Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın, 1 Şubat 2024 günü mahkemenin yeni üyesi Yılmaz Akçil’in ant içme töreninde konuşma daha önceki konuşmaları gibi çok önemliydi. Bu sayfaya konuşmanın tamamını yazamayacağım için kendimce önemli gördüğüm kısımlarından alıntılara yer verebildim:
“Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi üyeleri olarak göreve başlarken anayasayı ve temel hak ve hürriyetleri koruyacağımıza, görevimizi sadece vicdanımızın emrine uyarak yerine getireceğimize büyük Türk milleti önünde söz veriyoruz. (.....)
Günümüzde ahde vefa ilkesinin yaşanan ters dalgalarla zedelendiğini görüyoruz. “Öldürmeyeceksin!” emrine muhatap olanlar hiçbir ilke ve değer tanımadan aylardır çocuk, kadın ve masum on binlerce insanı katlediyorlar. Dahası katlettiklerini insan değil “insansı yaratıklar” olarak tanımlayarak yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar. (......)
Adaletin tesis edilmesi suretiyle temel hak ve özgürlüklerin korunmasında yargı kurumuna ve hâkimlere çok büyük sorumluluklar düştüğü bilinmektedir. Bu bağlamda Uluslararası Adalet Divanı’nın, “Öldürmeyeceksin!” emriyle uyumlu kararı -tüm eksiklerine rağmen- uluslararası düzeyde yargısal sorumluluğun yerine getirilmesi bakımından olumlu bir adım olarak görülebilir.
Diğer yandan hâkimlik görevine başlarken giyilen cüppe adaleti ve onun omuzlara yüklediği ağır sorumluluğu temsil etmektedir. İnsanlar o cüppenin önünde adaletin tecelli edeceğine, haksızlığın giderileceğine ve uyuşmazlıkların kavgasız bir şekilde çözüme kavuşturulacağına inanırlar. (........)
Giydiğimiz cüppelerin anlam ve önemini çok iyi anlatan meşhur bir kıssa vardır. Yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi hemen çağırtır ve yargılamaya başlar.
Derviş kendini şöyle savunur: “Efendim, kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, teslim olacağını düşünüp üzerine atladım, bu esnada kanadı kırıldı.” Müşteki kuş bu sözlere hemen itiraz eder ve şöyle der: “Avcı olsa hemen kaçardım. Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez diye düşündüm.”
Hz. Süleyman bu sözleri haklı bulmuş ve ceza olarak dervişin kolunun kırılmasına hükmetmiş. Ancak yaralı kuş, bu karara da itiraz etmiş ve demiş ki:“Efendim, kolunu kırarsanız iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi üzerindeki derviş hırkasını çıkarın ki benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”
Yargı mensupları olarak bu kıssadan çıkaracağımız hisse bellidir. Üzerimizdeki cüppeler, toplumun adalete güveninin sembolüdür. Bu güveni sarsacak, aşındıracak davranışlardan kaçınmak da göreve başlarken yaptığımız yeminlere sadakatin, ahde vefanın gereğidir.(.....)
Anayasa Mahkemesi, norm denetimi ve bireysel başvuruda özellikle son on yılda karşı karşıya kaldığı ağır sınamalardan başarıyla çıkabilmiştir. Mahkememiz bir yandan kanunlaşan onlarca olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerinin ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin denetiminde ilk kez ilkeleri ve temel kriterleri belirlemiş, diğer yandan da bireysel başvuruda ağır işyükünü başarılı bir şekilde yöneterek anayasal hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin standartları ortaya koymuştur.
Bu vesileyle bir kez daha ifade etmek gerekir ki bireysel başvuru Türk yargı tarihinin en büyük reformlarının başında gelmektedir. Bu kurumun kabul edilmesindeki amaç, anayasa koyucunun ifadesiyle, “bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması”nı sağlamak ve sorunu ülke sınırları içinde çözerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan “başvuru sayısını azaltmak”tır
Anayasa Mahkemesi, anayasa koyucunun ortaya koyduğu bu amaçlar doğrultusunda hak eksenli bir yaklaşımla anayasayı yorumlamış ve kronikleşmiş birçok hukuki meselenin çözümüne verdiği kararlarla katkı sağlamıştır.
Belirtmek gerekir ki hiç kimsenin Anayasa Mahkemesi’nin anayasa hükümlerine ilişkin yorumunu ve kararlarını beğenme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak beğenmesek de bir hukuk devletinde bu kararlara uyulması anayasal zorunluluktur. Nitekim anayasanın 153. maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları kesin olup “yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar”.
Öte yandan, anayasanın üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlamayı amaçlayan anayasa yargısının işlevsel olması verilen kararların yerine getirilmesine bağlıdır. Karara uyulmaması durumunda hukukun üstünlüğü ilkesi zedeleneceği gibi yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır.
Esasen ihlal kararlarının icrası, sadece anayasanın 153. maddesinin değil, aynı zamanda ve her şeyden evvel anayasanın hepimizi bağlayan ve kullandığımız yetkilerin meşruiyetini sağlayan bir toplum sözleşmesi olmasının, bu sözleşmeye sadakat yükümlülüğünün ve ahde vefa ilkesinin zorunlu sonucudur. “
Tarihe not düşen bu önemli konuşma nedeni ili yakında görevinden ayrılacak Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Zühtü Arslan’a teşekkür ediyorum.