuru hakkının, bu şekilde başvurucuların aleyhine işletilmesi kabul edilemez. Anayasa Mahkemesi’nin işi, iş yoğunluğunu gerekçe göstererek bireysel başvurular hakkında olur olmaz sebeplerle kabul edilemezlik kararları vermek değildir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne bireysel başvuru süresinin 4 ay olduğu durumda, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru süresinin sadece 30 gün olması ayrı bir sorun olmakla birlikte; bir de bu sürenin öngörülemez şekilde ve başvurucuya adeta tuzak kurularak katı yorumlanması mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesi bu kararından acil şekilde dönmeli, aksi halde Türkiye Büyük Millet Meclisi bireysel başvurularda sürelere ilişkin açık ve öngörülebilir bir düzenlemeyi ivedilikle yapmalıdır. Etkili başvuru hakkını kısıtlayan bu ve benzeri uygulamalarda takdir yetkisi, Anayasa Mahkemesi’nin dönemsel irade değişikliklerinin insafına bırakılmamalıdır. Anayasa Mahkemesi başvurucular aleyhine yaptığı bu yorumu, “konu Meclisindir” diyerek haklı gösteremez.
Anayasa Mahkemesi; avukatların UYAP sistemi üzerindeki hareketlerini log kayıtları üzerinden incelediğini açıkça ifade ederek, UYAP’ta yapılan işlemlerin tabiri caizse gözetlendiğini gözler önüne sermiştir. Avukatların kendisine ait UYAP profillerinde hangi dosyasına, hangi IP adresinden, hangi tarihte baktığı, evrak açıp açmadığı gibi hareket dökümüne bizzat kendisi tarafından ulaşabileceği bir sistemin bile bulunmadığı durumda, Anayasa Mahkemesi’nin bu bilgilere erişebilmesi ve bunu başvurucular aleyhine kullanması kabul edilemez. Düşünün ki; bir hukuk bürosunda 10 avukat çalışıyorsa ve bu 10 avukattan birisi veya stajyer avukat, bir başka avukatın dosyasında yanlışlıkla veya merakla bir karar evrakını UYAP’tan görüntülemişse, aynı büroda bireysel başvuruyu yapacak avukatın bu durumu kontrol etme ve bilme imkanı sistemsel olarak mümkün olmadığından, süresinde başvuruyu yaptığını düşünse de, Anayasa Mahkemesi süre aşımı nedeniyle kabul edilemezlik kararı verecektir.
Bireysel başvuru hakkı; bu hakkın kullanılmasını engellemek için değil, kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasının temini amacıyla getirilmiştir. Şimdi ise Anayasa Mahkemesi; 30 günlük süre şartı ile ilgili daha önce belirlediği birçok kriterin yanına, bir de “UYAP’ta evrakı incelediğini gördüm” kriteri getirmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin adeta tuzak niteliğinde olan bu “UYAP” kararlarının, hiçbir şekilde öngörülebilirlikle ve etkili başvuru hakkı ile bağdaşır yanı yoktur. 21.07.2020 tarihli ilk kararından önce başvurucuların UYAP evrak işleme kütüğünü incelemeyen Anayasa Mahkemesi, bu tarihten sonra verdiği süre aşımı kararları ile vicdanları da yaralamaktadır. Nitekim İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi; 31.08.2021 tarihli Üçdağ-Türkiye (B. No: 23314/19) kararında, Anayasa Mahkemesi’nin 30 günlük süreyi başvuruya konu olay yönünden katı yorumlayarak, başvurucunun bireysel başvurusunun esasının değerlendirilme hakkına orantısız bir şekilde müdahale ettiğine karar vermiştir.
Bir taraftan önünde 60.000 dosya olduğu için iş yükünden yakınan ve bu yoğunluğu azaltmak için 30 günlük başvuru süresini başvurucu aleyhine yorumlayan Anayasa Mahkemesi’nin, diğer taraftan başvuru süresinin 60 gün olmasına dair yasal düzenleme yapılmasını istemesi de ayrı bir çelişkidir.
Anayasa Mahkemesi, iş yoğunluğunu azaltmak için bu tür öngörülemez ve etkili başvuru hakkını ihlal eden kararlara imza atmamalıdır. Aksi halde; Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru usulü kaldırılmalı, eskiden olduğu gibi doğrudan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuru yolu tekrar açılmalıdır.
Son söz;
Anayasa Mahkemesi; hukuku ve vicdanları sızlatan bu hatalı ve ağır uygulamasından en kısa sürede dönmelidir.
Unutulmamalıdır ki; Anayasa Mahkemesi kişi hak ve hürriyetlerinin bekçisi olarak mağduriyetlere sebebiyet veren değil, insan hak ve hürriyetlerinde yaşanan mağduriyetleri önleyen bir Yüksek Mahkemenindir. Bu hatalı uygulama, Anayasa Mahkemesi’ne erişim hakkını ve Anayasa m.36’nın güvencesinde bulunan hak arama hürriyetini engellemekte ve özünü ihlal etmektedir. Konuyu kişisel veriler bakımından ele alsak da, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 28. maddesinin 1. fıkrasının d. bendinde yargısal faaliyetler yönünden istisna öngörüldüğünü ifade etmek isteriz. Ancak bu konuda aksi görüşte olan hukukçular da vardır, yani AYM’nin kişisel verilere bu şekilde müdahale edemeyeceğine dair görüş bulunmaktadır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)