Anayasa Mahkemesi C.K kararı ve Unutulma Hakkı

Abone Ol

Unutulma hakkı, futuristik bir hak olarak karşımıza çıkmakta ve geleceğin anayasalarının önemle üzerinde durması gereken bir hak olarak tarafımca nitelenecektir. Özellikle bireyin kendi geleceğini tayin hakkı ve geçmişini de kontrol hakkını elinde tuttuğu bu nevi şahsına münhasır hak kategorisi, bireyin toplum içerisinde sağlıklı bir yaşam sürdürmesi için de altı çizilmesi gereken haklardandır.

Anayasa mahkemesinin vermiş olduğu C.K kararı da unutulma hakkının ihlal edildiğinin ileri sürülmesi bakımından önemli kararlardan biridir. Unutulma hakkı şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği talebinin içerisinde ifade edilmiştir. Anayasa’nın 17. maddesinde ele alınan “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kapsamında talep edilen şeref ve itibarın korunması hakkı Anayasa Mahkemesi tarafından unutulma hakkı çerçevesinde de tartışılmıştır.

Başvurucu, mankenlik ajansı sahibidir. 2001 yılında yüz güzeli seçilmiş ve başvurucunun sahibi olduğu mankenlik ajansına bağlı olarak çalışan bir manken, aşırı doz uyuşturucudan hayatını kaybetmiştir. Mankenin ölüm nedeni ünlü olmasından kaynaklı olarak ülke gündeminde hayli yer almış ve olay tarihi sonrasında gazetelerde, internet sitelerinde geniş yer bulmuştur. Haberlerden birinde manken ajansı sahibinin de tanıklığına başvurulduğuna yer verilmiştir. Diğer bir haberde ölen mankenin basına verdiği son röportajda içinde bulunduğu durumun sorumlusu olarak başvurucuyu göstermiştir. Başvurucunun asistanı ile ölen mankenin ilişkisi olduğuna ve transseksüel ortak arkadaşları ile hep birlikte para karşılığı ilişkiye girdikleri iddiaları da haberlerde yer almıştır. Aynı zamanda başvurucunun eşinin de yıllar önce aşırı dozda uyuşturucudan öldüğüne haberlerde yer verilmiştir.

Başvurucu, ölen manken olayı ile bir ilgisinin olmamasına rağmen internet arama motorlarında ismi yazıldığında olayların listelendiği ve bu durumun da şeref ve itibarını zedelediğini iddia ederek, İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği’nden erişimin engellenmesi talebinde bulunmuştur. Hakimlik, kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı ve içeriğin incitici mahiyette bulunmadığı nedeni ile talebi reddetmiştir. Karara itiraz edilmiş ancak başvurucunun itirazı da reddedilmiştir. Başvurucu bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur.

Anayasa’da 17. maddede  “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlığı altında düzenlenen maddede “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” denildikten sonra “Herkes, düşünce ve kanaatlerini, söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırrının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. “ ifadesine yer vermiştir.

Anayasa Mahkemesi başvurucunun yaptığı hukuki niteleme ile bağlı değildir. Her ne kadar başvurucu, adil yargılanma, özel hayatın gizliliğinin ihlali ve şeref ve itibarının zedelenmesi haklarını nitelemişse de Anayasa Mahkemesi sadece şeref ve itibarın korunması hakkı çerçevesinde inceleme yapmıştır.

Anayasa mahkemesi kişinin “şeref ve itibarını” Anayasa’nın 17. maddesinde geçen manevi varlık kapsamında değerlendirmiştir. Devlet, bireyin manevi varlığını koruması adına her tür tedbiri almak ve manevi varlığını geliştirecek uygun ortamı yaratmak ve demokratik toplum düzeninde gerekli olmayan müdahaleleri de ortadan kaldırmakla yükümlüdür. Başvurucunun şeref ve itibar hakkı tamamen Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında değerlendirme alanı bulacaktır. Anayasa mahkemesi şeref ve itibarın zarar gördüğünün olaya uygulanması için saldırının belli bir ağırlık seviyesine ulaşmasını aramaktadır. (İfade özgürlüğü / Basın hürriyeti )

Anayasa Mahkemesi başvurucunun iddialarını şeref ve itibar hakkının kapsamında yer alan “unutulma hakkı” çerçevesinde incelemiştir. Ancak burada basın hürriyeti, ifade özgürlüğü ve internetin rolü kavramlarına da göz atmak gerekir. Kişilerin şeref ve itibarını zedeleyen sosyal medya yazıları, gazete ve dergilerde yer alan yazılar ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek midir? Burada nasıl bir denge kurmak gerekir? Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin Orhan Pala kararı önemlidir. İnternette haber yapan bir haber sitesinin genel yayın yönetmeninin yayınlanan bir haber nedeni ile cezalandırılmasının basın özgürlüğünü ihlal ettiğine dair başvurusunda, Anayasa mahkemesi, Cumpane ve Mazare/Romanya kararına değinmiş, “hakaret suçundan hapis cezası verilmesinin caydırıcı bir etki (Chilling effect) yarattığı, hapis cezasının meşru amaçla doğru orantılı olmadığı ve ölçülü olmadığı gerekçeleri ile ihlal kararı vermiştir.  Yine Bekir Coşkun kararında, ifade özgürlüğü ve basın hürriyetinin demokrasinin işleyişi açısından yaşamsal önemde olduğuna vurgu yapmıştır.

Burada şeref ve itibarın korunması hakkı ile ifade özgürlüğü / basın hürriyeti dengesini korumak gerekmektedir. Bu hakların yarışan haklar mı yoksa biri diğerinden daha üstün tutulması gereken haklar olup olmadığı olaya ve vakıalara göre değişmektedir. (İlhan Cihaner kararı)

Mahkeme, başvurucunun sadece erişimin engellenmesini talep ettiği noktasında başka başvurulması gereken hukuki yollar olup olmadığını da tartışmıştır. Bu anlamda şeref ve itibarı zarar gören herkesin hem cezai hem hukuki yollara başvurabileceği söylenebilir. Kişilik haklarına internet aracılığı ile saldırıda bulunulan kişi tarafından , özel hukuk davaları yoluyla Türk Medeni Kanunu’nun 24. 25. maddeleri gereğince müdahalenin önlenmesi, durdurulması veya devam eden müdahaleye son verilmesi, müdahalenin hukuka aykırılığının saptanması, mahkemenin alacağı kararın veya düzeltme metninin gazetede yayınlanması, üçüncü kişilere bildirilmesi istenebilir. Aynı zamanda gecikmesinde sakınca bulunulan hallerde ihtiyati tedbir kararı alınabilir.

İnternet yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeni ile hakaret ya da diğer maddelere dayanarak şikayet yoluna gidilebilir ve soruşturma başlatılabilir. Mahkumiyet kararı çıkması durumunda hakim güvenlik tedbiri olarak erişimin engellenmesi kararına da hükmedecektir.

Başvurucu hukuki ve cezai yolları denemeden doğrudan erişimin engellenmesi kararı verilmedi diyerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluna gitmiştir. Başvurucunun diğer yollara başvurma hakkı varken ve iç hukuk yolları bu anlamda tüketilmemişken Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapması durumunda başvurunun kabul edilip edilmeyeceği bir tartışma konusudur.

Anayasa Mahkemesi kararında, “Başvurucunun internetten kaldırılmasını istediği haberlerin 2004 yılına ait olduğu, erişimin engellenmesi talebinin 2014 yılında yapıldığını, haber içeriklerine bakıldığında erişime engellenmesi ağırlığı taşımadığı, başvurucunun hukuk davası açmadığı ve kullanılabilir etkin başvuru yolları varken kullanmadığı ve tüm başvuru yollarını tüketmediği” için başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.  

Başvurucu iç hukuk yollarının tamamını tüketerek Anayasa Mahkemesine başvurmuş olsa idi, Mahkeme unutulma hakkını hangi çerçevede tartışırdı N.B.B başvurusunda görmek mümkün. Başvuruda mahkeme, “Bu bağlamda unutulma hakkı bağlamında ifade ve basın özgürlükleri ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasındaki dengenin sağlanması açısından 5651 sayılı Kanun kapsamında yukarıda belirtilen önlemler alınabilir (bkz. § 51). Ancak alınacak tedbirlerin Anayasa'nın 13. maddesi gereğince ölçülülük kriteri esas alınarak yapılması gereklidir. Nitekim kişinin şeref ve itibarına yönelik müdahaleleri unutulma hakkı gereğince engellemek için arşivde arama yapmaya imkan tanıyan haber ile kişi arasında ilişki kuran kişisel verilerin silinmesi, haberin anonim hale getirilmesi, haber içeriğinin bir kısmına erişimin engellenmesi gibi birçok yöntem benimsenebilir. Bu bağlamda yargının görevinin, İnternet ortamının sağladığı kolaylıkla zamanla kişilerin itibarına yönelik müdahale oluşturan haberleri tamamen ortadan kaldırarak geçmişte meydana gelmiş olayların yeniden yazılmasını sağlamak olmadığı dikkate alınmalıdır. İnternet haber arşivinin bir bütün olarak basın özgürlüğünün koruması altında olduğu unutulmamalıdır.”  Demekte, “Mevcut olayda başvurucunun, haberlerin halen İnternet'te yer alması nedeniyle müdahale edilen şeref ve itibar hakkı ile içeriğin yayından çıkarılması halinde müdahale edilecek olan ifade ve basın özgürlükleri arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir. Bu dengenin değerlendirilmesinde somut olay açısından gözönünde bulundurulması gereken önemli bir husus şeref ve itibarın korunması hakkı ve unutulma hakkı karşısında sadece ifade ve basın özgürlüklerinin değil ayrıca kişilerin haber ve fikirlere ulaşma özgürlüğünün de olduğudur. Anayasa Mahkemesi anılan hak ve özgürlükler arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı hususundaki değerlendirmesini temel olarak yetkili yargı mercilerinin ortaya koyduğu gerekçe üzerinden yapmaktadır.”

Unutulma hakkı, internet ortamında bir haberin uzun süre karşımıza çıkması ve ulaşılabilir olması halinin kişinin manevi varlığını geliştirmesini engellemesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Anayasa mahkemesi, N.B.B kararında, haberin 14 yıl önce olan bir olaya ilişkin olduğu ve güncelliğini yitirdiğini, burada kişilerin haber alma hakkından halen söz edilemeyeceğini ve haberin tarihine bakıldığında da istatiksel açıdan haberin tutulmasının bir öneminin kalmadığını da ifade ederek şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

C.K kararında da iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra Mahkemeye bireysel başvuru yapılsa idi unutulma hakkının ihlal edildiğine karar verilecekti. Bu anlamda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmadan önce tüm iç hukuk yollarının tüketilmesi, ihlal konusu ile ilgili iç hukukta tanımlanan tüm yargı yollarının tüketilmesinden sonra başvuru yapılması şartı dikkate alınmalıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin kabul edilemez bulduğu başvuru sayısı 112.273 seviyesindedir.

İhlalsiz günler diliyorum.