ANAYASA MAHKEMESİ ve İPTAL KARARLARI

Abone Ol
Bilindiği üzere Anaya Mahkemesi’nin kararlarının niteliğiyle ilgili 153. Maddesinin 5. Fıkrasına göre; açıkca dile getirildiği gibi “İptal kararları geriye yürümez.”..

Aynı maddenin 3. Fıkrasına göre ise; “Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.”..

Anayasa’nın bu iki hükmünden anlayacağımız her ne kadar açık olsa da bir kez daha üzerinden geçmenin faydalı olacağını düşünüyorum.

DANIŞMA MECLİSİ ANAYASA KOMİSYONU GEREKÇELERİ
Anayasamıza eklenen bu hükümlerin Danışma meclisi anayasa komisyonu gerekçeleri şu şekildedir : “İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda iptal ile meydana gelen kanun boşluklarının süratle doldurulmasına kolaylık sağlayıcı hüküm getirilmiştir.

Yani; 3. Fıkra hükmünce iptal kararlarının yürürlüğünün bazen geriye bırakılması –ki bu uygulamada genelde altı ay kadar bir süredir- kanun koyucuya oluşacak boşlukla ilgili süre tanımak ve böylelikle iptal kararı yürürlüğe girdiğinde kurumların buna hazır olması bir yandan da halkın menfaatlerinin zedelenmesine olanak sağlamamaktır.

Danışma meclisinin bir diğer gerekçesi şu şekildedir : “1961 Anayasasının 151 inci maddesine göre, bir davada uygulanacak kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiası ile iptali istenebilir. Yürürlükten kaldırılmış bulunan bir kanun hükmünün, kazanılmış hak ilkesine veya bir kanunun yürürlükte bulunduğu zamanda işlenen veya yapılan eylem ve işlemlerde o kanunun uygulanması kurallına dayanılarak yürürlükten kaldırılmış odan hüküm uygulanabilir. Öte yandan 1961 Anayasasının 152 nci maddesinin üçüncü fıkrası «iptal karan geriye yürümez» kuralını koymuş bulunmaktadır. Bu İki kural arasında çelişki vardır, işte bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için dördüncü fıkra eklenmiştir.

Kazanılmış hak kavramına değinen Danışma meclisi raporunda belirtilen “Kazanılmış Haklara Saygı İlkesi” anayasanın 2. Maddesinde “sosyal, hukuk devleti” ilkesine dayanmaktadır. Zira sosyal bir hukuk devletinde kazanılmış haklara saygı duyulmalıdır. Anayasa Mahkemesi buna muhtelif kararlarında defaaten değinmiştir. Açıklamaya göre Danışma meclisi iptal kararının geriye yürümemesiyle; kazanılmış haklara saygı ilkesinin çelişmesine değinmekle birlikte; aslında asıl varmak istediği sonuç; kişiler adına hangisi yararlıysa o kanun hükmünün uygulanması gerektiğidir.

DANIŞMA MECLİSİ GEREKÇELERİ
Danışma meclisinin gerekçelerinden biri şudur : “Anayasa Mahkemesinin iptale ilişkin kararlarının yeniden incelenmesi Cumhurbaşkanlığınca istenebileceğinden, tesis anında kesin olabilmeleri kuralı iptale ilişkin kararların dışındakilerine hasredilmiştir. Öyle haller vardır ki; bir hükmün iptali, uygulanması kanunen gerekmeyen bir başka hükmün uygulanmasını gerekli kılabilir. Örneğin: Kanunla getirilen istisnalara ilişkin kanun hükümlerinin iptali, ana kuralın uygulanması sonucunu doğurabilir. Halbuki kanun koyucu böyle bir sonuç çıkmasını arzu etmediği için istisnayı kabul etmiş durumdadır. Bu istisna hükmünün iptali millî iradeye ters düşeceğinden, eşitlik ilkesi gibi temel ilkelere aykırı olmamak koşulu ile hüküm verirken bu özelliklerin göz önünde bulundurulması zorunludur.

Temiz bir bakış açısıyla zannımca değinilen konu şudur : Kanunun istisna olarak belirlediği kuralların iptali milli iradeye ters düşeceğinden eşitlik ilkesi gibi temel ilkelere aykırı olmamak üzere; hüküm verirken ANA Kuralara, yani anayasa göre karar verilmelidir. Biraz geniş ve abartılı bir yorumla eğer devlet; eşitlikçi, vatandaşını zarara uğratmayan bir devlet ise ve Anayasa bunu diyorsa; tüm yasaları boşverip Anayasa’yı dikkate alalım denilmektedir. ( Söz konusu anayasa ise bence yorum da sınır tanımamak gerekir. )

DANIŞTAY UYGULAMALARI
Yaptığımız uygulamalarda danıştayın iptal kararlarının geriye yürümemesi ilkesine sıkı sıkıya bağlı olmasının tek aksi yönü; resmi gazete yayınlanmış olup sonradan yürürlüğe girecek olan iptal kararlarıyla ilgilidir. Gerçekten Danıştay; eğer ki bir Anayasa Mahkemesi kararı resmi gazetede yayınlanmışsa; ancak (misal) altı ay sonra yürürlüğe girecekse; bu süreç zarfında eski kanuna göre karar veren idareye “Her ne kadar iptal hükmü altı ay içinde yürürlüğe girecekse de bunun resmi gazete yayınlanmış olması idareye eski hükme göre karar verme hakkı tanımaz” diyerek bu yönde kurulan kararları bozmaktadır.

Ancak “iptal kararlarının geriye yürümeyeceği” ilkesine sıkı sıkı sarılan danıştay’ın bir dairesinden (1) çıkan kararın açıklaması kanaatimizce oldukça manidardır. İlgili gerekçe şöyledir : “Anayasa'nın 138. maddesinde yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği; 153. maddesinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının herkesi bağlayıcı özelliği nedeniyle bu kararların hukuk aleminde yeni hukuki durumlar yarattığı kuşkusuzdur. Yeni hukuki durumun ortaya çıkması halinde ise ilgililerin idareye başvurarak işlem tesis ettirebileceği tabii olup bu yolda yapılan başvuruların da 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında olduğunun kabulü gerekir.

Yani burada Danıştay; Anayasa mahkemesi kararları neticesinde “hukuk aleminde yeni hukuki durumlar yaratıldığını” kabul etmiş ve bu yeni durumuma göre İYUK m.10 kapsamında olmak üzere –süresi içerisinde idareye dilekçeyle başvuru ve red cevabı üzerine süresi içinde dava açma hakkı- sürecin “yeniden” başlayacağını belirtmiştir.

DEĞERLENDİRME
Kanaatimizce Danıştay; bu ve bu tip kararlarında oldukça isabetlidir. İptal kararlarının geriye yürümemesi ilkesi köhnemiş bir zihniyetin mahsulüdür. İdare hukukundaki egemen ilke kamunun düzeninin korunmasından ziyade; -karşımızda devlet olduğundan bahisle- mağduriyetlerin giderilmesi olmalıdır.

Bu idare hukukunun varlık sebebi olan “güçlü idare karşısında zayıf vatandaşı korumak” ya da “idarenin hata yapabileceğinden bahisle idarenin denetimi” gibi anlayışlara uygun düştüğü gibi Anayasa’nın 2. Maddesindeki “sosyal hukuk devleti” ilkesine de tam manasıyla uyumludur.

Bununla birlikte bir iptal kararı neticesinde yeni bir hukuki durum oluşacağından; idarenin eski uygulamaları kalkmış olup yeni uygulamaya göre “hak mağduriyetlerini giderme” görevi idareye aittir. O sebeple şahsi kanaatim; bir iptal kararı neticesinde doğan yeni hukuki durum menfaatine olan her yurttaşın idari yolları kullanmak suretiyle kazanılmış hakkını ya da olası mağduriyetlerini gidermek üzere sonuna kadar çabalaması gerektiği yönündedir.
(1)    Danıştay 2. Daire, 2011/8879 E. 2011/6709 K.
 
 
(Bu köşe yazısı, sayın tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)