Anayasa, Kanun, AYM ve İHAM Kararlarında Siyasi Parti Kapatma

Abone Ol

I. Anayasa Maddeleri

1. Anayasanın 68. maddesi

Anayasanın “Parti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma” başlıklı 68. maddesinin dördüncü fıkrasına göre; “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez”.

2. Anayasanın 69. maddesi

Anayasanın “Siyasi partilerin uyacakları esaslar” başlıklı 69. maddesinin 6 ila 11. fıkraları uyarınca; “Bir siyasi partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir. Bir siyasi parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, sözkonusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.

Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasi partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir.

Temelli kapatılan bir parti bir başka ad altında kurulamaz.

Bir siyasi partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dahil üyeleri, Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmi Gazetede gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar.

Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partiler temelli olarak kapatılır.

Siyasi partilerin kuruluş ve çalışmaları, denetlenmeleri, kapatılmaları ya da Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmaları ile siyasi partilerin ve adayların seçim harcamaları ve usulleri yukarıdaki esaslar çerçevesinde kanunla düzenlenir”.

3. Anayasanın 149. maddesi:

Anayasa Mahkemesi’nin çalışma ve yargılama usulünün hüküm altına alındığı “Çalışma ve yargılama usulü” başlıklı Anayasa m.149’un ilk üç fıkrası ile altıncı fıkrasına göre; “Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır. Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul, Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az on üye ile toplanır. Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını salt çoğunlukla alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir.

Siyasi partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır, bireysel başvurular ise bölümlerce karara bağlanır.

Anayasa değişikliğinde iptale, siyasi partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır.

Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri dosya üzerinde inceler. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilir. Mahkeme ayrıca, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilir ve siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasi partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinler”.

13.05.2010 tarihli ve 27580 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5982 sayılı Kanunun 19. maddesi ile mülga Anayasa m.149’un birinci fıkrası uyarınca; “Anayasa Mahkemesi, Başkan ve on üye ile toplanır, salt çoğunluk ile karar verir. Anayasa değişikliklerinde iptale ve siyasi parti davalarında kapatılmaya karar verebilmesi için beşte üç oy çokluğu şarttır”.

II. Siyasi Partiler Kanunu ve Anayasa Mahkemesi Kanunu Maddeleri

1. Siyasi Partiler Kanunu m.98

Siyasi Partiler Kanunu’nun “Görevli mahkeme ve savcılık:” başlıklı 98. maddesine göre; Siyasi partilerin kapatılması davaları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Anayasa Mahkemesinde açılır. Siyasi partilerin kapatılması davalarında kapatılmaya karar verilebilmesi için beşte üç oy çokluğu şarttır.

Anayasa Mahkemesince verilen kararlar kesindir.

Cumhuriyet Başsavcılığı, iddianamesine esas teşkil edecek olayların araştırılması ve soruşturulmasında ve davanın açılması ve yürütülmesinde Cumhuriyet savcılarına ve sorgu hakimlerine tanınan bütün yetkilere sahiptir. Ancak; Anayasanın ve kanunların sadece hakimler tarafından kullanılabileceğini belirttiği yetkiler bunun dışındadır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı siyasi partilerden incelenmek üzere gerekli gördüğü belgeleri isteyebilir.

Siyasi partiler, Cumhuriyet Başsavcılığının isteklerine en geç onbeş gün içinde cevap vermek zorundadırlar.

Cumhuriyet Başsavcısı, soruşturmayı Cumhuriyet Başsavcıvekili veya yardımcıları eliyle de yürütebilir.

Cumhuriyet Başsavcısının soruşturma için görevlendirdiği Başsavcı yardımcılarının, Yargıtay üyeliğine seçilmeleri hali hariç, soruşturma sonuçlanıncaya kadar süreli veya süresiz başka bir göreve atanmaları Cumhuriyet Başsavcısının yazılı muvafakatına bağlıdır”.

Belirtmeliyiz ki; bir siyasi partinin kapatılması veya Devlet yardımından yoksun bırakılması kararı, Anayasa Mahkemesi’nin toplantıya katılan üyelerinin üçte iki oy çokluğu ile verilmesi Anayasa m.149/3’de öngörüldüğü halde, Siyasi Partiler Kanunu m.98/1’de kapatma kararının beşte üç oy çokluğu ile verilebileceğinin ifade edildiği görülmektedir ki, burada “normlar hiyerarşisi” ilkesi gereğince Anayasa m.149/3, toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu aranacaktır. Siyasi Partiler Kanunu’nda nisapla ilgili yer alan bu aykırılık, Anayasa m.149/3’e uygun olarak değiştirilmelidir.

6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un Siyasi parti kapatma davaları” başlıklı 52. maddesinin 1. fıkrasında ise; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan dava üzerine Mahkeme, bir siyasi partinin Anayasanın 69 uncu maddesinde sayılan hallerden ötürü kapatılmasına veya dava konusu fiillerin ağırlığına göre Devlet yardımından kısmen ya da tamamen yoksun bırakılmasına, toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğuyla karar verebilir.” hükmüne yer verildiği ve bu hükmün Anayasa uygun olduğu görülmektedir.

Siyasi partinin temelli kapatılması ve Hazine yardımından yoksun bırakılması ayrı ayrı oylanmalıdır. Önce temelli kapatılma, daha sonra ise destekten yoksun bırakılması hakkında verilecek kararın oylanması gerekir.

2. Siyasi Partiler Kanunu m.100

“Siyasi partilerle ilgili yasaklara aykırılık halinde dava açılması:” başlıklı Siyasi Partiler Kanunu m.100’e göre; “Anayasada yazılı nedenlerle Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir siyasi partinin kapatılması davasının açılması;

a) Re’sen,

b) Bakanlar Kurulu kararı üzerine Adalet Bakanının istemiyle,

c) Bir siyasi partinin istemi üzerine, olur.

Ancak, bir siyasi partinin Cumhuriyet Başsavcılığından dava açılmasını isteyebilmesi için, bu partinin son milletvekili genel seçimlerine katılmış olması, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunması, ilk büyük kongresini yapmış olması, partinin merkez karar ve yönetim kurulunun üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu ile dava açılmasının istenmesi yolunda karar alınmış bulunması ve istemin parti adına parti genel başkanı tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak yapılmış olması gerekir.

Cumhuriyet Başsavcılığı, Adalet Bakanının veya partinin yazılı isteminde yeterli delil bulunduğu kanısına varırsa davayı açar. Yeterli delil bulunmadığı kanısına varırsa dava açmayacağını istemde bulunan Adalet Bakanına veya siyasi parti genel başkanlığına yazı ile bildirir.

Adalet Bakanının veya siyasi partinin, cumhuriyet Başsavcılığının bildirimi üzerine, bu bildirimin tebliği tarihinden başlayarak otuz gün içinde Siyasi Partilerle İlgili Yasakları İnceleme Kuruluna yazı ile itirazda bulunma hakkı vardır.

Kurul, itirazı ivedilikle en geç otuz gün içinde inceler; itirazı haklı görmezse dava açılmaz; haklı görürse, Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasa Mahkemesine dava açmakla yükümlüdür.

Bu maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde yer alan hükümler milletvekili genel seçimiyle, bu seçimin yenilenmesine veya milletvekili ara seçimlerine dair verilen kararın Resmi Gazetede yayımlandığı tarihten başlayarak oy verme gününün ertesi gününe kadar geçecek süre içinde uygulanamaz”.

Siyasi Partiler Kanunu m.100’de; Anayasada yazılı sebeplerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından bir siyasi partinin kapatılması davasının açılması re’sen olacaktır, ancak Cumhurbaşkanının kararı üzerine Adalet Bakanının istemi veya son milletvekili genel seçimlerine katılan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan ilk büyük kongresini yapmış, siyasi partinin merkez karar ve yönetim kurulunun üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyu ile dava açılmasının talep edilmesine dair karar alınarak, bu talebin parti adına parti genel başkanı tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına yazılı olarak yapılması gerekir ki, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanından veya siyasi partiden gelen bu yazılı talepleri yeterli delil bulunduğu kanısına varmadığı takdirde siyasi partinin temelli kapatılması davasını açmaz ve bu durumu Adalet Bakanına veya siyasi partinin genel başkanına yazı ile bildirir. Talep reddedildiğinde; Adalet Bakanının veya siyasi partinin, bildirimin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde Kanunun 99. maddesinde öngörülen Siyasi Partilerle İlgili Yasakları İnceleme Kurulu’na itirazda bulunması gerekir.

3. Siyasi Partiler Kanunu m.101

Siyasi Partiler Kanunu’nun “Anayasadaki yasaklara aykırılık halinde partilerin kapatılması:” başlıklı 101. maddesi uyarınca; “Anayasa Mahkemesince bir siyasi parti hakkında kapatma kararı;

a) Bir siyasi partinin tüzük ve programının Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olması, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç işlenmesini teşvik etmesi,

b) Bir siyasi partinin, Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespiti,

c) Bir siyasi partinin, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alması, hallerinde verilir.

Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkranın (a) ve (b) bentlerinde sayılan hallerde temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasi partinin almakta olduğu son yıllık Devlet yardımı miktarının kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına, yardımın tamamı ödenmişse aynı miktarın Hazineye iadesine karar verebilir”.

4. Siyasi Partiler Kanunu m.103

“Bir siyasi partinin yasak eylemlere odak olması hali:” başlıklı Siyasi Partiler Kanunu m.103 uyarınca; “Bir siyasi partinin Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne aykırı eylemlerin odak halini oluşturup oluşturmadığı hususu Anayasa Mahkemesince belirlenir.

Bir siyasi parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, sözkonusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır”.

5. Siyasi Partiler Kanunu m.108

Anayasa Mahkemesi kararı ile bu madde iptal edilmiştir.

05.02.2011 tarihli ve 27837 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan AYM’nin 08.12.2010 tarihli 2010/17 E. ve 2010/112 K. sayılı kararı ile iptal edilen Siyasi Partiler Kanunu’nun “Kapanma kararının kapatmaya ilişkin hükmün sonuçlarına etkili olamayacağı:” başlıklı 108. maddesine göre; “Bir siyasi partinin kapatılması için dava açıldıktan sonra o partinin yetkili organı tarafından verilen kapanma kararı, Anayasa Mahkemesinde açılmış bulunan kapatma davasının yürütülmesine ve kapatma kararı verilmesi halinde doğacak hukuki sonuçlara hükmedilmesine engel değildir”.

6. Siyasi Partiler Kanunu m.110

“Kapanan siyasi partilerin malları:” başlıklı Siyasi Partiler Kanunu m.110/3’e göre; “Kapatılması için hakkında soruşturma veya dava açılmış olan bir siyasi parti, kapanma ve buna bağlı olarak parti mallarının devrine dair karar aldığı takdirde, soruşturma veya dava sonuçlanıncaya kadar devir işlemi yapılmaz”.

Uygulamada; Siyasi Partiler Kanunu m.108 Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği için bir siyasi partinin kapatılamayacağı ileri sürülse de, bu görüş Kanunun 110. maddesinin 3. fıkrası sebebiyle isabetli değildir. Çünkü bu hükümde; kapatılması için hakkında soruşturma veya dava açılan bir siyasi partinin, kapanma ve buna bağlı olarak parti mallarının devrine dair aldığı kararın, soruşturma veya dava sonuçlanıncaya kadar uygulanamayacağı belirtilerek, 108. maddenin iptaline rağmen kapatma davasının sonuçlanacağı ifade edilmiştir.

III. Anayasa Mahkemesi Değerlendirmesi

Siyasi parti kurma hakkı ve özgürlüğünü güvence altına alan yasal düzenlemeler olmakla birlikte; siyasi parti kurma hakkı ve özgürlüğü sınırsız olmayıp, bu partilerin uyacakları usul ve esaslar hem Anayasada ve hem de Siyasi Partiler Kanunu’nda düzenlenmiştir.

“Siyasi partilerin uyacakları esaslar” başlıklı Anayasa m.69/8’e göre; “Bir siyasi partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir”.

“Anayasadaki yasaklara aykırılık halinde partilerin kapatılması” başlıklı Siyasi Partiler Kanunu’nun 101. maddesinin birinci fıkrasına göre; “Anayasa Mahkemesince bir siyasi parti hakkında kapatma kararı;

a) Bir siyasi partinin tüzük ve programının Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olması, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç işlenmesini teşvik etmesi,

b) Bir siyasi partinin, Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespiti,

c) Bir siyasi partinin, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alması, hallerinde verilir”.

Siyasi Partiler Kanunu’nun “Bir siyasi partinin yasak eylemlere odak olması hali” başlıklı 103. maddesine göre; “Bir siyasi partinin Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne aykırı eylemlerin odak halini oluşturup oluşturmadığı hususu Anayasa Mahkemesince belirlenir.

Bir siyasi parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, sözkonusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır”.

Görüldüğü üzere; Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nda yasaklanan faaliyetlerde bulunan siyasi partilerin kapatılabilmesi siyasi partilerin sözkonusu yasak eylemlerin odağı haline gelmesi ile mümkün olabilecektir. Doktrinde Gözler’e göre; “odak olma kriteri” Anayasa Mahkemesi’nin parti kapatma yetkisini sınırlamak için getirilmiş bir kriter olsa da, AYM odak olma kriterini geniş yorumlamakta ve siyasi parti kapatma yönünde olan yetkisini “bolca” kullanmaktadır[1].

Uygulamada bir görüş, siyasi partilerin kapatılmayıp bunun yerine Hazine yardımından mahrum bırakılması ve/veya hukuka aykırı davranan siyasi parti temsilcisinin yaptırıma tabi tutulmakla yetinilmesi gerektiğini ileri sürse de, tüzel kişiliği bulunan siyasi partilerin Anayasa m.68 ve 69’a uymakla zorunlu olduğunu, siyasi parti adına hareket eden, onu temsil eden, sevk ve idare eden yöneticileri ile üyelerinin söz, işlem, davranış ve tasarruflarından siyasi parti ile illiyet bağı kurulan ve Anayasa m.68 ile 69’a aykırılık teşkil eden fiil ve faaliyetlerinden dolayı kapatılabileceğini, ancak bunun “son çare” olarak gözetilmesi gerektiğini, bundan önce Hazine yardımından kısmen veya tümü ile mahrum bırakılma (süreli olarak) ve ayrıca Anayasa m.68 ile m.69’a aykırılığa sebebiyet veren siyasi parti temsilcileri ile üyelerinin siyasi faaliyette bulunmalarının yasaklanması yolu tercih edilmesinin isabetli olacağını düşünmekteyiz.

Anayasa Mahkemesi, bir siyasi partinin yasak eylemlerin odağı olup olmadığının tespitinde kriterleri şu şekilde belirlemiştir: “Anayasa, parti üyelerinin Anayasaya aykırı fiillerini odak olmanın koşulu kılarken, bunu bir yoğunluğa bağlamakta, yani, üyelerce tek tek ya da topluca işlenen bu tür fiillerin, odaklaşma izlenimini objektif olarak verebilecek nitelikte ve sayıca fazlalığını şart koşmaktadır. Başka bir yönden, partinin sözkonusu eylemlerin toplandığı, yoğunlaştığı ve kaynaklandığı bir yer haline gelmiş olması gerekir. Öte yandan, siyasi partilerin Anayasaya aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi, bu tür eylemlerin doğrudan doğruya Anayasanın 69. maddesinin altıncı fıkrasının ikinci cümlesinde belirtilen organlarca kararlılıkla işlenmesi durumunda da sözkonusu olabilir. Kararlılıktan söz edebilmek için, eylemlerin Anayasanın 69. maddesinin altıncı fıkrasının ikinci cümlesinde tüketici biçimde sayılan parti organlarınca tekrarlanmakla süreklilik kazanması, zaman içinde sürüp gitmesi, aynı zamanda yasak eylemlerin kaynağındaki organ iradesinin kesinliğinin ve değişmezliğinin nesnel olarak saptanabilmesi gerekir”[2].

Bu karara farklı gerekçeyle katılmayan Yüksek Mahkeme üyesinin karşı oyuna göre; “Bir siyasi partinin eylemleri nedeniyle kapatılması, Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’na göre Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesi’nce saptanması halinde olanaklıdır. Bu durumun varlığını araştırırken, Anayasa Mahkemesinin değerlendireceği husus, bir eylemin mahkumiyetle sonuçlanmış ve kesinleşmiş olması nedeniyle sübut bulması değil, ‘odak haline gelme’nin oluşmasına katkısıdır. Bu yönüyle hukuka aykırı olduğu ileri sürülen bir eylemin mahkumiyetle veya beraatla sonuçlanmasının önemi yoktur. Dolayısıyla beraat eden kişinin de sabit olan bir eyleminin ‘odak haline gelme’ olgusuna esas alınmasına engel bulunmamaktadır. Çünkü, siyasi parti davalarında yargılanan ve yaptırım uygulanacak eylem ‘odak haline gelme’dir. Sözkonusu eylemin değerlendirilmesinde ise ‘odak haline gelme’ sonucuna yol açtığı ileri sürülen eylem ve beyanların bir mahkumiyet kararına bağlanmasından çok, oluş biçimi niteliği ve amacının belirlenmesi önemlidir. Ancak, bu durumda parti bakımından Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’nda belirtilen yoğunluk, kararlılık, benimsenme gibi unsurların gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda sağlıklı bir sonuca ulaşılabilir”. Anayasa Mahkemesi’nin oy çokluğu kararına karşı muhalif üyenin görüşü, siyasi partinin odak haline geldiğinin tespitinde daha katıdır. Yüksek Mahkeme kararında kapatma ile ilgili tespitin net bir şekilde yapılmasını ararken, muhalif üyenin görüşünde, odak haline gelme sonucuna yol açtığı ileri sürülen eylem ve beyanların bir mahkumiyet kararına bağlanmasından çok, bir oluş biçimi niteliğinin ve amacının belirlenmesinin önemli olduğu söylenmiştir. Esasında Yüksek Mahkeme de kararında siyasi parti temsilcisinin mahkumiyetini aramamakta, fakat bir eyleme değil birden fazla ve sistematikleşmiş hukuka aykırı fiillerin varlığının tespitine önem vermiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin 13.03.2003 tarihli 1991/1 E. ve 2003/1 K. sayılı kararı uyarınca; “Ulusal birlik, devleti kuran, ulusu oluşturan toplulukların ya da bireylerin etnik kökeni ne olursa olsun, yurttaşlık kurumu içinde ayrımsız birliktelikleriyle gerçekleşir. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği ilkesi azınlık yaratılmamasını, bölgecilik ve ırkçılık yapılmamasını ve eşitlik ilkesinin korunmasını da içerir. Siyasi partilerin, çalışmalarında devletin ülkesi ve ulusu ile bölünmezliği temel kuralına uymaları, ülkenin ya da ulusun bir bölümünün bugünkü bütünlüğünü bozarak ayrılması sonucunu doğrudan doğruya veya dolayısıyla doğurabilecek her türlü eylemden kaçınıp çalışmalarını bu bütünlüğü daha da pekiştirecek biçimde yürütmeleri anayasal ve yasal zorunluluktur. Bunun sonucu da ülke ve ulus bütünlüğünü zedeleyebilecek olan her türlü davranışın siyasi partiler için yasak olmasıdır. Demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez öğesi olan siyasal partiler, vatandaşların bir kısmını çoğunluktan çıkarıp azınlık durumuna getirerek ulusu ve ülkeyi bölmeye, etnik köken ayrımını kışkırtarak silahlı ayaklanmaya çağırmaya, ulusun bireylerini, bölge halklarını birbirine düşman edip aralarında husumet yaratmaya yönelik eylemde bulunamazlar. Demokratik hak ve özgürlüklerden yararlanılarak, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı gerçekleştirilen eylemler kabul edilemez. Bu durumda hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasına engel olmak, devletin görevi ve varlık nedenidir. Teröre destek verip ondan destek alan bir siyasi partinin Anayasa ve yasaya göre varlığını sürdürmesi düşünülemez”.

Bu kararda Anayasa Mahkemesi; terör örgütünün eylemlerinin kapatılan siyasi parti tarafından fiilen (örgüte militan yetiştirilmesi gibi) ve örgüt sözcülerinin çeşitli beyanları ile (terör örgütü ile savaşın “kirli savaş” olarak nitelendirilmesi gibi) desteklenmesinin ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını belirterek, Anayasa ile yasaklanan eylemlerin odağı haline geldiğinden bahisle siyasi partinin kapatılması kararını hukuka uygun bulmuştur. Yüksek Mahkeme kararında; siyasi partinin temsilcilerinin ve üyelerinin söz ve davranışlarını örgüte ve örgütün uyguladığı şiddete destek olarak kabul etmiştir.

Siyasi parti kapatma kararlarında AYM; somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapsa da, bu davalar Yüksek Mahkeme tarafından hukuki olmanın yanında siyasi içerikli davalar olarak da görülmekte, siyasi partinin etkinliği ile birlikte dönemin siyasi ve sosyal yapısı da dikkate alınarak değerlendirme yoluna gidildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar Anayasa ve Kanunla “odak haline gelme” kavramının sınırları çizilse de, “bir siyasi partinin yasak eylemlerin odağı haline gelmesi” kavramı geniş yoruma her zaman elverişlidir. Burada “kanunilik” ilkesi ve “Temel hak hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13 mutlaka dikkate alınmalı, temelli kapatılmanın “son çare” olduğu da gözardı edilmemelidir. Hak ve özgürlükler esas olmaktan çıkarılmamalı, gerek Anayasa ve gerekse Kanunda öngörülen sınırlamaların sınırına bağlı kalınmalıdır. Çünkü her siyasi parti bir kesimin veya sosyal sınıfın sesi olarak kurulmakta, çoğulculuğun ve dolayısıyla demokrasinin önemli bir unsurunu oluşturmaktadır. Çoğulcu demokrasinin güçlenip yaşayabilmesi için; “siyasi faaliyette bulunma hakkı”, “seçme ve seçilme hakkı” ile “eşitlik” ve “kanunilik” mutlaka gözetilmelidir. Hukukçunun bakış açısı burada; her ne kadar toplumsal siyasi ve sosyal atmosfer etkisini hissettirse de, hukukilikten ve hukukun üstünlüğünden ayrılmamak olmalıdır. “Kuvvetler ayrılığı”, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı Anayasanın güvencesi altında olsa da, bunlarla ilgili uygulamada sorunlarla karşılaşıldığı, özellikle baktığı dava ve dosyalar yönünden Anayasa Mahkemesi’nin, siyasi irade veya muhalefetle, hatta bazen toplumla karşı karşıya kalabildiği görülmektedir.

Bu zor durum; Anayasa Mahkemesi’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milleti’nin Yüksek Mahkemesi olduğunu kabul etmekle ve verdiği kararlara uyup, Yüksek Mahkemeyi hukuk dışı veya siyasi hareket ettiği iddiasıyla suçlamamakla aşılır.

IV. İNSAN HAKLARI AVRUPA MAHKEMESİ KRİTLERLERİ

Siyasi partiler ile ilgili İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde açıkça bir düzenleme bulunmasa da İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi siyasi partileri, Sözleşmenin “Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü” başlıklı 11. maddesi çerçevesinde değerlendirmektedir. 11. maddeye göre; “Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.

Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarda anılan haklarını kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir”.

Siyasi partilerin kapatılması ile ilgili Sözleşmeye uygunluk değerlendirmesi yaparken İHAM; “müdahalenin varlığı”, “müdahalenin haklılaştırılması” ve “yasallık ilkesine uygunluk” olarak üç başlık altında sınırlama kriterlerini değerlendirmektedir[3].

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne göre; “Fikirlerin korunması ve bu fikirleri ifade etme özgürlüğü, toplantı ve dernek kurma özgürlüğünün amaçlarından birisidir ve Sözleşme'nin 11. maddesi, Sözleşmenin ‘İfade özgürlüğü’ başlıklı 10. maddesi ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğü, demokrasinin düzgün işleyişini sağlamada oynadığı temel rol sebebiyle siyasi partiler açısından daha da üstün bir korumaya sahiptir. Çoğulculuk olmadan demokrasi olamaz. Bu nedenle; Sözleşmenin 10. maddesinde öngörülen ifade özgürlüğü, yalnızca zararsız kabul edilen ‘bilgilerin’ veya ‘fikirlerin’ değil, aynı zamanda Sözleşme m.10/2'de öngörülen sınırlamalara tabi olmak şartıyla incitici, rahatsız edici veya şok edici ‘bilgilerin’ ve ‘fikirlerin’ de korunmasını içerir”[4].

İHAM; ifade özgürlüğü ile toplantı ve dernek kurma özgürlüğünü, “siyasi parti liderlerinin şiddet çağrısında bulunması” veya “demokrasi ile temel hak ve hürriyetleri yok etme niyetinin olması” ile sınırlandırmıştır. Siyasi partinin şiddet çağrısında bulunması ve demokrasiyi alenen yok etme niyetinde olması siyasi partinin Sözleşmenin tanıdığı hak ve özgürlüklerden faydalanamaması anlamına gelir[5].

Mahkeme, bir terör örgütünü veya bir şiddet faaliyetini kınamamayı ve/veya kınamaktan kaçınmayı terörü meşrulaştıran bir unsur olarak değerlendirmiş, ancak bu tutumu ve davranışı bir siyasi partinin kapatılması için tek başına yeterli gerekçe olarak görmemiştir[6].

Bir siyasi partinin liderinin veya üyelerinin ifadelerinin siyasi partiye atfedilip atfedilemeyeceğini değerlendiren İHAM’a göre; “Mahkeme bir siyasi partinin tüzük ve programının onun amaç ve eğilimlerinin değerlendirilmesinde tek kriter olarak dikkate alınamayacağını düşünmektedir. Sözleşmeci Devletlerin siyasi deneyimleri, demokrasinin temel ilkelerine aykırı amaçlar taşıyan geçmişteki siyasi partilerin iktidara gelene kadar bu tür eğilimlerinin onların resmi yayınlarından anlaşılamadığını göstermiştir. İşte bunun için Mahkeme bir siyasi partinin programının ilan ettiğinden farklı amaç ve eğilimleri gizleyebileceğine daima işaret etmiştir. Sözkonusu partinin bu tür eğilimler taşımadığını teyit etmek için, programının içeriği parti liderlerinin eylemleri ve savundukları görüşlerle karşılaştırılmalıdır. Bu eylem ve görüşler, partinin amaç ve eğilimlerini bütünüyle sergilediği takdirde, o partinin kapatılma davasıyla ilgili olabilir”[7].

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarında; bir siyasi partinin kapatılmasını şiddetli bir önlem olarak değerlendirmiş ve bu önlemin yalnızca en ciddi durumlarda alınabileceğini ifade edilmiştir[8].

İHAM’ın Refah Partisi ve diğerleri-Türkiye kararına göre; “Mahkeme, bir siyasi partinin, bir yasada ya da Devletin yasal ve anayasal yapılarında değişiklik yapmayı iki koşulla önerebileceğini düşünmektedir: birincisi bu amaçla kullanılan araçlar yasal ve demokratik olmalıdır; ikincisi önerilen değişiklik temel demokratik ilkelerle uyuşmalıdır. Mahkeme, liderleri şiddeti teşvik eden ya da demokrasiye saygı duymayan veya demokrasiyi ve bir demokraside tanınan hak ve özgürlükleri yok etmeyi amaçlayan bir siyasi partinin Sözleşmenin korumasından yararlanamayacağını düşünmektedir Mahkeme, siyasi partiler sözkonusu olduğunda Sözleşmenin 11. maddesinde öngörülen sınırlamaların, katı bir şekilde yorumlanması gerektiğini yinelemektedir. Siyasi partilerin örgütlenme özgürlüğüne uygulanan sınırlamaları, sadece inandırıcı ve zorlayıcı haklı gösterebilir. Sözleşmeci Devletler, Sözleşmenin 11/2 maddesi çerçevesinde bir zorunluluğun mevcut olup olmadığını belirlerken dar bir yorum hakkına sahiptir. Mahkeme, örneğin müdahalenin zamanlamasına karar verilmesinde uluslararası bir mahkemeden daha elverişli bir konumda bulunan ulusal makamların yerine geçmemekle birlikte, bağımsız mahkemeler tarafından verilen kararlar da dahil olmak üzere bir siyasi partiye karşı uygulanan hukuku ve kararları titiz bir Avrupa denetiminden geçirir. Bir siyasi partinin kapatılması ya da belli bir dönem için liderlerinin belli etkinliklerde bulunmalarının yasaklanması gibi radikal önlemler ancak çok ciddi durumlarda alınabilir”[9].

İHAM siyasi partilerin kapatılması hususunda partinin kapatılma zamanın zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olup olmadığını da değerlendirmektedir.

Refah Partisi ve diğerleri-Türkiye kararına göre[10]; “Mahkeme, Refah'ın 1983 yılında kurulduğunu, çok sayıda genel ve yerel seçim kampanyasına katıldığını ve sözkonusu dönemde 450 sandalyeden oluşan Büyük Millet Meclisindeki 158 sandalyeyi kazandığı 1995 genel seçimlerinde yaklaşık %22 oy aldığını gözlemlemektedir. Bir koalisyon hükümetine girerek iktidarı paylaşan Refah, Kasım 1996'da yapılan yerel seçimlerde oyların yaklaşık %35'ini almıştır. Ocak 1997'de yapılan bir kamuoyu yoklaması, o gün bir seçim yapıldığı takdirde Refah'ın oyların %67'sini alacağını ortaya koyar. Bazı kamuoyu yoklamaları kesin bir sonuç içermese de, Refah'ın bir siyasi parti olarak tek başına iktidara gelme ihtimalinin olduğunu göstermektedir.

Açıklanan sebepler doğrultusunda Mahkeme; Refah'ın bir koalisyon olmadan siyasi iktidarı tek başına ele geçirme potansiyeline sahip olduğu kanaatindedir. Refah, demokratik ilkelere aykırı bir program önermiş olsaydı, Refah'ın siyasi iktidar üzerinde kurduğu tekel, bu programda öngörülen modeli uygulamasına olanak sağlardı.

(…) Refah üyelerinin parti kapatılmadan önce yaptığı konuşmaların parti kapatılmadan önce zaten cezalandırıldığı iddialarını değerlendiren Mahkeme; Türk mahkemelerinin, partinin demokratik ilkelere yönelttiği riskin zaman içerisinde oluşan gelişimini meşru bir biçimde gözönünde bulunduracaklarını düşünmektedir. Bu konuda Mahkemenin değerlendirmesi Refah'ın Sözleşmede öngörülen ilkelere uygunluğunun denetlenmesinde de uygulanabilir. Birincisi, bir siyasi partinin programı ve politikaları nispeten uzun bir dönemde bu partinin üyelerinin eylem ve konuşmalarının birikmesiyle açıklığa kavuşturabilir. İkincisi, ilgili parti yıllar içerisinde siyasi gücü elde etme ve politikalarını uygulama şansı yakalayabilir.

Bu davada; Refah’ın politikalarının Sözleşmenin güvence altına aldığı hak ve özgürlükler açısından tehlikeli olduğu düşünülebilirse de, iktidarı ele geçirdikten sonra Refah'ın programını uygulama şansı yakalaması bu tehlikeyi daha somut ve daha yakın kılmaktadır. Bu durumda Mahkeme; ulusal mahkemeleri, daha önce harekete geçmedikleri için eleştiremeyeceği gibi, Refah, iktidarı ele geçirip de siyasi rejimi ve toplumsal barışı tehlikeye düşürene, örneğin planlarını gerçekleştirmek üzere Meclisten yasaları geçirene kadar beklemek için de eleştiremez.

Kısaca Mahkeme; ulusal makamların müdahalenin zamanını seçerken Sözleşme uyarınca kendilerine tanınan takdir hakkının sınırlarını aşmadığını düşünmektedir”.

Sonuç olarak, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin siyasi partilerin kapatma kararlarına karşı yapılan başvurularda oluşturduğu içtihat şu şekildedir:

1. Kapatılan siyasi partinin bir tüzel kişi olarak ve bu tüzel kişiye mal edilecek/yüklenecek şekilde şiddeti desteklediğinin ortaya koyulması,

2. Bu desteğin kapatılan siyasi partiye atfedilecek şekilde açık ve net kanıtlanması,

3. Siyasi parti kapatmanın “son çare” olarak düşünülmesi,

4. Siyasi partinin sadece şiddetle ilgili tavır almaması ve bunu kınamamasının tek başına kapatma için yeterli kabul edilmeyeceği, ancak bunun da bir yan delil olarak dikkate alınabileceği hususunun gözetilmesi,

5. Şiddetle ilgili tespitin gerçekleşmesinin aranmaması, bu yönde gerçek ve yakın tehlikenin varlığının belirlenmesi, gerçek ve yakın tehlikenin somut olayın özelliklerine ve siyasi partinin etkinliğine ve konumuna göre değerlendirilmesi, kapatma ile ilgili mevzuatın dar yorumlanıp çoğulculuğun en önemli simgesi olan siyasi partilerin korunması, fakat cebir ve şiddetle ilgili kaçınılmaz şekilde siyasi parti tüzel kişilerine mal edilebilecek siyasi parti temsilci ve üyelerinin hareketlerde bulunması.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. İrem Şen

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------

[1] Kemal Gözler, Parti Kapatmanın Kriteri Ne? Parti Kapatmaya Karşı Anayasa Değişikliği Çözüm mü?, Çevrim İçi: https://www.anayasa.gen.tr/parti-kapatma.htm, Erişim Tarihi: 20.02.2021.

[2] AYM Genel Kurul 09.07.2009 tarihli, 2002/2 E. ve 2009/1 K. sayılı kararı.

[3] Oktay Uygun, Siyasi Partilerin Kapatılması Rejiminin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Değerlendirilmesi, Anayasa Yargısı Dergisi, C.17, s.260.

[4] Komünist Parti ve diğerleri - Türkiye, Başvuru numaraları: 133/1996/752/951, 30.12.1998, § §42,43; Sosyalist Parti ve diğerleri – Türkiye, Başvuru numaraları: 20/1997/804/1007, 25.05.1998, § § 41,42.

[5] Ali Rıza Güder, Parti Kapatma Davalarına İlişkin AİHM ve Venedik Komisyonu Genel Prensipleri, Çevrim İçi: https://www.yenidersim.com/parti-kapatma-davalarina-iliskin-aihm-ve-venedik-komisyonu-genel-prensipleri-makale,47.html, Erişim Tarihi: 21.02.2021 atfıyla Herri Batasuna ve Batasuna - İspanya, Başvuru numaraları: 25803/04 ve 25817/04, 30.06.2009, §79.

[6] Ali Rıza Güder, Parti Kapatma Davalarına İlişkin AİHM ve Venedik Komisyonu Genel Prensipleri, Çevrim İçi: https://www.yenidersim.com/parti-kapatma-davalarina-iliskin-aihm-ve-venedik-komisyonu-genel-prensipleri-makale,47.html, Erişim Tarihi: 21.02.2021 atfıyla Herri Batasuna ve Batasuna - İspanya, Başvuru numaraları: 25803/04 ve 25817/04, 30.06.2009, §85-88.

[7] Refah Partisi ve diğerleri-Türkiye, Başvuru numaraları 41340/98, 41342/98, 41343/98 ve 41344/98, 13.02.2003, §101; Komünist Parti ve diğerleri-Türkiye §58.

[8] Sosyalist Parti ve diğerleri-Türkiye, §51; Özgürlük ve Demokrasi Partisi-Türkiye, Başvuru numarası: 23885/94, 08.12.1999, §45.

[9] Refah Partisi ve diğerleri-Türkiye, §§98,100.

[10] Refah Partisi ve diğerleri-Türkiye, §§107-110.